28 Şubat 2018 Çarşamba

DÜĞÜN (1973)


Senaryo ve Yönetmen: Lütfi Ö. Akad
Görüntü Yönetmeni:Gani Turanlı
Müzik: Metin Bükey
Yapımcı : Murat Akay - Arif Özgüzel
Yapım : Erman Film / Hürrem Erman

Oyuncular: Hülya Koçyiğit, Ahmet Mekin, Hülya Şengül, Kamuran Usluer, Erol Günaydın, Turgut Boralı, Altan Günbay, Günay Güner, İlknur Yağız, Sırrı Elitaş,

KONU: Filmde, Urfa’dan İstanbul’un kenar mahallelerinden birine göç etmiş altı kardeşten oluşan bir ailenin öyküsü anlatılıyor. Üç erkek, üç kız kardeşten meydana gelen ailenin büyüğü olan Halil (Kamuran Usluer), kardeşlerinin yaşama savaşının en büyük sorumluluğunu taşıyor. Bir yandan, elden düşme giysiler satarak ve ikinci büyük kardeş İbrahim’e (Erol Günaydın) mevsimine göre lahmacun, nohutlu pilav veya gazoz sattırarak, işportacılıktan günlük ekmeğini çıkarırken, kız kardeşlerine de hayırlı bir kısmet aramayı ihmal etmiyor. Halil’in yaşam mücadelesinin bilediği pratik mantığa göre, bu evlilikler, aynı zamanda aileye gerekli iktisadi katkıda bulundukları ölçüde olumlu karşılanabilir. Bu nedenle en küçük kız kardeş Cemile’nin (İlknur Yağız) iyi bir başlık parası veren (on bin lira) bir adama verilmesi, Halil için normaldir. Yeni kocası Cemile’ye harcadığı parayı, kızı gece-gündüz el kapılarında hizmetçiliğe yollayarak çıkarmaya çalışsa bile...

Diğer yandan, mahalle kasabının genç ortağı ile bağlantı kurarak evlenmeye karar veren ikinci kız Habibe ( Hülya Şengül), Halil’e giysi ticaretinde yardımcı olan ve başlık olarak da tam kırk bin lira öneren orta yaşlı dul bir zengin tarafından istenince, Halil’in seçimi bellidir. .

“Düğün”, bütün bu açılardan önemli ve ilginç bir film. Ancak filmin sonunun öykünün sonuçlanması için fazla “işlevsel” olduğunu, biraz “yapıştırma” durduğunu belirtelim.. Gerçekten de, son çıkışını yapmak için kız kardeşinin düğününü beklemesi de, o sırada istenmeyen damadın (Atlan Günbay) bıçağıyla yaralanması da, diğer kız kardeşin (Cemile) bilince erip ablasına katılmak için Habibe’nin düğününü fırsat bilmesi de, dramatik bir son yaratmak için olayları biraz zorlamak gibi geldi bize. “Düğün”ün yapısal bütünlük ve dramatik güç bakımından “Gelin” kadar başarılı olmadığı da söylenebilir. Bu açıdan Lütfi Akad için “Irmak” ve “Gelin” den sonra bir aşama değil bu... Ama artık önemli, çok önemli şeyler veren bir yönetmenin olgunluk yapıtlarından biri. (Atilla Dorsay – 1973)

► 1970'Ii yıllar Türkiye'de üretilen filmlerin içerik ve konuları bakımından farklılıklar gösterdiği yıllardır. Özellikle 60'lı yılların sonuna doğru dünyada yaşanan politik karşıtlıklar, mücadeleler sinemaya da yansır. Türkiye'deki politik hayhuyun, kuru propaganda ve 'yiğit milliyetçi' ya da 'kahraman devrimci' filmlerinin dışında kalan bazı yapımlar var ki, onlar bugün bile güncelliğini koruyor. Bu filmlerin başında ise özellikle Lütfi Akad'ın "Gelin", "Düğün", "Diyet" üçlemesi geliyor.

Bu üçlemenin önemli özelliklerinden biri, haklılığı her filmde onanan, politik bir taraf olarak pek eleştirilmeyen ve hatta kutsanan işçi sınıfının, özellikle Türkiye koşullarında köyden büyük şehre göç edip işçileşen ya da işçilikten esnaflığa geçiş yaparak bir nevi sınıf atlayan kırsal kökenli 'ailelerin' ekonomik ve toplumsal ilişkilerinin de keskin bir eleştirisinin yapılmasıdır. Keskin iyi-kötünün karşısında neden-sonuç ilişkisi son derece sağlam kurulmuş, gerçekliği hayatla sınanmış, zaman zaman gazete sayfalarına aksetmiş insanların hikayesidir bunlar.

Akad'ın üçlemesinin bir başka özelliği, filmlerin merkezinde kadınların olmasıdır. Türkiye'de feminist sinema öncesi melodram kalıplarına hiç yüz vermeden, sesini yükseltmeden, kadının ezilmişliğini anlatır bu üçleme: özellikle "Gelin" ve "Düğün". Filmlerin merkezinde kadının alınmasının nedeni sadece dönemin en önemli kadın oyuncusu Hülya Koçyiğit'in üçlemedeki filmlerde yer alması değil elbette.

Akad, bir yönüyle toplumsal değişimde, kentleşme sürecinde kırsaldan gelen insanları anlatırken, kapitalistleşme sürecindeki erkek egemen yapının yanında/karşısında ama genel anlamıyla kadının şehirdeki duruşunu anlatır. İki kadın modeli vardır: "Gelin"de taş kalpli, yaşlı kaynana vardır ama "Düğün"de genç, anlayışlı, aileyi şefkatle ayakta tutmaya çalışan ve şehirdeki yaşama, hatta göreli hıza ayak uydurmaya çalışan abla... Bu kadın modeli aynı zamanda şehirdeki gelecek nesilleri temsil eder. "Düğün" bu yönüyle, şehirdeki hayata ve kadının durumuna umutla bakabilen bir filmdir. Hülya Koçyiğit'in canlandırdığı abla karakteri, bir yandan aileyi bir arada tutan katalizör görevini görür, diğer yandan da 'yamyam!ığa' karşı direnişin alegorik karşılığıdır.

Aslında, üç filmin de birleştiği ortak alegorik anlatım tam anlamıyla 'yamyamlık' üstünedir. Üçlemenin bu özelliği "Düğün" filminde daha da açık bir şekilde ortaya çıkar. Çünkü ailenin erkekleri, sermaye elde etmek için, küçük kız kardeşi istemediği biriyle evlendirme kararı alır ve bunun karşısında olan tek kişi abladır. "Gelin" gereken paranın sermaye yapılması, "Düğün"de küçük kızın sermaye elde etmek için satılması, şehirde tutunmak, ayakta kalmak için insanların ailede en zayıf olanı yemesiyle açıklanabilecek bir durumdur. "Düğün"deki kurbanlardan biri de seyyar satıcılarla yapılan kavgada abisinin suçunu üstlenen en küçük erkek kardeştir. Lütfi Akad bunları bilinçli bir şekilde hikayeye katmıştır. Akad, Alim Şerif Onaran'la yaptığı röportajda bu durumu çok açık anlatır: "Bu kez gelenlerin ne sermayeleri var, ne zenaatleri. Hiçbir şeyleri yok. Çırçıplak geliyorlar. Anadan doğma bir çıplaklıkla geliyorlar. Altı kardeş, Urfalı ... Ve bunlar orada tutunuyorlar. Örneklerini de gözlerimle gördüm. Seyyar satıcılık yapıyorlar fakat tutunmak için birbirlerini de yemek zorundalar. Tutunmak için birbirlerinin etini rahatlıkla yiyebiliyorlar." (Lüttfi Ö. Akad, Alim Şerif Onaran, Afa Yayınları, Mart 1990, Sayfa: 164)

Üçlemenin diğer filmleriyle karşılaştırıldığında bugün hala güncelliğini koruyan hikayeye "Düğün" sahiptir. Bu yönüyle toplumdaki 'yamyamlığın' devam ettiğini söyleyebiliriz. Kapitalizm öncesi toplumlara has bu durumun hem alegorik hem de farklı bir gerçeklikle hayatta karşılığının devam etmesi elbette iç açıcı değil. Zaten, sosyolojik bir arka planı olan üçlemenin, çözümleri uzun yıllara yayılacak sorunlara parmak basması ve bu sorunların büyük bir kısmının çözüm beklemeye devam etmesi sinemanın öngörüsünün (daha alanda olduğu gibi) pek dikkate alınmadığına delalet. Ama Akad sinemasının estetik ön görüsü bugün sinemacılara hem fazlasıyla esin kaynağı oluyor hem de bir kılavuz olma niteliği taşıyor.

Üçleme görsel ve kurgu estetiğinin yanı sıra hikaye etmedeki minimalizmle de
önemli bir örnektir. Nitekim, buradaki estetik yapı Lütfi Akad sinemasının uzun metrajdaki son noktasıdır. Hem karakterler, hem hikaye, hem de kadrajların kııruluş biçimi aynı şeye hizmet eder; minimal sinemanın yalın dilini oluşturmaya. Ama üçlemenin görsel minimalizminde Gani Turanlı'nn büyük payı vardır. Bu görsel mirası bugünün genç sinemacılarında görmek mümkün. Son olarak "Düğün"ün oyuncu kadrosundaki başarıya değinmek gerekiyor. Üçlemedeki çekirdek kadronun korunması, oyuncuların canlandırdığı karakterlerle oyuncular arasında bir empati oluşturmuş. Özellikle Hüıya Koçyiğit'1e birlikte, Kamran Usluer, Erol Günaydın, "Gelin"deki rolüyle Ali Şen, oyunculuk kalitesiyle filmin çıtasını yükseltiyorlar. (Rıza Kıraç)

Ödül:
11. Antalya Altın Portakal Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması (1 – 10 Eylül 1974)
► Lütfi Akad “ En başarılı Yönetmen”

Jüri Üyeleri: Dr. Alyanak, Recai Akçaoğlu, Melih Başar, Atilla Dorsay, Berker İnanoğlu, Prof. Dr. Alim Şerif Onaran, M. Tali Öngören, Sami Şekeroğlu, Semih Tuğrul.

►Sinematek Derneğince yapılan araştırmada mevsimin en iyi filmleri içinde Birinci seçilmiştir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder