Powered By Blogger

27 Şubat 2020 Perşembe

HAZAL “KUTSAL CEZA” (1979)


 

Yönetmen: Ali Özgentürk Senaryo: Ali Özgentürk, Onat Kutlar, (Necati Haksun’un “Kutsal Ceza” isimli romanından) Kamera: Muzaffer Turan Yapım: Umut Film /Abdurrahman Keskiner  Yardımcı Yönetmen: Şahin Gök, Yönetmen Yardımcıları: Jan Brendizi, Leyla Özalp, Yapım Görevlisi: Erol Deniz, Kamera Yardımcısı: Soner Saygılı, Müzik: Arif Sağ, Türküler: Tolga Aral, Arif Sağ, Gül Kardeşler, Çalanlar: Celal Akatlar, Ergin Kuşçu, Osman Baysu, Osman Baysu, avuz Tamer, Set Teknisyenleri: Şeref Yılmaz, Aslan Gül, Azmi Yıldız, Işık Teknisyeni: Turgut Köse, Laboratuvar Şefi: Erkan Akad, Montaj Şefi: Özdemir Arıtan, Sesleri Alan: Tuncer Aydınoğlu, (Acar Film Stüdyosu Renkli Laboratuarında Hazırlanmış ve seslendirilmiştir).

Oyuncular: Türkan Şoray, Talat Bulut, Hüseyin Peyda, Harun Yeşilyurt, Meral Çetinkaya, Keriman Ulusoy, Bahri Ateş, Kamil Renklidere, Salih Ecer, Gül Çelikel, Meryem Çiğci, Macide Rikkay, Necla Altınbaşak, Aliye Turagay

Konu: Bir yandan sevginin önüne konan çağ dışı ahlak anlayışının eleştiricisini yaparken diğer yanda da feodalizmden kapitalizme geçiş sürecinde değişim ile bu değişime karşı koyanların çatışmasını anlatır. Köyün güzel kızı Hazal da başlık parası verilerek köy muhtarının oğlu Beşir'le evlendirilir. Beşir ölünce töreler gereği Hazal kocasının küçük kardeşine karılık yapmak zorunda kalır.

Ne var ki yeni kocası Ömer daha on yaşında bir çocuktur. Hazal kocasının her dileğini yapar. Kaynana, görümce ve onların yönlendirilmesi ile Ömer gelini ezmekte, aşağılamaktadırlar. Baskılara dayanamayan Hazal baba evine geri döner ama kapı açılmaz. Çaresiz koca evine gelen Hazal'a bu davranışının tekrarının cezasının ölüm olduğu anımsatılır. Ömer ile anne-oğul ilişkisi sürdüren Hazal, peşinde dolaşan Ernln'e aşık olur. İki aşık sonunda kaçarlar. Aşıklarının kaçtıkları anlaşıldığında ise bin yıllardır süregelen töre tekrarlanır ve kanunlara uymayan sevdalıların cesetleri herkese ibret, olsun diye köy meydanına getirilir.

Hazal Türkiye'nin kırsal kesiminde özellikle doğusunda aşkın, mutluluğun önünde kökü bin yıllar öncesine giden töreleri ve bilinçsizliği kimi zaman belgesel izlenimi veren görüntüleri ile dışsallaştırılr. Kadının başlık parası ile verilmesi, kocasını kay-beden kadının yaşı ne olursa olsun kocasının kardeşiyle evlendirilişi, evlendirilen kadına ailesinin sahip çıkmaması, kadının kadına tahakkümü ve esaret altındaki ortamdan kurtulma çabaların ölümle cezalandırılması, böylelikle; feodal yapının sürdürülmesi, üstelikte bunun, feodal düzenin mağdurları tarafından yapılması, Türkiye'nin büyük bir bölümünde varlığını Sürdüren davranış kalıplarıdır. Hazal eğitimsizdir ancak özgürlüğünün bilincindedir. Başlık parası az bulunduğu için evde kalan görümcesinin, eve erkek aldığının görülmesi üzerine intihar etmesine de en çok üzülen Hazal olmuştur. Emin ile Hazal'ın aşkı nasıl yaşatacakları belirsizdir; ancak onlar temeli karşılıklı sevgiye dayanan bir birliktelik kurabilmek için gösterilmesi gereken cesaret e sahiptirler. Kerem ve Aslı, Ferhat ile Şirin, Leyla ile Mecnun ve adı bilinmeyen, milyonlarca güzelliğe gitmek isteyenler gibi Hazal ile Emin de engellenir, hem de kendileri ile aynı kaderi paylaşanlar tarafından. “Soner Derse, “Türk Sinemasında Aşk” Soner Derse”

Ödül:
Ptades Film Festivalki!nde (1981) Birinci
San Sabastian (İspanya) Film Şenliği’nde “Büyük Ödül”

29. Uluslar arası Manheım Film Festivali'nde "altın düka" ve katolik jürisi ile "halk ödülü
Lahey Film Şenliği'nde (İspanya) "büyük ödülü”

18. Antalya Altın Portakal Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması (25 Eylül – 4 Ekim 1981)
► Meral Çetinkaya “En iyi yardımcı kadın oyuncu”

Jüri Üyeleri: Cihan Çiftçili, Zuhal Çevik, Mehmet Doğan, Osman Üntürk, Nuri Dağtekin, Ahmet Gönen, Burçak Evren, Turgay Ulusan, Nisa Serezli, Kamil Suveren.

► Yapıtın başlangıcındaki anlatım ve kurgu bütünlüğü, ikinci yarıda zedeleniyor. Öykünün destansı akışına, destan geleneğinden yararlanılmış düzenleme-sine yabancı öğeler karışıyor. Özellikle köyde kente geçişte destan havasının bozulduğu söylenebilir... "Hazal"ın bütün oyuncuları başarılı. Ama Türkan Şoray için bir ayraç açmak isterim. Türkan Şoray, uzun yıllara dayalı sinema yaşamının en başarılı oyunlarından birini veriyor. Çoğu sahnede, hemen hemen yalnızca bakışlarının anlatımıyla ruhsal durumun izleyici-ye iletilmesini sağlamış Türkan Şoray. (Selim, İleri - Milliyet Sanat Yeni Dizi Nisan 1980.)

► "Hazal" değişmezlikle değişim çabasının çatılmasını, çelişkisini anlatıyor her şeyden önce... Orda, uzakta, Doğu'nun çok iyi tanıdığı uygarlık ve mutluluk taşımış olan efsanevi ırmakların, yüzyıllardır değişmemiş yataklarında alabildiğine dingin, alabildiğine ilgisiz akıp gitmeleri gibi akıyor, hayat... İnsanlar yüzyıllardır aynı giysileri giyiyor, aynı tür evlerde oturuyor, aynı türküleri çağırıyorlar... Aralarındaki ilişkiler, hep hayatın en temel sorunlarının gölgesini taşıyan, aşkın, ölümün, hasedin, hırsın, tutkunun özünü verdiği ilişkiler. İnsanın, en ilkel, en temel haliyle insanın sorunlarını yaşıyorlar, kutsal kitaplarda, Homeros'ta, Doğuya özgü efsanelerde olduğu gibi... Yoksul ailenin güzel kızı ceylan gözlü Hazal, gelin gittiği muhtarın evinde, eri Beşir'in ölümü üzerine onun kardeşi Ömer'e karılık etmek zorunda kalıyor. Kim bilir kaç yüzyıl önce olduğu gibi... Ömer'in 10 yaşında bir çocuk olması, bu geleneğin uygulanmasın engellemiyor. Ömer'in anası, muhtarın karısı, ruh çirkinliği yüzüne vurmuş, Hazal’a olmadık eziyeti reva gören bir kadın... Umudunu, ailenin geleceğini Ömer'in tohumuna bağlamış... Büyük kız Ömer'in ablası Neşo anasından, ailesinden aldığı çirkinliğin yükü altında ezilmiş, Haza! için kolayca verilen başlık parasını kimse kendisi için gözden çıkaramadığından evde kalmış bir talihsiz kız kurusu.

Sonra olaylar birbiri ardına örülüyor. Tıpkı karanlık mağaralarında Hazal geline ustalaşmış elleriyle düğün hasırı ören dört kör ustanın yaptığı gibi. Neşo, bir geceliğine koynuna girdiği bir yabana erkekle serüveni anlaşıldığında, gelenek gereği ırmak kıyısındaki ağaca yemenisini astıktan sonra kendini görmüş geçirmiş ırmağın sularına bırakıveriyor.., Ömer, Önceleri bir düşman, eziyet ederek yatakta kanıtlayamadığı erkekliğini kanıtlayacağı bir köle gibi gördüğü Hazal'a bir ana-oğul İlişkisinin sıcaklığı içinde yaklaşıyor. Devletin köye, toprağı, evleri ve kuşkusuz İnsanları ile birlikte sahip olan ağanın topraklarından geçirmek istediği yol projesi gelip çattığında, yüzyılların kanıtsızlığına bir değişiklik, bir seçenek gözüktüğünde, dram başlıyor. Hazal'ın köylüsü genç ve gözü pek Emin, hem ceylan gözlü bu kadını, sevdiği bu kadını, kara bahtından alıp kurtarmak, hem de "yolda çalışmaya" giderek değişmezliğe iyice sarılmış ağaya karşı çıkmak peşinde... Ama ağa ve yandaşları, bu kargı çıkışı bağışlayacaklardır. Hazal'ın Emin'e kaçtığı anlaşıldığında "10 bin yıldır uygulanan kanun" yine uygulanacaktır. Değişime karşı çıkanlar, ne yazık ki bu değişimden en çok yarar göreceklerin eliyle yok edilecektir. Ama değişmezliğin de değişime yenildiği zamanlar vardır. Önünde ne denli direnişe de, kurbanlar verilse de uzakta yolu açmak için kayaları un ufak eden dinamit patlayışlarının simgelediği değişim, tarihin sanki hiç uğramadığı, zamanın unuttuğu bu köye de gelecektir. "Hazal'da ne var diye sorarsanız, öncelikle insan var derim... Ali Özgentürk'ün, bir yabana eleştirmenin ustaca belirttiği gibi, dış dünyayı, çevreyi mekânı vermede kullandığı genel planlarla, insan yüzlerini vermede kullandığı yakın planların dönüşümüyle oluşturduğu bu yapıtta, öncelikle insan var. En temel, en değişmez sorunsalları içinde insanoğlu var. Sonra sinema var. İster Hazal’ın (büyük oyuncu Türkân Şoray’ın çizgileriyle belirlenen) yüzündeki öfke, aşk, korkuyu tanımlasın, ister duvardaki geyik masalı işlemesinin ayrıntılarında gezinsin, ister soğuk ve karanlık gecede kımıldayan, koşuşan meşaleleri İzlesin, sinema denen sanatın, onca kötü filmle nerdeyse unutacağımız, uttuğumuz tadını bize anımsatan bir sinema olayı var. Pasolini'nİn en güzel, en olgun dönemlerini anımsatan bir sinema...”Atilla Dorsay, “12 Eylül Yılları ve Sinemamız”




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder