İZ (1993)
Yönetmen:
Yeşim
Ustaoğlu, öykü ve Senaryo: Tayfun Pirselimoğlu, Görüntü Yönetmeni: Uğur
İçbak, Yapım: Mine Film/Kadri Yurdatap, Sanat Yönetmeni: Tayfun
Pirselimoğlu, Ses: Thomas Balkenhol, Christian M. Götz, Kurgu: Thomas
Balkenhol, Müzik: Aydın Esen, Kostüm Tasarım: Ayşen Savaşkan, 1.
Yönetmen Asistanı: Sibel Voskay, 2. Yön. Ast.: Nur Arık, 3. Yön.
Ast.: Okan Özgen, Sanat Yön. Ast.: Natali Yeres, Grafik Tasarım: Murat
Savaşkan, Tayfun Pirselimoğlu, Işık Ekipman: Yücel Işık, Işık Şefi: Nezir
Yücel, Işık Asistanları: Berzan Yücel, Eray Kantarcı, Murat Münüklü,
Çetin Aslım, Yapım Direktör: Veli Selman, Yapım Sekreteri: Esma Okumuş,
Yapım Asistanları: Didem Gündüz, Berna Yeşilyurt, 1. Kamera Ast.: Kurt
Braun, 2. Kamera Ast.: Aytunç Akad, Kurgu Asistanı: Marika
Dameran, Video Operatörleri: Axel Behrens, Sinan Gültekin, Ek
Çekimler: Kurt Braun, Bernd Scholz, Tayfun Pirselimoğlu, Set
Fotoğrafları: Hilmi Etikan, Stüdyo Fot6oğrafları: Hilmi Etikan,
Negatif Kurgu: Annemarie Bauer, Miksaj: Alfred Lohmeyer, Jenerik:
Peter Rosen wanger, Set: Hamdullah Erdoğan, Hüseyin Gülmez,
Feyzullah Erdoğan, Ekrem Ülgen, Abdullah Kıvırcık, Boom Operatörleri: Aras
Özgen, Ali Pekşen, Fatih Gezen,
Oyuncular:
Aytaç Arman, Nur Sürer, Derya Alabora, Meral Çetinkaya, Erdinç Akbaş, Kutay
Köktürk, Tekin Siper, Metin Çekmez, İsmet Ay, Can Kolukısa, Serra Yılmaz, Taner
Barlas, İlhan Kilimci, Selçuk Uluergüven, Ara Güler, Giovanni Scognamilla,
Bülent Kayabaş, Kerem Atabeyoğlu, Mustafa Arslan, Kemal İnci , Tunca Yönder,
Ömer Çolakoğlu, İskender Bağcılar, Cem Coşkun, Selşim Canpolat, Radife
Baltaoğlu, Şeref Türmenoğlu, Erhan Özçelik, Serdar Bordanacı, Esin Elden, Selma
Kutluğ, Arslan Kaçar, Fikret Fırtına, Cengiz Keskinkılıç, Yüksel Arıcı, İsmet
Yıldız, Barış Uludağ, Can Cevizci, Yusuf Katipoğlu,
KONU: Emekliliği yaklaşmış Komiser Kemal, bir intihar olayına el koyar. Adam bir klarnetçidir, silahıyla yüzüne ateş ettiğinden yüzü tanınmayacak haldedir. Bu esrarengiz olayda Kemal'in dikkatini özellikle bir parmağının kopuk olması dikkati çeker. Adam intihar mı etmiştir, yoksa bir cinayete mi gitmiştir? Emekli olmadan bu olayı çözmek kararındadır.
Ödüller:
31. Antalya Altın
Portakal Film Festivali'nde (1994);
Uğur İçbak
"En İyi Görüntü Yönetmeni",
4. Köln (Almanya)
Türk Filmleri Festivali'nde (1994);
"En İyi
Film",
İstanbul Uluslararası Film Festivali'nde
(1995);
"En İyi
Film"
Kültür Bakanlığı
Sinema Başarı Ödülü (1995),
18. Göteborg
Film Festivali'nde Avrupa Film Akademisi tarafından "Local Hero"
seçildi (1995).
& Yeşim Ustaoğlu'nun kısa filmlerinin ününü duymuş, ama görememiştim. İlk kez Köln'deki Türk filmleri yarışmasında izlediğim Iz önce beni itti. Ama üzerinde düşündükçe ve bende bıraktığı izlenimler berraklaştıkça, filmin erdemleri, deyim yerindeyse kafama dank etti. Bugün lz'i seviyor, savunuyor ve önemli bir film olduğunu düşünüyorum.
Yeşim
Ustaoğlu, aslında bu deyimi sevmiyorum ama, belki de ilk gerçek anlamda
"postmodern" Türk filmine imzasını atıyor. Elbette bu alanda son
dönemin kimi filmlerini, örneğin Reha Erdem'in A Aay, Zeki Demirkubuz'un C Blok
veya Kutluğ Ataman'ın Karanlık Sular giibi öncü filmlerini de unutmadan... Yine
de Iz, biçimsel olgunluğu ve sinema diline egemenliğiyle, galiba bu filmlerden
daha başarılı, daha önemli ...
Ne
anlatıyor bu film? Bir filmin anlattığıını ön plana almak eğiliminde hiç
değilim, ama meraklıları için özetlersek, orta yaşlı, yalnız ve sorunlu polis
memuru Kemal'in, intihar ettiği varsayılan, yüzü tabanca kurşunuyla tamamen
parçalanmış müzisyen Cezmi Kara'nın kişiliğindeki gizemi aramasının öyküsü.
Ancak bu arayış, gitgide daha büyük bir gizeme bürünüyor. Ve oldukça sürpriz
bir sonra noktalanıyor.
Iz, öncelikle sinema dilini
kurmuş, perdede atmosfer yaratmada son derece usta bir yönetmeni bize
haberliyor.
Yeşim Ustaoğlu, bir mekan, bir atmosfer ve
de bir ses ustası. Sesli çektiği film, Türk sinemasında şimdiye dek yaşamın,
gecenin ve İstanbul'un sesini ilk kez yakalayan film öncelikle ... Kısa film
deneyimi yönetmene çok şey katmış gözüküyor ve sinemamızın hiç bilip
kullanmadığı bir yöntemin önemini gösteriyor.
Tüm
oyuncuların kısa, ama özlü ve inanılır kişilikler yaratan oyunları, Alman dostumuz
Thomas Balkenkofun ses ve kurgu çabasıyla da ön plana çıkan film, bilmiyorum,
benim öngörülerimi gerçekleştirip özellikle gençlerin sahip çıkacakları ve
belki de tüm genç ve potansiyel sinemacılara yeni bir yol açacak bir büyük
deneyime dönüşebilecek mi? Umarım ki öyle olur ... “Atilla Dorsay, “Sinemamızda
Çöküş ve Rönesans Yılları” syf, 98”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder