Powered By Blogger

24 Kasım 2022 Perşembe

 

İZ (1993) 

Yönetmen: Yeşim Ustaoğlu, öykü ve Senaryo: Tayfun Pirselimoğlu, Görüntü Yönetmeni: Uğur İçbak, Yapım: Mine Film/Kadri Yurdatap, Sanat Yönetmeni: Tayfun Pirselimoğlu, Ses: Thomas Balkenhol, Christian M. Götz, Kurgu: Thomas Balkenhol, Müzik: Aydın Esen, Kostüm Tasarım: Ayşen Savaşkan, 1. Yönetmen Asistanı: Sibel Voskay, 2. Yön. Ast.: Nur Arık, 3. Yön. Ast.: Okan Özgen, Sanat Yön. Ast.: Natali Yeres, Grafik Tasarım: Murat Savaşkan, Tayfun Pirselimoğlu, Işık Ekipman: Yücel Işık, Işık Şefi: Nezir Yücel, Işık Asistanları: Berzan Yücel, Eray Kantarcı, Murat Münüklü, Çetin Aslım, Yapım Direktör: Veli Selman, Yapım Sekreteri: Esma Okumuş, Yapım Asistanları: Didem Gündüz, Berna Yeşilyurt, 1. Kamera Ast.: Kurt Braun, 2. Kamera Ast.: Aytunç Akad, Kurgu Asistanı: Marika Dameran, Video Operatörleri: Axel Behrens, Sinan Gültekin, Ek Çekimler: Kurt Braun, Bernd Scholz, Tayfun Pirselimoğlu, Set Fotoğrafları: Hilmi Etikan, Stüdyo Fot6oğrafları: Hilmi Etikan, Negatif Kurgu: Annemarie Bauer, Miksaj: Alfred Lohmeyer, Jenerik: Peter Rosen wanger, Set: Hamdullah Erdoğan, Hüseyin Gülmez, Feyzullah Erdoğan, Ekrem Ülgen, Abdullah Kıvırcık, Boom Operatörleri: Aras Özgen, Ali Pekşen, Fatih Gezen,

Oyuncular: Aytaç Arman, Nur Sürer, Derya Alabora, Meral Çetinkaya, Erdinç Akbaş, Kutay Köktürk, Tekin Siper, Metin Çekmez, İsmet Ay, Can Kolukısa, Serra Yılmaz, Taner Barlas, İlhan Kilimci, Selçuk Uluergüven, Ara Güler, Giovanni Scognamilla, Bülent Kayabaş, Kerem Atabeyoğlu, Mustafa Arslan, Kemal İnci , Tunca Yönder, Ömer Çolakoğlu, İskender Bağcılar, Cem Coşkun, Selşim Canpolat, Radife Baltaoğlu, Şeref Türmenoğlu, Erhan Özçelik, Serdar Bordanacı, Esin Elden, Selma Kutluğ, Arslan Kaçar, Fikret Fırtına, Cengiz Keskinkılıç, Yüksel Arıcı, İsmet Yıldız, Barış Uludağ, Can Cevizci, Yusuf Katipoğlu,

 KONU: Emekliliği yaklaşmış Komiser Kemal, bir intihar olayına el koyar. Adam bir klarnetçidir, silahıyla yüzüne ateş ettiğinden yüzü tanınmayacak haldedir. Bu esrarengiz olayda Kemal'in dikkatini özellikle bir parmağının kopuk olması dikkati çeker. Adam intihar mı etmiştir, yoksa bir cinayete mi gitmiştir? Emekli olmadan bu olayı çözmek kararındadır.

Ödüller:

31. Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde (1994);
Uğur İçbak "En İyi Görüntü Yönetmeni",
4. Köln (Almanya) Türk Filmleri Festivali'nde (1994);
"En İyi Film",
 İstanbul Uluslararası Film Festivali'nde (1995);
"En İyi Film"
Kültür Bakanlığı Sinema Başarı Ödülü (1995),
18. Göteborg Film Festivali'nde Avrupa Film Akademisi tarafından "Local Hero" seçildi (1995).

& Yeşim Ustaoğlu'nun kısa filmlerinin ününü duymuş, ama görememiştim. İlk kez Köln'deki Türk filmleri yarışmasında izlediğim Iz önce beni itti. Ama üzerinde düşündükçe ve bende bıraktığı izlenimler berraklaştıkça, filmin erdemleri, deyim yerindeyse kafama dank etti. Bugün lz'i seviyor, savunuyor ve önemli bir film olduğunu düşünüyorum.

 

Yeşim Ustaoğlu, aslında bu deyimi sevmiyorum ama, belki de ilk gerçek anlamda "postmodern" Türk filmine imzasını atıyor. Elbette bu alanda son dönemin kimi filmlerini, örneğin Reha Erdem'in A Aay, Zeki Demirkubuz'un C Blok veya Kutluğ Ataman'ın Karanlık Sular giibi öncü filmlerini de unutmadan... Yine de Iz, biçimsel olgunluğu ve sinema diline egemenliğiyle, galiba bu filmlerden daha başarılı, daha önemli ...

Ne anlatıyor bu film? Bir filmin anlattığıını ön plana almak eğiliminde hiç değilim, ama meraklıları için özetlersek, orta yaşlı, yalnız ve sorunlu polis memuru Kemal'in, intihar ettiği varsayılan, yüzü tabanca kurşunuyla tamamen parçalanmış müzisyen Cezmi Kara'nın kişiliğindeki gizemi aramasının öyküsü. Ancak bu arayış, gitgide daha büyük bir gizeme bürünüyor. Ve oldukça sürpriz bir sonra noktalanıyor.

Iz, öncelikle sinema dilini kurmuş, perdede atmosfer yaratmada son derece usta bir yönetmeni bize haberliyor.

Yeşim Ustaoğlu, bir mekan, bir atmosfer ve de bir ses ustası. Sesli çektiği film, Türk sinemasında şimdiye dek yaşamın, gecenin ve İstanbul'un sesini ilk kez yakalayan film öncelikle ... Kısa film deneyimi yönetmene çok şey katmış gözüküyor ve sinemamızın hiç bilip kullanmadığı bir yöntemin önemini gösteriyor.

 Öte yandan film, biraz sıkıntıyla da olsa, sonunda kendi dünyasını seyirciye kabul ettiriyor, daha da ötesi, onu bu dünyanın içine çekip almayı başarıyor. Bu film, kendi içinde başlayıp biten spiral şekilleri, kısır veya değil döngüleri, Paul Auster'in romanlarını ve genelde postmodern olan her şeyi sevenler için ... Yani özellikle gençler ve genç olan her şeyi sevenler için ...

Tüm oyuncuların kısa, ama özlü ve inanılır kişilikler yaratan oyunları, Alman dostumuz Thomas Balkenkofun ses ve kurgu çabasıyla da ön plana çıkan film, bilmiyorum, benim öngörülerimi gerçekleştirip özellikle gençlerin sahip çıkacakları ve belki de tüm genç ve potansiyel sinemacılara yeni bir yol açacak bir büyük deneyime dönüşebilecek mi? Umarım ki öyle olur ... “Atilla Dorsay, “Sinemamızda Çöküş ve Rönesans Yılları” syf, 98”


FİLMİ İZLE 





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder