EVE DÖNÜŞ (2006)
Senaryo ve Yönetmen: Ömer Uğur, Görüntü Yönetmeni: Mustafa Kuşçu, Müzik: Tamer Çıray, Yapım: Limon/Hayri Aslan Kamera Asistanı: Özgür Gür, Ozan Temiz, Erol Beraha, Yardımcı Yönetmen: Muharrem Özabat, Kurgu: Ulaş Cihan Şimşek, Kurgu Asistanı Erman Dişçi, Negatif Kurgu: Kadir Burç, Oyuncu Koçu: Süreyya Güzel, Panther Operatörü: İhsan Polat, Prodüksiyon Asistanı: Uğur Geldi, Şevket Pamir, Sanat Ekibi: Yunus Emre Yurtseven, Sanat Yönetmeni: Veli Kahraman, San. Yön. Ast: Hüseyin Beyaz, Telesine: Cem Taşkara, Film Baskı: İlker Şen, Uğur Orbay, Basın Danışmanı: Özlem Esmergül, Danışman: Hülya Uğur Tanrıöver, Baran Seyhan, Aydın Sayman, Yapım Sorumlusu: Aydoğan Gündoğdu, Yapım Yönetmeni: Cengiz Deveci, Ortak Yapımcı: George Lyklardopoulos
Oyuncular: Mehmet Ali
Alabora (Mustafa), Sibel Kekili (Esma), Altan Erkekli (Hoca), Savaş Dinçel
(Sacit), Perihan Savaş (Esma annesi), Erdal Tosun (İşkenceci Polis), Cengiz
Küçükayvaz, Hasan Mullaoğlu, Civan Canova (İşkenceci Polis), Caner Doğruyol,
Yeşim Ceren Bozoğlu, Timur Ölkebaş, Faruk Karaçam, Yavuz Bingöl, Sermiyan
Midyat, Ahmet Mümtaz Taylan, Necmettin Çobanoğlu, Can Kolukısa, Mustafa Turan,
Behruz Firuzment, Ramazan Akboğa, Yakup Yavru, Ali Tutal,
Konu: 1980 yılında Mustafa ve Esma o
karışık ortamda her şeyden izole bir şekilde yaşamaktadırlar. Tek dertleri
aldıkları renkli televizyonun taksitlerini ödemek olan çift bunun için sürekli
mesaiye kalarak çok uzun süreler çalışmaktadırlar. Hatta bu yüzden ne
birbirlerini ne de kızlarını doğru düzgün göremezler. İşlerinde de apolitik
davranmaktadırlar. Mustafa sendikaya bile zorla üye olmuştur. Geçim dertleri
içinde en büyük yeri de ev sahiplerinin sürekli evden çıkmalarını istemesi
tutmaktadır. Tam biraz rahatlayıp pikniğe gideceklerken darbe olur ve sadece
dışarı çıkamadıkları için üzülmüşlerdir. Ev sahipleri bir gün çok geç bir
saatte gelip yine evden çıkmalarını isteyince Mustafa adama çok sert çıkar.
Daha sonra Esma'nın ailesinin evine yemeğe giderler. Mustafa Esma'nın Kore
Gazisi babasına komünistleri öldürmek konusunda hak verir. Zamanı gelirse
kendinin de çekinmeden vatan için savaşacağını söyler. Ayrıca Mustafa da
gözaltına alınan herkesin bir şekilde anarşist bağlantılı olduğunu düşündüğünü
eşine söyler. Ama daha o gece eve gelip her şeyi yakıp yıkan polisler
Mustafa'yı gözaltına alırlar. Onu gözaltına alırken de taksitleri yeni biten
televizyonu kırarlar. Daha sonra Mustafa'ya Şehmuz olduğunu kabul etmesi için sürekli
işkence yaparlar. Fakat Mustafa ne Şehmuz olmadığına inandırabilir onları ne de
olduğuna inandırabilir. Çünkü hiçbir şey bilmiyordur ve sürekli konuş
diyorlardır. Daha sonra aynı gruptan oldukları söylenen Hoca'yla aynı yere
konur. Hoca onun Şehmuz olmadığını söylüyordur ama ona da inanmazlar. Daha
sonra tam inanmaya başlarken Şehmuz olmadığına birkaç kişi işkenceye dayanamaz
ve Şehmuz olmadığını bile bile Şehmuz olduğunu söylerler.
Bunun üzerine gördüğü işkenceler iyice
artmıştır ki gerçek Şehmuz bulunur. Mustafa bunun üzerine salınır. Fakat
ayrılmadan önce ölmek üzere olan Hoca ona bir adres verir ve oraya gidip ondan
haber vermesini ister. Daha sonra evine giden Mustafa orada kimseyi bulamaz.
Onun yokluğundan fırsat bulan ev sahipleri karısı ve kızını evden atmıştır.
Dahası o gözaltına alındı diye karısı da işten atılmıştır. Daha sonra Esma'nın
babasının evinde eşi ve çocuğunu bulur. Oradakiler Mustafa'nın bu haline çok
şaşırırlar. Mustafa işkence yüzünden hem psikolojik hem de fizyolojik çok zarar
görmüş ruh gibi olmuştur. Dahası çıktığında o da işten atılmıştır. Ayrıca
herkes gözaltına alınmış olduğu için ona sırt çevirmektedir. Bu esnada Hoca
için r. gazetelerde çatışmada öldüğü haberi çıkar. Bunun üzerine Hoca'nın
verdiği adrese korkularını yenip gitmeye çalışır ama onlara ulaşamadan polisler
tarafından görülür ve uyarılır. Ama polisler ağızlarından onu ev sahibinin
ifadesiyle içeri aldıklarını kaçırırlar. Bunun üzerine ev sahibini bulmaya
giden Mustafa onu bulsa da bir şey yapmaz. Artık onun için önemli olan eski
haline dönebilmektir.
&“Eve
Dönüş”, baskı ve diktatörlük dönemleri yaşamış her toplumun yapması gereken
filmlerden… Angelopoulos veya Vulgaris’in Yunanistan’ın Albaylar Cuntası
dönemi, Latin Amerikalı yönetmenlerin bitip tükenmez diktatörlük rejimleri için
yaptığı filmler ya da Rusya’da komünizmin çöküşünden sonra yapılan filmler
gibi…
Aslında bizde de 12 Eylül
filmleri yapıldı: “Dikenli Yol”dan “Sen Türkülerini Söyle”ye, “Bekle Dedim
Gölgeye”den “Eylül Fırtınası”na...Ayrıca işkence üzerine ilginç filmlerimiz de
var: Zeki Ökten’in “Ses”i, Yusuf Kurçenli’nin “Karartma Geceleri”, İsmail
Ateş’in “Gülün Bittiği Yer” gibi. Tüm bu önemli, saygın çabaları da
hatırlayalım lütfen...Ama “Eve Dönüş”, tüm bu filmlerin arasında zirveye
oturuyor. Belki bir yanıyla, ana kişiliğin başına gelenlerin ilginçliği
nedeniyle: kendi halinde, siyasetten uzak fabrika işçisi Mustafa, darbeyi
izleyen günlerde tutuklanıyor ve Şehmuz kod adlı bir siyasal aktivist
olmadığını kanıtlamayı başaramıyor. Yani çok tipik bir Hitchcock durumu!..Ama
ayni ölçüde, işkence sahnelerinin güçlü biçimde hikayeye yedirilmesi, dramatik
gerilimin finale doğru sürekli yükselmesi gibi öğelerin de katkısıyla.
Aslında ilk yarı, dönemin, koşulların,
kahramanların sergilenmesi hayli klasik, hatta soluk. Ama özellikle ikinci
yarıda film adeta coşuyor, şahlanıyor. Klişeler yaşanmışlığa, karton
karakterler etli canlı insanlara dönüşüyor. Gerilim artıyor, duyarlılıklar
keskinleşiyor. Ve film, bu ülkenin gerçekten yaşadığı bir kolektif cehennemin soluk
soluğa izlenen hikayesi olup çıkıyor.
Tüm oyuncular çok iyi: ilk kez
dört başı mamur bir rolü deneyen Memet Ali Alabora’dan, oyununda kimilerinin
nedense farkedemediği evrensel bir düzeyi tutturan Sibel Kekilli’ye, yan
oyuncularda “baba” Savaş Dinçel’den “işkenceci” Civan Canova’ya dek. Perihan
Savaş’ın annesini de unutmaksızın… Müziği de çok beğendim. Ve filmi, sinema
sanatı biryana, bu ülkenin gerçekleriyle asgari bir ilişkisi olan herkese
öğütlüyorum. (Atilla Dorsay)
&Eve
dönüş, dünya mitolojilerinin en bilindik öykülerindendir. Bır amaç için gönüllü
ya da gönülsüz yola çıkan kahraman, görevini yerine getirmek üzere gittiği
yolculuğun sonunda evine döner. Döndüğünde, hiçbir şeyin bıraktığı gibi
olmadığını fark eder. Ancak bu değişim, arkasında bıraktığı 'ev'den dolayı
değildir. Değişen aslında kahramanımızın kendisidir. Bu yüzden yolculuğu
boyunca hatırında taşıdığı 'evi', eve dönüşünde gördüğü ev değildir artık. Eve
Dönüş'ü bir eve dönüş hikayesi olarak ele alma isteğim de, aslında hikayenin
bir çok düğümünün, eve dönüş ile çözüldüğünü düşünmemdendir.
Kendisini "kendi halinde bir işçi
parçasıyım" diye tanımlayan Mustafa, 12 Eylül öncesi ülkenin bulunduğu
karışık ortamda, hiçbir politik saf ta yer almadan yaşamını sürdürmektedir. En
büyük derdi, bütçesini aşan bir meblağa aldığı televizyonun taksitlerini
bitirip düze çıkmaktır. İhtilalin olması bile Mustafa için Gülhane Parkı'na
gidip içememe, ya da İhtilal iş gününe denk gelmediği için kafa izni yapamama
anlamına gelmektedir sadece. Üstelik Mustafa, karısı Esma'nın bir arkadaşının
içeriye alınmasının ardından bu işlere buIaşmayan insanların içeriye
alınmayacağını "seni niye almıyorlar, beni niye almıyorlar"
sözleriyle savunmaktadır. Ancak bır gece asılsız bir ihbarla apar topar içeriye
alınan Mustafa kendisini, birden, tam da uzak durnak için elinden gelen her
şeyi yaptığı ortamın içinde bulur.
Bana göre filmin esas derdi
tam da bu noktada kendini göstermeye başlıyor. Mustafa karakterine yakından
baktığımızda, izleyici olarak Mustafa'nın yaşamak zorunda bırakıldıklarımı
karşı, gerçekten bu işlerle ilgisi olmayan, kendi halinde bir vatandaş
savunmasını getirebiliriz.
Ancak asıl gelmemiz gereken
nokta, "Mustafa'yı ve Mustafa gibileri 'tamamen suçsuz' olarak düşünebilir
miyiz?"i sorgulamaktır. Bir şeylerin değişimi için çabalanan bir karmaşa
döneminde, sadece kendi yaşantısı ve rahatlığına odaklanarak 'bana dokunmayan
yılan bin yıl yaşasın' ya da 'aman hiç bulaşmayayım, başım belaya girmesin'
tutumu bir insanı ne kadar suçsuz kılar' Evinin önünde, sokak ortasında,
işyerinde insanlar ölürken ve öldürülürken bütün bunlara seyirci kalan biri ne
kadar masumdur'
Üstelik Mustafa yaptıklarından sonra
kendisinden beklediğimiz değişimi geçirmiyor. Öfke yerine, daha çok korku ve
sindirilmişlik işliyor içine. Kendisine günlerce işkence yapan polis 'bir
yanlışlık olduğunu' söylediğinde, sanki bağışlanacak bir şey yapmış da polis
onu bağışlanmış gibi, şubeden ayrılmadan önce polisin elini öpüyor. Mustafa'nın
Şehmuz olduğunu iddia etmeyen tek kişi olan Hoca'nın evinin kapısına kadar
gidiyor ve içeriden ses geldiğinde korkup kaçıyor. Kendisinden en büyük
patlamayı beklediğimiz anda, evi boşaltmadığından dolayı kendisini ihbar edenin
ev sahibi olduğunu öğrendiğinde bile, bir hışımla kahveye gitse de sessiz
kalıyor ve oturup ev sahibiyle çay içiyor. Mustafa içine işleyen korku
yüzünden, değil sadece politik açıdan, kendi kişisel yaşamında bile tavrını
ortaya koyamamaya başlıyor. Mustafa'nın durumunda bir yanlışlık olmadığına
inanan ve yine "seni niye almıyorlar, beni niye almıyorlar" sözlerini
dile getiren ancak eşkalleri uyduğu için polis tarafından şubeye alınan iki
kişiyse, sindirme politikasının boyutlarının nasıl bir döngü içine gireceğinin
habercisi gibi.
Filmin sonunda 12 Eylül'ün sonuçları
rakamsal olarak bir bir karşımıza çıkıyor. Çıkan son iki maddeyse, o dönem
kabul edilen Anayasa'da, cunta üyelerinin ömür boyu yargılanmasını engelleyen
maddeyle hiçbir cunta üyesinin yargılanmaması ve ülkenin hala bu anayasayla
yönetilmesi oluyor. Diğer bütün maddeler birer birer silinirken, son iki madde
ekranda donup kalıyor. Yani, film boyunca Mustafa'yı suçlu bulmamız, ya da ona
acımamız filmin sonunda beliren bu son iki maddeyle bizi, aslında bizim de
Mustafa'dan çok farklı olmadığımız gerçeğiyle yüzleştiriliyor. Yönetmen sanki
kamerası nı bize doğru çevirip, film boyunca sorguladığımız Mustafa karakteri
üzerinden, aslında kendi iç hesaplaşmamıza ön ayak olmak istiyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder