23 Aralık 2022 Cuma

 EVE DÖNÜŞ (2006) 


Senaryo ve Yönetmen: Ömer Uğur, Görüntü Yönetmeni: Mustafa KuşçuMüzik: Tamer Çıray, Yapım: Limon/Hayri Aslan Kamera Asistanı: Özgür Gür, Ozan Temiz, Erol Beraha, Yardımcı Yönetmen: Muharrem Özabat, Kurgu: Ulaş Cihan Şimşek, Kurgu Asistanı Erman Dişçi, Negatif Kurgu: Kadir Burç, Oyuncu Koçu: Süreyya Güzel, Panther Operatörü: İhsan Polat, Prodüksiyon Asistanı: Uğur Geldi, Şevket Pamir, Sanat Ekibi: Yunus Emre Yurtseven, Sanat Yönetmeni: Veli Kahraman, San. Yön. Ast: Hüseyin Beyaz, Telesine: Cem Taşkara, Film Baskı: İlker Şen, Uğur Orbay, Basın Danışmanı: Özlem Esmergül, Danışman: Hülya Uğur Tanrıöver, Baran Seyhan, Aydın Sayman, Yapım Sorumlusu: Aydoğan Gündoğdu, Yapım Yönetmeni: Cengiz Deveci, Ortak Yapımcı: George Lyklardopoulos

Oyuncular: Mehmet Ali Alabora (Mustafa), Sibel Kekili (Esma), Altan Erkekli (Hoca), Savaş Dinçel (Sacit), Perihan Savaş (Esma annesi), Erdal Tosun (İşkenceci Polis), Cengiz Küçükayvaz, Hasan Mullaoğlu, Civan Canova (İşkenceci Polis), Caner Doğruyol, Yeşim Ceren Bozoğlu, Timur Ölkebaş, Faruk Karaçam, Yavuz Bingöl, Sermiyan Midyat, Ahmet Mümtaz Taylan, Necmettin Çobanoğlu, Can Kolukısa, Mustafa Turan, Behruz Firuzment, Ramazan Akboğa, Yakup Yavru, Ali Tutal,

Konu: 1980 yılında Mustafa ve Esma o karışık ortamda her şeyden izole bir şekilde yaşamaktadırlar. Tek dertleri aldıkları renkli televizyonun taksitlerini ödemek olan çift bunun için sürekli mesaiye kalarak çok uzun süreler çalışmaktadırlar. Hatta bu yüzden ne birbirlerini ne de kızlarını doğru düzgün göremezler. İşlerinde de apolitik davranmaktadırlar. Mustafa sendikaya bile zorla üye olmuştur. Geçim dertleri içinde en büyük yeri de ev sahiplerinin sürekli evden çıkmalarını istemesi tutmaktadır. Tam biraz rahatlayıp pikniğe gideceklerken darbe olur ve sadece dışarı çıkamadıkları için üzülmüşlerdir. Ev sahipleri bir gün çok geç bir saatte gelip yine evden çıkmalarını isteyince Mustafa adama çok sert çıkar. Daha sonra Esma'nın ailesinin evine yemeğe giderler. Mustafa Esma'nın Kore Gazisi babasına komünistleri öldürmek konusunda hak verir. Zamanı gelirse kendinin de çekinmeden vatan için savaşacağını söyler. Ayrıca Mustafa da gözaltına alınan herkesin bir şekilde anarşist bağlantılı olduğunu düşündüğünü eşine söyler. Ama daha o gece eve gelip her şeyi yakıp yıkan polisler Mustafa'yı gözaltına alırlar. Onu gözaltına alırken de taksitleri yeni biten televizyonu kırarlar. Daha sonra Mustafa'ya Şehmuz olduğunu kabul etmesi için sürekli işkence yaparlar. Fakat Mustafa ne Şehmuz olmadığına inandırabilir onları ne de olduğuna inandırabilir. Çünkü hiçbir şey bilmiyordur ve sürekli konuş diyorlardır. Daha sonra aynı gruptan oldukları söylenen Hoca'yla aynı yere konur. Hoca onun Şehmuz olmadığını söylüyordur ama ona da inanmazlar. Daha sonra tam inanmaya başlarken Şehmuz olmadığına birkaç kişi işkenceye dayanamaz ve Şehmuz olmadığını bile bile Şehmuz olduğunu söylerler.

Bunun üzerine gördüğü işkenceler iyice artmıştır ki gerçek Şehmuz bulunur. Mustafa bunun üzerine salınır. Fakat ayrılmadan önce ölmek üzere olan Hoca ona bir adres verir ve oraya gidip ondan haber vermesini ister. Daha sonra evine giden Mustafa orada kimseyi bulamaz. Onun yokluğundan fırsat bulan ev sahipleri karısı ve kızını evden atmıştır. Dahası o gözaltına alındı diye karısı da işten atılmıştır. Daha sonra Esma'nın babasının evinde eşi ve çocuğunu bulur. Oradakiler Mustafa'nın bu haline çok şaşırırlar. Mustafa işkence yüzünden hem psikolojik hem de fizyolojik çok zarar görmüş ruh gibi olmuştur. Dahası çıktığında o da işten atılmıştır. Ayrıca herkes gözaltına alınmış olduğu için ona sırt çevirmektedir. Bu esnada Hoca için r. gazetelerde çatışmada öldüğü haberi çıkar. Bunun üzerine Hoca'nın verdiği adrese korkularını yenip gitmeye çalışır ama onlara ulaşamadan polisler tarafından görülür ve uyarılır. Ama polisler ağızlarından onu ev sahibinin ifadesiyle içeri aldıklarını kaçırırlar. Bunun üzerine ev sahibini bulmaya giden Mustafa onu bulsa da bir şey yapmaz. Artık onun için önemli olan eski haline dönebilmektir.

&“Eve Dönüş”, baskı ve diktatörlük dönemleri yaşamış her toplumun yapması gereken filmlerden… Angelopoulos veya Vulgaris’in Yunanistan’ın Albaylar Cuntası dönemi, Latin Amerikalı yönetmenlerin bitip tükenmez diktatörlük rejimleri için yaptığı filmler ya da Rusya’da komünizmin çöküşünden sonra yapılan filmler gibi…

Aslında bizde de 12 Eylül filmleri yapıldı: “Dikenli Yol”dan “Sen Türkülerini Söyle”ye, “Bekle Dedim Gölgeye”den “Eylül Fırtınası”na...Ayrıca işkence üzerine ilginç filmlerimiz de var: Zeki Ökten’in “Ses”i, Yusuf Kurçenli’nin “Karartma Geceleri”, İsmail Ateş’in “Gülün Bittiği Yer” gibi. Tüm bu önemli, saygın çabaları da hatırlayalım lütfen...Ama “Eve Dönüş”, tüm bu filmlerin arasında zirveye oturuyor. Belki bir yanıyla, ana kişiliğin başına gelenlerin ilginçliği nedeniyle: kendi halinde, siyasetten uzak fabrika işçisi Mustafa, darbeyi izleyen günlerde tutuklanıyor ve Şehmuz kod adlı bir siyasal aktivist olmadığını kanıtlamayı başaramıyor. Yani çok tipik bir Hitchcock durumu!..Ama ayni ölçüde, işkence sahnelerinin güçlü biçimde hikayeye yedirilmesi, dramatik gerilimin finale doğru sürekli yükselmesi gibi öğelerin de katkısıyla.

Aslında ilk yarı, dönemin, koşulların, kahramanların sergilenmesi hayli klasik, hatta soluk. Ama özellikle ikinci yarıda film adeta coşuyor, şahlanıyor. Klişeler yaşanmışlığa, karton karakterler etli canlı insanlara dönüşüyor. Gerilim artıyor, duyarlılıklar keskinleşiyor. Ve film, bu ülkenin gerçekten yaşadığı bir kolektif cehennemin soluk soluğa izlenen hikayesi olup çıkıyor.

Tüm oyuncular çok iyi: ilk kez dört başı mamur bir rolü deneyen Memet Ali Alabora’dan, oyununda kimilerinin nedense farkedemediği evrensel bir düzeyi tutturan Sibel Kekilli’ye, yan oyuncularda “baba” Savaş Dinçel’den “işkenceci” Civan Canova’ya dek. Perihan Savaş’ın annesini de unutmaksızın… Müziği de çok beğendim. Ve filmi, sinema sanatı biryana, bu ülkenin gerçekleriyle asgari bir ilişkisi olan herkese öğütlüyorum. (Atilla Dorsay)

&Eve dönüş, dünya mitolojilerinin en bilindik öykülerindendir. Bır amaç için gönüllü ya da gönülsüz yola çıkan kahraman, görevini yerine getirmek üzere gittiği yolculuğun sonunda evine döner. Döndüğünde, hiçbir şeyin bıraktığı gibi olmadığını fark eder. Ancak bu değişim, arkasında bıraktığı 'ev'den dolayı değildir. Değişen aslında kahramanımızın kendisidir. Bu yüzden yolculuğu boyunca hatırında taşıdığı 'evi', eve dönüşünde gördüğü ev değildir artık. Eve Dönüş'ü bir eve dönüş hikayesi olarak ele alma isteğim de, aslında hikayenin bir çok düğümünün, eve dönüş ile çözüldüğünü düşünmemdendir.

Kendisini "kendi halinde bir işçi parçasıyım" diye tanımlayan Mustafa, 12 Eylül öncesi ülkenin bulunduğu karışık ortamda, hiçbir politik saf ta yer almadan yaşamını sürdürmektedir. En büyük derdi, bütçesini aşan bir meblağa aldığı televizyonun taksitlerini bitirip düze çıkmaktır. İhtilalin olması bile Mustafa için Gülhane Parkı'na gidip içememe, ya da İhtilal iş gününe denk gelmediği için kafa izni yapamama anlamına gelmektedir sadece. Üstelik Mustafa, karısı Esma'nın bir arkadaşının içeriye alınmasının ardından bu işlere buIaşmayan insanların içeriye alınmayacağını "seni niye almıyorlar, beni niye almıyorlar" sözleriyle savunmaktadır. Ancak bır gece asılsız bir ihbarla apar topar içeriye alınan Mustafa kendisini, birden, tam da uzak durnak için elinden gelen her şeyi yaptığı ortamın içinde bulur.

Bana göre filmin esas derdi tam da bu noktada kendini göstermeye başlıyor. Mustafa karakterine yakından baktığımızda, izleyici olarak Mustafa'nın yaşamak zorunda bırakıldıklarımı karşı, gerçekten bu işlerle ilgisi olmayan, kendi halinde bir vatandaş savunmasını getirebiliriz.

Ancak asıl gelmemiz gereken nokta, "Mustafa'yı ve Mustafa gibileri 'tamamen suçsuz' olarak düşünebilir miyiz?"i sorgulamaktır. Bir şeylerin değişimi için çabalanan bir karmaşa döneminde, sadece kendi yaşantısı ve rahatlığına odaklanarak 'bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın' ya da 'aman hiç bulaşmayayım, başım belaya girmesin' tutumu bir insanı ne kadar suçsuz kılar' Evinin önünde, sokak ortasında, işyerinde insanlar ölürken ve öldürülürken bütün bunlara seyirci kalan biri ne kadar masumdur'

Üstelik Mustafa yaptıklarından sonra kendisinden beklediğimiz değişimi geçirmiyor. Öfke yerine, daha çok korku ve sindirilmişlik işliyor içine. Kendisine günlerce işkence yapan polis 'bir yanlışlık olduğunu' söylediğinde, sanki bağışlanacak bir şey yapmış da polis onu bağışlanmış gibi, şubeden ayrılmadan önce polisin elini öpüyor. Mustafa'nın Şehmuz olduğunu iddia etmeyen tek kişi olan Hoca'nın evinin kapısına kadar gidiyor ve içeriden ses geldiğinde korkup kaçıyor. Kendisinden en büyük patlamayı beklediğimiz anda, evi boşaltmadığından dolayı kendisini ihbar edenin ev sahibi olduğunu öğrendiğinde bile, bir hışımla kahveye gitse de sessiz kalıyor ve oturup ev sahibiyle çay içiyor. Mustafa içine işleyen korku yüzünden, değil sadece politik açıdan, kendi kişisel yaşamında bile tavrını ortaya koyamamaya başlıyor. Mustafa'nın durumunda bir yanlışlık olmadığına inanan ve yine "seni niye almıyorlar, beni niye almıyorlar" sözlerini dile getiren ancak eşkalleri uyduğu için polis tarafından şubeye alınan iki kişiyse, sindirme politikasının boyutlarının nasıl bir döngü içine gireceğinin habercisi gibi.

Filmin sonunda 12 Eylül'ün sonuçları rakamsal olarak bir bir karşımıza çıkıyor. Çıkan son iki maddeyse, o dönem kabul edilen Anayasa'da, cunta üyelerinin ömür boyu yargılanmasını engelleyen maddeyle hiçbir cunta üyesinin yargılanmaması ve ülkenin hala bu anayasayla yönetilmesi oluyor. Diğer bütün maddeler birer birer silinirken, son iki madde ekranda donup kalıyor. Yani, film boyunca Mustafa'yı suçlu bulmamız, ya da ona acımamız filmin sonunda beliren bu son iki maddeyle bizi, aslında bizim de Mustafa'dan çok farklı olmadığımız gerçeğiyle yüzleştiriliyor. Yönetmen sanki kamerası nı bize doğru çevirip, film boyunca sorguladığımız Mustafa karakteri üzerinden, aslında kendi iç hesaplaşmamıza ön ayak olmak istiyor.

Tam da bu noktada 'eve dönüş' kavramına dönmekte yarar var. Mustafa'nın eve dönüşüyle, artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı bir dönem başlıyor. Ama sadece Mustafa için değil; bu dönemi yaşayan herkes, özellikle filmin sonunda vurgulanan, sonrasında gelen nesiller için. Çünkü aslında tek değişen o dönem arkada bırakılan 'ev' değil, değişen eve dönüş yolculuğundaki koca bir nesil. Mustafa'nın, eve dönüş sonrası hapsedilmişliğini ve korkusunu nesiller sonrasında hafif bir şekilde içimizde taşıdığımız ve hala o dönemin yargısının yapılamadığı bir dönemde yaşıyor olmamız. Bir dönemde yaşananlardan bahsettiğini sandığımız filmin, asıl olarak bugün o döneme ait birçok şeyin hala değişmediğini anlattığının farkına varıyoruz. Filmin bu özelliğiyle de bir dönem filmi olmaktan çıktığını ve derdinin daha çok bugün olduğunu düşünüyorum. (Esin Paça) “Altyazı, Aylık Sinema Dergisi sayı, 57”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder