27 Aralık 2022 Salı

 

 

GÖLGESİZLER (2008)

 Senaryo Ve Yönetmen: Ümit Ünal Eser: Hasan Ali Toptaş, Görüntü Yönetmeni: Gökhan Atılmış Müzik: Candan Erçetin Yapım: Narsist Film/Hakan Karahan Kurgu: Çiçek Kahraman, Yardımcı Yönetmen: Cem Tabak, Sanat Yönetmeni: Serdar Yılmaz, Yapım Koordinatörleri: Meltem Tulukçu, Ceylan Karaca, Prodüksiyon Amiri: Vahit Sandalcılar, Kostüm Sorumlusu: Nadide Argun, Ses Kayıt: Murat Şenürkmez, 1.Yönetmen Yardımcısı: Gülbin Aydın, 2.Yönetmen Yardımcısı: Fulya Kurçenli, 3.Yönetmen Yardımcısı: Sertaç Kasaplar, Kamera Operatörü: Türksoy Gölebeyi, Sanat Asistanları: Barış Yıkılmaz, Gözde İlkin, Elif Öner, Prodüksiyon Asistanı: Sezgin Acuner, Yasin Kocaman, Yapım Koordinatör Asistanı: Nurdan Keleşoğlu, Ofis Asistanı: Rıdvan Tuncer, Kostüm Asistanı; Seda Yılmaz, 1.Kamera Asistanı: Cenk Bingöl, 2.Kamera Asistanı: Hakan Bulut, Ses Ekipmanı: Melodika, Boom Operatörü: Furkan Atlı, Boom Operatör Asistanı: Görkem Barçın, Özel Efektler: DükkanÜl Hayal, Özel Makyaj : Derya Ergün, Ahsen Gülkaya, Makyaj Grubu: Özge Kaya, Mualla Şentürk, Kuaför: Fatih Gündoğdu, Oyuncu Sorumlusu: Ebru Akıncı, Işık Şefi: Ali Salim Yaşar, Işık Asistanları: Hakan Altunkok, Mehmet Tuna, Hüseyin Koç, Mehmet Bildik, Set Hizmetleri : Hürrem Şeker, Set Amiri: Erkan Akyüz, Set Asistanları: Cemal Mühürcü, Veysi Ekin, Mustafa Soysal, Veysel Esen, Web Tasarım: Bozkurt Bayer, Web Uygulama: Vecdi Türk, Kamera Arkası / Set Fotoğrafçısı: Oktay Ardos, Sercan Bozkurt, Basın Tanıtım: Plan Tanıtım, İpet Altınay, Storyboard: İmge Özbilge, Ulaşım Ekibi: Naci Ererdem, Salih Özdemir, Yusuf Baş, Yalçın Atasoy, Sezai Yeşil, Erkan Dolunay, Laboratuvar: Sinefekt, Sinefekt Yapım Sorumlusu: Emre Önel, Laboratuvar Sorumlusu: Yusuf Özbek, Kopya Baskı: Mustafa Koç, Ersan Gümüş, Ayhan Kısa, Film Transfer: Özgür Taparlı, Görsel Efekt : Makina Fx, Online Montaj: İmaj, Online Editör:

Cengiz Çilek, Renk Düzeltme: Cengiz Çilek, Avıd Offlıne Aktarma: Murat Aydın, Umut Ulutaş,

 Asker Hamdi: Yine Dede Musa anlatıyor yiğit mi yiğit, adımları yerin taşlarını, toprağını titreten yakışıklı, efsane Asker Hamdi’yi.. Köyün tüm kadınları etkileniyor ondan. O ise aşkı Aynalı Fatma’da tadıyor.. Ama ne aşk! Aşk değil ölüm kalım mücadelesi sanki..

Cennet’in oğlu: Yakışıklı, duyarlı, okur yazar, meselelere karışmadan kendi yazdığı öykü ve şiirlerde yaşayan delikanlı.. Annesinin biricik oğlu.. Nasıl oluyor da köyün bir numaralı suçlusu haline geliyor? Suçlu mu, masum mu, yoksa köyün delisi mi?

Cennet: Bir “kayıp annesi”. Her anne kadar şefkatli, yavrusunun hayatı söz konusu olduğunda her anne kadar yırtıcı.

Rıza: Hikayenin en “inançlı” adamı. Batıl inancın, körlemesine inanmanın getirebileceği felaketleri görmek için Rıza’nın kayıplarına ve acılarına bakmak yeterli..

Hacer / Rıza’nın karısı: Köydeki herkes gibi onun da sırları var. En büyük sırrı aşkı. Yıllarca sessiz yaşadığı aşkı, en acılı anlarında bile açığa dökmeyecek kadar da sağlam bir kadın.

Ramazan: Köyün gençlerinden.. Rıza ile Hacer’in oğlu.. Her genç gibi aşkını arıyor.. Bulduğu ise sadece kendi kaderi..

Güvercin: Köyün en güzel kızı.. Berber’in köye gelirken gördüğü ilk yüz. Burası kayıplar köyü, insanların durduk yerde sırlara karıştığı bir yer.. Ama bir gün Güvercin yok olduğunda artık buna kimse sessiz kalamaz. Yıllarca sır perdesi arkasında kalan sırlar, yalanlar, rivayetler, Güvercin’in kaybolmasıyla birlikte tek tek ortaya dökülmeye başlar.

Reşit: Hiç bir şeye inanmayan, hiç kimseye güvenmeyen bir adam… Güvercin’in babası… Bir gün hayatı ve bildiği her şey tuzla buz olunca kendi yalanlarına en çok inanan o oluyor.

Reşit’in karısı: Bu köyün tüm kadınları gibi, sadece ‘kadın’ olmakla bile bir yük taşıyor. Çok sevdiği kızı Güvercin’i kaybettiği yetmiyor, bulunca da sevinemiyor.

Cıngıl Nuri: Köyden kayıplara karışan ilk kişi. Kayboluşu bir bilmece.. Ama dönüşü bir cevap değil daha da büyük bir bilmece..

Kadriye/Cıngıl Nuri’nin karısı: Kadriye, kaybolan kocasının ardından, dolaşmaya başlar. çaresizliğini tek başına yaşayamıyor. Uzanan ellerden medet umuyor. Seçtiği yolda o da kayıplara karışıyor.

İmam: Bu imam sıradan bir imam değil.. Yalnız nefesinin gücüyle değil, insani zaaflarıyla da etki yaratıyor.

Kunduracı: Berberin hemen yanı başındaki dükkanda yalnız olanı biteni izleyen kişi değil Kunduracı, bir yandan köyün gözü, kulağı..

Postacı: Şehirden köye, köyden şehire mektupları taşırken, karışan sadece kafası mı yoksa hayatı mı?

Çırak: Berberin çırağı da kayboluyor ama çıkıverdiği yerlerde insanın aklı da karışmıyor değil.

Muhtar’ın karısı: Karmakarışık hayat onu da sürüklerken, acı belki de en çok onu etkilerken, o karmakarışıklık ve acı içinde öylesine edilgen ki..

 Konu: Hepimizin hayatı sırlarla, kimseye söyleyemediğimiz gizli arzularla, korkularla, yalanlarla dolu… Yalanlara, rivayetlere inanmak, başkalarının gerçeğine uymak ve itaat etmek çoğumuza daha kolay geliyor. Ama ya kendi yalanlarına inanmaya başlarsa insan?

 İstanbul'da çalışan bir berber, "hem burada, hem de çok uzaklarda" olmak ister. Ve birgün aniden başını alır ve o çok uzaklara gidiverir. Çok uzaklarda, bir "hiçkimse" olarak yepyeni bir hayata başlamak mümkün müdür?

 Orada bir köy vardır uzakta… O köy neresidir, Türkiye’nin neresindedir? Bilinmez. Yıllardan hangi yıldır, zamanlardan hangi zamandır? Bilinmez. Orada, zaman sonsuz bir baharda donmuş gibidir.

Orda bir köy vardır uzakta… Peki o köy kimin köyüdür?

 O köy Muhtar'ın köyüdür. İstanbul'dan gelen Berber bu ücra köye yerleşir. Köyün eski berberi Cıngıl Nuri yıllar önce ortadan kaybolmuştur. Yeni Berber onun dükkanını kiralar, dükkanı işletmeye başlar.

 Köy, hayallerdeki masum köylerden değildir. Köyün yöneticisi, herşeyi, Muhtar, tuhaf kayıplarla uğraşıp durmaktadır. Köyün en güzel kızı, Güvercin, hiç bir iz bırakmadan kaybolmuştur. Muhtar ve tek silahlı adamı Bekçi, köydeki herkesi sorguya çekerler. Muhtar en çok Cennet’in Oğlu’ndan kuşkulanır. Bu şair ruhlu, hayalci delikanlıyı sorgu sırasında öldüresiye döver ve Cennet’in Oğlu’nun aklını kaçırmasına sebep olur. Muhtar ve Bekçi köye korku salar ama Güvercin’i bulma konusunda başarılı olamazlar. Cennet’in Oğlu, hiç kar yağmayan bu köyün sokaklarında “Kar neden yağar, kar?” diye sorarak Daha da tuhaf şeyler olur. Durduk yerde Cıngıl Nuri çıkıp geliverir mesela. O gelir ama bu kez yıllarca sabırla Nuri’nin yolunu bekleyen karısı kaybolur ortadan. Güvercin’in inatçı ve inançsız babasını, son çare olan büyünün gücüne ikna etmek için düzmece bir aşk büyüsü yapılır ama büyü ters teper ve masum bir gencin ölümüne sebep olur.

Muhtar ve giderek işin içine giren Bekçi ve köylüler, her adımda karşılaştıkları kayıplardan, ölümlerden dehşete düşerler. Hayatın karmaşıklığı, bir türlü anlayamadıkları yazgıları başlarını döndürür, Muhtar tarifi imkansız dertlerini çözmek için devlete başvurmaya karar verir, ilçeye gider ve bir daha asla dönmez. Güvercin bulunur ama bulunması hiç bir sorunu çözmez. Tam tersine köy halkının kendi uydurdukları çok büyük bir yalan içinde kaybolmasına sebep olur. Berber bütün bunlara soğukkanlı bir seyirci gibi uzaktan, dışarıdan bakmakla yetinir sanki. Kavak tozlarının asla yağmayan kar taneleri gibi köyün göklerinde uçuştuğu bir günde köyü terk eder, son kez bir tepeden köyü seyreder. Ama çok uzaklardan, onu da seyreden biri daha vardır! (Ümit Ünal)




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder