GÜLÜM (2002)
Yönetmen: Zeki
Ökten, Senaryo: Fatih Altınöz, Müzik: Melih Kibar Görüntü
Yönetmeni: Ertunç Şenkay, Yapım: Film Pop/İsmet Kazancıoğlu Orhan
Keçeli Sanat
Yönetmeni: Meral
özen, San. Yön. Ast: Hülya Kahyaoğlu , Kurgu: Nevzat Dişiaçık, Dolly
Operatör: Ufuk Kayar, Yapım Koordinatörü: Tılsım Yılmaz, Yönetmen
Yardımcıları: Mehmet Ulukan, Şule Başeskioğlu, Özge Toprak, Yapım
Sorumlusu: Selahattin Koca, Kamera Asistanları: Gökhan Atılmış, Emre
Tanyıldız, Erkan Madencioğlu, Makyaj: Belgin Ömürdağ, Işık Ekibi: Ali
Haydar Tuna, Durmuş Demirezen, Mehmet Tuna, Serdar Şentürk, Set Ekibi: Zühtü
Polat, Serkan Malezoğlu, Önder Kaya, Savaş Kaya, Seslendirme Yön. Yrd.: Melih
Ceylan, Ses Kurgu/Miksaj: Erkan Aktaş, Renk Kontrol: Adnan Şahin,
Laboratuar: Yahya Öztürk, M. Mustafa Oruç, Mustafa Şahin, Negatif
Kurgu: Eyüp Yıldız, Tuncay Koçtürlk, Fono Film Laboratuarında
hazırlanmıştır
Oyuncular: Tarık Akan, Okan
Bayülgen, Rutkay Aziz, İdil Fırat, Güler Ökten, Nebahat Çehre, Sümer Tilmaç,
Okan Yalabık, Engin Hepileri, Selda Özbek, Damla Çerçişoğlu, İbrahim Kahraman,
Ayça Bersun Gorica, Kıvanç Yeniay, Eda Baysal, Melih Çardak, Sebile Yılmaz,
Aslı Tandoğan, Serdar Bordanacı, Seda Sevin, Erol Şen,
Konu: Babalar ve oğullar ve kızları
arasın
da geçen bir kuşak çatışmasının öyküsü.
Yalnız başına bir yaşam süren 65 yaşındaki banka emeklisi Ali 'nin (Tarık Akan)
ailece görüştüğü tek arkadaşı, oğlu Sinan 'ı beş yıl kadar önce kızı Aslı (İdil
Fırat) ile evlendirdiği Salim 'dir (Rutkay Aziz). Günlerini birlikte balık
tutarak geçiren Ali inatçı bir kişiliğin sahibi, Salim ise maço tavırlı, şen
şakrak biridir. Ali 'nin içe dönük bir yaşam sürmesinin nedeni, çok sevdiği
karısı Sevim 'in (Nebahat Çehre), üç yıl önce evi terk etmesidir. Sevim 'e göre
kızlarının estetik ameliyatı sırasında ölmesi ve hayatlarını zindana çeviren bu
olayın sorumlusu kocasıdır. Ali 'nin bu tek düze yaşam içindeki tek beklentisi
bir torun sahibi olmaktır. Bir şirket yöneticisi ve aynı zamanda
"Mutluluğun 66 Yolu" adlı kitabın da yazarı olan oğlu Sinan 'ın (Okan
Bayülgen) evlilik ilişkilerinde bazı sorunlar vardır. Duygularını açığa
vurmaktan kaçınmayan mert bir kadın olan eşi Aslı’yı ihmal etmektedir.
Kocasının kaçamaklarına bir süre tahammül eden genç kadın, sonunda internette
yazışarak tanıştığı birine aşık olur. Aslı, mesajlaşma yoluyla internetteki
aşkını sürdürürken, Sinan kıskançlık krizleri geçirir. Babalar torun beklerken,
genç karı koca birbirlerine girerler. Kararları kesindir, boşanacaklardır.
Babaları Ali film” ve Salim durumdan haberdar olunca onları yatıştırmaya
çalışır. Ama Aslı ve Sinan kesin kararlarını vermişlerdir. Olayların akışı
içinde sert bir şekilde babalarıyla tartışan iki gence göre, geçmişteki
hataları nedeniyle asıl "suçlu" olan babalarıdır. Bu suçlamalar ve
hesaplaşmalar sonucunda geçmişteki ailevi sırlar da ortaya çıkar. Sinan, evi
terk etmek üzere bavullarını toplarken Aslı üzüntülüdür. Sinan 'ın babası Ali
ise, yıllardır Fethiye 'de yaşayan karısı Sevim 'e döner. .. (Agah Özgüç)
40.
Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde:
►Tarık
Akan “en iyi erkek oyuncu
2.
Köyceğiz Ulusal Altın Aslan Festivali ►“En iyi 3.
& Ökten,
en azından 3 yıl öncesinin çok beğenilen Güle Güle'si ayanda, sıcak, duygusal
bir film kotarmış bizce yine. Nedense eleştirmenlerce pek tutulmayan bu dokunaklı.
insancıl filmin bizce belli başlı kusuru sesli çekilmemiş oluşu, müzik
kullanımı ve hikaye kimi yerde pek ikna edici olamayışı. SinanAslı
karakterlerinin senaryoda yeterince işlenmediği, derinlik kazanamadığı filmde
Sinan rolünde aşkla, dolu dizgin oynayan Bayülgen'in özellikle seminer verdiği
bölümlerde biraz Zagalaştığı söylenebilir. Kaçamak yaptığı sahneleri ve ailede
parçalanmaya yol açmış Gül'ün ölümünün açıklanması gibi bölümler pek de ikna
edici değil. Gençlerin durumunun belirsizliğini koruduğu ama inatçı yaşlıların
yine birbirlerine kavuştuğu bir finale çıkan Gülüm, öncelikle Tarık Akan'ın
başını çektiği oyuncu kadrosuyla seyirciyi ele geçiriyor. (Sungu Çapan,
Cumhuriyet G. 21 Şubat 2001)
& "Ne zor iş, şu eleştirmenlik... Kimi zaman
sevdiğin, hatta canın kadar sevdiğin insanların kotardığı işleri, binbir
çabayla yapılmış filmle ri beğenmediğinde oturup olumsuz yazacaksam. Kalpler
kıracağını, dostlukları inciteceğini bile bile ... Ama başka çaresi var mı?
Aziz dostum Zeki Ökten'in
merakla beklediğim ve sevmek için can attığım yeni filmi Gülüm'e ısınamadığımı
söylemek zorundayım. İnsan ilişkilerini koza gibi örmüş, dostlukları, aşkları,
düş kırıklıklarını Askerin Dönüşü'nden Bir Demet Menekşe'ye, Düşman'dan Düttürü
Dünya'ya ustaca anlata gelmiş olan Ökten, önceki filmi Güle Güle'de de izleri
görülen, içtenliğini, doğallığını bir ölçüde yitirmiş, adeta gözyaşı döktürmeye
çabalayan yeni sinema anlayışıyla, en azından bana yakın olmayan bir iş yapıyor.
Gülüm,
özenle çekilmiş bir film olmasına karşın, nedense sürekli bir TV dizisinin bir
episodu ya da 'pilot bölümü' gibi duruyor. Çok klasik kişiler, yıpranmış
duyarlılıklar, zoraki enjekte edilmeye çalışılmış bir hüzün... Tüm bunlara
monte edilen Mutluluğun 66 Yolu adlı kitabıyla başarı kazanan yazar, eşcinsel
ve sevecen komşu genç, uzun yoga seansları, bilgisayar tutkusu gibi motifler,
temeldeki eskimişliği modernleştirmeye yetmiyor.
Senaryodaki temel güçsüzlüğe
ciddi 'casting', yani oyuncu seçimi hataları eklenmiş. Eğer Okan Bayülgen'in
Tarık Akan ve Nebahat Çehre'nin çocukları olabileceğine bir an bile
inanıyorsanız, zaten mesele yok, fılme de inanabilirsiniz!... Ama bu hiç
inandırıcı gözükmüyor. Hele Bayülgen gibi aslında son derece yetenekli olduğuna
inandığım bir sanatçıya 'ağır melodram' oynatmak ve onun kimi sahnelerinde,
bırakınız eski Yeşilçam'ı, eski Mısır fılmlerini andırır bir atmosfer yaratmak,
bağışlanacak gibi değil. Aynı biçimde, Bayülgen ile İdil Fırat arasında en
küçük bir uyum bulabilen varsa, beri gelsin! ...
Ve bunlara müzik faciası ekleniyor. Çok
sevdiğim Melih Kibar'ın o güzel bestesi, yanlış müzik kullanımı açısından son
yıllarda Erden Kıral'ın Avcı'sından beri en kötü örneği oluşturuyor. Her
sahnede hazır ve nazır olan müzik, bize nerede ağlamamız, nerede gülmemiz,
nerede gevşememiz gerekir, adeta dikte ediyor. Böylesine buyurgan, baskıcı bir
müzik kullanımının modern sinemada ne işi var?
Ancak birkaç sahnede Zeki
Ökten sinemasının tadı var: örneğin Fırat'ın babası hakkındaki gerçekleri
haykırdığı o tüyler ürpertici masa başı hesaplaşmasında ... Ve de filmi
nispeten kurtaran, birkaç oyuncu oluyor. Başta yılların süzgecinden geçip
olgunlaşmış oyunuyla, son derece sade ve çağdaş bir oyun veren Tarık Akan. Ve
de küçük, ama anlamlı kompozisyonlarıyla Güler Ökten ve Nebahat Çehre.
Gülüm,
umarım iyi iş yapar. Tüm bu saygın isimler, bu başarıyı hak ediyor. Ama benim
açırndan bir düş kırıklığı olduğunu belirtmek zorundayım. Sinema tarihine karşı
dürüst olmak için ... “Atilla Dorsay, “Sinemamıza Çöküş vre Rönesans Yılları”
syf: 79”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder