Powered By Blogger

15 Aralık 2022 Perşembe

 

GÜLÜM (2002)


Yönetmen: Zeki Ökten, Senaryo: Fatih Altınöz, Müzik: Melih Kibar Görüntü Yönetmeni: Ertunç Şenkay, Yapım: Film Pop/İsmet Kazancıoğlu Orhan Keçeli Sanat Yönetmeni: Meral özen, San. Yön. Ast: Hülya Kahyaoğlu , Kurgu: Nevzat Dişiaçık, Dolly Operatör: Ufuk Kayar, Yapım Koordinatörü: Tılsım Yılmaz, Yönetmen Yardımcıları: Mehmet Ulukan, Şule Başeskioğlu, Özge Toprak, Yapım Sorumlusu: Selahattin Koca, Kamera Asistanları: Gökhan Atılmış, Emre Tanyıldız, Erkan Madencioğlu, Makyaj: Belgin Ömürdağ, Işık Ekibi: Ali Haydar Tuna, Durmuş Demirezen, Mehmet Tuna, Serdar Şentürk, Set Ekibi: Zühtü Polat, Serkan Malezoğlu, Önder Kaya, Savaş Kaya, Seslendirme Yön. Yrd.: Melih Ceylan, Ses Kurgu/Miksaj: Erkan Aktaş, Renk Kontrol: Adnan Şahin, Laboratuar: Yahya Öztürk, M. Mustafa Oruç, Mustafa Şahin, Negatif Kurgu: Eyüp Yıldız, Tuncay Koçtürlk, Fono Film Laboratuarında hazırlanmıştır

Oyuncular: Tarık Akan, Okan Bayülgen, Rutkay Aziz, İdil Fırat, Güler Ökten, Nebahat Çehre, Sümer Tilmaç, Okan Yalabık, Engin Hepileri, Selda Özbek, Damla Çerçişoğlu, İbrahim Kahraman, Ayça Bersun Gorica, Kıvanç Yeniay, Eda Baysal, Melih Çardak, Sebile Yılmaz, Aslı Tandoğan, Serdar Bordanacı, Seda Sevin, Erol Şen,

Konu: Babalar ve oğullar ve kızları arasın

da geçen bir kuşak çatışmasının öyküsü. Yalnız başına bir yaşam süren 65 yaşındaki banka emeklisi Ali 'nin (Tarık Akan) ailece görüştüğü tek arkadaşı, oğlu Sinan 'ı beş yıl kadar önce kızı Aslı (İdil Fırat) ile evlendirdiği Salim 'dir (Rutkay Aziz). Günlerini birlikte balık tutarak geçiren Ali inatçı bir kişiliğin sahibi, Salim ise maço tavırlı, şen şakrak biridir. Ali 'nin içe dönük bir yaşam sürmesinin nedeni, çok sevdiği karısı Sevim 'in (Nebahat Çehre), üç yıl önce evi terk etmesidir. Sevim 'e göre kızlarının estetik ameliyatı sırasında ölmesi ve hayatlarını zindana çeviren bu olayın sorumlusu kocasıdır. Ali 'nin bu tek düze yaşam içindeki tek beklentisi bir torun sahibi olmaktır. Bir şirket yöneticisi ve aynı zamanda "Mutluluğun 66 Yolu" adlı kitabın da yazarı olan oğlu Sinan 'ın (Okan Bayülgen) evlilik ilişkilerinde bazı sorunlar vardır. Duygularını açığa vurmaktan kaçınmayan mert bir kadın olan eşi Aslı’yı ihmal etmektedir. Kocasının kaçamaklarına bir süre tahammül eden genç kadın, sonunda internette yazışarak tanıştığı birine aşık olur. Aslı, mesajlaşma yoluyla internetteki aşkını sürdürürken, Sinan kıskançlık krizleri geçirir. Babalar torun beklerken, genç karı koca birbirlerine girerler. Kararları kesindir, boşanacaklardır. Babaları Ali film” ve Salim durumdan haberdar olunca onları yatıştırmaya çalışır. Ama Aslı ve Sinan kesin kararlarını vermişlerdir. Olayların akışı içinde sert bir şekilde babalarıyla tartışan iki gence göre, geçmişteki hataları nedeniyle asıl "suçlu" olan babalarıdır. Bu suçlamalar ve hesaplaşmalar sonucunda geçmişteki ailevi sırlar da ortaya çıkar. Sinan, evi terk etmek üzere bavullarını toplarken Aslı üzüntülüdür. Sinan 'ın babası Ali ise, yıllardır Fethiye 'de yaşayan karısı Sevim 'e döner. .. (Agah Özgüç)

 Ödül:

40. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde:

►Tarık Akan “en iyi erkek oyuncu

2. Köyceğiz Ulusal Altın Aslan Festivali ►“En iyi 3.

& Ökten, en azından 3 yıl öncesinin çok beğenilen Güle Güle'si ayanda, sıcak, duygusal bir film kotarmış bizce yine. Nedense eleştirmenlerce pek tutulmayan bu dokunaklı. insancıl filmin bizce belli başlı kusuru sesli çekilmemiş oluşu, müzik kullanımı ve hikaye kimi yerde pek ikna edici olamayışı. SinanAslı karakterlerinin senaryoda yeterince işlenmediği, derinlik kazanamadığı filmde Sinan rolünde aşkla, dolu dizgin oynayan Bayülgen'in özellikle seminer verdiği bölümlerde biraz Zagalaştığı söylenebilir. Kaçamak yaptığı sahneleri ve ailede parçalanmaya yol açmış Gül'ün ölümünün açıklanması gibi bölümler pek de ikna edici değil. Gençlerin durumunun belirsizliğini koruduğu ama inatçı yaşlıların yine birbirlerine kavuştuğu bir finale çıkan Gülüm, öncelikle Tarık Akan'ın başını çektiği oyuncu kadrosuyla seyirciyi ele geçiriyor. (Sungu Çapan, Cumhuriyet G. 21 Şubat 2001)

& "Ne zor iş, şu eleştirmenlik... Kimi zaman sevdiğin, hatta canın kadar sevdiğin insanların kotardığı işleri, binbir çabayla yapılmış filmle ri beğenmediğinde oturup olumsuz yazacaksam. Kalpler kıracağını, dostlukları inciteceğini bile bile ... Ama başka çaresi var mı?

Aziz dostum Zeki Ökten'in merakla beklediğim ve sevmek için can attığım yeni filmi Gülüm'e ısınamadığımı söylemek zorundayım. İnsan ilişkilerini koza gibi örmüş, dostlukları, aşkları, düş kırıklıklarını Askerin Dönüşü'nden Bir Demet Menekşe'ye, Düşman'dan Düttürü Dünya'ya ustaca anlata gelmiş olan Ökten, önceki filmi Güle Güle'de de izleri görülen, içtenliğini, doğallığını bir ölçüde yitirmiş, adeta gözyaşı döktürmeye çabalayan yeni sinema anlayışıyla, en azından bana yakın olmayan bir iş yapıyor.


Gülüm, özenle çekilmiş bir film olmasına karşın, nedense sürekli bir TV dizisinin bir episodu ya da 'pilot bölümü' gibi duruyor. Çok klasik kişiler, yıpranmış duyarlılıklar, zoraki enjekte edilmeye çalışılmış bir hüzün... Tüm bunlara monte edilen Mutluluğun 66 Yolu adlı kitabıyla başarı kazanan yazar, eşcinsel ve sevecen komşu genç, uzun yoga seansları, bilgisayar tutkusu gibi motifler, temeldeki eskimişliği modernleştirmeye yetmiyor.

Senaryodaki temel güçsüzlüğe ciddi 'casting', yani oyuncu seçimi hataları eklenmiş. Eğer Okan Bayülgen'in Tarık Akan ve Nebahat Çehre'nin çocukları olabileceğine bir an bile inanıyorsanız, zaten mesele yok, fılme de inanabilirsiniz!... Ama bu hiç inandırıcı gözükmüyor. Hele Bayülgen gibi aslında son derece yetenekli olduğuna inandığım bir sanatçıya 'ağır melodram' oynatmak ve onun kimi sahnelerinde, bırakınız eski Yeşilçam'ı, eski Mısır fılmlerini andırır bir atmosfer yaratmak, bağışlanacak gibi değil. Aynı biçimde, Bayülgen ile İdil Fırat arasında en küçük bir uyum bulabilen varsa, beri gelsin! ...

Ve bunlara müzik faciası ekleniyor. Çok sevdiğim Melih Kibar'ın o güzel bestesi, yanlış müzik kullanımı açısından son yıllarda Erden Kıral'ın Avcı'sından beri en kötü örneği oluşturuyor. Her sahnede hazır ve nazır olan müzik, bize nerede ağlamamız, nerede gülmemiz, nerede gevşememiz gerekir, adeta dikte ediyor. Böylesine buyurgan, baskıcı bir müzik kullanımının modern sinemada ne işi var?

Ancak birkaç sahnede Zeki Ökten sinemasının tadı var: örneğin Fırat'ın babası hakkındaki gerçekleri haykırdığı o tüyler ürpertici masa başı hesaplaşmasında ... Ve de filmi nispeten kurtaran, birkaç oyuncu oluyor. Başta yılların süzgecinden geçip olgunlaşmış oyunuyla, son derece sade ve çağdaş bir oyun veren Tarık Akan. Ve de küçük, ama anlamlı kompozisyonlarıyla Güler Ökten ve Nebahat Çehre.

Gülüm, umarım iyi iş yapar. Tüm bu saygın isimler, bu başarıyı hak ediyor. Ama benim açırndan bir düş kırıklığı olduğunu belirtmek zorundayım. Sinema tarihine karşı dürüst olmak için ... “Atilla Dorsay, “Sinemamıza Çöküş vre Rönesans Yılları” syf: 79”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder