Powered By Blogger

15 Mart 2018 Perşembe

ARKADAŞ (1974)


Senaryo ve Yönetmen: Yılmaz Güney
Görüntü Yönetmeni: Çetin Tunca
Müzik: Şanar Yudatapan
Yapım: Güney Film / Yılmaz Güney

Oyuncular: Yılmaz Güney, Kerim Afşar, Melike Demirağ, Azra Balkan, Ahu Tuğbay, Civan Canova, Nizam Ergüden, Yusuf Tunalıoğlu, Özden Yüce

Konu: Dünün yoksul öğrencisi Cemil (Kerim Afşar), sınıf atlayıp zengin bir müteahhit olmuştur. Hayatını İstanbul'un en güzel sayfiye yerlerinden biri olan Kıyıkent'te, herkesin hayran olduğu çekici karısı Necibe (Azra Balkan) ve on yedi yaşındaki içine kapanık baldızı Melike'yle (Melike Demirağ) sürdürmektedir. Lüks evinin denize bakan balkonunda birasını yudumlar, poker oynar. Güzel karısı Necibe'yle sık sık tartışır. Köy kökenli olup da giderek burjuvalaşan Cemil mutlu gibi görünmektedir. Ama gerçekte mutlu değildir.

Yine bir tartışma sırasında telefon çalar. Melike açar. Eniştesini sorup kendisini de 'Azem' diye tanıtan telefondaki adam, (Yılmaz Güney) Cemil'in gençlik arkadaşıdır. Okulu bitirip yolları ayrıldığından beri birbirlerini görmemişlerdir. Yıllar sonra Çiçek Pasajı'nda buluşurlar. Gece, Sulukule ekibinin göbekli danslı gösterisiyle devam eder. Sonra da lüks bir randevu evine giderler. Cemil eski Cemil değildir. Zengin olduktan sonra kişiliğiyle birlikte hayatını da değiştirmiştir.

Karayollarında mühendis olarak görev yapan Azem, İstanbul'a yıllık iznini geçirmeye gelmiştir. Cemil'in bir kinle baktıktan sonra ona yaklaşır ve birden Azem'in yüzüne şiddetli bir tokat atar. Cemil bitkin, Melike kendisine bambaşka duyguların tattıran, hayatı sorgulamayı öğreten 'arkadaş'ının ardından sessizce ağlamaktadır. Azem elinde bavuluyla Kıyıkent'i terk ederken bir silah sesi duyar. Ölen ya da intihar eden kimdir? Acaba Cemil midir? (Agah Özgüç, “Bütün Filmleriyle Yılmaz Güney”, syf, 337)

* Ortak bir geçmişi paylaşmalarına rağmen geleceklerini farklı şekillendirmiş iki inşaat mühendisi olan Azem ve Cemil'in yıllar önceden kalan dostlukları, onları bir ziyaret sonucunda tekrar buluşturur. Azem, karayolları hesabına dağ başlarındaki mezralarda yol çalışmaları yapan bir memur-mühendis olmuş, Cemil ise Boğaz'ın en nadide yerlerinde projeler yürüten, 'deri el çantalı' bir müteaahite dönüşmüştür. Filmin hikayesi Azem ve Cemil'in mezun olduktan sonra yaşadığı gelişmelere, geçirdikleri değişime hiç değinmeden şimdiki zamana ulaşsa da, filmi izleyen ve Türkiye'de yaşayan herkes, aradaki boşlukları tahminle doldurmayı becerebilir. Hangi meslek dalında eğitim alırsa alsın Türkiye'nin insanları, her zaman kendilerini bekleyen iki farklı kariyer planından birini benimsemek mecburiyetinde olmuşlardır. Bu yollardan biri, düzen ve sistemle barışık olmayı ve sistemin her tür beklentisini koşulsuz biçimde yerine getirmeyi dayatır ve diyeti ödeyenleri de ikbal ile ödüllendirir. Eğer bu ödüle erişmek kişi için yeterliyse, verilecek taviz sonucunda ortaya çıkacak manevi çöküntü de çok fazla göze batmayacaktır. İkinci yol ise her geçen gün sapanların sayısının azaldığı engebeli bir yoldur ve bu yolun sonunda ne saygınlık, ne itiibar, ne de manevi tatminden bahsetmek en azından günümüzde mümkün değildir Ne var ki dünya, artık gülünç bir trajedi haline gelen 'İnsanlık Oyununu’ hala oynamayı sürdürüyorsa ve modern çağın öğretileri olan sosyalizm, kapitalizm ve sınıf çatışması, emek-sermaye çelişkisi, sosyal devlet gibi kavramları günlük hayattan söküp atacak yeni teoriler üretememişse 'insan' olanlar için tercih edilmesi gereken yolun ikincisi olduğunu kabul etmekten başka seçenek bulunmamaktadır. İşte "Arkadaş" bu iki farklı yolun sonunda duran Alem ve Cemil'in hikayesini anlatmaktadır.

12 Mart'ın insan hak ve özgürlüklerinin üzerine indirdiği balyozdan, Türkiye'nin en yetenekli sinemacısı Yılınaz Güney de nasibini fazlasıyla almış ve 'anarşistlere yardım ve yataklık' iddiasıyla "Zavallılar"ı çektiği sırada tutuklanarak hüküm giymiştir. Yarım kalan filmi tamamlama göreviyse Güney'in ustası Atıf Yılmaz'a düşmüştür. Hapisliğini askeri cezaevlerinde geçirmeye başlayan Güney, acı ve işkenceleri göğüslediği bu döneminde tam anlamıyla bir aydınlanma yaşayarak, ileride gerçekleştireceği filmlerinin zeminini oluşturacak bir kendini sorgulama süreci sonucunda, olgun bir sanatçı olarak 1974 yılının Mayıs ayında tahliye olmuştur. Güney'in imbikten geçirdiği düşünce ve duygularını insanlara aktarma arzusunun ilk meyvesi "Arkadaş" olacaktır. Uzun yıllardır görmediği arkadaşı Cemil'i ziyaret eden Azem karakteri bu bağlamda uzun bir mahpusluk döneminden sonra yeniden hayatın içine karışan Yılmaz Güney'in ülkesinde tanıklık ettiği çürüme ve dejenerasyonun bir nevi tezahürü olarak rahatlıkla değerlendirilebilir. "Arkadaş"ın önermesi, başka bir dünyanın mümkün olduğudur. İnsanların kendilerine biçilen gömlekleri giyerek yaşadıkları, cinsiyetçi, tüketim çılgını, iki yüzlü bir kapitalist ahlak ile çevrelenmiş dünyanın ötesinde, başka bir dünya. Güney'in de söylediği gibi eski ve bozuk arkadaşlığın çöküp yok olarak yerini yeni bir arkadaşlığa bıraktığı bu dünya tasavvuru, gerek filmin gösterime girdiği dönemde gerekse günümüzde didaktizm ve kuru bir poliitik tavır olarak eleştirilme eğilimindedir. Film içerisinde Semra Özdamar'ın canlandırdığı devrimci kız karakteri ve Azem arasında geçen diyaloglar bu eleştirinin çıkış noktasını oluşturur. Oysa Güney, Azem ile Semra arasındaki diyaloglarla dönemin Türk Solu'ndaki jargonu belgesel bir tavırla gözler önüne sermenin yanı sıra bu karakterin uzlaşmaz tavrı üzerinden de anlayana çok özel göndermelerde bulunmaktadır. Öte yandan Türk silahlı Kuvvetleri'nin Kıbrıs'a müdahale etmeye hazırlandığı dönemde çekilen "Arkadaş", söz konusu dönemde Türkiye'de hakim olan militarist yükselişi de en azından filmde yer alan bir plan ile dahi olsa gösterir. Zaten filmin doğal platoosu olarak önce Gebze-Bayramoğlu'nu düşünen, ancak bu yöredeki kimi çevrelerin baskısı sonucunda çekimleri başka bir yere taşımak zorunda kalan Yılmaz Güney de, söz konusu yükselişin mağduru olacaktır. Filmin ikinci bölümünde memleketlerine dönen Azem ve Cemil, bölgenin geri kalınışlığını fotoğraflayan turistler üzerine yaptıkları konuşmayla bölgeler arası uçurumun o dönemde de var olduğunu gözler önüne sermektedirler.

Filmde, Yılmaz Güney ve Kerim Afşar'ın performanslarının yanı sıra, Melike Demirağ, Azra Balkan ve Ahu Tuğbay'ın oyunculukları ayrıca değerlendirilmesi gereken bir orijinallik barındırmaktadır. Güney'in, burjuva karakterleri canlandırması amacıyla seçtiği bu isimler filıne adeta belgesel bir nitelik kazandırmıştır. Gencecik Civan Canova'nın performansı da özellikle anlanması gereken unsurlardandır. Filmin bir başka orijinalliği Necibe, Azem'den hoşlanmamıştır. Bir yabancının, hem de hoşlanmadığı bir yabancının evlerinde kalmasını istemez. Melike ise Azem'e çocuksu bir heyecanla yaklaşır. Aralarında iyi bir dostluk oluşmuştur. Azem'e Kıyıkent'i gezdirir. Kıyıkent'in gösterişli hayatı ve yozlaşmış ilişkileri dışında kalıp Azem'in gelişiyle de sessiz dünyası renklenmiştir Melike'nin.

Melike'nin ablası Necibe ise Kıyıkent'in bol dedikodulu, güneşiyle, deniziyle, cinselliği tetikleyen dünyasına ayak uyduran, rahat bir kadındır. "Karısı güzel olanlar karımı öpebilir, ödeşmesi kolay olur çünkü. Baldızı güzel olanlar da baldızımı öpebilir. Karısı güzel olanlara karımı öptürüyorum. Ben de onların karılarını öpüyorum," diyebilecek kadar çürümüş bir kimlik sergileyen kocası Cemil'i aldatmaktadır Necibe. Terzisi ve kuaföründen sonra genç bir adamla (Yusuf Tunalıoğlu) garsoniyerinde buluşur, sevişirler. Necibe'nin bu tür ilişkileri Kıyıkent çevresi içinde de sürüp gitmektedir.

Yörenin bekçisiyle, bahçıvanıyla, inşaat işçisiyle, cam kırıp lastik patlatan Halil'le (Civan Canova) biraraya gelip dostluk kuran Azem'in bu tavrı Kıyıkent'te dikkat çekmektedir

Bu ilişkilerden tedirgin olanlar sorar: "Bu adamlarla ne konuşuyor?" diye. Necibe, kardeşi Melike'nin Azem'le olan konuşmalarından da endişe etmektedir. Cemil'e Azem'i göndermesi konusunda baskı yapmaktadır.

Kıyıkent'in çekici ve güzel kadınlarında biri olan Ahu (Ahu Tuğbay) Azem'e göz koymuştur. Bir gün, herkesin gözü önünde, masadan Azem'i alıp götürmüştür. Melike, Ahu'nun bu davranışı karşısında şaşkındır. Cinsel çekiciliğini bir silah gibi kullanıp istediği her erkeği rahatlıkla elde edebileceğini çevresine kanıtlamaya çalışan Ahu da, Necibe gibi, Kıyıkent'in bir gecelik kadınlarından biridir Ondan farkı bağımsız, dul olmasıdır.

Necibe kocasını aldatmayı sürdürmektedir. Nitekim, bakışarak kesiştikleri belli olan Cemil'in kumar arkadaşı Erdoğan beyin evine girmiştir gizlice. Necibe iyice kontrolden çıkmıştır. Kıyıda birasını yudumlayan Cemil'le otururken, arkasındaki Azem'e bakıp gülümser, ona açıkça pas verir. Bir süre önce koynuna girdiği Erdoğan beyle olduğu gibi, aynı oyunu Azem'le de oynamak ister. Bu oyuna dayanamayan Azem, yerinden fırlayıp Cemil'e, "Sen bir pezevenksin," diye haykırır. Cemil, Azem'in üstüne yürür, kapışırlar. Tekme ve yumruklarla yere düşen Azem yerdedir. Cemil ise ağlamaktadır. Azem, Cemil'i doğup büyüdüğü, buna karşılık yıllarca gitmeyip unuttuğu köyüne ve kardeşi Muhittin'e (Nizam Ergüden) götürür. Muhittin ağabeyini suçlar. Anaları gözü açık gitmiştir, Cemil'i göremeden. Köyün yolunu unutan Cemil, kumar ve içki masalarında yitirdiği gençliğini hatırladıkça yıkılır. Anasının mezarı başında eziktir.

Kıyıkent'e döndüklerinde Azem bavulunu hazırlar. İzni bitmiştir. Ama nasıl gidecektir? Aralarında yalnızca saf bir arkadaşlık bağı olan ve daima öz değerlerini koruyabilmiş, bozulmamış Melike'yi burada nasıl bırakacaktır? Ama başka çaresi yoktur. Son kez birbirlerine sarılırlar. Necibe düzenlerini bozan Azem'e büyük ise dönemin ünlü ve çapkın futbolcularından Beşiktaşlı Yusuf'un da hayatından izler taşıyan bir rol ile izleyici karşısına çıkmasıdır. Çetin Tunca'nın iyi bir görüntü yönetmeni olarak anılmasında büyük payı olan film, Şanar Yurdatapan ve Atilla Özdemiroğlu ikilisinin efsanevi müzikleriyle de haklı bir övgü toplamıştır. Belirli aralıklarla aynı alın yazısını yeniden yaşayan Türkiye toplumu için "Arkadaş"ın güncelliğini yitirmiş bir film olduğunu söylemek henüz mümkün değildir.

Yine ölümünün üzerinden yirmi dört yıl geçmiş olmasına rağmen Yılmaz Güney'in sinemacılığı da, günümüz sinemacıları için 'koca bir vicdan' olarak köşede duruyor. Eğer öyle olmasaydı hala bu kadar adam köşe yazılarında ona saldır mıydı? (Özgür Şeyben) ”Kırk Yılın Serüveni” SİYAD”

Ödülleri
12. Antalya Altın Portakal Film Festivali (1975)
►En iyi 2. film,
►Şanar Yurdatapan ve Atilla Özdemiroğlu 'en başarılı özgün müzik' bestecileri,
►Sinematek Derneği'nin 'Mevsimin En İyi Filmleri' soruşturmasında 'en iyi film
4. Yarımca ızmit Şenligi'nde (1975) 'En İyi Film
Yeni Sinema dergisinin '1970-1980 Yıllarını içeren En iyi 10 Türk Filmi' soruşturmasında 'en iyi 3. film'

Eleştiri:
Onat Kutlar dergideki bir yazısında, Yılmaz Güney'in Arkadaş filmini değerlendirirken kendinin de dahil olduğu ideolojik görüşü savunan sanatçının bu eserine mümkün olduğunca tarafsız bir biçimde yaklaşıyordu.

* "Arkadaş'ta iç içe işlenen üç tema, bir yandan yoz, kokuşmuş bir kentsoylu çevresinin kesiti, öbür yandan belirli bir ideolojik tavra sahip bir aydının bu çevre içindeki kısa deneyi üçüncü olarak da kısaca yansıtılan köylülerin ve işçilerin bilinçlenmesi sürecidir. Bu üçüncü tema, yönetmenin eğildiği kesit daha çok kent soylu çevresi olduğu için şimdilik geri planda bırakılmıştır. Arkadaş, Yılmaz Güney'in dünya görüşünün tamamım kapsayan, bütün sorunlatrı ve çözüm yollan içeren bir film değildir. Yönetmenin kafasındaki çok daha kapsamlı bir dünyanın sadece küçük bir bölümünü, yıkılan kentsoylu ahlakı ile ilgili görüşleri ele alan filmi bu bakımdan 'ele almadığı konu ve çelişkilerle' yargılamak doğru değildir” (Onat Kutlar, Milliyet Sanat 15. 10.1984,syf, 106) “Okan Ormanlı “Türk Sinemasında Eleştiri” syf; 96

* Çetin Aktepe, eleştirilerin çoğunlukla, sanatsal kaygılarla değil bir çeşit filmi tavsiye etme veya pazarlama çabası içinde yazıldığını iddia etmektedir. Aktepe, aynı yazıda şu saptamalarda bulunmaktadır:

"Bu nedenledir ki bu tip eleştirmenlerin yazılarında, filmsel bir dünyanın belli bir mantık ölçütüne değerlendirildiğine rastlayamayız. Karşımıza çıkan yargılar kısmi üzerinde akıl yürütülerek varıImış, bütünü kapsamına alamayan yarım yamalak yargılardır. Ülkemizde eleştiriye karşı duyulan kuşkunun bir nedeni de bu olsa gerektir: Sanat alıcısı, kısmının abartılması ile bütünde bulunmayan şeylerin bütüne mal edilmesinin nasıl şaşırtıcı sonuçlar verdiğini görmüş; ürüne yaslanmayan yorumların yalıtkanlığının bilincine varmış ve bu nedenle de eleştiriye sırt çevirmiştir. (Çetin Akçatepe, Yedinci Sanat, Kadsım 1974, Syı, 20, syf, 12) Okan Ormanlı, a.g.e”

Türk sinemasının en güçlü isimlerinden biri Yılmaz Güney. Çoğu son derece sert öykülere sahip olan filmleri içinde "Arkadaş" her ne kadar daha yumuşatılmış bir söyleme sahip olsa da, siyasi sinemanın önemli örneklerinden bili kabul ediliyor. Üniversiteden sonra yolları ayrılan iki arkadaşın; Azem ve Cemil'in hayatları üzerinden toplumsal düzeni sorgulayan bir karşılaştırma yapan Güney, terazinin bir kefesine emeğine, ailesine, köklerine sahip çıkan Azem'i, diğerine ise sadece maddi kazammları önemseyen, yozlaşmış ve ahlaki değerlerini yitirmiş Cemil'i yerleştiriyor. Yıllar sonra Cemil'i ziyarete gelen Azem, arkadaşını dejenere olmuş hayatından kurtarmaya çalışsa da başarılı olamıyor. Kötü bir insan değil Cemil, ama içine düştüğü bataklığa öylesine gömülmüş ki, kurtulmak için sarf ettiği en ufak çaba, dibe daha hızlı batmasından başka işe yaramıyor. Arkadaşından umudunu kesen Azem, onu ardında bırakmaya mecbur kalıyor. Güney bu geride bırakışı, Cemil'in evinden ayrıldıktan hemen sonra bir el silah sesi duyan Azem'i resmederek anlatmış. Belki de bu sahnede gerçek anlamda ölen kimse yok. Ölen sadece Azem'in belleğindeki Cemil... Güney, Azem'in çevresindeki gençlerle, işçilerle konuşmaları ve özellikle de henüz kirlenmemiş genç bir kız olan Cemil'in baldızı Melike ile kurduğu dostluk çerçevesinde, düzenin değişmesi gerekliliğini anlatıyor seyircisine. İçinde yaşadığı zengin çevreye karşı öfke duyan, bir taraftan saçlarım uzatarak onlara benzemeye, bir taraftan da kızgınlığını zenginlerin otomobillerine zarar vererek dindirmeye çalışan Halil'in şahsında ise bu değişimin şiddete başvurarak değil, planlı bir bilinçlenme ile gerçekleşebileceğini dile getiriyor. Cemil'in ailesinin yaşadığı köyde çalışma ve azimle meydana getirilen değişim, bu düşüncenin en güzel örneği. Çorak bir toprakta bile sayısız ürün yetiştirmeyi başaran köylüler, Güney'in kurduğu ideal toplum düşünün mükemmel bir dışavurumu. "Arkadaş" Güney'in simgesel anlatıma başvurmaksızın, mesajını direkt iletmeyi seçtiği bir film. Hatta kendisine sıklıkla yöneltilen 'Türkiye'yi geri kalmış gösteriyor' suçlamalarına bile bu filmde cevap vermek istemiş yönetmen: Köyde turistlerin fotoğraf çekmesine şaşıran Cemil, 'Neyi çekiyor bunlar?' diye soruyor Azem'e. 'Sefaletimizi' diyor Azem. Cemil 'O zaman engel olalım' dediğindeyse, Azem'in cevabı son derece çarpıcı 'Biz önce sefaletimize engel olmalıyız!' "Arkadaş" Güney filmografisinin en iyimser eserlerinden biri. Aksaklığı belirten, çözüm öneren, umut dolu bir yapım. Filmle aynı adı taşıyan Melike Demirağ'm seslendirdiği parçadan da anlaşılabileceği gibi, her sorunun üstesinden dostlukla gelinebileceğini savunuyor . (P.T.) {Sinema, En İyi 100 Film}

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder