Powered By Blogger

25 Kasım 2022 Cuma

 

ŞAHMARAN (1993) 



Yönetmen:
Zülfü Livaneli, Senaryo: Zeynep Avcı, Zülfü Livaneli, Görüntü Yönetmeni: Ümit Gülsoy, Kurgu: Mevlüt Koçak, Müzik: Zülfü Livaneli, Yapım: Inter Flm/Zülfü Livaneli

Oyuncular: Türkan Şoray, Mehmet Balkız, Faruk Peker, Dilaver Uyanık, Rana Cabbar, Suna Selen, Atacan Arseven, İlker Uyanık, Mehmet Can, İlker Alışkan

KONU: Eski definecilerden olan ve dedesiyle yaşayan küçük Yusuf (Mehmet Balkız) bir taraftan tutkunu olduğu, masalını dedesinden defalarca dinlediği Yılanlar Kraliçesi Şahmaran'ın resmini çiziyor, öte taraftan arkadaşları Ahmet ve Erkan'la birlikte Anemas zindanlarında Konstantinopolis'ten kalma bir defineyi arıyor. Zindanlarda yolunu kaybedip, aşağı bölümlere düşen Yusuf, hazine yerine eski eser kaçakçısı, hazine avcısı (Faruk Peker) vururlar ve Sultan ile Yusuf'u kaçırırlar.

Sultan kocası tarafından bıçaklanarak öldürülür, dedesinin yanına dönen Yusuf ise bir gün, Haliç'in sularında yükselen eski bir kalyonun güvertesinde, beyaz giysileri içinde Sultan'ı görecektir.

& Bir çocuk fantezisinden yola çıkan "Şahmaran", ilk sahnelerde baş gösteren anlatım sorunlarını giderek aşan, mekânların seçimindeki isabetle de başarılı bir atmosfer oluşturan, "bir şeyler eksik" duygusunu unutturmamakla birlikte, izleyiciyi tempodan koparmayan bir çalışma. En azından, "onca işi arasında" Livaneli sinemasının gerilemediğini gösteriyor. Ancak, bitime doğru pek çok olayın üst üste bindirilmesinin ve suların içinden çıkan kalyonla, tipik bir "göz boyama" örneği olan final sahnesinin "Şahmaran"ın sırtına yük bindirildiğini, tadını kaçırdığını da vurgulayalım. (Tunca Arslan, Aydınlık g., 15 Şubat 1994) “Agâh Özgüç,” Türk Filmleri Sözlüğü”

& Amerikan sinemasının en teknik kalitesi yüksek filmlerinden birini izlediğinizi sanabilirsiniz. Kurgu harika... Şahmaran Masalı ile gerçek arasındaki geçişleri harika... Ama film, zor .. Hem de çok zor... Onun için de boş, sinema... Bir halk sanatçısı, halkın masalını, halktan niye bu kadar koparır ki? Şahmaran, sanki sadece enteller, sanki eleştirmenler, sanki ödül jürileri için yapılmış gibi duruyor. Öyle olunca da halka uzak duruyor!.. (Hıncal Uluç, "Bir Tavsiye “Benim Şahmaran Masalım", Sabah g., 21 Şubat 1994) “Agâh Özgüç,” Türk Filmleri Sözlüğü”

& Zülfü Livaneli, bir sinemacı geçmişi olmamasına karşın, daha ilk filmiyle birlikte, ortaya özenle oluşturulmuş, estetik ve plastik değerlerle donatılmış bir dünya koymuştu. Yıllanmış sinemacılardan birçok açıdan pek eksiği yoktu bu sinemanın... Bu izlenim, sonraki filmlerde de pekişti. Üçüncü filmi olan Şahmaran yine belli bir dünyayı ustaca kuruyor, sinemasal öğeleri son derece yerli yerinde olarak kullanıyor.

Küçük bir çocuğun eski Bizans surlarında bulduğu bir delikten içine girdiği dünya, yeraltında yaşayan ve hepsi de çeşitli düşlere yönelik bir avuç insanın oluşturduğu bir "masal sömürgesi"dir sanki... Bu mitik dünyanın ortasında da, eski masaldaki Şahmaran'ın önce başkalarını, sonra da kendisini yok edici güzelliğine sahip bir "antika kaçakçısı" kadın, Sultan oturmaktadır ...


Şahmaran bir masal film... Efsane ile günümüz gerçeklerini bağdaştırmaya çalışan, aynı zamanda eski, kayıp ve gizemli İstanbul' da bir selam gönderen ... Bu açıdan, Livaneli'nin olağanüstü bir mekan kullanımını başardığı, kişilerini de bir masala uygun biçimde son derece grotesk ve kaba çizgili bir oyuna (doğru olarak) yönettiği söylenebilir.

Ne var ki Livaneli, "şeklen", biçim ve estetik olarak kurduğu bu dünyayı sinema dili olarak yeterince kuramıyor. Bir masalfilm için gerekli şiir de, teknikteknolojik düzey de ortalarda pek gözükmüyor. Olağanüstü bir açılış ve yine olağanüstü bir final (Haliç sularından çıkıp yükselen gizemli gemi bölümü) arasında, film ilk baştaki sürprizleri yineleyip duran bir ağırlığa ve hantallığa kayıyor.

Sinemamızın özel efekt alanındaki yetersizliği, bu kayışı kolaylaştırıyor. Yine de hakkını yemeyelim: Şahmaran, yerli ve bizden motiflere dayalı, farklı ve özgün bir film. Sinemamızda pek az ve pek kötü yapıla gelmiş masalfilm türünün ilginç bir örneği. Zülfü Livaneli'nin müziği ve bunu filme yerleştirmesi ise her türlü övgünün üzerinde. Onu artık uluslararası düzeyde ve çapta bir film müziği bestecisi olarak rahatça selamlayabiliriz...“Atilla Dorsay, “Sinemamızda Çöküş ve Rönesans Yılları” syf, 139”


FİLMİ İZLE 



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder