Powered By Blogger

28 Nisan 2015 Salı

BOĞAZİÇİ ESRARI/ NUR BABA [1] (1922)




Senaryo ve Yönetmen Muhsin Ertuğrul (Yakup Kadri Karaosmanoğlu'nun romanından)

Görüntü Yönetmeni Fuat Uzkınay

Kamera Asistanı Cezmi Ar

Yönetmen Yardımcısı Kemal Küçük

Yapım Kemal Film Kemal ve Şakir Seden



Oynayanlar: Muhsin Ertuğrul (Nur baba), Emin Beliğ Belli (Figâni), Vasfi Rıza Zobu, Kemal Küçük (Lokman Hekim), Behzat Haki Butak (Çinari), Roza Felekyan (Nasip), İsmail Galip Arcan, Refik Kemal Arduman, Hakkı Necip Ağrıman, Anna Mariyeviç, Komik Ali Rıza, Aznif Mınakyan (Celile), Helene Artinova (Süheyla), Madam Sarmatova (Nigâr), Vahram Papazyan,



Konu: Zevk ve şehvete düşkün, tekkesine gelen zengin kadınlardan yararlanan, önce şeyhin karısıyla evlenen, başka kadınlarla ilişki kuran, Nigar'ı ailesinden uzaklaştıran ama sonunda Süheyla ile evlenen bir adamın Nur Baba'nın öyküsü.



► Nur baba Romanından özet alıntı:



Nur Baba romanı bir Bektaşi şeyhiyle genç bir muhibbesi arasındaki aşkın hikayesidir. Roman bu aşkın sahnesini çizen bir dekorla başlamaktadır. Nur Baba dergahı İstanbul’un yedi tepesinden birinde bulunmaktadır. Her zamanki ilahili, neyli, sazlı ve içkili dem alemlerinden birine sahne olmaktadır. Bu alemler sabaha kadar sürmekte ve sofralar çoğunlukla bir tekme ile devrilmektedir Romanın birinci kısmında merkez Nur Baba’dır. Nur Baba söz konusu dergahın şeyhidir. Hırslı ve hoppa bir genç olan şeyh eski bir aşkını değiştirmek üzeredir. Bu eski aşkı Ziba hanım adlı Boğaziçi’nin eski şiir ve zevkinden kopup gelen bir kadındır. Ziba hanım İstanbul’un eski ve namlı ailelerinden birine mensuptur. Babası Abdülaziz devrinin zenginlerinden Safa Efendi isimli bir zattır. Çamlıca’daki köşkünde tantana ile yaşamaktadır. Tekkelerde hiçbir mürşidin yanı başı Ziba hanım’a Nur Baba’nınki kadar haz verici gelmemiştir. Nur Baba’ya şöhretini kazandıran Ziba hanımdır. İkisi arasında zamanında çok ateşli olan bu aşk artık küllenmeye yüz tutmuştur. Nur Baba erenler meclisinde daima yanarken, aynı zamanda daima hükmetmektedir. Etrafı gençlerden, ihtiyarlardan, kadın ve erkeklerden oluşan dindar ve gönlü yaralı bir aşık alayı ile çevrilmiştir. Nur Baba çocukken bu dergahın aslı belli olmayan, cılız bir sığıntısıdır. Muhitler arasında «Nuri» diye çağırılmaktadır. Çocukluğu hastalıklı ve çirkindir. Dergahın sahibi olan Arif Baba’nın ölümünden sonra Arif Baba’nın karısı Celile bacı ile evlenir. Celile bacı onu seven üç önemli kadından biridir. Ciddi,düzenli ve ağır başlıdır. Nur Baba üzerindeki etkisi büyüktür.



Nur Baba, Ziba Hanım’ın yeğeni Nigar Hanımın da kendi aralarına katılmasını istemekte, fakat Ziba hanım buna şiddetle karşı çıkmaktadır. Nigar ile karşı karşıya geldiği zaman değişken devreyi atlatmış, sabit ve olgun bir Bektaşi şeyhidir, Nur Baba. Gür ve siyah sakalı ona olgun bir erkek görünümü “Nigar’ı elde edebilmek için çeşitli aşk oyunlarına ve hilelerine baş vurmuştur. Maddi kadınları istila etmekte, hükmeden marurların karşısında şimarık çocuk rolü oynamaktadır. Nigar’ı ise diller dökerek, çeşitli ağlamalar yaparak; mey ve şarkılarla , bütün sesinin ve bakışının kudretini kullanarak elde etmeye çalışmaktadır. Dini ayinleri de insanları elde etmede bir araç gibi kullanmaktadır. Nigar, bir sefirin, hayatı herke gibi anlamsız geçen güzel karısıdır. Nişantaşı’da kocasının akraba ve dostlarıyla çevrili dar ve sıkıcı bir çember içinde gibidir. Nur Baba’yla karşı karşıya geldiğinde yanaklarında gamzeler, çocuk gözleriyle günahın ve tehlikenin karşısındadır. Renk renk çıralar yanan bir çevrenin havasını solumuş ve baş döndürücü bir koku ile sarhoş olmuştur. Nigar, halası Ziba Hanımın da etkisiyle, fakat yanında yakın dostlarından bir genç olan Macit ile beraber tarikata girer ve bektaşi olur. Nur Baba Nigar Hanım’a büyük bir ilgi gösterir. İlk sefer baba tarafından kendisine sunulan demi reddeden Nigar, ikinci defa sunulduğunda çevresindekilerin de uyarılarıyla bunu kabul etmek zorunda kalır. Zamanla Nigar ile Nur Baba arasında büyük bir aşk doğar. Sık sık mektuplaşırlar. İlk aşıklar gibi Çamlıca tepelerinde, Boğaziçi korularında, Marmara sahnelerinde bütün yaz şarkı ile, yan yana oturarak baş başa dolaşırlar. Hiçbir şeyden çekinmezler. Fakat kışın ilk yağmurları düşmeye başladığı zaman Nur Baba her sene olduğu gibi dergahını kapayıp Üsküdar’daki kışlığına iner. Nigar Hanım da kocasının Nişantaşı’ndaki konağına taşınır. Artık görüşmeleri, birçok fedakarlıkları gerektiren ve zahmetler doğuran bir olay haline gelmiştir. Nur



Baba sonunda Nigar’ı ikna eder. Nigar Hanım evini, kocasını ve çocuklarını terk ederek Nur Baba’ya gider. Canını, malını ve rahatını f eda eder. Malını dergaha bağışlar. Fakat beş altı sene gibi kısa bir süre geçirdiği hayat, yirmi dört saat süren dem alemleri, arasız muhabbetler ve Nur Baba’nın yorucu aşkı, kadıncağızı vaktinden evvel çökertmiş adeta tanınmaz bir hale sokmuş, saçları ağarmış ve sesi o kadar içki ve sigaraya, bağırıp çağırmak, uykusuzluklara dayanamayarak kısılmıştır. Yavaş yavaş babanın yanındaki itibarını kaybetmeye başlar.



Aşk oyunlarından çok çeşitli yollara ve hilelere başvurmaktadır. Nur Baba bir ihtiras ve aşk putu, gözleri, sakalı, hatta dudakları ile, vücudunun şekliyle zevke düşkün bir tiptir. Bu tupu etrafında toplanan kadınlar en canlı ve İstanbul hayatına en düşkün olanlarıdır.



Gözlerinin sürmesi, saçlarının sun’i rengiyle pırıl pırıl yanan ihtiyar Ziba Hanım; tombul, telaşlı, dedikoducu Nasip Hanım;«Ah arslan kadın!» diye halanın boynuna sarılan Alhotoz Afife Hanım İstanbul’da geçen hayatın motiflerindendir. Üstü başı içki kokan bu kadın, bir dalkavuk tipindedir. Bütün bu safahat meydanında temiz ve sakin kalan tek kadın ciddi ve ağır başlıdır. Bu kadın, birinci derecedeki Nigar Hanım’dır. Bütün hayatı manasız, herkes gibi geçen Nigar Hanım bir sefirin genç, güzel karısıdır. Bu hayatından sıkılmakta, Bektaşiliğe bir yandan iğrenerek bakarken, öte yandan istekle bakmaktadır. Bir aşk putu gibi olan Nur Baba ile tanıştığında yanaklarında cazip çukurluklarla, berrak çocuk gözleriyle günahın ve tehlikenin karşısındadır. Renk renk çıralar yanan bir çevrenin havasını solumuş ve baş döndürücü bir koku ile sarhoş olmuştur. Nigar, halası Ziba Hanımın da etkisiyle, fakat yanında yakın dostlarından bir genç olan Macit ile beraber tarikata girer ve Bektaşi olur. Nur Baba Nigar Hanım’a büyük bir ilgi gösterir. İlk sefer baba tarafından kendisine sunulan demi reddeden Nigar, ikinci defa sunulduğunda çevresindekilerin de uyarılarıyla bunu kabul etmek zorunda kalır. Zamanla Nigar ile Nur Baba arasında büyük bir aşk doğar. Sık sık mektuplaşırlar. İlk aşıklar gibi Çamlıca tepelerinde, Boğaziçi korularında, Marmara sahnellerinde bütün yaz şarkı ile, yan yana oturarak baş başa dolaşırlar. Hiçbir şeyden çekinmezler. Fakat kışın ilk yağmurları düşmeye başladığı zaman Nur Baba her sene olduğu gibi dergahını kapayıp Üsküdar’daki kışlığına iner. Nigar Hanım da kocasının Nişantaşı’ndaki konağına taşınır.



Artık görüşmeleri, birçok fedakarlıkları gerektiren ve zahmetler doğuran bir olay haline gelmiştir. Nur Baba sonunda Nigar’ı ikna eder. Nigar Hanım evini, kocasını ve çocuklarını terk ederek Nur Baba’ya gider. Canını, malını ve rahatını feda eder. Malını dergaha bağışlar. Fakat beş altı sene gibi kısa bir süre geçirdiği hayat, yirmi dört saat süren dem alemleri, arasız muhabbetler ve Nur Baba’nın yorucu aşkı, kadıncağızı vaktinden evvel çökertmiş, adeta tanınmaz bir hale sokmuş, saçları ağarmış ve sesi o kadar içki ve sigaraya, bağırıp çağırmak, uykusuzluklara dayanamayarak kısılmıştır. Yavaş yavaş babanın yanındaki itibarını kaybetmeye başlar.



Hele Nur Baba’nın dergahın genç ve güzel muhibbelerinden Süheyla ile evleneceğini açıklaması üzerine zavallı kadıncağız büsbütün yıkılır. Nur Baba’ya bağlanmadan evvel en yakın dostu olan Macit ona çocuklarına ve eski yaşantısına geri dönmesi için bir fırsat verirse de, o kendisine uzanan yardım elini kabul etmez ve tekrar Nur Baba dergahına geri döner. Kişiler ve Karakteristik Özellikleri: Nur Baba, hırslı ve hoppa genç bir şeyhtir. Şehvetli ağızlı ve süzgün bakışlıdır. Onu erenler meclisinde bazen Ziba hanım ile yaptığı kavgalarla buluyoruz.



Erenler meclisine daima hükmetmekte ve sözü daima geçmektedir. Etrafı genç, ihtiyar, kadın ve erkekten oluşan insanlarla çevrilmiştir. Çocukluğu maddi bir aşk etrafında hayat ve meslek kuran bütün adamlarındaki gibi hastalıklı ve çirkindir; bu çocukluk, ne hülya, ne de fantezi ile çizilmiştir. Sofralar altında muhiblerin ellerini ısıran, çimdikleyen, dehlizlerde bir teke vahşetiyle kadınlara saldıran tüysüz ve sıska genç çok hakiki bir portreye benzetmektedir.

Evlendiği gün  ve siyah bir sakalla çevrelenen çehresi, süzgün ve halden anlar gözleriyle bu vahşi genç birdenbire olgun bir erkek durumunu alıyor. Nigar ile karşılaştığında değişken devreyi atlatmış, artık sabit ve olgun bir Bektaşi şeyhidir. Aşk oyunlarından çok çeşitli yollara ve hilelere başvurmaktadır. Nur Baba bir ihtiras ve aşk putu, gözleri, sakalı, hatta dudakları ile, vücudunun şekliyle zevke düşkün bir tiptir. Bu tipin etrafında toplanan kadınlar en canlı ve İstanbul hayatına en düşkün olanlarıdır. Gözlerinin sürmesi, saçlarının sun’i rengiyle pırıl pırıl yanan ihtiyar Ziba Hanım; tombul, telaşlı, dedikoducu Nasip Hanım; «Ah arslan kadın!» diye halanın boynuna sarılan Alhotoz Afife Hanım İstanbul’da geçen hayatın motiflerindendir. Bütün hayatı ma-nasız, herkes gibi geçen Nigar Hanım bir sefirin genç, güzel karısıdır. Bu Üstü başı içki kokan bu kadın, bir dalkavuk tipindedir. Bütün bu safahat meydanında temiz ve sakin kalan tek kadın ciddi ve ağır başlıdır. Bu kadın, birinci derecedeki Nigar Hanım’dır hayatından sıkılmakta, Bektaşiliğe bir yandan iğrenerek bakarken, öte yandan istekle bakmaktadır. Bir aşk putu gibi olan Nur Baba ile tanıştığında yanaklarında cazip çukurluklarla, berrak çocuk gözleriyle gülen Nigar hayatın manasını, kendi ruhunun derinliğini buluyor. Romanın sonunda en temiz muhitte, en parlak ve berrak bir ruhla yetişen Nigar, adi, hafif, odalık ruhlu bir kadın durumuna düşmüştür. .(www.ogretmenlerforumu.com/roman_ozetleri)”



(*) İlk konulu film deneyimini, gerçekten yaşanmış olan özgün bir senaryoya dayanarak çeken Ertuğrul, Kemal Film'le olan beraberliğinde bu kez bir edebiyat uyarlamasıyla karşımıza çıkmaktadır. Yakup Kadri Karaosmanoğlu'nun çokça tartışılan bir romanı olan "Nur Baba", film olarak da romanla aynı kaderi paylaşıyor ve yine çevresinde fırtınalar koparılıyor. Hatta film, olaylı geçen çekimlerin ardından, ancak bir zaman sonra gösterime girme imkanı bulabiliyor. Filmin çekimleri için, o zamanlar işgal altında bulunan İstanbul'da ki tek söz sahibi olan işgal kuvvetleri komutanlığından izin alınır. İşgal kuvvetleri, o yıllarda sosyal hayatın hemen her alanında olduğu gibi filmciliğimiz üzerinde de söz sahibi idi.



Bektaşilerin ayaklanmasından çekinilerek polisçe oynatılmayan, ancak İstanbul'un kurtuluşundan sonra gösterime girebilen ve ilk gösterimi Kemal Bey Sineması'nda 13 Aralık 1923 tarihinde yapılan' bu filmin bir kısmı, Eyüp Sultan Camisi'nin avlusunda çekilir. Fakat çekimler olurken Bektaşiler ve halk seti basar. "Kahrolsun zındıklar!" nidaları arasında oyuncular dört bir yana kaçışır.



Fuat Uzkınay da güçbela kamerayı kaçırmayı başarır. Muhsin Ertuğrul'dan evvel Nur Baba rolünde filmin başrol oyuncusu olarak yer alan Vahram Papazyan ise, baskından ancak çarşaf giyip de kadın kılığına girerek kaçabilmiştir. Bu baskından sonra Papazyan, Nur Baba rolünü oynadığı taktirde halk tarafından öldürülmek korkusuyla ekipten tamamıyla ayrılır.



Bu kez çekimler mecburen iç mekanlara taşınarak stüdyoda dekorlarla yapılır, 'Vahram Papazyan’ın yerine de Muhsin Ertuğrul geçer. (Gülşah Nezaket Maraşlı, “Osman Fahir Seden’le Türk Sinemasında Düet” syf,49 )






[1]  Filmin dış sahneleri çekilirken Eyüp Camisi'nin avlusu Bektaşiler tarafından basıldı. Saldırı sırasında bazı oyuncuları tartakladılar. Filmin çekimi, ancak polis kuvvetlerinin korunması altında tamamlandı. Daha sonra ise yeni bir olaya meydan verilmemesi için İşgal Kuvvetleri yönetimi, filmi yasakladı. İstanbul'un kurtuluşundan sonra gösterime girebildi. (Rakım Çalapala, “Südyoya Baskın”, Yıldız D. 1.8.1944)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder