Powered By Blogger

12 Şubat 2018 Pazartesi

ÇÖL KARTALI (1972)

Yönetmen: Halit Refiğ
Senaryo: Bülent Oran, Halit Refiğ, Memduh Ün
Foto Direktörü Cahit Engin
Yapım: Uğur Film/Memduh Ün

Sesleri Alan: Tuncer Aydınoğlu, Montaj: Özdemir Arıtan, Negatif Montaj: Recai Karataş, Reji Asistanları Namık Karakılıç, Zafer Par, Kamera Asistanı: Ferhat Bakır, Prodüksiyon Müdürü: Adnan Uygur, Prodüksiyon Amiri: Sabri Aslankara, Işık Direktörü: Erol Batıbeki, Ar Direktör: Güven Öktem, Set Amiri: Mustafa Buvan, (Acar Film Stüdyosunda hazırlanmış ve seslendirilmiştir)

Oyuncular: Cüneyt Arkın (Murat), Bahar Erdeniz (Leyla), Meral Zeren (Hacer), Hayati Hamzaoğlu, Kazım Kartal (Gaffar), Yusuf Sezer (Hamza), Atıf Kaptan (Kâmil Paşa), Süleyman Turan (Faruk), Cemil Can Bıçakçı (El Yakup), Reşit Çıldam (Meyhaneci), Giray Alpan (Kabadayı), Murat Tok (İmam Talha), Nermin Özses, Mustafa Yavuz, Kadir Kök, Sabahat İzgü, İhsan Özenç, Sıdıka Duruer, Ali Demir, Sümer Tilmaç, Agâh Hün

Konu: Aynı kıza aşık olan İki Osmanlı
subayının Yemen Çöllerinde geçen aşk öyküsü.

1913. Balkan Savaşları sonrası. Kamil Paşa, Osmanlı Ordusu’nun iki zabitine madalya takıyor. “… Bulgar komitacılarına karşı yapılan harekâtta gösterdiğiniz büyük kahramanlık ve şecaatten dolayı milletimiz sizlerle iftihar etmektedir.”

Murat ve Faruk Beyler. Ömürleri ‘mahalle mektebinde falaka yemekten Harbiye’ye, Harbiye’den de siperlere kadar omuz omuza beraber geçmiş’. Birbirleri için hayatlarını vermeye hazır iki can yoldaşı. İkisinin de yiğitliğine diyecek yok ama sanki Murat biraz daha etkili. Bir konu dışında aralarından su sızmıyor. Söz dönüp dolaşıp aşka gelince ikisi de dut yemiş bülbül gibi. Ser verip sır vermiyorlar. “Bazen insan yakın dostuna bile açamayacağı durumlar içine giriyor.”

Balkan dağlarında bir yıl süren koşturmadan sonra “Canını sevdiğim Boğaziçi. Kaderde gene sana kavuşmak varmış”. Ancak Faruk’un burada ‘kaybedecek vakti yok’. ‘Ferahfeza Peşrevi’ (Tamburi Cemil Bey). Kamil Paşa’nın kızları Leyla ve Ayla okuldan evlerine dönüyorlar. ‘Şu tesadüfe bakın ki’ kahramanımız da oradan geçiyormuş(!).O geceki toplantıda ‘Yemen vilayetinin hâkimi İmam Talha’nın torunu veliaht Hüseyin Efendi de var. ‘Küçük aslanımız Kuleli Askeri Mektebi’nin en gözde talebelerinden’. Ertesi gün ‘yaz tatilinden bilistifade uzun müddetten beri hasret kaldığı dedesine kavuşmak üzere yola çıkıyormuş’. Kamil Paşa “İstanbul’daki son gecesini kahramanlık destanlarını duyduğu Faruk ve Murat yüzbaşıların yanında geçirmek istedi” diyor.
Davette çok ilginç bir kişi daha var; Alman İstihbarat Teşkilatı’ndan Herr Jacobi. Seyahat konusundaki bir kuşkuya verdiği yanıt sağlam pabuç olmadığını düşündürdü.

Murat; “Yüksek müsaadelerinizle şunu arz etmek isterim Paşam. Arap Yarımadası’nda İngilizlerle İtalyanların bazı çöl kabilelerini devletimize karşı kışkırttıkları bir sırada böyle bir yolculuk muhterem misafirimiz için tehlikeli olabilir.” Jacobi; “Murat Bey’in endişeleri çok yerinde. Fakat muhterem veliahdın geçeceği yol güzergâhından haberi olan yok aşiretler arasında.” Askeri erkânın bile bilmediği bir konuda bu denli kesin konuşması kimsenin dikkatini çekmiyor.
‘Bu unutulmaz gecenin şerefine, Paşa’nın kızları bizzat kendi elleriyle şekerleme ve şerbet hazırlamışlar’. İkram sırasında Faruk’un bir şeyler anlaması gerekirdi. Çünkü Leyla şerbet tepsisi ile önüne geldiğinde yalnızca 2 saniye duruyor. Oysa Murat’a bardağını verirken bu süre 10 saniye. Sonraki sahnede Murat ve Leyla’nın birbirlerine nasıl sevdiklerine tanık oluyoruz. Şimdi beraberler ama genç kız ‘şu bir yılı her tanrının günü ölüm korkusuyla kahrolarak; Her saniye Onsuzluğun acısıyla eriye eriye” geçirmiş.“Ben kalender meşrebim güzel çirkin aramam//Gönlüme bir eğlence isterim olsun//Saçları samur, gözleri mahmur//Biraz da şirin olsun.” Kantodaki hoş çelişme Faruk’ta da var. Meyhanede Suzan Bizimer’in sesiyle şarkı söyleyen sanatçıyı dinleyeceğine Leyla’ya bir şeyler yazıyor. Sarhoş rolündeki Giray Alpan, meyhaneci Reşit Çildam’ı ittirince dökülen İçki mektubu mahveder. ‘Şehnaz Longa’ (Santuri Ethem Bey). Çıkan kavgaya Murat da katılıyor. Dövülmedik adam kalmaz. Ancak hâlâ birbirlerine gönüllerini açmamışlar.

“Bir gün bu yüzüğü sevdiğim ve hayatı boyunca bana bağlanacağına inandığım bir kızın parmağına takacağım.” Murat’ın sevdiği ile ilgili olarak söylediği yalnızca bu kadar. Faruk ise “Senin kalemin kuvvetlidir. Mektepte de tahrirden iyi not alırdın hep” diyerek ‘oturaklı (‘tumturaklı’ demek istediler galiba) bir mektup’ yazdırır. “Sevda ummanlarının biricik ilahesi” diye başlayan mektuba Leyla yanıt vermiyor bile.

‘Seyit İdris ve adamlarının Veliaht Hüseyin’i götüren kervana saldırısı ‘Lawrence of Arabia’daki melodi ile. İşin ilginç yanı Jacobi de haydutların arasındaydı. İdris “Osmanlı’yı kuyruğundan ateşe verdik. Başını da yakmamız yakındır” diye zafer çığlıkları atıyor. Veliahdın hayatına karşılık olarak istedikleri şey Türklerin Yemen’den çıkması. Kamil Paşa, tahmin edileceği gibi, ‘Hüseyin’i İdris eşkıyasının pençesinden kurtarma görevini kahramanlarımıza verir’. ‘Padişahtan ferman çıktığı an’ gidecekler. İstanbul ve Leyla’dan uzak olmak çok zor.Balkan dağlarından Yemen çöllerine. “Günlerdir sadece kum, kum, kum. Bir de kahrolası güneş.” Faruk ve Murat, İmam Talha’nın torununu arıyorlar. Leyla da sevdiğinin hasreti ile yataklara düşmüş. ‘Alay Marşı’ duyulurken yüzüğü öpüyordu; “İçimde garip bir his var. Sanki bir felaket olacakmış gibi.”

‘Baskına uğramaları ve Hüseyin’in kurtarılışı bu melodi ile. O karmaşada yaralanan Murat’ı öldü zannediyorlar. Dönüşte Faruk’un göğsüne ikinci madalya takılır. Artık adı ‘Yemen Kahramanı’. Fakat çöllerde bıraktığ “İmam’ın torununu kurtarmak için O kendini feda etti. Şanı şerefi de bana düştü.” Kamil Paşa ‘bu müziç meseleyi kökünden halletmek için Yemen kuvvetlerinin idaresini bizzat üzerine alacak’. ‘Geçirdiği bir takım ruhi sarsıntılar nedeniyle Leyla’nın oralara gitmesi mahzurluymuş’. Konuşmanın tam burasında Faruk “Sıkıntılarına ortak olmak isterdim. Sizden haddim olmayarak kerimeniz hanımefendinin desti izdivacını talep etsem” diyor. Genç kız, Murat’la dolu olmasına karşın sırf ‘zavallı babasının yüreği rahatlasın, Yemen’e giderken gözü arkada kalmasın’ diye razı olur.
Tekrar kızgın çöldeyiz. Öldü zannedilen Murat ağır yaralı. Haydutlardan kaçmış, nereye gittiğini bilmeden oradan oraya sürükleniyor. Kurtuluşu bir ‘mucize’ ve çöl güzeli Hacer sayesinde. ‘Kurutulmuş kaktüs çiçeği ve kaplumbağa kanı ile yaptığı merhem’ yaralarını iyileştirmiş. Belli ki Murat’a âşık. Ancak delikanlı veda bile etmeden kaçar gibi İstanbul’a gidiyor. Leyla ve Faruk’un ‘izdivaç töreni’. Mutluluk ve üzüntü dolu geceyi üç şarkı eşliğinde izliyoruz.

Zifaf odasında seyirciyi rahatlatacak bir şey var. ‘Karısının’ parmağındakini görüp, kalbindekini öğrenen Faruk’un hoşgörüsü az bulunur; “Murat’ın yüzüğünü taşıdıkça, zevcem dahi olsanız sizden uzak duracağım. Münasebetimiz hiçbir vakit dostluk hudutlarını aşmayacak. Çünkü Murat benim için de aziz bir hatıra… Siz O’nun bana mukaddes bir emanetisiniz.”


Murat tekrar Hacer’in yanına dönmüş. Hep sarhoş. Silah kullanmaktaki ustalığı İdris’in dikkatini çeker. Gözlerinin renginden, O’nu İngiliz ajanı zannediyor. Jacobi de orada. Artık adı Él Yakup. Kamil Paşa, nedense, küçük kızını da oralara götürmüş. İdris’in adamlarından Gaffar, gizlice garnizona giriyor. Ayla’nın kafasını kesmesi filmin en sarsıcı sahnelerinden biri. Sonradan bir fırsatını bulan Murat aynı şeyi Gaffar’a yapacaktır. Haberi duyunca Leyla ve Faruk da Yemen’e geliyorlar. Sevdiği adamın gizli aşkını anlayan Hacer’in kıskançlığı; Leyla ve Faruk’un esir düşmeleri; Murat’ın Türk olduğunun anlaşılması; Hacer’in kahramanlarımızı kurtarmak isterken ölmesi; Kanlı çatışma.Bu sırada Faruk ağır yaralanır. Ölmeden önce ‘emaneti sahibine iade ediyor’. Onların ellerini birleştirir. Yemen ise artık hoş bir seda. 



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder