Powered By Blogger

9 Kasım 2015 Pazartesi

ALTIN KÜPELER (1966)

Yönetmen: Orhan Aksoy
Senaryo Orhan Aksoy, Ahmet Üstel
Görüntü Yönetmeni: Orhan Kapkı
Müzik: Metin Bükey
Yapım: Ak-Ün Film / İrfan Ünal, Recai Akçaoğlu


Asistan Rejisör: Yılmaz Korkut, Kamera: Suat Pekak, Prodüksiyon Amiri: İbrahim Seven, Set Ekibi: Basri Büyükcani, Montaj ve Senkron: Diamandi Filmeridis, Negatif Montaj: Sezai Elmaskaya, Işık Şefi: Fehmi Eryılmaz, Işık Yardımcıları: Yusuf Küçükönen, Sadi Kanat, Set Yardımcıları: Sonay Kanat, Yılmaz Argün, İsmet Demirkol, Hacı Fidan, Laboratuvar: Hilmi Başcan, Seslendiren: Yorgo iıadis, Asistan: İlia İliadis, Şarkılar: Gülderen Gül, Dans Hocası: Anajet Nergis, (Erman Film Stüdyosunda Hazırlanmıştır)


Oyuncular: Türkan Şoray (Aylin), Ediz Hun (Turgut), Süleyman Turan (Sülo), Gürel Ünlüsoy (Murat), Cahit Irgat (Hacı Ömer), Hakkı Kıvanç (Onbaşı), Hüseyin Güler (Subay), Necabettin Yal (kumandan), Hüseyin Kutman (istihbarat şefi), Haydar Karaer, Gülten Ceylan (roman),Sabahat Cabbar (roman), Emine Erhan, Mustafa Yavuz, Vahit Volkan, Hüseyin Kutman, Hüseyin Gürel, Sabahat Cabbar, Emine Erhan, Hasan Ceylan,


Konu: Jenerikten sonra Dolmabahçe Sarayı Saat Kulesi ve hüzünlü, yaşlı bir kişi, Turgut Bey görüntüye geliyor. Elinde tuttuğu altın küpelere bakarken, onunla beraber, yıllar öncesine gidiyoruz. İstanbul, 1919.. İstihbarat Teşkilatı’nda Yüzbaşı Turgut’a ‘ağır ve çok tehlikeli’ bir görev verilir; “Düşman kuvvetlerinin büyük bir harekâta başlamak üzere olduklarını istihbar etmiş bulunuyoruz. Vaktiyle bizim olan Pirot Kasabası, şimdi düşman işgalinde bulunuyor. Orada, bizim için çalışan Hacı Ömer adında bir adamımız var. Hacı Ömer zahiren halı ticareti ile iştigal eder. Onunla temas edip planları kendisinden alacaksınız…Sizden önce gönderdiğimiz ajanımız Murat Bey, Hacı Ömer’le temasa geçemeden maalesef yakalandı. Bu planlar bizim için hayati öneme haizdir. Birçok kardeşimizin hayatı bu planların elde edilmesine bağlıdır.”


Ertesi gün, Pirot Kasabası’ndaki dükkânında Ömer Efendi’yi arayan Turgut tutuklanır“Elleri bağlı bir insanı dövmekte çok usta olmuşlar.” Daha önce yakalanan Murat’ın hapsedildiği çiftliğe götürülür.
Murat ; “Öğrendiğime göre Hacı Ömer’i bir hafta önce tevkif edip Saboçay’a götür-müşler. Orda bir köşke kapamışlar. Zavallıyı konuşturmak için bir haftadır işkence yapı-yorlarmış.. Düşmana bir şey söylemez ama korkarım ki vaktinde yetişemezsek bize de bir şey söyleyemez.”


Zor ama zorunlu olanı yapıp tutuklu oldukları çiftlikten kaçarlar. Bir hafta sonra Saboçay’da buluşmak üzere ayrılırlar. Oraya ilk varan, yol kavşağındaki levhaya bıçakla üç çizgi çizecek ve diğerini bekleyecektir. Yorgun argın bir nehir kenarına ula-şan Turgut, burada, çiçekli fırfır eteklikli, dar bluzu (herhalde) kırmızı güllü, beli kalın ku-şaklı, iri küpeli ve bilezikli bir Roman kızıyla, Aylin’le karşılaşır. “Aç mısın? Gel otur. Çok güzel bir balık çorbası yaptım. Balığı nehir-den tuttum. Sebzeleri de, bu sabah büyü yaparak ineğini iyileştirdiğim bir çiftçi verdi.” Birkaç sahnede, bu çok güzel ve cin gibi çingenenin, bizi şaşkına çeviren, ‘nehir peri-leri ve haberci kuşlarla dolu’ yaşantısına karışıveriyoruz. Turgut’un Saboçay’a gide-bilmesi onun yardımıyla olacaktır. “Arabamla hududa kadar götürebilirim seni.”


Makyajı, küpeleri ve Roman kıyafeti ile Tur-gut ‘düşmanların tanıyamayacağı biri’ olur. “Artık sen bir çingene oldun. Hiçbir Godze (çingene olmayan) tanıyamaz seni.” El falı bakmasını bile öğrenir ; “Gayet kolaydır. Bu hayat çizgisi.. Sonra durmadan konuşman, bir şeyler anlatman lazım. Mesela üç kez ölüm tehlikesi geçirdiklerini söyleyebilirsin (Dünya Savaşı sonrası yılları). Aşk konusuna gelince, bak bu önemlidir. Bütün fal baktıranların en çok merak ettikleri taraf budur. Onlara aşkı aradıklarını söyleyebilirsin. Çünkü insanlar her zaman aşkı aramışlardır.” (Zamanımızda, ‘aşk’ yerine ‘para’nın aranması genç kızı ne kadar mutsuz ederdi kim bilir.) Aylin’i seven ve onu Turgut’a kaptırmak istemeyen çeribaşı Sülo, ilk başta kavga çıkarsa da sonradan Turgut’la arkadaş olur. Kervandakilerin de yardımı ile Hacı Ömer’in tutulduğu köşke baskın düzenlenir. Murat ve (mikrofilmleri Turgut’a verdikten sonra) Ömer ölür.


Yüzbaşının Türk sınırına varabilmesi, yine, Aylin’in yardımı ile oluyor. ‘Golden Earrings’de (1947) Ralph Denistoun, ayrılırken Lydia’ya savaştan sonra geri döneceğine söz veriyordu. Turgut ise, Aylin’e (belki de genç kızın el falında hayat çizgisinin kısalığını görmüştür) yalnızca onu unutmayacağını söylüyor. Yanında mikrofilmler ve yüreğinde onu kurtarmak isterken ölen Aylin’in yıllar sonra bile dinmeyecek sızısı ile yurduna ulaşır.


Genç kız, onu, karşılaşmadan sevmişti. “Seni seviyorum tatlım. Seni, daha yüzünü bile görmeden sevdim. Geleceğini biliyordum. Kuşlar haber verdi bana.” Ne yazık ki, Turgut’un sevgisi, onu kaybettikten sonra başlar.
(Hayri Esen’in sesi ile) Turgut; “Bak Aylin, belki yakında ayrılmak zorunda kalacağım. O zaman…”
(Jeyan Mahfi Ayral’ın sesi ile) Aylin ; “Sus! ‘Yarın’ mühim değil. Çingene yarını düşünmez. O, bugünü yaşar.” (Murat Çelenligil - sinematürk veri tabanı)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder