Powered By Blogger

10 Aralık 2022 Cumartesi

 BİR KADININ ANATOMİSİ (1995) "Anatomy of a Woman"

Senaryo ve Yönetmen: Yavuz Özkan, Görüntü Yönetmeni: Ertunç ŞenkayKurgu: Ayhan Ergürsel, Müzik: Müzikotek, Yapım: Z Film/Aycan Çetin Kurgu: Ayhan Ergürsel, Ses Kayıt, Miksaj: Erkan Esenboğa, (Efes Pilsen ve Kanal D katkılarıyla Şafak Film Laboratuarında hazırlanmıştır

Oyuncular: Hülya Avşar, Mehmet Aslantuğ, Uğur Polat, Taner Birsel, Hümeyra, Oktay Kaynarca, Berna Laçin, Cevdet Arıcılar, Yaman Aksu, Ayşem Çetiner, İştar Gökseven, Yaman Aksu, Müge Ancılar, Barış Arıcılar, Ece Ekalp,

Konu: Tüm evlilik ve aşk ilişkilerinde mutlu olamayan bir genç kadının Öyküsü. Büyük holding ve işyerlerinin dekorasyonlarını yapan iç mimar Sibel (Hülya Avşar), aynı şirkette çalışan endüstri tasarımcısı Metinle (Uğur Polat) evlidir. Metin büyük ve aynı zamanda zorlu bir iş alır. Para hırsına kapılan Metin, bu ağır yükün altından kalkamayınca da büyük bir bunalıma girer. Giderek mutlu evliliklerine yansıyan şiddet ve bunalım büyük tartışmalar yaratır. Yine şiddetli bir tartışma sırasında paniğe kapılıp arabasına atlayan Metin, trafik kazasında yaşamını yitirir. Bu olaydan kendini sorumlu tutan Sibel, bir süre sonra ikinci evliliğini bir arkadaşında tanıdığı müzisyenle yapar. Ne var ki acele verilen bu karar sonucunda mutlu değildir. Aralarında bazı sorunlar çıkar ve sessizce ayrılırlar. Bu kez, ilk evliliğinden bu yana erkek kardeşinin yanında gördüğü ama hiç ilgilenmediği bir mühendis (Mehmet Aslantuğ) girer yaşamına. Sonuç yine değişmeyecektir. Başlangıçta kendisine romantik duygularla yaklaşan yakışıklı mühendis, kıskançlık komplekslerine girince birden canavarlaşır. Bu tutkulu beraberlik, Sibel'i korkunç bir sona doğru sürükleyecektir.

ÖDül:

32. Antalya Film Festivali'nde (1995)

 Ertunç Şenkay "En İyi Görüntü Yönetmeni"

► Bir Kadının Anatomisi "Belgin Doruk Özel Ödülü",

Magazin Gazeteciler Derneği'nin seçiminde (1995)

►Yavuz Özkan "En İyi Yönetmen",

8. Ankara Uluslararası Film Festivali'nde (1995)

►Hümeyra "En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu".

& Yüzeysellikten pek kurtulamayan, Fransız sinemasının tadına sahip kimi özenli ve hoş bölümleriyle genelde rahatlıkla izlenen "Bir Kadının Anatomisi", Yavuz Özkan'ın filmografisine bizce çok şeyler katmasa da mekânların oldukça iyi değerlendirildiği, ışıkların 'aydınlatmanın) iyi kullanıldığı, "alan derinlikli" çerçevelemeleri ve başarılı görüntülerinin belirginleştiği ustalıklı anlatımıyla göz alan, geniş seyirci kitlesini hedeflemiş, şık bir iş filmi izlenimi verdi bize. (Sungu Çapan, Cumhuriyet g., 13 Ekim 1995)

& Yüzeysellikten pek kurtulamayan, Fransız sinemasının tadına sahip kimi özenli ve hoş bölümleriyle genelde rahatlıkla izlenen "Bir Kadının Anatomisi", Yavuz Özkan'ın filmografisine bizce çok şeyler katmasa da mekânların oldukça iyi değerlendirildiği, ışıkların 'aydınlatmanın) iyi kullanıldığı, "alan derinlikli" çerçevelemeleri ve başarılı görüntülerinin belirginleştiği ustalıklı anlatımıyla göz alan, geniş seyirci kitlesini hedeflemiş, şık bir iş filmi izlenimi verdi bize. (Sungu Çapan, Cumhuriyet g., 13 Ekim 1995) “”Okan Ormanlı, a.g.e. syf, 125”

Bir Kadın, Üç Erkek Ve Mutluluk Arayışı

Yavuz Özkan maden işçiliğinden geliyor. 1970 sonlarının çalkantılı ortamında emeğe ve işçi haklarına dayalı siyasal filmler yapıyor. 12 Eylül darbesinden sonra Fransa'ya kaçıp uzun yıllar geçiriyor. Orada bambaşka bir dünyayı ve farklı bir sinemayı tanıyor. Bu tanıma, onun sinemasında temel bir değişiklik yaratıyor. Özkan artık bir "emekçi sineması"nın değil, oya gibi örülmüş insan ilişkilerinin (ancak temelde burjuva dünyasının insan ilişkilerinin) anlatıcısıdır.

Filmde şöyle bir deyiş var: "Emekçi kökenli olmasına karşın tam bir soylu ruhuna sahip." Bunu biraz değiştirip Özkan'a uyarlamak mümkün: "emekçi kökenli, ama tam bir burjuva ruhuna sahip", işte Özkan'ın filmleri, özellikle son dönemde, bizlere Türk küçük ve büyük burjuvazisinden ilgiye değer kadın ve erkek portreleri, evlilik öyküleri, psikolojik tahliller vb. şeyler anlatan ve bir araya getirildiklerinde geniş bir insan manzaraları panoramasına dönüşen bir bütünü özenle oluşturuyorlar.

Tüm bu yazdıklarımın kimi dar kafalılar dışında kimse tarafından bir eleştiri olarak algılanacağını sanmıyorum. Bir eleştiri değil, bir saptama söz konusu... Hepimizin, tüm dünyanın burjuvalaştığı, emekçilerin bile dünya genelinde gitgide burjuva alışkanlıkları edinerek ideal birer tüketici olmaya doğru gittikleri günümüzde, bir sanatçıya bu tür bir eleştiri getirilecekse bile, herhalde benden gelmeyecek.. Özkan bu kez bize, Sibel adlı güzel ve yetenekli bir iç mimarın, üç erkekle olan ilişkileri çerçevesindeki duygusal serüvenini anlatıyor. Üç farklı ve oldukça sağlam çizilmiş erkek karakteri. İlki, karısını çok seven, onunla özellikle cinsel yönden tam bir uyum sağlayan, ama işine olan denetimsiz tutkusuyla her şeyi yitiren mimar Metin... İkincisi yumuşak, sevecen, ama Sibel'de hiçbir heyecan uyandıramayan kendi halinde bir müzisyen... Üçüncüsü ise Sibel'e bir yıl boyu göndermediği şiirler yazan, tutkusu tehlikeli boyutlara varabilecek biraz çılgın bir mühendis…

Özkan, senaryosu ve filmiyle gerek bu üç erkek karakterini, gerekse çevredeki tüm tipleri oldukça inandırıcı boyutlarda karşımıza getiriyor. Ama öykünün ana karakteri olan Sibel'in yeterince iyi çizildiğini söylemek zor... Sibel'in kişiliği tam olarak belirmiyor, ayrıntıları ortaya çıkmıyor. Örneğin onun hayatına karışan üç erkekten hangisini gerçekten sevdiğini veya niçin sevip niçin sevemediğini anlamak bile kolay değil. Özkan, kendi cinsini anlatmadaki başarısını bir kadın karakteri çizmekte de gösterebilseydi Bir Kadının Anatomisi, inandıran, sürükleyen ve baştan sona insanı ilgilendiren bir film. Belki kimileri, neredeyse üç öykülü yapısının filmin bütünlüğünü biraz bozduğunu ve ona biraz fotoroman havası verdiğini söyleyeceklerdir. Ama filmin bu engeli aştığını ve gerçekten de günümüz Türk orta sınıflarında kadınerkek ilişkileri, evlilik, iş hayatı gibi kurumlar ve sevgi, sahiplenme, kıskançlık ve tutku gibi temalar çerçevesinde çok ilginç saptamalar yaptığını düşünüyorum, kendi adıma...

Filmin oyuncu kadrosunu da kendi adıma çok başarılı buldum. Özellikle başrolde Hülya Avşar, uzun zamandır ilk kez önemli bir rol bulmuş ve ona iyi sarılmış. Sibel kişiliğini her şeye karşın inandırıcı ve yaşar kılmada Avşar'ın büyük katkısı var. Erkek oyuncular, görüntü kalitesi ve (dışarıdan alınmış) müzik de çok yerli yerinde... Biraz Fransız filmlerini andıran Bir Kadının Anatomisi, Böcek'ten sonra Türk sinemasının sağlığının yerinde olduğunu gösteren mevsimin ikinci güzel sürprizi...(Atilla Dorsay, “Sinemamızda Çöküş ve Rönesans Yılları”, syf,47)

& Moda dergilerinden fırlamış kılıklı bir kadının, dekorasyon dergilerinden fırlamış, manzaralı evlerde birtakım erkek protopipleriyle ilişkilerin anlatan bir film:

Adı "Bir Kadının Anatomisi". Bence "Güzel Bir Kadının Sureti" ya da sadece "Güzel Bir Kadın" daha uygun bir ad olurdu. Hatta bu filmin hiç çekilmemiş olmasını isterdim; çünkü Yavuz Özkan'ın filmografisinde şimdiye dek çevirmiş olduğu en başarısız film olarak yerini aldı. Oyuncu kadrosuna bakınca aynı durumun oyuncular için de geçerli olduğunu anlayacaksınız. Böylesine emek verilmiş, iki saatlik bir yapımın bu denli dünya dışı, yapay ve tüketim toplumunun beğenisine göre estetize edilmiş bir atmosfere sahip olmasını şaşkınlık, üzüntü ve can sıkıntısıyla karşıladım.

Derinlik yok

Naif, acemice kotarılmış, teknik yönden yetersiz, estetik düzeyi düşük ne filmler içten çarpıcı, sinema duygusu veren anlatımları ya da yalnızca görüntüleriyle izleyicileri yüreklerinden yakalayabilir. Ama elinde iyi bir film yapmak için her türlü malzeme bulunan bir sinemacının yalnızca "dostlar alışverişte görsün" kaygısıyla bunları çarçur etmesine doğrusu hiçbir anlam veremedim.

Film boyunca inceden inceye bir ironi var mı diye boşuna aranıp durdum. Ne kadının kişiliğinde bir derinlik, ne öykünün işlenişinde bir çarpıcılık ne de bir "tema" bulabildim. "Yazık olmuş," dememek için birinin çıkıp "'Bir Kadının Anatomisi', giyim kuşam, koltuk büfe ve karşı cinsten başka derdi olmayan karton kişiliklerle dolu pembe filmlerin bir eleştirisidir, sen hiçbir şey anlamamışsın" demesini umuyorum. Alin Taşçıyan Milliyet, 13 Ekim 1995 (Türsak Sinema Yıllığı 199596)

Antalya Festivali'nden, Belgin Doruk adına konulmuş özel bir ödülün dışında eli boş dönen, Yavuz ÖzkanHülya Avşar işbirliğinin ürünü "Bir Kadının Anatomisi", Warner Bros'un işletmeciliğiyle salon bularak sinemaseverlerin karşısına çıktı sonunda.

(. .. ) Yaşıtları, kuşaktaşları köşelerine çekilmiş, film üretimi başta ekonomik nedenlerle en aza indirgenmiş sinemamızda, hemen hemen her yıl ne yapıp edip oradan buradan bulup buluşturarak, yeni filmler gerçekleştirerek son döneme adeta damgasını vuran, iş bitirici, ödül rekortmeni Yavuz Özkan'ın çalışkanlığına diyecek yok.

Sibel karakteri yeterince işlenmemiş özel yaşamıyla büyük ölçüde özdeşleşmesine nedense sessiz kalmayı yeğlemiş Yavuz Özkan. Üç farklı ilişkiyi hikaye eden filminin erkek kişilikleriniyse oldukça doyurucu biçimde sunmanın üstesinden geliyor. Aradığını bulamayan, geleneksel afaki kurallarla kaçınılmaz önyargıların çıkmazına toslamadan adeta "kendine yetmezliğini ve yalnızlığını aşmak için", sık sık beyaz atlı prensine sonunda rastladığını zanneden ve erkekleriyle "sevgi, nefret, çoşku, acı ve çatışma'yla dolu beraberliklerini sonuna kadar yaşayan, meslek sahibi başanlı, cazibeli bir burjuva dilberi portresinin pek tatmin edici bir biçimde belirginleşmediği eksik güdük bırakıldığı "Bir Kadının Anatomisi'', iyi gözlemlenmiş ve sağlam yansıtıl, tasarımcı, müzisyen besteciden mühendise kadar değişik bir burjuva erkekleri galerisi sanki, psikolojik tahlillere yaslanan, duygusal bir kadın filminden çok. Kitap olarak Laurence Pernoud'un E Yayınları klasiği "Bir Çocuk Bekliyorum"u filan (O okuyan Sibel'cik, artık evliliğe tövbelidir sanırsınız değil mi? Yanılıyorsunuz. Ve kendi kendine yetmeye kararlıyken erkek kardeşi Oktay Kaynarca'nın, inşaatlarda çalışan mühendis arkadaşı, bir yıl süresince yazılıp gönderilmeyen aşk mektuplarının şair yazan, delidolu, romantik, enerjik, sempatik ve bıçkın şantiye çocuğu olan Mehmet Aslantuğ, Sibel'in hayatına giriyor üçüncü bölümde, eh artık sırasıdır diyerek. Tabii büyük aşkın bedeli de büyük olacaktır.

Geniş seyirciyi hedefleyen şık bir iş Kimsenin doğruyu söylemediği, bilmediği, onla da onsuz da edilemeyen, inişli çıkışlı, renkli ve yıpratıcı bir çizgide gelişen üçüncü erkek ve beraberlik, gittikçe sevgi ve tutkunun şiddete dönüştüğü, dehşetengiz bir ev içi karıkoca meydan savaşlarını da yaşatıyor Sibel'e, psikopat eğilimlere sahip, dengesiz ve maço mühendisin alışkanlık haline getirip sürekli yinelediği, yer, sınır, zaman tanımaz, fevri hırçınlıklarıyla. Sibel'in üçüncü ilişkisi, bireylerin bir uçtan öteki uca savrulduğu, taşkın, çatışmalı, sevişmeli, zorlu beraberlik tablolarıyla sürüyor, hırgür şamatanın eksik olmadığı. Ve abartılı kaçmış, okkalı bir final sahnesiyle SibelHülya Avşar'ın üç erkekli, üç bölümlü hikayesi sona bağlanıyor

Yüzeysellikten pek kurtulamayan, Fransız sinemasının tadına sahip kimi özenli ve hoş bölümleriyle genelde rahatlıkla izlenen "Bir Kadının Anatornisi", Yavuz Özkan'ın filmografisine bizce çok bir şeyler katmasa da mekanların oldukça iyi değerlendirildiği, ışıkların (aydınlatmanın) iyi kullanıldığı, "alan derinlikli" çerçevelemeleri ve başarılı görüntülerinin belirginleştiği ustalıklı anlatımıyla göz alan, geniş seyirci kitlesini hedeflemiş, şık bir iş filmi izlenimi verdi bize. Oyunculardan Uğur Polat'la Taner Birsel'in ve Mehmet Aslantuğ'un öncelikle dikkatimi çektiği "Bir Kadının Anatomisi", özetle büyük ölçüde Hülya Avşar'dan kaynaklanan avantaj ve dezavantajların altında karman çorman kalmış, biçimi hallolmuş, ancak özü sığ kaçmış, hoş, ama boş bir film bizce. (Sungu Çapan Cumhuriyet, 13 Ekim 1995 (Türvak Sinema Yıllığı 199596)

&  1990'ların genç ve üretken kalemlerinden biri olan Tamer Baran, yurt içinde ve dışında çeşitli ödüller almasına rağmen filmleri fazla izleyici toplamayan Yavuz Özkan'ın, son dönem filmlerinden biri olan Bir Kadının Anatomisi'ni değerlendirirken filmin senaryo zaafına değinmektedir. Özkan'ın sinema anlayışından da bahseden Tamer Baran, bir anlamda bazı yönetmenlerin eleştiri ve eleştirmenlere yönelik olumsuz bakışını ortaya koymaktadır. Özkan'ın da diğer bazı yönetmenler gibi film eleştirilerini okumadığını belirten Baran:

"Onu eleştirenler, Türk sinemasını zaten sevmeyen, Türk sinemasının bu özverili, gerçekten ateş üstünde yürüyen yaratıcılarını (ifade kendisine ait) anlamayan, belki kötü niyetli, belki de yalnızca cahil, ama her halükarda ciddiye almaya gerek olmayan insanlar dedikten sonra yönetmenlere de bir eleştiri yöneltmektedir:

"Filmleri hakkında yazılanları okumamak, eleştirmenlere yukarda andığımız çerçevede bakmak, çoğu yönetmenimizin ortak tavrı. Aynı ortak tavırla, dünya sinemasını izlemeyi de reddediyorlar. İzlemiş olsalar, filmlerinde anlattıkları öykülerin, işledikleri karakterlerini, en az 30 yıl geride kaldığını bilirler.(Tamer Baran, Antrakt, Kasım 1995, sayı:50, s.65) “TÜRSAK Sinema Yıllığı, 19996”1995”


_____________________


Subject: The Story of a young woman who could not be happy in all her marriage and love relationships. Interior designer Sibel (Hülya Avşar), who decorates large holdings and workplaces, is married to industrial designer Metin (Uğur Polat), who works in the same company. The text takes a big and at the same time tough job. Metin, who is greedy for money, falls into a great depression when he cannot cope with this heavy burden. The violence and depression reflected in their increasingly happy marriages creates great controversy. Metin, who panicked and jumped into his car during a violent argument, dies in a traffic accident. Holding herself responsible for this incident, Sibel made her second marriage after a while with a musician she knew in a friend. However, he is not happy as a result of this hasty decision. Some problems arise between them and they part in silence. This time, an engineer (Mehmet Aslantuğ) enters her life, whom she has seen with her brother since her first marriage, but has never been interested in. The result will still not change. The handsome engineer, who initially approaches him with romantic feelings, suddenly becomes a monster when he enters into jealousy complexes. This passionate togetherness will lead Sibel to a terrible end.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder