Powered By Blogger

10 Aralık 2022 Cumartesi

 

BİZE NASIL KIYDINIZ  (1994) 

Yönetmen: Metin Çamurcu, Senaryo: Salih Tuna, Metin Çamurcu (Emine Şenlikoğlu’nun romanından), Görüntü Yönetmeni: Aytekin Çakmakçı, Sanat Yönetmeni: Mustafa Ziya Ülkenciler Yapım: Kombassan— Esra Film İletişim Hüseyin Türkyıldırır Yapım Kordinatörü: Nesim Şahin, Yardımcı Yönetmen: İbrahim Yeşilırmak, Müzik: Özhan Eren, Sanat Yönetmeni: M. Ziya Ülkenciler, Kurgu: Mevlut Koçak, Şafak Film Laboratuarlarında hazırlanmıştır

Oyuncular: Yalçın Dümer, Sinem Dinçay, Nezihe Becerikli, Dilaver Uyanık, Fatma Belgen, Kâzım Eryüksel, Bilal Yıkılmaz, Baki Tamer, Yusuf Ersin, Muzaffer Çetinyılmaz, Hasan Nail Canat, Kemal İnci, Ekrem Dümer, Ali Zebil, Yılmaz Terzioğlu, Ferdi Akarnur, Canan Alkan, Barış Tok, Zeycan Tat, Ali Demirel, Fatma Türkyıldırır, Yusuf Ersin, Lâtif Ağgedik,

Konu: Cumhuriyet Türkiye'sinin kuruluşundan bir süre sonra, genç bir öğretmen yeni uygulamalar karşısında haksızlığa uğrar. Hapse girmesinin nedeni inandığı islam'ı değerlerdir. Bu arada öğretmen, talebelerinden bir kızla dostluk ilişkisi içindedir Kız, yıllar önce babasının işlediği günah nedeniyle büyük bir acıyı yaşamaktadır. Ve sonunda genç kız inançlarına sığınarak öz benliğine kavuşur.

& Filmin başında geriye dönüşle verilen sekansta, tartışmalı olan idam sahnesinin (ki mezarın açılıp teşhisin yapıldığı ana kadar gerçek olduğu, bildirilmektedir) yer aldığı tepedeki ağaç görüntüsü, film için güçlü sembollerden birine işaret eder. Ağaçta asılı duran cesetle mezar ilişkisini toparladığımızda, hüküm için oraya gelmiş bulunan insan kalabalığının bir anda silinin sadece asılmış insan görüntüsü, sembolik katmanlardan birini teşkil eder. Hemen akabinde, yazıların üstüne şiirde geçen 'yaşam ağacı' mefhumu, mitolojik "söylemdeki "hayat ağacı"nı çağrıştırır ve ağacın hem gerçek, hem de arketipel niteliği üzerine ifadelendirmeler uyandırır. (İhsan Kabil, Zaman g., 4 Aralık 1994) “Agah Özgüç, “Türk Filmleri Sözlüğü” 3. Cilt”

& Filmde gerçekten çok ustaca bir kurgulama tekniği ile geçmiş ile gelecek arasında köprü kuruluyor. Yakın tarihin karanlıkta kalan zulümleri, hem de günümüzde rejim tarafından estirilen düşünce terörünün, tek tip kişilik oluşturma baskılarının, psikolojik irdelenmesi üzerinde durulmaya çalışılmış. Bu filmde bugüne kadar sinema izleyicisinin hiç de alışık olmadığı bir tekniğin kullanılması, yalın bir anlatım yerine gizemli ve zor anlaşılır bir anlatımın tercih edilmesi yönüyle de rahat bir seyirlik film olma özelliğinden uzaklaşılıyor. (Ferhat Koç, Milli g., 4 Aralık 1994) “2206”

& Hakkında çok söz edilen sahne, filmin hemen başında, jenerikle birlikte karşımıza çıktı. Çoktan ölmüş ve gömülmüş İbrahim Hakkı hazretleri, idam kararının yerine getirilmesi amacıyla mezardan çıkarılıyor ve ipe çekiliyor. "Bize Nasıl Kıydınız'“ geri kalan bölümünün, anlamsız bir bağlantı dışında bu olayla hiç ilgisi yok. İslami bir aşk öyküsünün, böylesi bir atmosferde ilk tanık olunan cinaye gerilim polisiye öğeleriyle son derece beceriksizce harmanlanmasından doğan "absürd" bir filmdi izlediğimiz. Mesut Uçakan eliyle biraz düzey kazanan "Beyaz Sinema", koşar adım geri gidiyor "Bize Nasıl Kıydnız'la. Felaket bir senaryo. (Tunca Arslan, Aydınlık 29 Ekim 1994) “Prof. Dr. Alim Şerif Onaran/Doç.Dr. Bülent Vardar “20.Yüzyılın Türk Sineması 2508

& Filmde; Erzincan İstiklâl Mahkemesi'nin Kemahlı Hoca Hacı İbrahim Efendi'yi idama mahkûm ettiği ve kısa bir süre önce ölerek gömülen bu zatın mezardan çıkarılarak kefeniyle asıldığı hikaye ediliyordu. Olay başından sonuna kadar yalandı. Zaten o günlerde İstiklal Mahkemeleri'yle ilgili müthiş bir yalan ve iftira kampanyası açılmıştı. Bu konuda en ayrıntılı biçimde araştırmalar yapan ve yayımlayan sevgili Ergun Aybars'ın bulgularına dayanarak, bu kampanyayı etkisiz hale getirmeye çalışmıştık... Hoca İbrahim Efendi'nin evlatları babalarına yapılan bu büyük saygısızlığı affetmemişler ve filmi çeken Esra Film İletişim AŞ. yi mahkemeye vermişler. Ellerine sağlık. Babalarının Cumhuriyet'e ve Atatürk ilkelerine bağlı bir insan olduğunu ve eceliyle ölerek gömüldüğünü ve herhangi bir biçimde mezarının açılarak yeniden asılması iddiasının küçük düşürücü bir yalan olduğunu vurgulayarak manevi tazminat talep etmişler. (Toktamış Ateş, "ArayışBize Nasıl Kıydınız?", Cumhuriyet g., 19 Nisan 1997) “Türk Filmleri Sözlüğü” 3. Cilt

& Bize Nasıl Kıydınız" ve gösterimi yasaklanan "Tehlikeli (!) Film"ler üzerine :

1990-95 arası... Uzun uzun CHP'li koalisyonlar... Kültür Bakanlığında Fikri Sağlar var. Anti Kemalist dinci yapılanma bütün hışmıyla sürüyor. Kurulup kapanıp duran ve Erbakan'ın yönettiği çeşitli partiler muhalefette güçlendikçe güçleniyor... İran'ın, Libya'nın desteğiyle, Hizbullah benzeri cani örgütlenmelerin filizlenmesi için tarlayı sürüyor, tırmıklıyor, hazırlıyor. İmam Hatip okulları da tohumları atıyor…

Tohumlardan bazıları sinema alanına da düşmüş. Çeşitli "ustalık" seviyesinde yönetmenler, Kemalizm karşıtı, laisizm karşıtı çeşitli filmler çekiyorlar. Yücel Çakmaklı 1980'Ierde TRT'ye sızmış, Tarık Buğra'nın "Küçük Ağa"sını dizi yapmış... "Atatürkçü(!)" 12 Eylül dönemi de bu filmi nedense (!) yasaklamamış…

Yine 80'li yıllarda Mesut Uçakan, Metin Çamurcu TRT televizyonundan geçerek sinema alanına girmiş, ürünlerini ortaya salıyor. 90 sonrası ortam daha da uygun... Mesut Uçakan "İskilipli Atıf Hoca (Kelebekler Sonsuza Uçar)" (1993) filmini çekiyor.

1993-1996 arasında, Kültür Bakanlığı Telif hakları ve Sinema Genel Müdür Yardımcılığı yaptığım sırada, 1995 olmalı; Genel Müdür İhsan Yüceözsoy, Metin Çamurcu'nun "Bize Nasıl Kıydınız" adlı filmini izlememi, edindiğim bilgileri ve düşüncelerimi rapor etmemi istiyor. "Bize Nasıl Kıydınız" alt kuruldan geçmemiş. Anti Kemalist ve antilaik propaganda nedeniyle kararı Üst Kurul'a bırakmışlar. Milli Eğitim Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Kültür Bakanlığı temsilcilerinden oluşan Üst Kurul toplanacak karar verecek. Bakan bu arada filme ilişkin bilgi istiyor. Fikri Sağlar Bakan olduğundan bu yana Film Denetleme Kurulu hiçbir filmi yasaklamamıştı, bu demokrat görünüme zarar gelmesinden endişeleniyor olmalı.

"Bize Nasıl Kıydınız"ı uzun sürede dura kalka izledim. Jenerik öncesi görüntüler, çarpıcılığından olmalı, İstiklal Mahkemesi kararıyla, idamından önce hastalıktan ölen Mevlevi şeyhinin mezardan çıkarılması ve cesedinin karar gereği yeniden yakındaki ağaca asılması ile başlıyor, arkasından Mustafa Kemal'in adı anılmadan Kurtuluş savaşı sonrası Kemalist Türkiye'de Müslümanların çektikleri acı(!)adım adım anlatılıyor. Bugün ayrıntısıyla anımsamıyorum ama özellikle filmin bir bölümünde yaşlı insanların, biri kız, biri erkek iki çocuğa gece yarısından sonraki saatlerde Kur'an ezberlettikleri görüntüyü unutmadım... Çocuklar, yorgunluktan uykuya dalıyor, büyükler bir yandan ağlıyor, bir yandan onları uyandırarak ezberletmeyi sürdürüyorlar.

Konuşmalardan anlaşılıyor ki, Müslümanların Kur'an'ı resmi bir emirle yaktırılıyor, insanlar da onu kurtarmak, gelecek nesillere aktarmak için telaşa düşmüşler, eziyet olduğuna bakmadan küçük çocuklarına ezberletmeye çalışıyorlar.

Şeyhin mezardan çıkarılıp asıldığının doğru olmadığı şeyhin torunları tarafından gazetelere açıklandı. Kur'anın ezberletilmesine de gerek yoktu, çünkü bir yandan bu din kitabının varlığı yalnız Türkiye'ye bağlı değildi, başka Müslüman devletlerde de sayısız baskısı vardı, öte yandan geleneksel olarak, bütün dünyada Müslüman hafızlar tarafından ezberleniyordu ve geleceğe onların kafalarından aktarılabilirdi. Dahası, Türkiye Cumhuriyeti'nin hiç bir döneminde Kur'an yakılması gibi bir olay olmamıştı.

Yani ne İstiklal Mahkemelerinde idam kararı verilmiş bir Mevlevi şeyhinin mezardan çıkarılması, bu karara dayanarak ve yeniden asılması söz konusuydu, ne de Kur'anlar yaktırıldığı için ezberlenerek gelecek kuşaklara kalmasına çaba gösterilmesi olanaklıydı. Kitap ezberleme öğesi, François Truffaut'nun Fahranheit 45'inden aynen alınmış, buraya yapıştınlmıştı. Oysa Truffaut'un filminde koşullar bambaşkaydı.

Bunları ve daha başkalarını içeren raporu hazırladım. Anti Kemalist ve anti laik bölümlerine dikkat çektim. Sonuç bölümünde filmi yasaklamasının doğru olmayacağını, yasaklandığı takdirde filmin kült (tapınma) aracı haline getirilebileceği tehlikesinden söz ettim. Ayrıca mahkeme kararıyla kazanma olasılığının göz önünde bulundurulması gerektiğini, bu durumda çok daha yaygın olarak izleneceğini, kazanamasa bile video ile el altından izlenme oranının çok yükseğe tırmanabileceğini ve yıllar içinde eskimemesi için bir propaganda aracı kazanmış olacağını anlattım. Umarım yasaklanmazdı, ancak bu durumda Kültür Bakanlığının demokrat görüntüsü bozulmayacaktı. Eğer Kemalizm'in ve Laisizmin yara almaması isteniyorsa, Kültür Bakanlığı destek vermesi uygun proje ölçütlerinin arasına bunları da koymalı, destek politikaları çizmeli, uygulamalıydı. Böylece demokrasiye aykırı bir yanı olmazdı.

Bu arada daha önceki deneyimlerine dayanarak, filmin yasaklanacağından emin olan yapımcılar, öykünün yazarı Emine Şenlikoğlu, kararı beklemeye dayanamamış, tanıtıma girişmişlerdi ve filmi "yasaklanan film" olarak sunuyorlardı.

Sonunda Üst Kurul doğru kararı verdi, "Bize Nasıl Kıydınız" yasaklanmadı. Yapımcıların seyirci artırmak için yaptığı tanıtım ve propaganda boşa gitti. Film, el altından izlenen ve herkesin izlemeye can attığı yasak bir film olamadı. İsteyen sinema önlerinde afişlerine ve fotoğraflarına bakarak gitti, izledi. Bütün yüklenmelere karşın piyasada yanlış anımsamıyorsam 400 000 kadar izleyici buldu ve Türk Sinemasının düşük düzeyli, kaba propaganda filmlerinden biri olarak unutuldu gitti.

Demokrasi inananlarıyla var olan bir dogma değildir, yaşanırsa var olur. Suyu kesilmiş eski değirmeni durdurmak için özel çaba gerekmez. Yasaklamak gibi demokrasi dışı yöntemler kullanılmaz. Demokrasi, yaşanarak var edildiğinde zamanın gücünü arkasına alır, taşıma suyla döndürmeye çalışanları doğal akış içinde kendiliğinden durdurur. Bugün bile inançlarımızla yaşamalarımız arasındaki ayırımın ayırdında mıyız? Ne dersiniz? (Ömer TUNCER antrakt sinema Dergisi” Ekim 2003 Sayı 73)

&  Metin Çamurcu'nun ilk ve son sinema filmi olan "Bize Nasıl Kıydınız? adlı film gösterime girdiği 1994 yılında topladığı 156 bin seyirciyle senenin en çok seyirci toplayan yerli filmi oldu. Filmde, başına çeşitli olaylar gelen ve zorluklar yaşayan bir öğretmenin, bu zorlukların üstesinden Islami değerlerine sahip çıkarak gelmesi anlatılıyordu. Film hakkında, Milli Gazete'de, 4 Aralık 1994 tarihinde, Ferhat Koç imzasıyla yayınlanan bir yazıda şu ibareler yer alıyordu.

Filmde gerçekten çok ustaca bir kurgulama tekniği ile geçmiş ile gelecek arasında köprü kuruluyor. Yakın tarihin karanlıkta kalan zulümleri, hem de günümüzde rejim tarafından estirilen düşünce terörünün, tek tip kişilik oluşturma baskılarının, psikolojik irdelenmesi üzerinde durulmaya çalışılmış... Bu filmde bugüne kadar sinema izleyicisinin hiç de alışık olmadığı bir tekniğin kullanılması, yalın bir anlatım yerine gizemli ve zor anlaşılır bir anlatımın tercih edilmesi yönüyle de rahat bir seyirlik film olma özelliğinden uzaklaşılıyor. "

& Mahmut Tali Öngören, 11 Kasım 1994 tarihli Cumhuriyet gazetesindeki köşesinde düşüncelerini şöyle ifade etmişti:

"Anlaşılan, istiklal Mahkemeleri sömürülerek Türkiye'nin kuruluş dönemi yerden yere vurulmak isteniyor. Bu amacı gerçekleştirmek için de 'Bize Nasıl Kıydınız' adlı film bir yeni film kullanılıyor... Amaç belli. Filmi kullanıp saldırmak.. Gerçekte, her konunun tartışılması gerekiyor. istiklal Mahkemeleri konusunun da... Zaten eski kuşaklar da, yenileri de istiklal Mahkemeleri neydi, ne yaptı bilmiyorlar. Her tartışmada bu gibi olasılıklar vardır. Ama, 'Bize Nasıl Kıydınız' adlı filmle ilgili duruma bakınca, varılmak istenen sonucun, yıkım ve hedef göstererek ortalığı karıştırmak olduğu hemen anlaşılmaktadır..." Görüldüğü üzere, 'Beyaz Sinema' akımı çerçevesinde, Türk sinemasında pek değinilmeyen konuları işleyen ve sisteme muhalif olan birçok film üretildi. Bu filmler, sağcı ve islami basın denen kesimde övgüyle karşılanıp, olumlu eleştiriler alırken, diğer sinema çevrelerince bazen görmezden gelinirken çoğu zaman çeşitli yönleri, eksiklikleri ve hataları nedeniyle eleştirildi.


FİLMİ İZLE 



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder