Powered By Blogger

20 Şubat 2018 Salı

PAPRİKA GADDARIN AŞKI (1972)


(ATEŞLİ KIZ) 

Yönetmen: Ülkü Erakalın
Senaryo: Vecdi Uygun, Bülent Oran
Kamera: Kaya Ererez
Müzik Direktörü: Baysan Yüksel
Yapım: Nur Plâk Film / Erol Solak

Kurgu: Necdet Tok, Turgut İnangiray, Reji Asistanı: Sabiha İzer, Kamera Asistanı: Hüseyin Ererez, Negatif Kurgu: Sezai Elmaskaya, Laboratuar: Selahattin Kaya, İsmet Tomaçgil, Abdullah Akdeniz, Hasan Örnek, Renk Düzenleme Asst.: Mengü Yeğin, Işık Şefi: Aslan Yıldız, Ses Kayıt: Marko Buduris, Faruk Özar, Prodüksiyon Amiri: Nuri Tuğ, Prodüksiyon Asst.: Hüseyin Çalışkan, Set Amiri: Kahraman Kongur, Şarkılar: Kerem Güney, Belkıs Özener, Leyla Nur, Sait Ergenç, (Saner Film Stüdyosunda renklendirilmiş, Yıldız Film laboratuarında seslendirilmiştir.

Oyuncular: Zeynep Aksu (paprika), Kadir İnanır (Kadir), Lâle Belkıs (Lale), Erol Solak (Gaddar), Tutgut Özatay (Turgut), Nubar Terziyan, Nedret Güvenç (paprika’nın annesi), Aliye Rona (Falcı), Attila Ergün, Hüseyin Zan (Oski), Danyal Topatan, Suna Selen (Gaddar’ın annesi), Feridun Çölgeçen, Oktay Yavuz (kumarbaz), Hasan Ceylan, Faik Coşkun, Arap Celal İhsan Bayraktar (Çingene), Yaşar Şener, Hakkı Kıvanç (Çingene), Arap Celal (Çingene), Cevdet Balıkçı (Çingene), Sabahat Işık, Muzaffer Yenen

► Kadir ve patronu Turgut. Kadir; “Kendi derdimde, içki kadehlerinin içindeyim.”Turgut; “Seviyorsun biliyorum. Sevgini gururuna feda ettiğin bir aşkla seviyorsun. Seviyorsun değil mi?” Kadir; “Evet, çok. Kendimi unutacak kadar çok seviyorum.”Turgut; “Beni dinle öyleyse. Git artık. Sevgini ara, sevgine koş. İçki kadehleri bir yerden sonra ölümü oluyor insanın, sonu oluyor.” Kadri; “Ne yapabilirim?”Turgut; “Seni bekleyen, seninle mutlu olmaya hazır bir insan var. Ona koş.”

‘Paprika’nın en az başarılı Yeşilçam uyarlaması. Beyoğlu’nda bir kumarhane. Sarışın Oski ve Oktay Yavuz da sıkı kumarbazlar ama Kadir tüm paralarını alıyor. O gece Mestan’ın kemanı eşliğinde Çingene güzeli Paprika’nın dansını izliyoruz. Kadir kazandığı ‘serveti’ ona verir. Genç kızın ‘mükâfat’ olarak verebileceği yalnızca öpücüğü varmış. Paprika o kadar alımlı ki Oski de sırnaşır. Sonrası kavga dövüş. Oski yiğit biri değil galiba. Yediği dayağın acısını çıkarmak için Kadir’i arkadan bıçaklatır. Kan revan içindeki kahramanımıza gazino patronu Turgut ve şarkıcı Lale yardımcı oluyor. Bir sağlık merkezine götürmek isterler ama O karşı çıkar; “Hayır, hastane istemem.” Kanunla bir sorunu olduğu ortada ama ne olduğu belirtilmiyor. Kendine gelirken Lale başucundaydı. İlerde hamilelikle sonuçlanacak kısa bir beraberlikleri olacak. Turgut da kediye ciğer emanet eder gibi “Burada kalmanı bana yardım etmeni istiyorum. Gazinoma, iyiliklerime, kötülüklerime, karanlık dünyama, (Lale’yi kastederek) her şeyime ortaksın” demişti.

Bu arada Paprika’yı ve Çergisini tanıyoruz. Rengârenk giysili Çingeneler. Yüzyıllar önce Hindistan’dan başlayan göçleri hâlâ devam ediyor galiba. At arabaları, çadırlar. Küpeli Arap Celal; Ayyaş Yaşar Şener; Hasan Ceylan; Falcı Aliye Rona; ‘Tek Göz’ (ama her sahnede göz bandının yeri değiştiği için hangi gözünün görmediği anlaşılmayan) Atilla Ergün; İspanyol paça pantolonlu kemancı Mestan. Ve elbette Gaddar. ‘Pırlanta gibi bir karısı var’ ama onun gönlü Paprika’da. Paprika. Bir biber tarlasında dünyaya gelmiş. Bu yüzden biraz acımasız. “Kaderim bu benim. Sevgimi nefret olarak belirtmek zorundayım.” Çerçi’nin erkeklerini ‘birbirine katar sonra da kara kara düşünür’. Kazanana dudaklarını verecekmiş. Tek Göz’ü döven Gaddar umutla beklerken bıçak gibi bir yanıt alıyor; “Bana değil lan, bana değil. İçerde uyuklayan karına ispatla sen erkekliğini.”

Turgut bir ‘av partisi’nde Paprika’yı görür. Sonrası ‘Sürtük’ (1965/70) gibi. Karar vermiş onu şöhretli bir şarkıcı yapacak. Tek koşulu (niyeyse) ‘hayatına hiçbir erkek girmeyecek, hiçbir erkeği sevmeyecek’. Beklendiği gibi genç kızı Kadir’e ‘emanet eder’

. Plak anlaşması yapılır. Ama ortalığa atılan plaklar Neşe Karaböcek’in. Artık ‘meşhur bir yıldız’. Romanda sevdiği Rogi Jancsi’yi görmek için Budapeşte’ye giden Paprika’ydı (sf. 122–170). Filmde ise Gaddar, İstanbul’a geliyor. Bu yolculukta ‘şarap sarımsak kokulu, çürük dişli, tahta bacaklı 6 kişiyle yatmak zorunda kalan’ genç kızın başına gelenleri yaşamadığı için çok şanslı. “Besbelli, dünya erkeklerin, sırf erkeklerin dünyasıydı (sf. 132).” [Belki tesadüf, Gazino’ya geldiğinde Paprika ‘Hani Bir Gün Gelecektin’ (Teoman Alpay) şarkısını söylüyordu.]

İşin içine aşk karışınca verilen sözlere pek güvenmemek gerekiyor. Paprika ve Kadir beraber olurlar. Neyse ki Lale’nin hamileliğini olduğu gibi Turgut bunu da anlayışla karşılıyor. Doktor’un nikâh töreni sırasındaki itirazının sonucu ne oldu

 ► Kar içinde İstanbul. Güvercinler, insanlar. Hepsi ‘Ekmek Kavgası’nda. Tertemiz yüzlü bir genç kız, Pınar evde diktiklerini bit pazarındaki tuhafiyeciye satıyor. Bundan sonra bu da zor gibi. Dükkân sahibinde ‘parasızlığın belini büktüğünden’ ve ‘işlerin kötülediğinden’ başka laf yok. “Yeni mal istemiyorum artık. Geçen defa getirdiklerin duruyor daha.” Pınar’ın “Yeni modeller bulurum size” ve “Daha ucuza vereyim” şeklindeki sessiz çığlıkları yararsız; “Kurtarmaz maalesef. Hesabı kapatalım.”

Eczaneye uğramasının nedeni evde anlaşılır. Annesi Güzide Hanım ağır hasta. “Günden güne eriyor zavallı.” Ev sahipleri Remzi ve annesinin gösterdiği özveri az bulunur cinsten. “Hadi bu ay da kira almayalım. Üstelik cebimizde ne varsa verelim ama faydası yok… Bu hastalık başka ,türlü bakım ister… Yiyeceği içeceği en iyi şekilde olacak. Masraf hastalığı bu. Zengin hastalığı bu.” İyi bir hastane, doktor, en son ilaçlar ve bunlar için para, ‘gözü kör olası para’ gerekli.

Çaresiz kalan Pınar, annesinin sözünü ettiği akrabalarına gider. Rahmetli babası Necmi ile Hayri Bey’in oğlu Faruk arasındaki benzerlik şaşırtıcı. Hısım olduklarını anlatıyor ancak dinleyen kim. Delikanlı O’nu ‘para koparmaya’ gelmiş bir yalancı sanır. Gerçeği babasının sözlerinden öğreneceğiz.

Yalancı olan O değil benim. Senelerdir çektiğim vicdan azabını bilemezsiniz. Bir gün her şeyin ortaya çıkacağını biliyordum. Üvey kardeşimdi Necmi. Benim yüzümden sürünerek öldü. Annemiz bir, babalarımız ayrıydı. Bir gün kaybettik annemizi. Çok zengindi.”

Tüm servet iki kardeşe kalır. Necmi, Hayri’den farklı olarak müzik ve karısı Güzide’den başka bir şeyle ilgilenmiyor. Paranın idaresini abiye bırakarak Avrupa’ya giderler.“Necmi ve karısı Viyana’ya gittikten sonra çalışmaya başladım. Kazanmak, daha çok kazanmak başka hiçbir şey düşünmüyordum. Bütün benliğimi inanılmaz bir para hırsı kaplamıştı… En büyük işadamlarından biriydim artık. Üç yıl sonra bir de fabrika sahibi olmuştum.” Bu arada kardeşinin hissesine el koyup para göndermeyi kesmiş.

Bunlara ‘ufak bir çocuk bile inanmaz’ fakat Necmi ne yapsın. Mahkemeden bir sonuç alamayacağı belli. ‘Tahsilini bitirip diplomasını alamadığı için müzik öğretmenliği yapamıyor’. Dert dert üstüne. ‘Meyhane şarkılarını, göbek havalarını bilmiyor milleti coşturamıyor’ diye çalıştığı pavyondan da kovulmuş. Küçük kızı Pınar’a mama bile alacak durumu yok. Kaldıkları otelin sahibi “Borcunu ödemezsen çıkarsın buradan” diye bastırıyor.

‘‘Bu zillete dayanamayıp’ kendini kamyonun altına atar. Kardeşinin ölümüyle fabrikatörün aklı başına gelmiş. Fakat çok geç. Ana kızı otelden atmışlar, aradınsa bul.
Bu sırrın kendisiyle beraber mezara gideceğini düşünürken, 20 yıl sonra günahını affettirmek için ne mümkünse yapacak. Gerçi kızı Aysel “Unutmaya çalış baba…

Hayri Bey, yine kucak dolusu armağanla gelmiş. Amacı genç kızın ‘geçmişte olanları unutması, kalbinin yeniden yaşama sevinciyle dolması’. Sonraki bir gece babasının ‘hissesinin bir kısmı’ olan 500 bin liralık çek verir. Aysel, her zamanki gibi acımasız, küçümseyici. Faruk’un ise en mutlu günleri. Pınar’la birbirlerini sevmişler. Pınar ve Faruk evlenecekler. (Murat Çelenligil – Sinematürk)




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder