Powered By Blogger

21 Ocak 2023 Cumartesi

 

NOKTA (2008) 

Senaryo ve Yönetmen: Derviş Zaim, Görüntü Yönetmeni: Ercan Yılmaz, Müzik: Mazlum Çimen, Yapımcı: Derviş Zaim, Baran Seyhan Post Prodüksiyon Danışmanı: Ulaş Cihan Şimşek, Sanat Ynetmeni: Artun Yares, Natali yares, 1. Kameraman ve Focus Puller: Sedat Koçak, Yardımcı Sanat Yönetmeni: Önder Kaymak, Ses Kayıt: Duygu Çelikkol,

 Oyuncular: Hikmet Karagöz, Mehmet Al,i Nuroğlu, Numan Acar, Mustafa Uzunyılmaz, Settar Tanrıöğen, Cen Aksakal, Begüm Bir Gören

 

Konu: Ahmet, arkadaşı Selim'e aileden kalma paha biçilmez Kuran'ı satabilmesi için yardım etmeye karar verir ve onu mafyadadan tanıdığı kişilerle tanıştırır. Ne var ki, karanlık adamlar Selim'i kaçırır ve babası Veli Hoca'ya, oğlunun hayatı karşılığından 13.yüzyıldan kalma Kuran'ı kendilerine vermeleri konusunda şantaja başlarlar.  

Her ne kadar Veli Hoca oğlunu kaçıran adamların isteklerini kabul etse, bu oğlunun canını kurtarmasına yetmeyecektir. Mafya Selim'i öldürmüştür. Bunun üzerine Ahmet, işe karışan eşkıyaların hepsini öldürür.

 Ahmet, bir süre sonra Selim'in ailesini bulmaya ve onlara gerçeği söylemeye karar verir. Ne yazık ki Selim'in babası ölmüştür. Daha sonra amcası Hamdullah Hoca'yı bulur, ancak ona da gerçeği söylemeyi başaramaz. Onun yerine yaşlı adamın yardımcısı Mümin'e geçmişteki olayları anlatır. Mümin kendisine saldırınca Ahmet kaçar. Veli Hoca'nın evine gider ve Kuran'ı kızına bırakır. Aradan zaman geçer ve Ahmet yeniden Veli Hoca'nın evine gider. Orada Hamdullah Hoca ve Mümin'in eline düşer. Amca ile Mümin, Ahmet'i sorgulamaya ve Kuran'ın eksik parçasının yerini öğrenmeye çalışırlar. Ahmet onlara Selim'in gömüldüğü yeri göstermeyi önerir. Bunun üzerine Hamdullah Hoca, çektiği acının yeterli olduğu düşünür ve Ahmet'i affeder. Ahmet, Selim'in gömülü olduğu yeri gösterdikten sonra uzaklaşmaya çalışır; ancak yorgunluğu buna engel olacaktır. (sinema.hürriyet.com.tr)

 ÖDÜL

30. Montpellier Film Festivali'nde
       ► "En İyi Müzik"
        İstanbul Film Festivali'nde
       ► "En İyi Yönetmen",
        Adana Altın Koza Film Festivali'nde
       ► "En İyi Stüdyo",
       ► "En İyi Görüntü Yönetmeni"
       ► "En İyi Müzik",
       Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde
       ► "En İyi Yönetmen",
       ► Dr. Avni Tolunay Jüri Özel Ödülü", S"Uluslararası Eleştirmenler Ödülü",
       ►"En İyi Müzik",► "En İyi Ses TasarımMiksaj"

 Derviş Zaim, “Cenneti Beklerken”le başladığı üçlemenin ikinci halkası “Nokta” ile 45. Antalya Altın Portakal Film Festivali’ndeydi. Filmin yönetmeni Derviş Zaim, başrol oyuncusu Mehmet Ali Nuroğlu, Settar Tanrıöğen, Serhat Kılıç, filmin müziklerini yapan Mazlum Çimen ve yapımcı Baran Seyhan katıldı.

 Derviş Zaim, Nokta’nın ve genel olarak üçlemenin ortaya çıkışında ‘geleneksel sanatlardan nasıl yararlanabiliriz?’ düşüncesinin etkili olduğunu söyledi. İlk film olan “Cenneti Beklerken”de minyatürden, “Nokta”da hattan yararlandığını söyleyen yönetmen, bir sonraki filmde çini üzerine eğilmeyi düşündüğünü dile getirdi.

 Filmin tamamını Tuz Gölü’nde çeken yönetmen, bu tercihinin sebebini şöyle açıkladı: “Tuz Gölü sınırsız bir alan sağlıyordu ve filmi tek planda çekmeyi mümkün kılıyordu. Bunu istedim; çünkü hatta da bir cümleyi bir defada yazar, bitirir ve noktayı koyarsınız. Film üzerine çalışırken hikaye kadar biçimde de hattan yararlanmak istedim.”

 Filmde, istemeden illegal işlere karıştığı için vicdan azabı çeken genç bir hattatı canlandıran Mehmet Ali Nuroğlu, karakter için sadece kendi çalışmalarının yeterli olmadığını belirterek “Karakteri çözebilmem için, hikayeyi ve hikayenin meselesini de çözmem gerekiyordu. Bu yüzden de Derviş, kitaplar verdi ve ben epey bir kitap okuduktan sonra o karakteri canlandırdım.” Dedi.

 Filmin müziklerini yapan Mazlum Çimen ise jenerikte ‘psikopat’ olarak geçen enstrümanı şöyle tanıttı: “Farklı bir ses elde etmeye çalışıyorduk deneye yanıla. Elimizde bağlama vardı, evirip çevirirken ‘psikopat’ bir ses çıktı. Biz de bunun adını psikopat koyalım, adı olsun dedik!”

"Kaos ve çözülmenin olduğu dönemlerde insan ruhunu anlamak için büyük olanaklar da vardır." Böyle diyordu Derviş Zaim, son filmi Nokta'nın Altın Portakal'daki gösteriminin ardından, "Filmlerinizdeki hikayeler genellikle toplumda bir karmaşa ve kaosun hakim olduğu anlarda başlıyor. Bunun bir nedeni var mı?" şeklindeki bir soruya cevaben.

 Zaim, üçleme olarak tasarladığı projenin ilk ayağı olan Cenneti Beklerken' de (2006) minyatür sanatının estetiğinden yararlanmıştı. Nokta ise estetik duygusunu hat sanatından alıyor. Cennneti Beklerken'in hikayesi Osmanlı döneminde isyanların baş gösterdiği bir 'an' da başlıyordu. Nokta, Anadolu topraklarının Moğol işgaline uğradığı bir 'an'da başlıyor.

 Bir zaman aralığını, başka bir zaman diliminde yeniden tanımlamak, ilkindeki bütün duyguları, yeni zamanda bütünüyle kurgulamayı da zorunlu kılar. Oysa bir 'an' dan bahsediyorsak, 'an'ın farklı zamanlardaki izdüşümleri arasında fazla değişkenlik yok demektir. "Bu anı daha öncede görmüştük" diye düşünürüz. Ama "bu dönem daha önce de yaşandı" demeyiz. Gözlerdeki bir anlık öfke, bir anda içimize oturup kalan vicdan duygusu, bir anlık gaflet, bir anlık korku, bir anlık şehvet... Hep aynı fizyolojik etkilerin sonucu olarak ortaya çıkar. Bir anlık öfkenin, korkunun ve gafletin sonuçlarına bir ömür katlanabiliriz.

 Derviş Zaim'in hikayelerini başlattığı 'an'lar zamandan ve mekandan bağımsızdır. Hikaye başka başka zamanlara ve mekanlara aksa da, hep başladığı 'an'a sadık kalacaktır artık.

 Bu yüzden, 13. yüzyılda Moğol istilasının hemen öncesinde Tuz Gölü'ne "Af' allahü anh" (Alllah onu affetsin) yazısını yazarken nokta koymayı unutan ustası tarafından mürekkep almak için gönderilen ve asla geri dönmeyen çırağın yüzüne korku ve suçluluk duygusunun gelip oturduğu 'an'; aradan yüzyıllar geçip hikaye bugüne taşındığında bile anlamını korur. Sevgilisiyle evlenip, yalnızca hatla ilgilenmeyi düşünen Ahmet'in arkadaşının "yasadışı" teklifini kabul ettiği 'an'la çırağın gözünde korkunun belirginleştiği an aynıdır artık. Çırak, verdiği sözü tutamamanın sonuçlarını bir günah gibi boynunda taşıyıp, nokta koyacak bir "Af' allahü anh" yazısı ararken; Ahmet hem kendisinin hem de farkında olmadan çırağın vicdanını kurtarmaya çalışmaktadır. Ahmet, çırağı Tuz Gölü'nün ortasında bulduğunda onu sırtında taşır. Ahmet'in altında ezildiği şey çırağın değil, her ikisinin de günahlarının ağırlığıdır aslında.

 Böylece, Ahmet' in kimliğinde her insan herkesin günahlarını taşır; vicdanını temizlediğinde herkesin de vicdanını temizlemiş olacaktır. Ahmet de çırak da bulundukları 'an'ların birer ürünüdürler. İçinde bulundukları "kaos"un tetiklediği duygulardır ikisine de günahkarlık ve suçluluk duygusu yaşatıp vicdanlarını rahatsız eden şey. Çırak, Anadolu, semiz Moğol atlarının nalları altında inlerken, herkesten çok kendisi için korkmuştur. Ahmet, açgözlülüğün geçer akçe olduğu bir zamanın kurbanıdır.

 Ama vicdan onarılmaz. Ölünün yerine yenisini koyamazsın, kırılan kalbi avucunun içine alıp onaramazsın, bir çiçeği koparmışsan artık kopmuştur, bir kitabı yerinden oynattıysan artık tam oraya koyamazsın, bir dengeyi bozduysan artık aynı dengeyi kuramazsın ... Derviş Zaim, insanlığın bir yerde nokta koymayı unuttuğunu ve o günden bu yana nokta koymak için uğraşıp didindiğini anlatıyor seyircisine.

 Ahmet ve çırak da noktayı koyabilmek için ellerine geçen fırsatı, bir 'an'a kapılıp değerlendiremiyor. Her ikisinin de son noktayı koyup vicdanlarının yükünden kurtulabilecekleri, acılarını dindirebilecekleri, noktası unutulmuş bir yazı da yok artık. (Şenay Aydemir) “Altyazı, Aylık Sinema Dergisi, sayı 78”


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder