Powered By Blogger

3 Kasım 2022 Perşembe

 

 UZLAŞMA (1991)

Yönetmen: Oğuzhan Tercan Senaryo: Oğuzhan Tercan, Sabahattin Çetin (Gazeteci Abdi İpekçi cinayetinden), Görüntü Yönetmeni: Aytekin Çakmakçı, Yapım: Belge Film/Sabahattin Çetin Kurgu: İsmail Kallkan, Müzik: Zülfü Livaneli , (Kültür Bakanlığı katkılarıyla)

Oyuncular: Halil Ergün, Berhan Şimşek, Nur Sürer, Kutay Köktürk, Salih Kalyon, Reis Çelik, Ayfer Gür

Konu: Berhan (Berhan Şimşek) bir film işi için teklif alır. Ağca’yı oynayacak ve İpekçi(Halil Ergün) cinayeti hakkında çekilen filmde yer alacaktır. Araştırma yapmak için gazeteye gider ve Sema (Nur Sürer) ile tanışır. Sema’dan dönemle ilgili kayıtlar, fotoğraflar,gazete haberleri alır ve bu şekilde rolünü yaratmaya çalışır. Kendisini Ağca’yla özdeştirir ve hafızasını kaybettiğini geriye dönük biçimde cinayetle ilgili detayları hatırlamaya çalıştığını söyleyerek kendi motivasyonunu sağlar. Zamanla Sema’yla aralarında yakınlaşma olur. Aynasında Ağca’nın, İpekçi’nin ve dönemin önemli siyasi kişilerinin fotoğrafları vardır ve kendi kimliğini onların arasında eritmeye çalışır. Aynaya kendi fotoğrafını iliştirir Sema. Sema Ağca’nın önce gazetecilik konusunda öğrencisi sonra da iş arkadaşı olmuş biridir. İpekçi silah kaçakçılığı hakkında araştırma yapmaktadır. Bir şekilde terörün ana damarlarından birinin,onu besleyen şeylerden birinin açığa çıkartılmasının toplumsal uzlaşıyı sağlayacağına ve ülkede artan ölümleri azaltacağına inanmaktadır. Demokrasinin uzlaşıdan geçtiğini düşünmekedir. Ancak yapmaya çalıştığı şey birilerinin ipliğini pazara çıkaracağından rahatsızlık duyanlar sıklıkla tehdit telefonları etmektedir. Profesör Bahri Karamanoğlu’nu öldürdüklerinde arayıp haberi İpekçi’ye telefonla verirler. 13 ilde sıkı yönetim ilan edilmiştir. Memleket karışıktır ve İpekçi geri adım atmaz, haber kaynağından edindiği bilgileri Ankara’ya doğrulatır. Bakanlarla görüşür.İstanbul’a döndüğünde çok kuvvetli bir haber yapmak niyetindedir. Onu tehdit eden insanlar gazetenin içine kadar sızmış, onun telefon defterine, arabasının anahtarına kadar çalabilmiştir. Ağca tarafından arabasının sağ tarafından bir şarjör mermi boşaltılarak öldürülür. Sol taraftan da iki kurşun sıkmıştır Olcay. Berhan prova yapar oyuncak bir tabancayla, bu şekilde katille özdeşmiştir. Dönemin bakanları, önemli siyasi kişileri cinayet hakkında konuşurlar. İpekçi cinayeti aydınlatılmaz.

ÖDÜL:

 4. Ankara Uluslararası Film Festivali'nde (1992)

► Oğuzhan Tercan, Umut veren yeni yönetmen.

 Siyad (Sinema Yazarları Derneği) seçiminde

►"3. Film"

►Oğuzhan Tercan "Umut Veren Yeni Yönetmen".

 KÜltür Bakanlığı "Sinema Başarı Ödülü". (1992)

 28. Antalya Film Festivali'nde "Jüri Özel Ödülü".

& Uzlaşma filmi bizlere unutulmaz gazeteci Abdi İpekçi’nin 1970 lerin sonunda ülkeyi kana bulayan terör eylemlerinin kurbanı olarak öldürülmesini anlatıyor. Yakın tarihin siyasal toplumsal olaylarının perdeye gelmesi, filmlere veya "Demirkırat" gibi TV dizilerine konu olması, son derece onayladığımız bir tavır. Bu, sinemamızın toplumsal gerçeklerden uzak bir "gül bahçesi" konumundan çıkıp ayaklarını yere basmasını getireceği gibi, genelde "unutkanlık" denen ileten "mustarip" olan bir toplum için de gerekli bir şey.

Yardımcı/senaryocu Sabahattin Çetin ile yönetmen Oğuzhan Tercan, bunun için ilk bakışta ilginç gözüken bir yöntemi seçmişler. Doğrudan doğruya İpekçi ve katili Mehmet Ali Ağca'nın öyküsünü anlatmak yerine, bir filmde Ağca rolünü oynamak üzere hazırlanan bir genç adamı öyküye sokarak, geçmişle bugün arasında bir köprü kurmaya çabalamışlar. Bu zamansal gelgit içinde, ayrıca dönemin politikacılarına da, zaman zaman gözüküp "cinayet" ve o dönem üzerine fikirlerini söylemeleri fırsatı verilmiş. Klasik dramatik anlatımı parçalayan, bir yerde Brecht'çi bir tavır içeren, dünya sinemasında sıkça denenmiş, bizde de diyelim ki Atıf Yılmaz'ın Adak filminde denemiş olduğu bir tutum bu ...

Böyle bir yöntem, baştan anlaşılır, giderek onaylanır. Çünkü en azından, gerek siyasal toplumsal açıdan, gerekse maddi ve teknik olanaklar açısından, sinemamızın, gerçek bir "İpekçiAğca" filmi çekmesi henüz kolay değildir. Ne bu cinayetin gerçek içyüzünübir sinemacı olarak bilme, sergileme ve yorumlama olanakları vardır ne de filmi stilizasyondan kurtarıp gerçek bir drama olarak çekme olanakları ...

Bu açıdan bakıldığında, yöntem doğrudur, yerindedir. Bu yöntem seçildiğinde ise, reklamcılıktan geldiği belirtilen Oğuzhan Tercan'ın bu ilk filminde, seçtiği iki temel tavır olan Amerikan tarzı bir anlatım ve üslupçu, simgesel, stilize bir sinema dili öğelerine uygun bir çalışma ortaya koyduğu söylenebilir.

Kuşkusuz film bu haliyle, tümüyle doyurucu da değildir. Yakınında bulunanlar söylüyorlar: Abdi İpekçi, filmdeki Abdi İpekçi değildir. O gazete atmosferi, Milliyet de değildir, herhangi başka bir gazete de ... Mehmet Açar'ın Nokta'daki güzel yazısında belirttiği gibi, film bir tür "videoklip" estetiğine boyun eğmiş gibidir ve siyasal bir sinema yapmayı denyen Godard, Rosi, Angelopoulos gibi ustalar, gerçekten de işe "kitlelerin alışık olduğu sinemasal kişileri yerle bir etmekle" başlamaktadırlar.

Yine de ben, filme biraz haksızlık edildiği görüşündeyim. İlk filmini yapan bir yönetmenden, giderek seyircisiz ve salonsuz kalmış sinemamızda seyirciye biraz olsun ulaşmaktan başka hedef düşünemeyen hiçbir yönetmenimizden, Godard veya Angelopoulos gibi radikal bir tavır bekleyemeyiz gibime geliyor. Sinemamızın içinde bulunduğu koşullar ise, "gerçek" bir Abdi İpekçi filmi yapılmasını da baştan engelliyor. Geriye film kalıyor. Filmi sanırım Abdi İpekçi Ağca üzerine olabilecek, yapılabilecek filmlerden yalnızca biri olarak ele almak gerekiyor.

Yapımcılarının da açıkladığı gibi, bu tam bir "İpekçi portresi" değil. Ağca da (fiziksel benzerlikten başlayarak) tam anlamıyla Ağca değil. Ben bu filmi, bir yandan yakın geçmişte yaşadığımız ve her türlü politik sömürülerin dışında, "1980 öncesine mi dönelim?" teranelerinin dışında, gerçekten de bilmemiz ve anlamamız gereken bir döneme getirdiği yaklaşım açısından oldukça önemli buluyorum. Aynı. İpekçi/Ağca ikilisini koşut yürüyen bir Öykü içinde işlemesi, ikisi de artık siyasal tarihimize geçmiş onca farklı bu kişiliklere, bu "cellat ve kurbanı" ilişkisine getirdiği yaklaşım da ilginç geldi.

"Reklam estetiğine, kamera kaydırmalarına ve planları bu yolla bağlamaya meraklı olan ve fılmini Livaneli'nin başarılı müziğine fazlaca yaslayan Oğuzhan Tercan kimi tiklerinden kurtulabilirse, iyi bir sinemacı olabilir. Başta Halil Ergün, oyuncuların oyunu (giderek çok zor bir roldeki Berhan Şimşek'in çabası) da belli bir düzeyin üzerine çıkıyor.

Uzlaşma, bu haliyle aslında çok yoksul olan siyasal filmler dağarcığımıza ilginç bir katkı, görülmesi, eleştirilmek için bile olsa görülmesi ve üzerinde konuşulması, düşünülmesi gereken bir bir film. “Atilla Dorsay, “Sinemamızda Çöküş ve Rönesans Yılları” syf, 145”


FİLMİ İZLE 



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder