Powered By Blogger

27 Mart 2020 Cuma

AAAHH BELİNDA (1986)

Yönetmen: Atıf Yılmaz
Senaryo: Barış Pirhasan
Görüntü Yönetmeni : Orhan Oğuz
Yapım: Odak Film/Cengiz Ergun

Yönetmen yardımcısı: Leyla Özalp, Sevgi Saygı, Kamera Yardımcısı: Cem Esertepe, Sanat Yönetmeni: Şahin Kaygun, Seslendiren: Erkan Aktaş, Müzik: Onno Tunç, Kurgu-Eşleme: Mevlut Koçak, Aydınlatma Yönetmeni: Recep Biçer, yardımcılar: Remzi Biçer, Şevki Gezer, Gita-rist: Onur Toparlak, Jimnastik Hocası: Sevinç Oylumlu, Makyöz: Sahra Gülyüz, Set Ekibi: İsmail Kündem, Erdal Sümer, Enver Kündem, Negatif Kurgu: Zeynep Tor, Laboratuar: Yahya Öztürk, Renk Düzenleme: Adnan Şahin, Baskı Zekeriya Şahin, Yapım Yönetmeni: Sadık Deveci, Yapım Görevlisi: Ahmet Altunterim, (Fono Film Stüdyosunda hazırlanmıştır.)

Oyuncular: Müjde Ar, Macit Koper, Yılmaz Zafer, Güzin Özipek, Füsun Demirel, Tarık Pabuççuoğlu, Azmi Örses, Mehmet Akan, Levent Yılmaz, Fatoş Sezer, Nuran Durak, Kezban Batıbeki, Sahra Gülyüz İsmet Ay, Mehmet Çerezcioğlu, İsmet Ay, Erol Keskin, Erol Durak, Aytül Özkan, Elif Ataöv, Sedat Küçükay, Yavuz Kutal, Meltem Savcı, Koray Ergun, Ayla Çerezcioğlu, Yüksel Ballıoğlu, Nurettin Şen, Hikmet Dikmen, konuk Sanatçı: Sevda Aktolga, Çocuk Oyuncular: Berhan Ballıoğlu, Burçak Çerezcioğlu, Elif Çerezcioğlu,

Not: Filmdeki Tiyatro bölümlerinde Vasıf Öngören’nin “Asiye Nasıl Kurtulur” oyunundan yararlanılmıştır.

“Birinci Final Şarkısı”
“Bir Sermayenin Türküsü” Söz: Vasıf Ön-gören, Müzik: Sarper Özhan

Konu: 1980'ler, kadın karakterlerin uzun zamandır hapsoldukları klişelerden kurtulup, erdemleri ve zaaflarıyla yaşayan gerçek insanlara dönüşmeye başladığı bir dönem oldu Türk sinemasında. Kadın karakterler artık hikayenin erkek kahramanına eşlik eden vefakar sevgililer uğruna suç işlenen evlatlar, kardeşler veya onları yoldan çıkartan şuh dişilerden ibaret değildi. Sinema dünyası yavaş yavaş kadınları birey olarak algı-lamaya başladı ve onları hikayelerin odak noktasına taşıdı. Kadın konulu filmler dendiğinde akla gelen ilk isim ise, hiç kuşkusuz Atıf Yılmaz'dı. Farklı toplumsal katmanlardan gelen kadınların kimlik arayışlarını, yaşam içinde bir birey olarak kabul görme mücadelelerini, bazen dramatik, bazense esprili bir dille ele alan Yılmaz'm "Aaahh Belinda" adlı çalışması, bu türdeki filmlerin en güzel örneklerinden biri. Üstelik "Aaahh Belinda" sadece kimliğini sorgulayan kadın temasıyla değil, Barış Pirhasan imzalı senaryosunun fantastik anlatım biçimi ile de ilgi çekici.

Genç tiyatro oyuncusu Serap'ın bir reklam filmi çekimi sırasında, canlandırdığı karakterin yerine geçmesi ile başlayan film, birbirinden oldukça farklı hayatlar yaşayan bu iki kadının, tek bedene hapsolmuş öyküsünü sunuyor seyircisine. Özgür bir yaşam süren idealist oyuncu Serap, evli ve iki çocuklu bir banka memuresi olan Naciye'nin yerine geçince, işler bir anda sarpa sarıyor. Tamamen yabancısı olduğu bu hayatın içinde bocalayan Serap'ın kendi yaşamını ve kimliğini geri alma çabasına, mecburen oynamaya devam ettiği Naciye rolünün ona yüklediği sorumluluklar ekleniyor. Tiyatro kariyerini sil baştan inşa etmeye çalışan, bir yandan da her şeyden habersiz olan kocası, çocukları, kaynanası, komşuları ve iş arkadaşlarıyla ilişkisini sürdürmeye uğraşan Serap'ın yaşamı hem komik, hem de düşündürücü bir macera seyirciler için. Kadının eş, anne, emekçi ve sanatçı olarak toplum içindeki yerini anlamlandırmaya çalışan film, 80'li yılların karakterini ortaya koyan ince ayrıntılar da içeriyor. Özal iktidarı ile hız kazanan ekonomik değişimi, reklam sektöründeki canlanma ile ortaya koyan, tiyatro oyuncularının reklamcılığa karşı beslediği ön yargıları ise, aydınların kapitalist sisteme direnişi yönünde işleyen film, Serap ve arkadaşlarının sahneye koydukları Vasıf Öngören'in "Asiye Nasıl Kurtulur?" adlı oyunundan da güç alıyor. Filmin final sahnesine damgasını vuran soru ise, daha çok oyuncuları ilgilendirir nitelikte. Oyuncu rolünü oynadığında mı, yaşadığında mı daha inandırıcı olur? Serap'ın kendisini Naciye karakterine teslim ettiği anda, yönetmenin 'stop!' komutuyla gerçek dünyaya geri döndüğü düşünülürse, Yılmaz'ın soruya verdiği cevap açık…(Sinema En İyi 100 Film)

ÖDÜL
23. Antalya Film Şenliği'nde (1986)
►Müjde Ar en iyi kadın oyuncu", 
►“Aaahhh Belinda” "en iyi birinci film" 
►Atıf Yılmaz "en iyi yönetmen"


Eleştiriler:

► “Aaahh Belinda, Adı Vasfiye. Teyzem filmi gibi sinemamızda yeşermeye başla-yan yeni bir türün, değişik bir arayışın ve anlatımın filmi. Düşlerle gerçeklerin harmanlanıp karıştığı, fantastik sinemanın kenarlarında dolaşan, ama fantastik olmayan, öykünün dokuları içine toplumsal eleştiri ile birlikte kadın-erkek İlişkilerini bize özgü anlatan ve zaman ... zaman gerilim kukan bir tür bu. Aaahh Belinda 'yi izlerken de önce Serap'ın, sonra da Naciye'nin peşine takılıp gidiyorsunuz. Ama bu gidiş, alışılmış türden, düz ve mekanik bir gidiş değil, aksine gerilim dozu hafiflen artan bir tempoyla oluyor. Naciye'yi izlerken Serap'ı, Serap'ı izlerken de Naciye'yi düşünmeden edemiyorsunuz. Garip, tuhaf, ama İzleyeni saran, merak unsurunun banı (eliyle hınzırca oynayan bir gerilim bu. Tiyatro sanatçısı Serap nasıl oluyor da reklam filmini çevirdiği bir sırada Naciye oluyor? Ya da, Naciye mi, sınıfına dar gelen atlama özlemi ile Serap'ı düşlüyor. Düş mü gerçek olmak istiyor, yoksa gerçek mi düş oluyor? Daha birtakım sorular, sorular, sorular Elbette ki Aaahh Belinda yalnızca bu değişimin oluşturduğu sıra işi bir gerilim filmi değil. Atıf Yılmaz bu gerilimi bir fon gibi kullanarak izleyene ayakları yere basan bir başka şeyi de anlatıyor. Küçük burjuva yaşamı içindeki Serap'ı aerobik salonlarından, tiyatrodan ve imajını satarak para ve şöhrete giden stüdyolardan alarak, orta halli bir çevrenin, orta halli bir memurun evine sokuyor. Aynı kişide iki farklı çevreyi yaşatarak, gerçek yaşamdaki düşleri, özlemleri ve düş kırıklıklarını da ince bir mizahla gözler önüne seriyor. Naciyelerin ve Naciye gibi binlercesinin özlemlerini garip bir düş fantezisi içinde dile getiriyor. Hem de işlek, akıcı, baştan sona ilgi ve merakla izlenen bir sinema diliyle. Atıf Yılmaz'ın sineması için söylenecek bir şey kalmadı arlık. Her filmini görüşte, eski defterleri karıştırarak, kasaba gerçekçiliğinden kendine özgü mizah ve biçim anlayışından da süz etmeye hiç gerek yok. O, her zaman yeni, olumlu sonuçlar vermese de her zaman değişik bir arayışın peşinde koşan, sinemamızın belki de en genç kalabilmiş yönetmenlerinden biri. Son yıllarda yaptığı filmler de bunu kanıtlamıyor mu?

Şimdiye dek oyununa pek ısınamadığım, belki de erotizm çağrışımlı filmlerden artakalan bir düşünce İle -bağışlasın beni - bu tür filmlerde de oynatılması-na akıl-sır erdiremediğim Müjde Ar da, tüm bu düşüncelerimi altüst ederek Teyzem filminde olduğu gibi Altın Porlakal'ı hak edercesine dört başı mamur bir kompozisyon çiziyor. Füsun Demirel ile Macil Koper için de aynı övgüyü yinelemek olası.”(Burçak Evren Türk Sinemasında Yeni Konumlar)

Ø    Oya gibi bir mizahla işlenmiş olaylar, Türk toplum yapısındaki çelişkileri de kuşbakışı vererek gelişiyor. Film baştan sona, son derece keyifli ve zevkli bir çizgi romanın akıcılığıyla izleniyor. Bizce "Aaahh Belinda'nın mesajı şudur, budur..." gibi derinlemesine tartışmala-ra girmek yersiz olur, Atıf Yılmaz, Barış Pirhasan'ın başarılı senaryosundan yola çıkarak, "Adı Vasfiye"den sonra görkemli bir çıkış daha yapıyor, nefis bir kabare gösterisi sunuyor... Bizce olay bu... (Erdal Çetin, Aaahh Belinda, Milli-yet, 20 Kasım 1986). “Agah Özgüç “ Türk Filmleri Sözlüğü” Cilt 2”

Ø    Önce filmin sevimliliğini vurgulamak-ta yarar var. Barış Pirhasan'ın senaryosu "Kahire'nin Mor Gülü"ne filan benzemek şöyle dursun, tam tersine Atıf Yılmaz folklorikliğine çok uyan, üstelik yönet-men eki mizah anlayışı damarını Nazlı Eray'ın bazı öykülerinde ratladığımız çeşitten bir hayal gücüyle besleyen çok yerli bir neşeyle dolu. Bu neşe özellikle Serap, Naciye olduktan sonra durmadan açık elektrik düğmelerini kapatan Macit Koper'le, Serap'ın dünyasına gir-meye dünden teşne komşu Füsun Demirel'le "hayırsız baba" İsmet Ay'la, korkunç babaanne Güzin Özipek'le ve oyunculuğu gittikçe yumuşayan, kendini seslendirme konusun da ustalaşan Müjde Ar'ın oyunlarıyla önüne geçilmez oluyor. (Fatih Özgüven, Serap ve Naciye Reklamlara Karşı, Yeni Gündem, S.: 38,23-29 Kasım 1986).

Ø    Belinda"nın küçük burjuvazi teşhirine bir itirazımız yok. Takıldığımız nokta Serap'ın yaşantısı ve bunun bir cennet, Naciye'nin yaşantısını ise bir kabus, bir cehennem olarak sunulması... Serap'ın yaşantısı, "Ece Bar", "Bilsak" gibi reel çevreler ve adlar içerdiği için bu açıdan bakalın önce ona... O zaman şu sorular akla geliyor Artık tiyatro dünyamız da böyle saray yavrularında yaşayan primadonnalar kaldı mı' Varsa onlar için reklamda oynamak gereksinimi olur mu? Oynasalar bile sıradan bu banka memuresini mi oynarlar? (İbrahim Altınsay, Yeni filmler, Hürriyet Gösteri, S.: 73, Aralık 1986).

Ø    Atıf Yılmaz, bu gerilimi bir fon gibi kullanarak izleyen ayakları yere basan bir başka şeyi de anlatıyor. Küçük burjuvai yaşamı içindeki Serap'ı, aerobik salonlarından, tiyatrodan ve imajını satarak para ve şöhrete giden stüdyolardan alarak, orta halli bir çevrenin, orta halli bir memurun evine sokuyor. Aynı kişide iki farklı çevreyi, yaşatarak, gerçek yaşamdaki düşleri, özlemleri ve düş kırıklıklarını da ince bir mizahla gözler önüne seriyor. Naciyelerin ve Naciye gibi binlercesinin özlemlerini garip bir düş fantezisi içinde dile getiriyor. Hem de işlek, akıcı, baştan sona ilgi ve merakla izlenen bir sinema diliyle. (Burçak Evren, Aaahh Belinda, Düş mü, gerçek mi? Güneş, 21 Kasım 1986).

Ø    Düş mü , karabasan m, yoksa kötü bir şaka m ? Kendisini birdenbire bambaşka bir dünyada buluveren Serap'ın (Müjde Ar) ağzından bunlar dökülür. . Daha on dakika evvel Belinda şampuanının reklam filminde oynamıyor muydu? Ya şimdi, bu evde, kocası olduğunu iddia eden bu "herifle" ve iki çocukla ne yapacaktı? Nerden gelmiş ve nasıl çıkacaktı buradan? Nasıl kurtulacaktı bu düşten? Yoksa, (tüm bunlar gerçek miydi, bilmeden, farkında olmadan, anımsayamadığı bir zaman diliminde böylesine bir adamla evlenmiş, iki çocuğa sahip olmuş muydu? Yanıtsız kalan tüm sorular uzadıkça uzuyor, Serap'ı adeta içinden çıkılmaz, bilmediği, tanımadığı, yaşamadığı fantastik bir dünyanın karmaşasına itiveriyordu...

Atıf Yılmaz-Barış Pirhasan ikilisi Vasfiye gerçekten yaşadı mı?" sorusunun yanıtını belleklerde bırakan Adı Vasfiye'den sonra bir kez daha, yan düşsel/fantastik bir öykü örgüsünü kurdukları Aaahh Belinda 'da bu kez de Naciye'-ye ne oldu? sorusunu karşımıza getiriyor...

Aaahh Belinda, Adı Vasfiye. Teyzem filmi gibi sinemamızda yeşermeye başlayan yeni bir türün, değişik bir arayışın ve anlatımın filmi. Düşlerle gerçeklerin harmanlanıp karıştığı, fantastik sinemanın kenarlarında dolaşan, ama fantastik olmayan, öykünün dokuları içi-ne toplumsal eleştiri ile birlikte kadın-erkek İlişkilerini bize özgü anlatan ve zaman zaman gerilim kukan bir tür bu. Aaahh Belinda 'yi izlerken de önce Serap'ın, sonra da Naciye'nin peşine takılıp gidiyorsunuz. Ama bu gidiş, alışılmış türden, düz ve mekanik bir gidiş değil, aksine gerilim dozu hafiflen artan bir tempoyla oluyor. Naciye'yi izlerken Serap'ı, Serap'ı izlerken de Naciye'yi düşünmeden edemiyorsunuz. Garip, tuhaf, ama İzleyeni saran, merak unsurunun banı (eliyle hınzırca oynayan bir gerilim bu. Tiyatro sanatçısı Serap nasıl oluyor da reklam filmini çevirdiği bir sırada Naci-ye oluyor? Ya da, Naciye mi, sınıfına dar gelen atlama özlemi ile Serap'ı düşlüyor. Düş mü gerçek olmak istiyor, yoksa gerçek mi düş oluyor? Daha birtakım sorular, sorular, sorular...

Elbette ki Aaahh Belinda yalnızca bu değişimin oluşturduğu sıra işi bir gerilim filmi değil. Atıf Yılmaz bu gerilimi bir fon gibi kullanarak izleyene ayakları yere basan bir başka şeyi de anlatıyor. Küçük burjuva yaşamı içindeki Serap'ı aerobik salonlarından, tiyatrodan ve imajını sa-tarak para ve şöhrete giden stüdyolardan alarak, orta halli bir çevrenin, orta halli bir memurun evine sokuyor. Aynı kişide iki farklı çevreyi yaşatarak, gerçek yaşamdaki düşleri, özlemleri ve düş kırıklıklarını da ince bir mizahla gözler önüne seriyor. Naciyelerin ve Naciye gibi binlercesinin özlemlerini garip bir düş fantezisi içinde dile getiriyor. Hem de işlek, akıcı, baştan sona ilgi ve merakla izlenen bir sinema diliyle. Atıf Yılmaz'ın sineması için söylenecek bir şey kalmadı arlık. Her filmini görüşte, eski defterleri karıştırarak, kasaba gerçekçiliğinden kendine özgü mizah ve biçim anlayışından da süz etmeye hiç gerek yok. O, her zaman yeni, olumlu sonuçlar vermese de her zaman değişik bir arayışın peşinde koşan, sinemamızın belki de en genç kalabilmiş yönetmenlerinden biri. Son yıllarda yaptığı filmler de bunu kanıtlamıyor mu?

Şimdiye dek oyununa pek ısınamadığım, belki de erotizm çağrışımlı filmlerden artakalan bir düşünce İle -bağışlasın beni - bu tür filmlerde de oynatılmasına akıl sır erdiremediğim Müjde Ar da, tüm bu düşüncelerimi altüst ederek Teyzem filminde olduğu gibi Altın Portakalı hak edercesine dörtbaşı mamur bir kompozisyon çiziyor. Füsun Demirel ile Macil Koper için de aynı övgüyü yinelemek olası.

► Aaahh Belinda!.." hakkında söylenmiş, pek çok yabancı filmle benzerlik ya da çağrışım iddialarına (benzetilenlerin pek çoğu daha geç Yapımlar olmakla beraber) ve postmodernist bir film olduğu yakıştırmalarına rağmen, Kafkavari bir dönüşüm; başkalaşım öyküsüdür. Daha da önemlisi, toplumsal bir fantezi / kabus karşıtlığı ya da beraberliğidir. Eğer fantezinin kabuslarla ve korkularla zaten kaçınılmaz olarak bir arada olacağını varsayıyorsak, bu yaman çelişki ve çatışmanın da Türkiye sinemasındaki en özgün örneklerinden birinin "Aaahh Belinda!.." filmi olduğunu söyleyebiliriz. Birden, 'birisi' olarak 'kendiniz' olmak için yol kat ettiğiniz bir noktada, hiç olmak istemeyeceğiniz birine dönüşmüş olarak buluvermek kendinizi. Bir sabah başka bir dünyaya uyanmak ve bunu sizden başka kimselerin fark etmiyor olması; kim ve ne olduğunuzu kimselere anlatamamak. .. 

Olmak istenmeyenin dünyasında ya da olunmak istenmeyen bir dünyada, yeniden bir ben kurmak, korkunun, kabusun dünyasıyla karşılaşmak, onun içinde yaşamak, deneyim edinmek ve yeniden dönüşmek; dönüşmüş olanla kaçınılmaz olarak uyum sağlamak ya da uyum sağlıyormuş gibi görünmek en güçlü edebi anlatı türlerinden biridir ve en evrensel insanlık hallerinden de biridir. Bireyin toplumla ve kendi inşasıyla mücadelesidir söz konusu olan. Filmi bu evrensel türden farklılaştırıp, ayırt edici kılan ise kahramanın bir kadın olmasıdır. Özellikle de 80'ler Türkiye'sinde, toplumsal siyasi ve iktisadi büyük eşikte, birey olma ve toplumla karşılaşma ve çatışmasının taşıyıcı karakterinin genç tiyatro sanatçısı bir kadın olmasıdır. Film, Serap ile Naciye'nin dünyalarını anlatırken, dönemin sözünü ettiğimiz bütün alanlardaki özelliklerini, popüler kültürün yükselişini, sınıfsal farklılıkları ve çatışmaları, hatta buradan baktığımızda 80'lerin en büyük dönüşüme ve sınıf içi ayrışmalara uğratacağı küçük burjuva sınıfına, nihayetinde de aynı büyük orta sınıftan gelen Serap ile Naciye'nin oturma odalarına, gece ve sokakla girdikleri ilişkiye kadar farklı olan dünyalarına bakar. Serap, değişmekte olan bir metropolde, yükselen kadın özgürleşmesinin bir neferi olarak, cinselliğini, hayallerini kendi kararları ile yaşayabilen, tek başına ayakta durabilen, ekonomik bağımsızlığını zor da olsa koruyabilen bir kadındır. Bu özgürleşme ve bağımsızlık durumunu korumak için hayallerinden ve kendi olmak üzere kurduğu tasavvurlardan ödünler verecek de olsa ... 

Naciye ise, yine o orta sınıfın en orta yerinde, tele-vizyonlu oturma odalarında, kadınların çalıştığı ama bunun onlara ekonomik özgürlük getirmediği, dayak yemelerine ya da aşağılanmalarına engel olamadığı, cinselliği bir zulüm, bir görev ya da tecavüz olarak yaşamalarının alın yazısı gibi durduğu bir dünyada, Serap gibilerininkine yakın olabilecek bir öz-gürlüğe ulaşabilmek için savunma mekanizmaları, yalanlar ve sırlardan oluşan bedellerle kendi olmaya, birey olmaya çalışabilir ancak; başarı ise müphemdir ve uzaktır. Bütün siyasi muhalefet ve direnme biçimlerinin şiddetle men edildiği 80'lerde Kadın Hareketi mazur görünenler kapsamın-da yükselirken, Atıf Yılmaz da bu hare-ketin ve dönüşümün içindeki kadınları anlatan filmler yaptı. Bu filmlerin bazıları, dönemin müsamaha görmüş kadın anlatıları sinemanın ötesine geçti. "Adı Vastiye" (1985). ve "Aaahh Belinda!.." (1986) kendini, sinemayı, Türkiye'de sinemayı ve dönemi yansıta-bilen, bu anlamda kendini yansıtmacı (self refiexive) filmler olarak öne çıkıp, sinema tarihimiz için de önemli filmler oldular. Bu hızlı toplumsal dönüşümün içinde kadınlar ve erkekler olarak sıradan insanların hallerini de yansıtabilen; çok katmanlı anlatılar oldular. Her iki filmin de senaryolarını Barış Pirhasan'ın yazdığı düşünüldüğünde Atıf Yılmaz kadar onun da bu farklı filmlere ilişkin krediyi paylaşması gerekir.

Serap, yani Müjde Ar, 80 sonrası Türk Sineması'nda kadın oyuncuların cinsel özgürlüğünün taşıyıcı oyuncusu ve onun perde imgesiyle birlikte, Atıf Yılmaz'ın "Mine" (1982) ile başlayan kadın özgürleşmesi filmIeri içinde yine özel bir yere sahip "Asiye Nasıl Kurtulur" (1986) filmine de gönderme yaparak, "Asiye Nasıl Kurtulur" oyununu sahnelemek üzere çalışırken, kendi bağımsızlığını sürdürebilmek için dönemin yükselen sektörü reklam piyasasına hayır diyemez ve Belinda adlı bir şampuan reklamında oynamaya karar verir. Uzun ve yorucu çekimler sırasında nihayet gün biterken sabunlu gözünü açtığında, başka bir dünyaya geçivermiş bulur kendini. Hulu-si beyin (Macit Koper) karısı, kayınvalideli, dantelli evin iki çocuklu annesi Naciye oluvermiştir. Bu o kadar doğal ve sıradandır ki onu kimse yadırgamaz, kendi dünyası onu tanımaz. Doğal ve sıradan olan orta sınıfın orta yeri muazzam bir kabustur. Serap'ın ve onun gibilerin kabusu olarak Naciye komşusu Gülveren'le (Füsun Demirel) dayanışma içinde kendi kabusunu kabullenip onun içinde var olmayı becerebildiği ve hayatı buradan oynamaya başladığı noktada film tekrar başkalaşır. Hollywood'un ve TV dizilerinin orta sınıf dünyasını bizatihi distopya mekanı olarak sunmalarının '90 sonları, 2000 başlarına denk geldiğini dikkate alınca, filmin sıradan orta sınıf aileden yarattığı kabus atmosferi oldukça değerli bir hal alıyor. 80'lerin ortalarında hem Türkiye'de hem de dünyada bütün muallaklıkların başladığı bir dönemde eleştirisi bu kadar net, anlatısı bu kadar katmanlı bir film yaratabilen Barış Pirhasan da Atıf Yılmaz da büyük övgüleri hak etmektedirler. (Zeynep Tül/Akbal Süalp) “SİYAD, “40 Yılın Serüveni


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder