Powered By Blogger

26 Mart 2020 Perşembe

KURŞUN ATA ATA BiTER (1985)


Yönetmen:Ümit Elçi
Senaryo: Tarık Dursun K, Şener Gezgen Ümit Elçi (Tarık Dursun’un aynı isimli romanından “Roman 1984 yılında “Orhan Kemal Ödülü” almıştır.”
Görüntü Yönetmeni: Orhan Oğuz
Özgün Müzik: Mehmet Teoman, Vedat Sakman
Yapım: Ares Film/Ümit Elçi, /Şener Gezgen

Oyuncular: Hakan Balamir, Meral Orhonsay, Zuhal Olcay, Ahmet Mekin, Selahattn Bilal, Lütfü Seyfullah

Konu: Uzer (Ahmet Mekin), Cevahir (Hakan Balamir) ve Tahir (Selahattin Bilal) Güneydoğu sınırında kaçakçılık yapan üç arkadaştır Tahir, bu kaçak sırasında mayın tarlasında yaşamını yitirir. Karısı Hediye (Zuhal Olcay) yalnız kalmıştır. Hediye'ye Cevahir yıllardan beri gizlice tutkundur. Uzer ise Gazel'le (Meral Orhonsay) birlikte yaşar. Uzer'i seven Gazel'in düşlerinde de bir kent yaşamı vardır. Gazel bu düşler içinde yaşarken Uzer'in arkadaşı Cevahir, sınır boyunda pusuya düşürülüp bacağın-dan vurulur. Kangren olan ayağı kesil-dikten sonra Cevahir sakat kalır. Böylece kaçakçılık hayatı sona eren Cevahir'e yardımcı olur. Ve arkadaşının bir bakkal dükkanı açıp geçimini temin etmesi için ağadan para alır. Bu arada da Gazel ile Uzer de Cevahir'i tutkunu olduğu Hediye ile evlendirirler. Ama sonunda Cevahir'in kim olduklarını bilmeden sının geçmeleri için . yardım ettiği iki militan ağayı kurşun yağmuruna tutarlarken Cevahir'de yaşamını yitirir…

*Güneydoğu sınırında kaçakçılık yaparak yaşayan üç arkadaştan biri, Tahir bir geçiş sırasında mayına basarak ölür. Geride genç ve güzel karısı Hediye kalmıştır... Arkadaşlardan Üzerine yapıp edip İstanbul'a yerleşmek ve "Küçükçekmece'de bir ev almak" düşlerini sürdüren Gazel'le birlikte yaşamaktadır. Cevahir Hediye'ye eskiden beri tutkundur. Ancak Hediye, ölen kocasının etkisinden kurtulamaz, geceleri, hatta gündüzleri yanı başında onun hayali belirir, Hediye onunla konuşur, ona haberler verir, haberler alır... Bu arada Cevahir bacağından vurulur, kangren olan ayağı kesilir. Bu durumda artık "kaçağa gitmesi" olanaksızdır. Bir bakkal dükkânı açmak için gereken parayı, kaçakçılık işlerini yürüten Kasım Ağa'dan Üzer zorla alır, arkadaşı için... Tahir'in hayali de Hediye'nin Cevahirle evlenmesine izin verince, bu evlilik gerçekleşir,

"Kurgun Ata Ata Biter", Kaçakçılık olayını çağdaş bir bakış açısıyla işleyen, bu olayın kurbanlarından gerçek, yaşayan portreler verirken, olayın başındaki güçleri ve bunların son dönemde Türkiye'yi allak bullak eden yasadışı örgütlerle, giderek uluslararası siyasal şebekelerle ilişkisine de değinmeye çalışan bir yapıt bu... Tarık Dursun'un tüm romanları gibi, biraz senaryo tekniğinden esinlenmiş, sinemasal öğeler içeren, sinema yapmaya uygun.

Ümit Elçi'nin ilk filmini böyle sağlam bir yapıta yaslamış olması, kendi hesabına iyi bir seçim. Ancak “Kurşun Ata Ata Biter", tümüyle başarılı bir film olamamış. Oldukça şaşırtıcı, yer yer çok ilkel, yer yer gerçek bir sinemacının dokunuşunu taşıyan, sürprizlerle dolu bir film... Elçi ödüllü görüntü yönetmeni Orhan Oğuz'un ters bir dönemine gelmesinden mi "bayat film"den mi yoksa laboratuar işlemlerinden mi, bilinmez, görsel düzeyi düşük, ışıklandırması yanlış eksik, renkleri soluk bir film sunmak zorunda kalıyor seyircisine... Kimi anahtar sahneler, örneğin baştaki ilk "kaçakçılık" ve Tahir'in vurulması sahnesi, son derece etkisiz bir mizansenle verilmiş. Oysa bu sahnenin etkisi, tüm film boyunca söz konusu ola-cak. "Pusu" ve Cevahirin vurulması sah-nesi için de benzer şeyler söylenebilir.

Buna karşılık Elçi, filmine oldukça sağlam bir ruhbilimsel boyut katmış. "Zor" mizansenlerde başaramadığını, kişilerini yaşar, canlı kılmada, onlara insan boyutları katmada başarabilmiş. Tahir'in sık sık, güpegündüz ortalarda (yalnız Hediye'ye) gözüktüğü sahneleri, düşle gerçeğin karıştığı bu zor sahneleri de olağanüstü bir rahatlıkla çözümlemiş. İnsan ilişkilerinde, kaçakçılığın zor, sert yaşam koşullarının yanı sıra egemen olan, yumuşak, sevecen niteliği filmine sindirebilmiş. Örnekse. Üzerle Gazel’in ilişkisi, Gazel’in bitmeyen İstanbul düşleri feodal değerlerin egemen olduğu bir yörede kadın-erkek ilişkisine beklenmedik düzeyde insancıl, sevgi dolu bir bakış. Romanın (filmin) belki anahtar kişiliği olan, geçmişe bağlığı vefa, bir kocaya (ölmüş de olsa) sadakat vb. duygularla, bugünü, giderek geleceği yaşamak kurmak zorunda olan Hediye'nin kişiliği ise günümüz Türk sinemasının yeni ve önemli buluşu Zühal Olcay’ın birinci sınıf oyunuyla, boyutlu biçimde beliriyor...

"Kurşun Ata Ata Biter", ismiyle, konusuyla sizi yanıltmasın. Bu, aslında göründüğü gibi bir "erkek filmi" değil. Bir kadın filmi, asıl sorunsalını, geri kalmış yörelerimizdeki kadın-erkek ilişkilerine, giderek kadına, kadının durumuna yönelten... Bu açıdan, filmin en güzel sahnesi olan final bölümü çok anlamlı... Kasım Ağa'yı vururken, hayattaki gerçek arkadaşı, dostu Cevahir'i de öldüren, üstelik biri akrabası olan iki gencin peşinden sınıra doğru yollanır Üzer... Çünkü birlikte büyüdüğü, yakın biçimde yaşadığı kavramlar, onur, dostluk, İntikam vb, kavramlar, onu istese de işlemese de gitmeye zorlamaktadır. Ön planda bu gidiş-ten üzgün, mutsuz Gazel'i gösteren kamera, ustaca bir geriye kayışla evin içine girer, pencerenin ardında kendi dramını, kendi üzüntüsünü (Cevahir'in ölümünü) yaşamakta olan Hediye'ye uzanır.

İki kadını da bir anda aynı çerçeveleme içine getiren bu çekim, filmin özünü, bildirisini de vurgular. Bu tür ilişkiler içinde erkek, hep bir şeyleri korumak, savunmak için gidecek, kadın ise ona engel olamamanın, bir şey yapamamanın çaresizliği içinde onu bekleyecektir. Yalnız bu final bile, bizce "Kurşun Ala Ata Biter"i görmeye ve Ümit Elçi'ye bel bağlamaya yeterli bir neden oluşturur, “Atilla Dorsay, “12 Eylül Yılları ve Sinemamız”


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder