*Yönetmen Arkın Aktaç Senaryo Murat Toktamışoğlu Müzik Reşit Gözdamla Görüntü Yönetmeni Ferit Çetinkaya Yapım Tiglon Kurgu: Hüseyin Kurt, Yapım Koordinatörü: Hakan Gümüşdal, Yardımcı Yönetmen: Dursun Gültekin, Focus Puller: Hasan Özhan Sar, JimmyJib : Yunus Ekinci, Jimmy Jib Asistanı: Berkan Bener Adıgüzel , Ses Tasarım & Final Miks: Meriç Erseçgen, Görsel Efektler: Melih Mollaoğlu, Dublör: Halil İbrahim Gezer,
Oyuncular: Uğur Güne
ş Emrah
Ertunç Uygun Salih Mehmet Çevik Bakırcı Mehmet Ayşe Tunaboylu Aysan Sümercan
Halil İbrahim Gezer
Konu: İstanbul’da
Üniversitede okuyan iki ev arkadaşı Emrah ve Salih’in hayatları Salih’in Havas
ilmine duyduğu merakla sonsuza kadar değişir. Cin’ler âleminin ürkütücü
varlıklarını kendi emri altına alarak isteklerini gerçekleştirmeleri için
kullanmak isteyen Salih ve hiçbir şeyin farkında olmayan ev arkadaşı Emrah
kendini bir anda bu korkunç döngünün içinde bulurlar. Emrah’ın hiç huzuru
kalmamıştır. Her gece şiddetini daha da artıran kâbuslar ve ürkütücü olaylar
zinciri başlar. Salih öteki âlemin kapılarını açmış ve her şey kontrolden
çıkmıştır. Kurtulmak istedikçe daha da derine batmaktadırlar. Emrah, okulunu
bırakır ve ailesinin yanına İzmit’e döner. Babası ve ailesi her geçen gün daha
da batağa saplanan Emrah’a yardım etmeye çalışırlar. Ancak neyle karşı karşıya
olduklarını kimse bil memektedir. Yardım için son çare Bakırcı Mehmet diye
bilinen bu konularda ilim sahibi olan yaşlı bakırcı ustasıdır. Bakırcı Mehmet,
Emrah ve Salih’i içine düştükleri bu kara dünyadan kurtarmak için tüm ilmini
kullanacaktır. Ancak her şeyin bir sınırı vardır. Karşılarındaki güç kimsenin
bir gün karşı karşıya gelebileceğini düşünmediği bir varlıktır. Hak katından
kovulmuş olan Şeytanı Racim yani İblis’in intikam almak için eline bir fırsat
geçmiştir
Şeytan-ı Racim : Her Seferinde Sil Baştan Güzin
Tekeş (14 Eylül 2013)
Artık Türkiye yapımı korku filmlerini
izlemek de haklarında bir şeyler yazmak da çok zorlaştı. Çünkü ne beyaz perdede
yeni bir şey görüyoruz ne de temcit pilavı gibi tekrar tekrar önümüze getirilen
filmler hakkında söylenmemiş bir söz kaldı. Alper Mestçi ile beraber ısrarla
Hasan Karacadağ’ın başlattığı yerli korku filmi furyasının peşinden giden Arkın
Aktaç “Üç Harfliler: Marid”in ardından şimdi de “Şeytan-ı Racim” ile
karşımızda. Hemen hemen her seferinde olduğu gibi bu filmde de tek korku objesi
elbette “cinler”! Tamam kabul, daha çocukluğumuzda bilinçaltımıza işlemiş bir
takım hikayeler, dini referanslı “gerçek olaylar”, Arapça tınılar her defasında
bizi az çok korkutmayı başarıyor ama türün meraklıları bile artık aynı filmi
izlemekten bıktı usandı. Türkiye’ye ve bölgeye has korku öğeleri gerçekten bu
denli kısıtlı mı yoksa tutmuş formülü uygulamak yönetmenlerin işine mi geliyor
orası meçhul. Gerçi korku öğesi tek bile olsa bir sonraki filmin bir öncekinin
üzerine bir şeyler koyarak ilerlemesini beklemek son derece haklı bir talep.
Oysa önümüze sürekli anca bir ilk filmde yapılacak hatalarla dolu, seyirciyi
ciddiye almayan işler konuluyor.
“Şeytan-ı Racim”e gelecek olursak, hikâye
yine bildiğimiz hikâye. Aynı evde yaşayan iki arkadaştan birinin bilinmeyen bir
dünyaya fazla burnunu sokması ve cinlerin iki gence birden musallat olmasıyla
başlayan film elbette işin uzmanı bir cinci hocadan yardım istenmesiyle devam
ediyor. Dekor ve kostüm olarak gerçek bir öğrenci evi görüntüsü yakalayan film
büyük ihtimalle düşük bütçesi sebebiyle kadroyu dar tutarak gerçekçilik şansını
elinden kaçırıyor. Ev, filmin uzun girişi boyunca bir öğrenci evine yakışmayacak
kadar ıssız. Birbirlerinden başka hiç arkadaşı olamayan Emrah ve Salih’in
aslında birbirleriyle de arkadaş olduklarını söylemek zor. Sıra dışı olaylar
başladıktan sonra Emrah’ın dedesinin evinde geçen sahnelerse “Gerçek Kesit”
programlarını aratmayacak düzeyde. Yine de haksızlık etmemek lazım Bakırcı
karakterini canlandıran Altan Gördüm ve genç oyuncular ellerinden geleni
yapıyor. Ancak karakterlerin en ufak bir derinlikleri olmaksızın yazılmış
olması, oyuncuların da elini kolunu bağlıyor. Yazık ki senaryonun zayıflığı
sadece sığ karakterler çizmesiyle de bitmiyor. Film boyunca bize birçok veri
veren hikâye, filmin sonunda soruların çoğunu cevapsız bırakarak 6 sezon boşu
boşuna “Lost” izlemişsiniz gibi hissetmenize sebep oluyor.
Filmle ilgili söylenebilecek tek olumlu
şey ise bazı efektlerin gerçekten çok iyi kullanılmış olması. Cinlerin
oyuncuların ağzından konuştuğu sahnelerdeki yüz ve ortam değişimi Hasan
Karacadağ’a parmak ısırtacak düzeyde. Ama ne yazık ki başarılı efektler bile
yine aynı filmi izlediğiniz hissiyatını ortadan kaldırmıyor. Gerçi “Şeytani
Racim”in de ille de bizi korkutmak gibi bir derdi yok. Film daha ziyade bir
iman dersi vermeyi hedefliyor. Daha dede evinde geçen diyaloglarda şeytana
değil Allah’a sığınıp onun yolundan gitmemizi öğütleyen filmin en çarpıcı
karakterinin ise Bakırcı’nın yardımcısı olduğunu belirtmek gerek.
Yani sonuç olarak 2006 yapımı “Araf” gibi
başlayıp, 2007 yapımı “Musallat” gibi biten arada da bol bol “Dabbe” esintileri
gördüğümüz bir filmle karşı karşıyayız. Şahsen Arkın Aktaç’ın Türkiye korku
sinemasını bir adım öteye taşıdığını söylemeyi çok isterdim ama Türkiye
sinemasında korku türünün gelişebileceği yönündeki umudumu artık yitirdim.
(www.eksisinema.com)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder