Powered By Blogger

24 Aralık 2022 Cumartesi

 

GÖLGE (2007) 


Yönetmen: Mehmet Güreli, Senaryo Nilgün Öneş, Eser: Peyami Safa, Görüntü Yönetmeni Nilgün Öneş, Yapımcı: Tülin Soyarslan, Burak Yamanlıca Kurgu: Ulaş Cihan Şimşek, Sanat Yönetmeni: Selda Çiçek, Negatif Kayıt: Kadir Burç, Işık Şefi: Aydın İz, Ses Teknisyeni: Okan Selçuk, Sanat Yönetmen Yardımcısı: Ceylan Kara, Sanat Asistanı: Ruhan Ünlüer, Film Baskı: İlker Şen, Kopya Baskı: Tamer Eşkazan, Renk Düzenleme: Tolga Girici,

Oyuncular: Görkem Yeltan (Selma), Kaan Çakır (Nevzat), Serkan Ercan (Halim), Mehmet Ali Alabora, Alper Kul, Ünal Silver (Salim), Zeynep Konan, Ali Pnar (Resepsiyon), Hikmet Körmükçü, Nilay Olcay (Hizmetçi Selma)

 Konu: Halim, Ankara’da huzurlu bir yaşam süren bir şairdir. Halim’in eski dostu Nevzat, İstanbul’da yaşamaktadır. Halim, annesinin rahatsızlığı dolayısıyla İstanbul’a geldiğinde Nevzat sevdiği kadınla evlenme planları kurmaktadır. Nevzat, eski dostunu müstakbel eşiyle tanıştırmak ister. Nevzat’a göre, sevdiği kadının ilgi çekici olan özelliği onun gizemli karakteri değil çevresinde gerçekleşmiş olan intiharların onda bıraktığı izlerdir. Bu gizemli kadının ismi Selma Ragıp’tır. Selma’nın babası, iki eski kocası ve hizmetçisi intihar etmiştir ve Selma bu olayların etkisinden kurtulamamıştır. Selma arkadaşıyla iyi anlaştığı için mutlu olan Nevzat, bir süre sonra kıskançlığa kapılır. Kötü geçen bir süre, Nevzat’ı Selma’dan ayırır ve Halim’in Selma’yla yakınlaşmasına yol açar. Aşkın pençesindeki Halim, artık başka hiçbir şeyi düşünmemektedir – Halim için artık ne eşi, ne çocukları, ne annesi, ne yakın dostu Nevzat ne hayatta yapmak istediği şeyler ne de kendisi vardır… Selma Halim’in herşeyi olmuştur. Bu ilişkiden haberdar olmasa da kuşkuyla dolu olan Nevzat kendisini Selma’dan nefret etmeye şartlar. Bir gün, Nevzat, Halim’in intihar ettiği haberini alır. Selma’nın ardından Venedik’e giden Nevzat, Venedik’te bambaşka bir Selma ile karşılaşır. Selma, Halim’in intiharının ve Nevzat’ın ilgisizliğinin etkisiyle yaralanmıştır ve bunalımdan çıkamamaktadır.

Selma Nevzat’ı gerçekten sevmekte midir yoksa yeni bir kurban mı bulmuştur? Selma, Venedik’te Nevzat’ı öldürecek midir yoksa talihsiz olayların ardından çiftimiz mutlu bir yaşama mı adım atacaktır?

#Müzisyen, ressam ve yönetmen Mehmet Güreli’nin uzun zamandır beklenen ilk uzun metrajlı filmi Gölge, Türk edebiyatının önemli yazarlarından Peyami Safa’nın intihar, şüphe, kıskançlık, dostluk ve aşk hakkındaki, “kara film bahçelerini binlerce defa arşınlamış” Selma ve Gölgesi romanından uyarlanmış. “Selma ve Gölgesi, bizim coğrafyamızda, bizden yola çıkılarak yazılmış, enfes kurgusuyla göz dolduran, düşündürüp heyecanlandıran bir hikâye. Gizemli bir kadının planlarını gizlice uygulamasını ustaca anlatan, aynı zamanda da iki yakın erkek arkadaşın nasıl olup da birbirini yok edecek birer canavara –usulca, bilinçsizce ve yumuşak bir şekilde– dönüştüğünü gösteren bir yapıt”.

# Peyami Safa'nın Server Bedi takma adıyla yazdığı polisiye romanlarından biri olan 'Selma ve Gölgesi'nden uyarlanan Gölge, iyi bir yazarın kaleminden çıktığı hemen belli olan bir film. Senaryoya Nilgün Öneş tarafından aktarılan ve oldukça "sadık" bir uyarlama olan Gölge, romanın anlatıldığı dönemde, 1930'larda geçiyor. Türkiye' de fakir bir tarihi olan polisiye yazı geleneğinin, yine Türk sinemasında iyi örneği az bulunan dönem filmi türüyle birleşmesi başlı başına bir risk olsa da, Gölge bu birleşimin mütevazı ve iyi kotarılmış bir örneği olmayı başarmış. Filmde, özellikle Türkçenin kullanımında ve sanat yönetiminde tutarlılık gösteren ve öncelikli olarak gizemli kadın Selma üzerine kurulan bir dünya var. Karakterlerin konuşmalarında, o günlerde kullanılan deyim ve ifadeler, oyuncuların ağzında eğreti durmadan ve komikleşmeden bugünün Türkçe'sinin içine yedirilmiş. Boğaziçi'nde bir yalıda yaşayan, kainatla alakasını kesmiş güzel kadının, gizemli hayatını anlatmak için seçilen kostüm ve dekorlar, abartılı bir film noir hissiyatı değil, o dönemi yansııtan gerçekçi bir atmosfer oluşturuyor. Örneğin, Selma'nın yaşadığı yalıda, eski kitapların durduğu tavan arasında, üzerine kan bulaşmış Ahmet Haşim cildi, hem dönemsel gerçeklik hissi yaratıyor, hem de hikayeyi Türkiye bağlamına oturtuyor. Film her ne kadar klasik bir femme faatale hikayesi anlatsa da, Peyami Safa'nın romanlarında eksik olmayan 'buralılık' motiflerini de kullanmayı ihmal etmemiş. Bu anlamda Mehmet Güreli'nin filmi, bir polisiye özentisi değil, tutkulu bir aşk hikayesinin polisiyesi. Zira filmde gerçek bir polisiye süreç yok. Ancak film boyunca, Selma'nın aşıkları Nevzat ve Halim onu anlayabilmek, onun etrafındaki sis perdesini kaldırabilmek için birbirlerine ve başkalarına sorular soruyorlar. Bunun sonucunda aşıklar, arkadaşları tarafından birçok kez polis müfettişlerine benzetiliyorlar.

Sırlarla dolu bir kadının öyküsünü anlatırken, kaçınılmaz olarak, diğer karakterlerin karanlığı da su yüzüne çıkıyor. Üç kişi arasında yaşananlar, filmin daha ilk karesinde vurgulandığı üzere aşk ve ölümün birbirinden ayırt edilemediği bir düzlemde geçiyor. Nevzat, yakın dostu Halim'e Selma'yı ilk kez "insana ölümü ve aşkı aynı anda hissettiren" biri olarak anlatıyor. Gerçekten de Selma yakın çevresindeki erkeklerin intiharlarıyla meşhur biri: Babası, kocası ve diğerleri. Selma hem hayalet, hem deli, hem histerik, hem de hafifmeşrep. Ya da tüm bunlar, filmde söylendiği gibi, bu nereye konulacağı bilinemeyen tuhaf, kırılgan ama güçlü kadını yargılayan "iptidai halk zekasının" ürünü yakıştırmalar. Bu da onu daha da cazibeli, daha da ulaşılmaz kılan şey. Ne var ki, Selma'nın böylesine altı çizilmiş bir karakter olması film için bir dezavantaja dönüşüyor. Çünkü Selma etrafında senaryo üzerinden diyaloglarla oluşturulan ulaşılmaz gizem ve cazibe halesi, bir şekilde ikna edici değil. Görkem Yeltan, karakterin hem kırılgan, hem ölümcül yüzünü iyi canlandırsa da, Selma karakteri sözle öyle bir mistifiye edilmiş durumda ki, perdede gördüğümüz kadın ne yaparsa yapsın, iddia edildiği kadar etkileyici görünmüyor. Örneğin "O kadar güzelsin ki, insanda kendini sana kurban etme arzusu uyandırıyorsun" gibi bir diyalogdan sonra, Selma'nın yüzünü önden yakın planda görmek yerine, tıpkı karakterin kendi gibi gizemli bir kadrajla, seyircinin de hayal gücüne yer bırakılabilirdi. Böylece, neredeyse bir şehir efsanesi olan bu kadının, seyirci için de belki biraz daha "az gerçek" hale getirilmesi, yalnız Selma'yı değil, Peyami Safa'nın tabiriyle 'Selma'nın gölgesini de görünür kılabilirmiş.

Filmin bir diğer zayıf noktasıysa Venedik bölümü. Filmin sonlarındaki bu bölüm görsel olarak İstanbul bölümünden çok farklı. Hikaye İstanbul' da örgü duvarlar, parke taşlı yollar ve kasvetli yalıların oluşturduğu bir fonda, yakın planlarla ilerliyor. Elbette bir dönem filmi yapmanın en büyük zorluğu işin ekonomik kısmında sakIı. Gölge'nin kısıtlı bir bütçeyle çekildiği düşünülecek olursa, dönemi birebir yansıtan bir set kurulamadığından ve gerçek dış mekanlarda yapılamayacağından, film İstanbul' da yakın planlara, açıkarşı açı diyaloglarına hapsolmuş. Belki de bu, yönetmenin estetik tercihi. Sebebi ne olursa olsun, filmin konusuna yakışan bu tekinsiz ve kasvetli atmosfer, Venedik bölümüne gelindiğinde yerini genel planlara, uzun süre ekranda kalan gondollar, ara sokaklar ve köprülerden oluşan tiipik Venedik manzaralarına bırakıyor. Hikaye düzeyinde bir motivasyonu olmayan bu ciddi anlatımsal değişim, filmin temposunda da değişiklik yaratmış. Yavaşlayan ve bir anlamda uzayan film, olaydan ve karakterlerin amaçlarından uzaklaşıyor. Hikayedeki konumu gereği, bir dedektif kovalamacasına ve gerilimine sahne olması gereken Venedik sokakları, turistik imaJinndan kurtulamıyor. Üstelik, bu sahnelerde, müzik kullanımı, sanki Venedik manzaraları ve hikaye arasında organik olarak kuramadığımız bir bağı telafi etmek istercesine ön planda. Bu da filmin o ana kadar özenle kurmuş olduğu zamansal ve mekansal tutarlılığa, gereği olmayan aşırı bir dramatizasyon katıyor. Filmin sonu, bu epizodun parçası olarak geldiği için de ne yazık ki, etkileyici final teatral bir nitelik kazanmış. Her şeye rağmen Gölge, yaptığı şeyi ciddiye alan ve dönem filmi yapmanın takma bıyık ve peruklardan fazlasını gerektirdiğini gösteren bir film. (Zeynep Dadak, Altyazı, Aylık sinema dergisi Sayı 78)

FİLMİ İZLE 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder