Powered By Blogger

22 Aralık 2022 Perşembe

 SİNEMA BİR MUCİZEDİR (2005)

Yönetmen: Memduh Ün, Tunç Başaran Görüntü Yönetmeni: Ertunç Şenkay, Senaryo: Tunç Başaran, Memduh Ün, Suna Dölek Müzik: Cahit Berkay Yapım: Uğur Film/Memduh Ün Yönetmen Yardımcıları: Suna Dölek, E. Emel Balcı, Semih Menda, , I. Kamera Ast: Murat Tuncel, 2. Kamera Ast: Batuhan Arite, 3. Kamera Ast: Özgür Gür, 4. Kamera Ast: Sertaç Özkan, 1. B Kamera Ast: Erol Beraha, 2. B Kamera Ast: Mert Kaptan, Sanat Yönetmeni: Suna Çiftçi, Kostüm Sorumlusu: Emine K. Güvendi, Kostüm Yard: Nermin Çevik, Dekor Aksesuar: Ali Özaslan, Haşim Uygun, Genel Koordinatör: Zafer Par, Kurgu: Nevzat Dişiaçık, Uygulayıcı Yapımcı: Sadık Dececi, Yapım Yardımcıları: Ali Zebil, Osman Özaslan, M. Ali Zenginoğlu, Çevre Düzeni: Hüseyin Ünlü, Sıdık Kurt, Birol Şehmo, Rahmi Eskiköy, Mustafa Doğan, Işık Şefi: Feramuz Tuna, Işık Yrd: Kayhan Şen, Arif Kamber, Cüneyt Özenç, Barış Ünlü, Ceyhun Parlak, Panter Operatörü: Hakan Duyar, Yardımcısı: Necati Mayda, Mehmet Ali Mendi

. Seslendirme Yönetmeni: Aziz Acar, Yardımcısı: Cemile Süheyla Yaltır, Yusuf Canlı, Efektör: Ayhan Atlı, Cast Sorumlusu: Tümay Özokur, Cast Yardımcısı: Bahar Akça, Müzik Editör: RH Pozitif Publishing, Makyöz: Esen Sandıkçı, Kuaför: Sli Erdem, Belgesel Çekim: Mehmet Bahadır, Hasan Ciritlioğlu, Kostümler: Türkan Kafadar, Yudum Yontan, Miksaj: Erkan Aktaş, Görsel Efektler ve Jenerik: Şafak Mıhlaç, Negatif Montaj: Eyüp Yıldız, Renk Düzenleme: Erol Şahin, Kopya Baskı: Zekeriya Şahin, Osman Yıldız, Çağlar Özlek, Laboratuar: Yahya Öztürk, M. Mustafa Oruç, Mustafa Şahin, Kimyager: Ferda Yılmaz, Telesine: Tuncay Koçtürk, Altyazı Eşleme: Dila Ulutaş, Lazer Altyazı: Murat Gülveren, Erkan Tekemen, Kerem Aktaş, Taner Alioğlu, Koordinatör: Turan Tokel, İletişim: Fatma Gülveren, Ulaşım: Mehmet Erdoğan, M. Ali Zengin, Ekrem Özyol, Ömer Cankol, Oktay Zor, Cuma Toprak, Güvenlik: Mecid Aslan, Osman Bozfırat, Nakliye: Hayrettin Tuzcuoğlu, (Fono Film stüdyo ve laboratuarında hazırlanmıştır)

Oyuncular: Kadir İnanır (Nakip Ali), Batuhan Levent (Umut), Cemre Duru (Gülümser), Eser Ali (Niyazi), Halil İbrahim Kuzucu (Mehmet), Muhittin Korkmaz (Akif), Gülsen Tuncer (Fitnat), Günay Girik, Nazan Ayas, Nuran Paro (Sitti Nine), Rüyam Olunçay (Umut’un Annesi), Kutay Köktürk (Tahsin), Hüseyin Köroğlu (Othello), Bahar Akça, Konuk Oyuncu: Fatma Girik (Sacide), İskender Bağcılar (Gazete Patronu), Berna Biber (Selvinaz), Şebnem Mazak (Handan), Mimoza Elezi (Afitap), Arif Kilisli (Zühtü), Bahar Akça (Nermin), İlke Akçasoy (Ayla), İskender Altun (Şakir), Abide Savaşçı (Niyazi’nin Annesi), M. Önder Keskin (Hazma), Yaşar Uralsı (Adanalı İşletmeci), Tiyatrocular: Efe Çadırcıoğlu, Gökhan Düzel, Gökhan Çelebi, Murat Kökmen, E.Emel Balcı, Hüseyin Ünlü (Şoför Salih), Memduh Ün (Doktor),

KONU: Bu öykü 1950 yazının Antep’inde, on bir yaşında sinema aşığı bir çocuğun bir sinema sahibi ile olan dostluğu çerçevesinde, Anteplilerin sinema sevgisini, bu sevginin onların hayatındaki yansımalarını ve yeni iktidara gelmiş Demokrat Parti’nin hayatlarında yarattığı değişimi anlatmaktadır.

Antep’teki en büyük sinema salonunun sahibi Nakip Ali’dir. Elli beş yaşlarında, neşeli ama çabuk sinirlenen bir adamdır. İstiklal gazisidir. Antepliler bazen onun davranışlarını garipserler ama yine de herkes sever onu. Nakip Ali’yi en çok Ümit sever. Ümit on bir yaşındadır, Annesi ve ninesiyle yaşar. Babası ölmeden önce onu Hüseyin’e emanet eder. Nakip Ali ve Ümit arasında babaoğul ilişkisinin ötesinde bir bağ vardır. Sevimli, cin gibi zeki, yaramaz bir çocuk olan Ümit’in hayatı Nakip Ali’nin sinemasındaki hafiyeler, kovboylar, vampirler, korsanlar ve olağanüstü kahramanlarla renklenmektedir. Nine de torunu gibi sinemanın başgediklilerindendir.

Tek başına ele avuca sığmaz bir çocuğu büyütmeye çalışmaktan yorgun, oğlunun geleceğinden endişeli olan Anne ise Ümit’in sinema merakından rahatsızdır, onun bu sevdadan vazgeçmesini, doğru dürüst okumasını ister.Böyle bir eğlenceden nasıl vazgeçebilir ki? Ümit için, ninesi için, sırılsıklam aşık olduğu komşu kızı Gülümser için, upuzun boylu, iyi kalpli Mehmet ve en yakın arkadaşı aksi mi aksi Cüce Akif için, Nakip Ali’ye aşık saz kızı Peri için, beyaz atının üstünde kovboy kılığında dolaşan yakışıklı Zühtü için… Herkes ama herkes için bir mucizedir sinema.

1950’li yılların getirdiği zorlu koşullara karşılık sıkıcı ve fakir yaşamlarını renklendiren sinema salonuna bir tiyatro kumpanyasının gelişinin ardından hem Nakip Ali’nin hem de Ümit’in yaşamını değiştirecektir...

 

Memduh Ün Anlatıyor:

Sinemacı arkadaşlarımla her cuma Çiçek Pasajı'nda toplanırdık. Atıf Yılmaz, Ömer Kavur, Halit Refiğ, Tunç Başaran Feyzi Tuna, Selda Alkor, Fatma Girik, Perihan Savaş, Göksel Arsoy, Eşref Kolçak gibi sanatçılar gelirdi. Bir keresinde, Tunç Başaran, Memduh ağabey, ben sinemada bugünkü yerimi sana borçluyum, sana şükran borcum var.

 Filme alman için bir senaryo yazacağım, istersen çek, beğenmezsen ben çekicem dedi. Teşekkür ettim kendisine. Canı gönülden söylüyor duygusu gelmişti. Ülkü Tamer'in anılarıydı; Allaben Öyküleri adlı hikaye kitabında toplanmıştı. Tunç'a bir başka cuma, Ülkü'ye ne kadar telif ödeyeceğimizi sordum. Peki, bana ne kadar ödeyeceksin diye sormaz mı! Ben herhalde şaka yapıyor diye düşündüm. Şükran borcu diye yazılan bir senaryonun karşılığı parasal olamazdı çünkü. Şaka olduğunu düşündüğüm için de, ne kadar istersen diye cevap verdim.

Bir tretman getirdi bana, okudum, hoşuma gitti. Çünkü beni avlayan bir nostalji vardı tretmanda. Çocukluğum ve ilk gençliğimde çok etkilendiğim kovboy filmleri, korsan Filmleri, Laurel Hardy'ler. Şarlo'lar vardı. Ben de çalıştım tretman üzerinde. Sonra sıra para konuşmaya geldi. Tunç tretman için benden 30.000 YTL istedi Çok şaşırmıştım. Çok büyük bir rakamdı. Senaryo değildi verdiği, beş on sayfalık bir tretmandı. Bodrum'a gidip üzerinde uzun uzun çalışmıştım, büyük emek vermiştim. O kadar özdeşleşmiştim ki hikayeyle. elinden çocuğu alınan bir babaya dönmüştüm. 15.000 YTL veririm, bir de satılan bilet üzerinden bir yüzde diye karşı teklif yaptım. Tunç çok iddialıydı, bu tretmandan yapılacak film bugüne kadarki en büyük gişeyi yapacak diyordu. Ben ona inanmıyordum, ama çok sevmiştim hikayeyi. Verdiğim parayı kabul etti Tunç. Bu arada Ülkü Tamer'le de anlaştım, ayrıca ona da bir para ödedim. Senaryo aşamasında Mimar Sinan'da çok başarılı bir öğrencim olan Suna Dölek'le birlikte çalıştım. Bizim Alkent 2ooo'dekı evimizde uzun süre kaldı Suna. Uyumlu bir çalışma gerçekleştirdik. Yapım sorumlusu olarak benimle yetmişli yıllarda, yığınla filmde . çalışan Zafer Par'! aldım yanıma. Zafer ön bir bütçe hazırladı. 650.000 YTL çıkmıştı. Dağıtım ve ortaklık için dostum Kadri Yurdatap'ın kapısını çaldım. Tunç'un da yakın arkadaşıydı Kadri, tasarıya inandığı için evet dedi. Özellikle Eurimages desteğine güveniyordu. Kurumun Türkiye temsilcisi Faruk Günaltay yakın arkadaşıydı. 300400 bin doları Eurimages'dan almayı umuyordu. Kadir lnanır'la anlaşıp, filmi televizyon kanallarına kolayca pazarlayabileceğimizi düşünüyordu. Masaya oturduk, bir hesap kitap yaptık. En kötüsü 100.000'er YTL zarar ederiz dedik ve Iilmin hazırlıklarına başladık…

”Memduh Ün Filmlerini Anlatıyor, Kabalcı yayınları, Ağustos 2009  İstanbul

 UĞUR VARDAN RADİKAL

Ortada mucize yok ama

1950 yazı, Antep... Şehir kendine özgü rutin hayatını sürdürmekte. Çok yakın bir arkadaşının ölümünden önce kendisine emanet ettiği 11 yaşındaki Ümit'e bakıp, sahibi olduğu Nakip Sineması'nda ona işe veren Hüseyin, ahalinin önde gelen simalarından biridir. Tatlısert bir kişiliğe sahip olan Hüseyin, aynı zamanda eski bir gazidir. CHP hükümeti iktidarı kaybedip Demokrat Parti koltuğa oturunca, siyasetin kolları ister istemez Gaziantep'e de uzanır. Yeniden Arapça okunan ezan, Kore'ye asker gönderme istekleriyle kendini gösteren milliyetçilik vs., yeni iktidarın gündelik hayattaki uzantılarıdır...

 

Sinema bir endüstridir

Memduh Ün'ün başlayıp sağlık koşullarının elvermemesiyle Tunç Başaran'a devrettiği ve sonuçta iki tecrübeli ismin imzasını taşıyan 'Sinema Mucizedir', yedinci sanata dair özel bir öykü anlatma derdinde. Ama ne var ki Ülkü Tamer'in öykülerinden Suna Dölek'in senaryosuyla çekilen yapım, her yönüyle demode bir çalışma. Yönetiminden oyuncu performanslarına, sinemasal anlatımından hedeflediği duygusallığa kadar her şeyde bu demodeliğin izlerini bulmak mümkün. Sinema artık bugün çok önemli bir endüstri. Bu gerçek dışarıda zaten varlığını çoktan hissettirmiş durumda; ki artık içerisi de böylesi bir kaderden kuşku duymuyor. Ne var ki bu endüstri 70'ler sonu, 80'ler başı gibi bir dönemde televizyon, video gibi yan kollardan etkilenmiş, salonlar bir bir kapanırken otoparklar, alışveriş merkezleri gibi yeni mekân tipleri sinemaya ait alanları işgal eder olmuştu. Lakin (şükürler olsun ki) artık o günler çok geride kaldı; video DVD'ye yenildi, alışveriş merkezleri ise içlerinde çok sayıda sinema salonu (geçmişin ihtişamlı mimarilerinden uzak, cep mantığında olsa da) barındırıyor. Dolayısıyla bu 'barış ortamında 'savaş günlerine ait filmin, seyircisine derdine anlatabilmesi için daha fazla gayretli olması gerekir. Yani 'Cinema Paradiso' ya da 'Splendor' gibi yapımların etkisi, yönetmen maharetlerinin yanında biraz da zamanlama başarısından kaynaklanıyordu. Tamam, siz yaklaşık 2025 yıl sonra aynı sulara geri döndünüz bari şu yapılsaydı: İki sezon önce bu topraklarda 'Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak' gibi kendi koşullarında muhteşem bir film çekildi. Kabul, sinema tekniği açısından belki problemleri vardı ama en temel şeye, seyircisinin duygularına, yüreğine direkt sesleniyordu ve bunu başarmak için tekniğe gerek olmadığını gösteriyordu.

'Sinema Bir Mucizedir' ise önünde böyle bir örnek varken, tabii ki geri bir adım gibi duruyor. Böyle bir örnek olmasa da farketmez; bence oyunculuğu son derece sevimsiz duran bir çocuğun film boyunca Tyrone Power, John Wayne, Johnny Weismüller gibi isimleri sayıklaması, o filmin ve de kahramanının sinemaya özel bir sevgisi olduğunu göstermiyor. Kendisinden büyük komşu kızına aşkını gösteremediği gibi... Keza yıllar sonra yeniden alevlenen ve Shakespeare'in 'Othello'sunda yeni bir filiz veren bir başka aşk gibi...

Sonuçta günahın kime yazılacağını bilemem ama ÜnBaşaran ortaklığını taşıyan 'Sinema Bir Mucizedir', arada bir mucizeler çıkaran bir sinemanın mucizesiz günlerine ait bir çalışma olmuş... Galiba bu filmi, 'Üç Arkadaş' gibi bir başyapıtın sahibi ismin. 'iki yönetmen'li başarısız hamlesi olarak hatırlayacağız.

Tunç Başaran Memduh Ün’ün asistanı olarak başladığı yönetmenlik serüveninde sinemamıza 50’nin üstünde film kazandırdı ve kazandırmaya devam ediyor. Tunç Başaran hocası Memduh Ün’ü Sinema Bir Mucizedir filmini yapması için yüreklendiriyor. Memduh Ün büyük bir istekle başladığı filmini rahatsızlığından dolayı tamamlayamayınca bu görev öğrencisi Tunç Başaran’a düşmüş.

Uçurtmayı Vurmasınlar, Piyano Piyano Bacaksız, Sen de Gitme, Kaçıklık Diploması gibi filmleriyle ödüller alan Tunç Başaran ile sinemamız, projeleri ve Sinema Bir Mucizedir üstüne konuştuk.

Sinema Bir Mucizedir filmi nasıl doğdu? Kısaca filmde ne anlatılıyor?

13 sene önce Ülkü Tamer’in Alleben Öyküleri adlı kitabını okuduğum zaman Macı Hüseyin adlı hikâye dikkatimi çekmişti. Macı Hüseyin küçük bir çocukla yaşlı bir adamın arasındaki sevgiyi anlatan ve sinema üzerine kurulan bir hikâyeydi. Çok sevmiştim. Ülkü’ye, ‘ben bundan film yapmak istiyorum’ demiştim. Ülkü’nün diğer kitaplarını okudum. Aradan seneler geçti her geçen yıl içinde parça parça bir takım notlar aldım. Ve geçen sene geniş bir tretman yazdım. Ne yalan söyleyeyim bu filmi kendim çekmek istiyordum ama benim sevgili hocam Memduh Ün’e hem vefa borcum hem de gönül borcum var. Film yapmasını istiyordum, o da proje yokluğundan bahsediyordu. Ben de bu projeyi Memduh abiye götürdüm.

Filmin hikâyesi Gaziantep’te geçiyor. Bir sinema sahibiyle, sinema delisi bir çocuk arasındaki sinema ile yoğrulmuş sevgi anlatılıyor. Çocuk Ülkü Tamer’in çocukluğu aslında. Ülkü sinemayı çok iyi bilen bir şair, yazar. Memduh Bey’in rahatsızlığından dolayı filme siz devam ettiniz. Filmde iki farklı yönetmenin farklı bakış açıları hissedilecek mi?

İki farklı bakış açısı olamaz çünkü ben Memduh ağabeyin dilini biliyorum ve bana yakın. Ondan çok şey öğrendim Ayrıca onun öğrencisiyim, benim hocamdır. Filmde iki ayrı yönetmenin ismini görürsünüz ama iki ayrı film göremezsiniz.

Deneyimli oyuncularla çalışmak bir yönetmen için zor mudur? Oyuncuları istediğiniz gibi yoğurabiliyor musunuz?

Beni hiçbir oyuncu sınırlayamaz. Bu filmde ben Fatma’yla çalışmadım onunla Memduh ağabey çalıştı. Fakat bu filmde bir aktörle çalıştım; Kadir İnanır. Türkiye’de böyle bir aktör olmasından gurur duydum. Bu kadar profesyonel bu kadar işine saygılı ve yönetmenin her isteğini verebilen oyuncu Türk sinemasında çok az bulunur. Örneğin 45 derece sıcakta, içinde gömlek, üzerinde yelek, onun üstünde ceket ve kafasında şapka ile 12 saat duran bir oyuncu çok zor bulursunuz. Yüzünün dinlenmesi gerektiğinin bilincinde, erken kalkıyor. Sete geldiğinde ne yapacağını biliyor. Hatta birinci parçayla on ikinci parçayı çekerken aralarındaki bağlantıyı kafasında kendisi kuruyor. Bu çok profesyonelce., Son yıllarda çekilen Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak, Eğreti Gelin ve şimdi konuştuğumuz Sinema Bir Mucizedir gibi dönem filmlerinin senaryolarında ortak noktalar dikkat çekiyor. Sanata merak salmış bir çocuk kendisinden yaşça büyük bir kıza aşık oluyor.

Hepimiz böyle değil miydik! Bu filmlerin ortak noktası sanat. Sanatta aşk olmazsa sevgi olmazsa bunların hiçbiri olmaz. Ülkü Tamer’in diğer kitaplarından da yararlanıldı ve bunlar derlenince çok büyülü bir masal ortaya çıktı.

Adnan Menderes’in hayatını konu alan projeniz ne aşamada? O da bir dönem filmi. Dönem filmleri sizi çekiyor sanırım?

Ben dönem filmlerini seviyorum. İnsanlar anıları ile yaşamamalılar ama anılarını da hiç unutmamalılar. O devrin çocuğu olduğum için o tadı alıyorum. Hatta koku bile geliyor. Mesela .

bu filmde sinema sahneleri var. Sinemaya girdin mi sinema kokusu duyulur. Sinema, cami gibi, kilise veya sinagog gibi bir mabet yerine benzer. İçeri gireceksin sessiz, karanlık, perdede bir takım hayaller. Bu hayaller başlayacak ve bitecek ve siz gene sessiz dışarı çıkacaksınız. Sinemanın özelliği bu. Tüm dünyada olduğu gibi sinema seyircisi 12 ile 25 yaş arası. Ama Sinema Bir Mucizedir filminden çok büyük tad alacaklarını zannediyorum. Çünkü şimdiye kadar yapılmışın dışında bir film oldu.

Menderes’in hayatını konu alan proje de bir dönem filmi. 1964’den beri bu filme çalışıyorum. Yazdım bitti ama 67milyon dolarlık bir film. İşin en zor kısmı para bulmak. İnşallah bulacağız. Dönem filmlerinin en önemli özelliklerinden birisi de yeni nesile o günleri öğretmek. Bir dönem filmi yapacaksanız üzerinden en az 40 sene geçmeli ki parçalar yerlerine otursun. Adnan Menderes projesi için yüzlerce kitap, binlerce gazete okudum, yüzlerce insanla konuştum. Benim amacım ne bir kahraman yaratmak ne de kahraman olmuş birini yerin dibine sokmak. Amacım gerçekler neyse onlara yakın bir film yapmak. Politik bir film yapmaktan ziyade çok hüzünlü bir hayatı olan birinin filmini yapıyorum. Aile çok hüzünlü bir aile. Menderes’in başına gelmedik kalmıyor.

Sinemaya başladığınız yıllarda Türk sineması altın çağını yaşıyordu ve zorluklara rağmen pek çok film çekildi. O yıllarda mı film çekmek zordu yoksa şimdi mi?

Sinema zaten zor bir sanat. O zamanın zorlukları ayrıydı bu zamanın zorlukları ayrı. O zaman para sıkıntısı çok fazla çekilmiyordu. Oyuncu sıkıntısı da çekmezdik çünkü birbirinden değerli oyuncularımız vardı. Zorluklara gelince teknik imkanlar yoktu, çok zor şartlar altında çalıştık. Başımızda sansür diye bir bela vardı, örneğin Türkiye’nin problemlerine eğilen bir filme müsaade etmezlerdi. Şimdi eskisi gibi bir sansür zorluğumuz yok, medeni bir ülkede ne kadar varsa bizde de o kadar var. Şimdi ekonomik zorluklar var. Teknik olarak bir Amerikan filmi veya bir batılı Avrupa filminde kullanılan malzemeler kullanılıyor bunlar da para demek. Bugün para ve oyuncu bulma zorluğu var. Yani her iki dönemin de zorlukları ve kolaylıkları farklı.

Siz 60’lı yıllarda diğer yönetmenlere göre daha az film yaptınız daha mı seçiciydiniz?

Ne yalan söyleyeyim istemeyerek yaptığım bir sürü film oldu. Tabii anneler babalar bütün çocuklarını severler. Ama bütün çocuklar çok güzel ve sağlıklı olmuyor. Mümkün mertebe düzgün filmler yapmaya çalıştım. Yani bütün tarz filmleri denedim. Mesela 64’te 3. filmim Murtaza, ki o zaman star sineması vardı ben hayır star kullanmayacağım dedim ve Müşfik Kenter ile tiyatroculardan kurulu bir kadro ile film yaptım. Bugün hala en çok sevdiğim filmdir o.

Son yıllarda dijital çekilen sinema filmleri var. Siz sinemada dijitale nasıl bakıyorsunuz? Çok kötü bakıyorum. Tek bir sözle cevabını vereyim. Tüfek icat oldu mertlik bozuldu. Yani o sinema tadı dijitalde kesinlikle yok. Her sene tüm dünyada film eleştirmenlerinden bugüne kadar yapılmış on tne film seçmeleri istenir. Bu on film sıraları değişse de senelerden beri aynı filmler. Bu filmlerden hiçbiri 1950’den sonra yapılmamıştır. 1950’den sonra yapılan bugünün saçma sapan Matrix’leri, Constantin’leri.

 1973 yılında sinemaya ara verdiniz. 14 yıllık bu arada sinemayı özlemiş olmalısınız.

Gene sinemacılıkla ilgili bir iş yaptım. Reklam filmciliği yaptım. İlk prodüksiyon şirketini ben kurdum. Çok para kazandım. Kazandığım parayı da Biri ve Diğerleri’ne yatırdım ve battım. Aslında hiçbir film batmaz. Uçurtmayı Vurmasınlar, İstanbul Kanatlarımın Altında’dan önce gişede iş yapan bir filmdir. Aylarca oynadı sinemalarda ve birincisinin de zararını çıkardı. Sinema ticari bir sanat. Yatırdığınız parayı geri almalısınız ki başka bir film yapabilesiniz. (sinema.mynet.com) Mega Movie dergisi Eylül 2005 sayısından alınmıştır)

Not:

1) Ülkü Tamer’in “Allaben” öykülerinden sinema hikayesini hazırlayan Tunç Başaran.

2) Memduh Ün’ün çekimlerin altıncı haftasında rahatsızlığı nedeniyle filmi bir zamanlar asistanlığını yapan Tunç Başaran tamamlamıştır.

 

FİLMİ İZLE 



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder