Powered By Blogger

16 Ekim 2024 Çarşamba

BİR AVUÇ DENİZ (2011)

 

 Senaryo Ve Yönetmen Leyla Yılmaz Müzik Tuluğ Tırpan Görüntü Yönetmeni Torben Forsberg Yapım İlyas Başso
y Kurgu: Ulaş Cihan Şimşek, Sanat Yönetmeni: Serdar Yılmaz, Kostüm : Murat Tepe, Genel Koordinatör: Cengiz Çağatay, Yapım Koordinatörü: Zeynep Günay Melemez, Uygulayıcı Yapımcı: Evrengül Parlar, Mine Yılmaz, Yardımcı Yönetmen: Toygun Başıdinç , Işık Şefi: Feramuz Tuna, Kostüm Asistanı: Tuba Darboğaz, Makyaj: Neriman Eröz, Ses Tasarım: Çağdaş Karagöz, Boom Operatörü: Burak Ekil, Cast Direktörü: Harika Uygur, Ulaşım: Celal Demir, Dublör Süpervizorü: Serkan Döner

Oyuncular Engin Altan Düzyatan (Mert Akbay), Berrak Tüzünataç (Deniz Demirci), Can Gürzap (Cengiz Akbay), Ayda Aksel (Rana Akbay), Zeynep Özder (Dilek Hanoğlu), Tuğrul Tülek (Bora Çatak), Ahu Yağtu (Aylin Kargın Çatak). Ulaş Tuzak

 Konu: Uzun yıllar Amerikada okuyan ve çalışan Mert (Engin Altan Düzyatan), şirketin Türkiye yöneticisi olmak üzere İstanbula döner. Burada arkadaşı Bora (Tuğrul Tülek) ve Boranın eşi Aylin (Ahu Yağtu) ile birlikte bir tekne turuna çıkar. Geziye Göcekte, Mertin kız arkadaşı Dilek (Zeynep Özder) katılır. Grup keyifli bir tatil geçirirken bir gün teknelerine İstanbulun en varlıklı ailelerinden birinin kızı olan Deniz (Berrak Tüzünataç) gelir. Denizin alaycı ve pervasız havası Merti etkiler. O güne dek hep yapması gerekeni yapan, ailesinin çizdiği rotada giden Mert, kendini sorgulamaya başlar. Bir avuç denizin gerçekten de bir deniz olup olmadığını öğrenmek için, önünde uzun bir yolculuk vardır.

Los Angeles Film Festivali'nde 3 ödül aldılar...
'Bir Avuç Deniz' filmi, 2012 Los Angeles Film Festivali'nden 3 ödülle döndü.
Film, 'Mükemmellik Ödülü' ve 'En İyi Üretim Tasarım' ödüllerini aldı.

 TÜRK İŞİ 'YASAK İLİŞKİ FİLMİ'

Bir Avuç Deniz’in ya da mitolojideki Afrodit’in bir dokunuşla yıkabileceği, pamuk ipliğine bağlı konformist burjuva yaşayışının üzerine giden bir yasak ilişki filmiyle karşı karşıyayız. Leyla Yılmaz’ın ilk eserinde bu görüş ışığında Ümit Ünal’ın “Ara” ile sinemamıza soktuğu formülü, belli bir sınıfın temsili haline getirme konusunda doğru bir proje ürettiği söylenebilir. Modern sinemanın gerekleri üzerinden kurduğu omurga da yerli yerinde. Ancak “Bir Avuç Deniz”, bunu tamamına erdirmek isterken belli sıkıntılarla yüzleşince, teatral gözükme ve kör kör parmağım gözüne felsefe yapma açmazına sürüklenmiş. Sanki böylesi ‘isimli’ oyunculardan ziyade festival kitlesine uygun, yeteneğini kanıtlamış oyuncularla dolu bir kadro ve soyut bir bakış açısıyla daha başarılı olabilirmiş film. Bu haliyle ise, magazin programlarında gördüğümüz bir sınıfın samimiyetini yakalamayı becermesine karşın; yozlaşma, yabancılaşma ve iletişimsizliğin görsel karşılığını bulma konusunda büyük sıkıntılar çekmiş gibi gözüküyor. Sürekli sözünü ettiğimiz Türk sinemasının sektörel açılımının o ‘yeni şeyler’e alan açması durumunun son halkası “Bir Avuç Deniz”. Leyla Yılmaz’ın ilk yönetmenlik denemesi; “Ara” (2008), “İki Çizgi” (2008) ve “Türev” (2005) gibi bağımsız ve bilinmeyen örnekleri verilen bir alanın, ‘ilişki filmi’nin popüler sinema temsilcisi olarak anılabilir. Aslında buradaki ‘popüler’ sıfatını daha çok kullanılan oyuncular açısından söylüyoruz.

Modern sinemanın izinde felsefik bir dünya için yola çıkmış

Zira “Bir Avuç Deniz”, Antonioni, Bergman, Fellini, Visconti gibi modern sinemanın ustalarının işlerinden ve Amerikan bağımsız sinemasında Woody Allen’ın devamında John Curran gibi isimlerin ürettiği çalışmalardan etkilenilerek oluşturulmuş bir film. Deleuze’ün anlamın fark yaratmasına uzanan çalışmalarından beslenen bir de felsefi bütün tutturma sevdasına kapılmış.

Eldeki eserin sinema dili ya da sanat yapıtı açısından temellerini sağlam kazığa bağladığı söylenebilir. Öncelikle ‘bir avuç deniz’in yerle bir ettiği burjuva hayatlarına el atarken ‘soyut anlam yaratma becerisi’ dikkat çekici. Bunun için ilk olarak bir tekneye Mert (Engin Altan Düzyatan) ve onun evleneceği Dilek (Zeynep Özder) ile Bora (Tuğrul Tülek) ve onun kız arkadaşı Aylin’i (Ahu Yağtu) yerleştiriyor. Bunu yaparken de ülkemizin magazin basınında çokça yer etmiş burjuva kesminin içeriden nasıl yıkılacağını araştırmayı hedeflemiş Yılmaz. Bu bağlamda ‘Bir avuç deniz ya da bir gıdım esinti bu normal yürüyen ilişkileri yıkabilir mi?’ sorusunu soruyor. İnce bir kıvılcım ile konformist burjuva yaşamlarının yıkılabileceğini inceliyor Buna cevabı da kendi içinde tutarlı bir yere oturmuş aslında. Yani meselesini sadede erdirme konusunda fazla sıkıntısı yok eldeki eserin. Dramatik yapının en azından ‘tema’ algısı yerli yerinde. “Bir Avuç Deniz”, ince bir kıvılcım ile bile dışarıdan gözüken konformist burjuva hayatlarının yıkılabileceğini anlatmak için kurulmuş bir sinema diline sahip. Bu bağlamda da Deniz adlı zengin kızını, bir deniz kızı gibi mavi suların içinden mitolojik bir şekilde (adeta Afrodit gibi) hikayeye sokması, aslında bu sözünü ettiğimiz dörtlünün ilişkisel yüzeyinin allak bullak olmasına yarıyor. Zira bu tam anlamıyla ‘terapisel’ müdahale filmin gidişatına ve olay örgüsünün oluşumuna büyük katkı yapıyor. Yılmaz’ın Deniz’i baştan itibaren bir ‘tiyatro oyuncusu’ ya da ‘oyunun parçası’ olarak tasarladıktan sonra onun yabancılaştırıcılık işlevini seyirciye konuşarak hissettirmesini sağlaması, bu müdahaleyi perçinliyor. Lafın özü anlam okumalarına farklı noktadan bakan bir yere açılıyor “Bir Avuç Deniz”. Yan anlamın ya da ‘dolambaçlı’ olanın peşine düşen sanat filmlerinin zemininden sesleniyor.

 (Kerem Akça, Habertürk.com)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder