Senaryo Ve Yönetmen Leyla Yılmaz Müzik Tuluğ Tırpan Görüntü Yönetmeni Torben Forsberg Yapım İlyas Başso
y Kurgu: Ulaş Cihan Şimşek, Sanat Yönetmeni: Serdar Yılmaz, Kostüm : Murat Tepe, Genel Koordinatör: Cengiz Çağatay, Yapım Koordinatörü: Zeynep Günay Melemez, Uygulayıcı Yapımcı: Evrengül Parlar, Mine Yılmaz, Yardımcı Yönetmen: Toygun Başıdinç , Işık Şefi: Feramuz Tuna, Kostüm Asistanı: Tuba Darboğaz, Makyaj: Neriman Eröz, Ses Tasarım: Çağdaş Karagöz, Boom Operatörü: Burak Ekil, Cast Direktörü: Harika Uygur, Ulaşım: Celal Demir, Dublör Süpervizorü: Serkan Döner
Oyuncular Engin Altan Düzyatan
(Mert Akbay), Berrak Tüzünataç (Deniz Demirci), Can Gürzap (Cengiz Akbay), Ayda
Aksel (Rana Akbay), Zeynep Özder (Dilek Hanoğlu), Tuğrul Tülek (Bora Çatak),
Ahu Yağtu (Aylin Kargın Çatak). Ulaş Tuzak
Konu: Uzun yıllar Amerikada okuyan ve
çalışan Mert (Engin Altan Düzyatan), şirketin Türkiye yöneticisi olmak üzere
İstanbula döner. Burada arkadaşı Bora (Tuğrul Tülek) ve Boranın eşi Aylin (Ahu
Yağtu) ile birlikte bir tekne turuna çıkar. Geziye Göcekte, Mertin kız arkadaşı
Dilek (Zeynep Özder) katılır. Grup keyifli bir tatil geçirirken bir gün
teknelerine İstanbulun en varlıklı ailelerinden birinin kızı olan Deniz (Berrak
Tüzünataç) gelir. Denizin alaycı ve pervasız havası Merti etkiler. O güne dek
hep yapması gerekeni yapan, ailesinin çizdiği rotada giden Mert, kendini
sorgulamaya başlar. Bir avuç denizin gerçekten de bir deniz olup olmadığını
öğrenmek için, önünde uzun bir yolculuk vardır.
Los Angeles Film Festivali'nde 3 ödül
aldılar...
'Bir Avuç Deniz' filmi, 2012 Los Angeles
Film Festivali'nden 3 ödülle döndü.
Film, 'Mükemmellik Ödülü' ve 'En İyi
Üretim Tasarım' ödüllerini aldı.
‘Bir Avuç Deniz’in ya da
mitolojideki Afrodit’in bir dokunuşla yıkabileceği, pamuk ipliğine bağlı
konformist burjuva yaşayışının üzerine giden bir yasak ilişki filmiyle karşı
karşıyayız. Leyla Yılmaz’ın ilk eserinde bu görüş ışığında Ümit Ünal’ın “Ara”
ile sinemamıza soktuğu formülü, belli bir sınıfın temsili haline getirme
konusunda doğru bir proje ürettiği söylenebilir. Modern sinemanın gerekleri
üzerinden kurduğu omurga da yerli yerinde. Ancak “Bir Avuç Deniz”, bunu
tamamına erdirmek isterken belli sıkıntılarla yüzleşince, teatral gözükme ve
kör kör parmağım gözüne felsefe yapma açmazına sürüklenmiş. Sanki böylesi
‘isimli’ oyunculardan ziyade festival kitlesine uygun, yeteneğini kanıtlamış
oyuncularla dolu bir kadro ve soyut bir bakış açısıyla daha başarılı
olabilirmiş film. Bu haliyle ise, magazin programlarında gördüğümüz bir sınıfın
samimiyetini yakalamayı becermesine karşın; yozlaşma, yabancılaşma ve
iletişimsizliğin görsel karşılığını bulma konusunda büyük sıkıntılar çekmiş
gibi gözüküyor. Sürekli sözünü ettiğimiz Türk sinemasının sektörel açılımının o
‘yeni şeyler’e alan açması durumunun son halkası “Bir Avuç Deniz”. Leyla
Yılmaz’ın ilk yönetmenlik denemesi; “Ara” (2008), “İki Çizgi” (2008) ve “Türev”
(2005) gibi bağımsız ve bilinmeyen örnekleri verilen bir alanın, ‘ilişki
filmi’nin popüler sinema temsilcisi olarak anılabilir. Aslında buradaki
‘popüler’ sıfatını daha çok kullanılan oyuncular açısından söylüyoruz.
Modern sinemanın izinde felsefik bir dünya
için yola çıkmış
Zira “Bir Avuç Deniz”, Antonioni, Bergman,
Fellini, Visconti gibi modern sinemanın ustalarının işlerinden ve Amerikan
bağımsız sinemasında Woody Allen’ın devamında John Curran gibi isimlerin
ürettiği çalışmalardan etkilenilerek oluşturulmuş bir film. Deleuze’ün anlamın
fark yaratmasına uzanan çalışmalarından beslenen bir de felsefi bütün tutturma
sevdasına kapılmış.
Eldeki eserin sinema dili ya da sanat
yapıtı açısından temellerini sağlam kazığa bağladığı söylenebilir. Öncelikle
‘bir avuç deniz’in yerle bir ettiği burjuva hayatlarına el atarken ‘soyut anlam
yaratma becerisi’ dikkat çekici. Bunun için ilk olarak bir tekneye Mert (Engin
Altan Düzyatan) ve onun evleneceği Dilek (Zeynep Özder) ile Bora (Tuğrul Tülek)
ve onun kız arkadaşı Aylin’i (Ahu Yağtu) yerleştiriyor. Bunu yaparken de
ülkemizin magazin basınında çokça yer etmiş burjuva kesminin içeriden nasıl
yıkılacağını araştırmayı hedeflemiş Yılmaz. Bu bağlamda ‘Bir avuç deniz ya da
bir gıdım esinti bu normal yürüyen ilişkileri yıkabilir mi?’ sorusunu soruyor.
İnce bir kıvılcım ile konformist burjuva yaşamlarının yıkılabileceğini
inceliyor Buna cevabı da kendi içinde tutarlı bir yere oturmuş aslında. Yani
meselesini sadede erdirme konusunda fazla sıkıntısı yok eldeki eserin. Dramatik
yapının en azından ‘tema’ algısı yerli yerinde. “Bir Avuç Deniz”, ince bir
kıvılcım ile bile dışarıdan gözüken konformist burjuva hayatlarının
yıkılabileceğini anlatmak için kurulmuş bir sinema diline sahip. Bu bağlamda da
Deniz adlı zengin kızını, bir deniz kızı gibi mavi suların içinden mitolojik
bir şekilde (adeta Afrodit gibi) hikayeye sokması, aslında bu sözünü ettiğimiz
dörtlünün ilişkisel yüzeyinin allak bullak olmasına yarıyor. Zira bu tam
anlamıyla ‘terapisel’ müdahale filmin gidişatına ve olay örgüsünün oluşumuna
büyük katkı yapıyor. Yılmaz’ın Deniz’i baştan itibaren bir ‘tiyatro oyuncusu’
ya da ‘oyunun parçası’ olarak tasarladıktan sonra onun yabancılaştırıcılık
işlevini seyirciye konuşarak hissettirmesini sağlaması, bu müdahaleyi
perçinliyor. Lafın özü anlam okumalarına farklı noktadan bakan bir yere
açılıyor “Bir Avuç Deniz”. Yan anlamın ya da ‘dolambaçlı’ olanın peşine düşen sanat
filmlerinin zemininden sesleniyor.
(Kerem Akça, Habertürk.com)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder