Powered By Blogger

15 Aralık 2022 Perşembe

 

GÖNÜL (2001)


Yönetmen Ersin Pertan,Senaryo Kim Kotila Görüntü Yönetmeni Walter ACI Lassally Müzik Nedim V. Otyam Yapım Sanmal A.Ş./Annie G. Pertan, Ersin Pertan Sanat Yönetmeni: Annie G. Pertan, Kurgu: Nevzat Dişiaçık, Sanat Yönetmeni: AnnaMaria Geelmuyden Pertan,

Oyuncular: Berhan Şimşek, Selçuk Yöntem, Elyse Mirto, Erdinç Akbaş, Selma Köksal

KONU: Amerika'lı Rayna, kocası David'in karşı çıkmasına karşın 1983 yılında Anadolu'nun küçük bir kasabasına araştırma yapmak üzere gider. Kasabaya giderken yolda alışık olmadığı şeyleri şaşkınlıkla izlemektedir. Trafik ihlalleri, Anadolu insanının kendisine yabancı gelen özellikleri gibi. Bir ara minibüs yolda bozulur ve arabanın tamirini beklerler. Kasabaya geldiklerinde kahvede oturmakta olan halktan Mustafa, Rayna'nın bavulunu alarak onun itirazına karşın onu Şükran isimli bir kadının pansiyonuna götürür. Rayna, Şükran'la haftalığı 5 dolara anlaşır. Odasında uyuyakalan Rayna'yı, Şükran polis kendisini aradığı için uyandırır. Rayna, polis memuruyla karakola gider. Kendisini otele götüren Mustafa da karakola gelmiştir. Komiser Rayna'ya geliş nedenini sorar. Rayna geliş nedenini araştırma olarak belirtir. Komiser, araştırmasının politik olup olmadığını ve yardıma gereksinmesi olup olmadığını sorar. Rayna, komisere tercüman istediğini söyler. İngilizce öğretmeni Ayşe, kasabada olmadığı için Mustafa, komisere yazar olan İlhan'ı çağırmayı teklif eder.

İlhan ve Rayna araştırma için minibüsle bir köye giderler. Yolda giderlerken İlhan, Rayna'ya Alman bir yayıncının ilgilendiği bölgenin politik durumuyla ilgili bir araştırma yaptığını söyler. Bu arada uyuklamakta olan Rıza, uyanarak dürbünle bir yeri gözetler. Köye geldiklerinde muhtarı bulurlar. Onun yardımıyla bir halı atölyesinde çalışan kadınlara Rayna sorular sorar ve fotoğraflar çeker. İlhan ve Rayna, geri dönerlerken Rıza ve iki adamı minibüsün yolunu keserek herkesi dışarı çıkarır. Rıza, arabaya yoldan binen Emine ile Mahmut'u dışarı çıkararak öldürür. Bu arada minibüste kalan Rayna başını çarparak yaralanmıştır. Rıza, Rayna'yı süzerek uzaklaşır .

Rayna ve İlhan kasabaya döndüklerinde karakolda ifade verirler. Bu arada İlhan'ın karısı doktor Selma, Rayna'nın yarasını tedavi eder. Zehra ve Rayna kasabanın pazarında dolaşmaya çıkarlar. Dönüşte İlhan'la karşılaşırlar ve İlhan, Zehra'nın itirazına karşın Rayna'yı, yolda gördükleri cinayetle ilgili karakola götürmesi gerektiğini söyler. Karakolun önünde toplanan iki gencin aileleri aralarında kavga çıkmıştır. Bu arada şaşkınlığa uğrayan Rayna'ya, İlhan durumu anlamasının zor olduğunu söylerken Mustafa durumu normal diye yorumlar. İlhan, Rayna'yı çevrede metruk bir tarihi kiliseye götürür. Kilisenin önünde hayvanlar otlamaktadır. Kilisenin içini gezerlerken İlhan, Rayna'yı öpmek ister. Bu sırada kapıda atıyla Rıza belirmiştir. Rayna ve İlhan kasabaya döndüğünde onları bekleyen Zehra durumdan hoşlanmamıştır.

Rayna gece uyumaktayken Rıza'nın atının nal sesleriyle uyanır. Bir süre pencereden bakışırlar. Ertesi gün Zehra'nın çalıştığı kliniğe giden Rayna, Rıza'nın kız kardeşi Nesrin'e, bandaj yapmaya giden Zehra'yla gider. Rayna kasabaya döndüğünde gelen polisle karakola gitmek zorunda kalır ve komiserin Rıza'ya ilişkin sorularını yanıtlar. İlhan, Rayna'yı kendisiyle gelmek istemese de, Rızay'la görüşme ayarladığını söyle yerek gitmeye ikna eder. Rıza, Reyna'yı akşam köyde yapılacak düğüne davet eder. Düğün sonrasında İlhan, Rıza'yla konuşur. Rayna'dan hoşlanıyorsa onurlu olması, kendini yetiştirmesi gerektiğini söyler. İlhan ona kendilerine katılmayı, onu eğitmeyi teklif eder. Rıza kendisini ve Hasan'ı rahat bırakmasını söyler. Rıza, Reyna'ya haber göndererek onu atla çevreyi dolaştırmaya çıkarır. Dönüşte yağmur bastırınca da bir dağ evine sığınırlar. İlhan, komisere Rıza'nın Rayna'yı kaçırdığı şeklinde ihbarda bulunur. Hasan aracalığıyla Rıza ve Rayna'nın kaldığı yeri bulan İlhan, Rıza'yla karşı karşıya gelir. Aralarında çıkan çatışmada Rıza İlhan'ı, polisler ise Rıza'yı öldürmüştür. Ülkesine dönen Rayna, kocasına kendilerine bir şans daha vermeyi teklif eder. “Prof.Dr.Alim Şerif Onaran/Doç.Dr.Bülent Vardar, “20 Yüzyılın Son Beş Yılında Türk Sineması” syf, 240

*Ersin Pertan’ın insan ilişkilerinin çatışma ve şiddet üzerinden geliştiği “geri kalmış” bir coğrafyada, bir kez daha kuşatma altında aşk öyküsünü anlatmaya soyunmuş. Baştan sona bidik kalıplar aracılığıyla ilerleyen öykü, karakterlerin az rastlanır biçimde “havada durmaları”nın etkisiyle hiçbir alanda inandırıcılık, etkileyicilik sağlayamıyor, görsel açıdan da gözlerimizi okşamayı başaramıyor. Başta Berhan Şimşek’in fazlasıyla gergin, adeta küçük dağları ben yarattım demeye getiren oyunculuğu olmak üzere, Selçuk Yöntem’in, Elyse Mirto’nun savruk performanslarının da etkisiyle “Acı Gönül”, anlatımını tutturamamış, hedefini saptayamamış bir film olarak seyir tarihimizdeki yerini alıyor. Bunun en büyü nedeni, yazarı Kim Kotila’dan yana, Ersin Pertan’ın sağlam düşünsel bir yapı inşa edememiş, ne iletmek istediğine öncelikle kendisinin karar verememiş olması… “Acı Gönül” filminde ne bir düşünce var, ne aksiyon, ne özen, ne de gerçek bir “çatışma” var. “Tunca Arslan, “Sinema Dergisi”, Haziran 2001, Sayı 75”

& Genel olarak eleştiride, özel olarak da film eleştirisinde kullanılagelen kimi benzetmelerden tümüyle kurtulmak gerektiğini düşünüyorum. Örneğin, "İlkokul müsameresi gibi bir film" demek çoğu zaman, ilkokul müsamerelerinin o çocuksu yalınlığına, cıvıltısına, hoş acemiliklere ve o büyük heyecana açık bir hakaret, hatta ihanet anlamına gelebiliyor. Kötü bir film, neden ilkokul müsameresine benzesin ki? Bunun gibi, bir zamanlar oldukça yaygın biçimde kullanılan "Film mi kilim mi?", "Kilim gibi film!" klişelerini de bir daha indirmemek üzere rafa kaldırmalı... Özenle dokunmuş, alın teri göz nuru dökülmüş, rengarenk kilimlerin ne suçu var?


lk kez 37. Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde seyirci karşısına çıkan, geçen ay içinde de bazı ıstanbul sinemalarında gösterim şansı bulan "Acı Gönül", Ersin Pertan'ın yönetmen olarak imza attığı dördüncü film. Bizans'ı bir kez daha yıkan Ersin Pertan, "Acı Gönül"de tipik bir köyekasabaya gelen yabancı öyküsü sunuyor. ABD'li bayan sosyolog, incelemelerde bulunmak üzere geldiği dağ kasabamızda "folklorik" özelliklerimizin çeşitli biçimleriyle karşılaşıyor, kasabanın doktoru Zehra ve sol tandanslı kocası (Selçuk Yöntem) arkadaş oluyor, kan davasından çanak çömleğe, kasaba kadınlarının el işlerine kadar pek çok konuda kültürümüzle yakından tanışma fırsatları yakalıyor. Ancak bu tanışma yalnızca "kağıt üstünde" kalıyor, "S gereği" olmaktan öteye gidemiyor. ABD'1i araştırmacının, yöre insanı üstünde belli bir karizması, hatta dokunulmazlığı olduğunu anladığımız, bir çeşit "sosyal haydut" kimliği taşıyan Rıza'yla (Berhan Şimşek) haşır neşir olması, aralarındaki elektriklenme ve etkileşimin artıp duygusallığın filizlenmesi ise tam anlamıyla "bardağı taşırıyor"! Entelektüel İlhan'ın yabancı kadına göz koyup Rıza'yı kıskanması ve komploculuk yapmaya başlaması, yağmur altında sığınılan mağarada banyo yapan aşıklarımızın keyfini kaçırıyor kuşkusuz ama yine de aşk hükmünü yürütüyor. Yürütüyor yürütmesine de filmin sonuna doğru anladığımız üzere, o da bir yere kadar!

Ersin Pertan, insan ilişkilerinin çatışma ve şiddet üzerinden geliştiği "geri kalmış" bir coğrafyada, bir kez daha kuşatma altında aşk öyküsü anlatmaya soyunmuş. Baştan sona bildik kalıplar aracılığıyla ilerleyen öykü, karakterlerin az rastlanır biçimde "havada durmalarının da etkisiyle hiçbir anında inandırıcılık, etkileyicilik sağlayamıyor, görsel açıdan da gözlerimizi okşamayı başaramıyor. Başta Berhan Şimşek'in fazlasıyla "gergin", adeta küçük dağları ben yarattım demeye getiren oyunculuğu olmak üzere, Selçuk Yöntem'in, Elyse Mirto'nun savruk performanslarının da etkisiyle "Acı Gönül", anlatımını tutturamamış, hedefini saptayamamış bir film olarak seyir tarihimizdeki yerini alıyor. Bunun en büyük nedeni, yazarı Kim Kotila bir yana, Ersin Pertan'ın sağlam bir düşünsel yapı inşa edememiş, ne iletmek istediğine öncelikle kendisinin karar verememiş olması. Üç aşağı beş yukarı benzer bir öykü anlattığı için Halit Refiğ'in 1989 yapımı "iki Yabancı"sını akla getirelim...

Yoksul bir Anadolu köyünde çalışmalar yapan Batılı gönüllü kadının farklı çehrelerini ve aşkını anlatan "İki Yabancı" da çok başarılı bir film değildi belki ama hiç değilse hemen her sahnesinde Refiğ'in düşünceleri yansıyor, iş asla sallantıya bırakılmıyordu. "Acı Gönül" de ise ne bir düşünce var, ne aksiyon, ne özen, ne de gerçek bir "çatışma". 1980'lerin başında geçtiği ilan edilen bir serüvende 72 plakalı otobüsleri e karşılaşmak, 500 bin TL bahşiş verildiğine tanık olmak, abartılı diyaloglara katlanmak, belli başlı karakterlerin tümünün İngilizce konuşabilmelerine hayret etmek de çabası! Daha çok Avrupa televizyon seyircilerine görmek istedikleri, hayallerinde canlandırdıkları Türkiye'yi göstermek niyetiyle yapılmış duygusu uyandıran, garip, tuhaf bir "gönüllü rehine" serüveni olarak belleklerimizde yer edecek "Acı Gönül".


FİLMİ İZLE 




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder