Powered By Blogger

14 Aralık 2022 Çarşamba

 

MELEKLER EVİ (2000) 



Yönetmen: Ömer Kavur Senaryo: Ömer Kavur, Feride Çiçekoğlu, Erol Hızarcı, Görüntü Yönetmeni Ali Utku Müzik: Cahit Berkay Yapım Alfa Film/Sadık Deveci Ömer Kavur Kurgu: Mevlüt Koçak, Sanat Yönetmeni: Selçuk Gürışık, Uygulayıcı Yapımcı: Zafer Çelik, Yapım Sorumlusu: Hasan Çetin, Teknik Yönetmen: Zafer Par, Yardımcı Yönetmen: Serpil Kutça, Negatif Kurgu: Tamer Eşkazan, Basın Danışmanı: Ayşe Durukan,

Oyuncular: Talat Bulut (Ahmet Aloğlu), Hande Ataizi (Arzuhan Öztürk), Aytaç Arman (Bahattin Öztürk), Arslan Kaçar (Şehmuz), Haldun Boysan (Timur), Yeliz Tozan (Zeliha Taşçı), Macit Koper (Ermiş), Süeda Çil (Hatice Taşçı), Metin Belgin (Hasan), Tarık Pabuççuoğlu (İbrahim Taşçı), Yüksel Arıcı (Polis Seyit), Erkan Sever (Polis Turan), Muhammed Cangören

Konu: Melekler Evi diye bilinen eski bir kervansarayın avlusunda dolaşan ve terkediImiş evlerin fotoğraflarını çeken Ahmet Aloğlu, Urfa'da fotoğrafçı olan, 20 yıldır görüşmediği, üniversiteden damının öldürülmeden önce birlikte yemek yediği adamı sorduğunda arkadaşı İbrahim Taşçı'nın dükkanına uğrar. Birlikte İbrahim 'in evine giderler ve yemek yiyip, içerler. Kaldığı otele dönen Ahmet, otelin lobisinde bazı karanlık adamların bir şeyler çevirdiğini farkeder. Ahmet, restoranda oturup bir kamera gibi çevresini gözlemeye başlar. Gözlemlediği kişilerden olan ve lobide oturan adamlarla ilgisi olan diğer kişiler yemektedirler. Bu adamlardan biri, ihaleden kendisine verilecek olan paranın az olmasından dolayı diğerini suçlar. Ertesi gün Ahmet İbrahim'in arabasıyla fotoğraf çekmek için bölgede dolaşırken bir benzinciye uğramıştır. Benzinciye giren iki araçtan çıkan kişilerin otel lobisinde gördüğü adamlar olduğunu anlayan Ahmet, onları izlemeye başlar. Adamlar tarihi harabelerin bulunduğu bir bölgede durrmuşlardır. Bu insanlar, bir gece önce otel lobisinde gördüğü kişilerdir ve Ahmet adamların işledikleri cinayetlere tanıklık ederken aynı zamanda fotoğraf çekmektedir. Makinasının objektifinin parlaması üzerine adamların şefi olan Bahatttin'in farkettiği Ahmet, Bahattin'in kendisini silahla yaralamasına karşın kaçmayı başarır. Bahattin eski bir emniyet çalışanıdır ve ihaleyi kazanmasına yardım ettiği halde söz verdiği paranın tamamını ödemeyen, yöreden bir işadamını öldürmüştür. Ahmet adamların arabasıyla kaçarken yarasından dolayı bayılır. Yardımcı olan köylüler aracılığıyla kurtulan Ahmet, iki gün bilinçsizce yatmıştır. Kendisini tedavi eden bilge adama teşekkür eden Ahmet Urfa'ya geri döner. Bu arada İbrahim 'in dükanına gittiğinde, onun üç gündür gelmediğini öğrenir. İbrahim'in evine giden Ahmet, polisler tarafından gözaltına alınır. Ahmet polisler sıkıştırınca yaşadıklarını anlatır. Polisler Ahmet'i cinayete tanıklık ettiği yere götürürler. Fakat ortada ne ceset, ne de İbrahim'in arabası vardır. Polis, Ahmet'i nezarete atar. Bir dedektif Ahmet'i sorgulamak için gelmiştir. Ahmet'in kaçtığı araba, yörenin işadamlarından Rıza Celaloğlu üzerine kayıtlıdır. Cinayeti işleyen kişi olan Bahattin Öztürk, aslında iki yıl önce trafik kazasında ölmüş görünmektedir. Serbest bırakılan Ahmet, oteline dönmüştür. Danışmada, dedektifin sorduğu işadamının öldürüldüğünü yazan bir gazete görür. Danışmadaki görevliye, işadamı milletvekili olduğunu öğrenir. Bir kadın, Ahmet'i otel odasından arayarak, Bahattin Öztürk'le ilgili görüşmek için saatli minarenin altında randevu verir. Randevuyu veren kadın, Bahattin Öztürk'ün kızı Arzuhan'dır. Görüşme sırasında, Ahmet'e hakaret eden ve tokat atan Arzuhan'ı kendini tutamayan Ahmet de tokatlar. Ahmet'i silahıyla tehdit eden Arzuhan'ı, Ahmet cinayet anının fotoğraflarını göstermek için, İbrahim'in dükkanına çağırır ve fotoğrafları gösterir. O esnada Bahattin'in adamları dükkanı basarlar ve Ahmet' den negatif filmleri isterler. Negatiflerin kendisinde olmadığını söyleyen Ahmet'i adamlar vurmak üzereyken Arzuhan kurtarır. Urfa'nın sokaklarında bir kaçıp kovalamaca başlamıştır. Bu arada Ahmet'in yarası enfekte olmuş ve kötüleşmeye başlamıştır. Ahmet'le Arzuhan, geceyi melekler evinde geçirmişlerdir. Ahmet, gece boyunca NihaI ismini sayıklamıştır. Arzuhan, Nihal'in kim olduğunu merak etmiştir. Ahmet, haber almak için İbrahim'in kızı Zeliha'nın çalıştığı atölyeye gider. Zeliha, Ahmet'in Gümrük handa terzi Erol isminde biriyle görüşmesi gerektiğini, negatifleri vermezlerse eve gelen adamların babasını öldüreceğini söyler. Ahmet, Erol'un işyerinin yakınındaki kahvede çay içerken onu vurmaya çalışan Bahattin'in adamları gelirler ve Ahmet'e İbrahim'in kesilmiş olan yüzüklü parmağını verirler ve fotoğrafları eski nizamiyeye getirmesini söylerler. Melekler Evi'ne dönen Ahmet'le Arzuhan arasında bir yakınlık oluşmuştur. Aslında bir savaş fotoğrafçısı olan Ahmet, kızı Nihal'i kaybettiğinde her şeyi bırakmış, karısı ise onu terketmiştir. Birlikte paylaştıkları duygusal gecenin ertesinde Ahmet, Arzuhan'ın gitmiş olduğunu farkeder. Eski nizamiyeye giden Ahmet, orada İbrahim diye seslenir ama yanıt alamaz. Bu arada arkadan gelen bir gürültüyü takip eden Ahmet, ağzı bantlanmış olan İbrahim'i bularak onu evine götürür. Arzuhan, İbrahim'in kurtarılmasını sağlamıştır. Melekler Evi'ne giden Ahmet'i, Arzuhan cep telefonundan arar. Ahmet bir otobüsle Bitlis'e gider ve Arzuhan'ı aramaya başlar. İbrahim'in arabasını bulan Ahmet, arabanın içinde Selçuklu Oteli, Ahlat yazan bir kağıt bulur ve arabayla Ahlat'a gider. Ahmet, Arzuhan'ı Van Gölü'nün kıyısında yürürken bulur ve Arzuhan'dan kendisiyle gelmesini ister. Arzuhan, babasının geleceğini ve onunla görüşmeden gidemeyeceğini söyler. Selçuklu Oteli'nde oda tutan Ahmet, danışmada Bahattin'le karşılaşır. Ertesi sabah Bahattin ve Arzuhan otelden ayrılır. Durumu öğrenen Ahmet, otelden ayrılırken İbraim'i rehin alan adamlarla karşılaşır. Adamlar, polislerin eskortluk yaptığı bir adamı uğurlarlar. Van feribotuna yetişen Ahmet, feribotta Arzuhan'ı bulur. Van'a vardıklarında sigara almak için büfeye giden Ahmet'i, Bahattin'in adamları kaçırıp bir eroin imalathanesine götürürler. Bahattin, Ahmet'i sorguya çeker. Adamlarına o'nu konuşturduktan sonra öldürmelerini söyler. Adamlar maç seyretmek için Ahmet'i bir odaya kapatırlar. Bu arada depoya yapılan baskınla adamlar öldürülür. Ahmet yeniden Selçuklu Oteli'ne geldiğinde, otelin polisler tarafından sarıldığını görür. Bahattin bir rehine alarak Arzuhan'la birlikte kaçar. Ahmet, Bahattin ve Arzuhan'ı Selçuklu mezarlığında takip ederken, polisler de onları bulmuştur. Bahattin, Ahmet'e ateş eder o sırada Arzuhan'da Bahattin'i vurmuştur. Polisler Bahattin'i öldürür. Ahmet'i yatmakta olduğu hastanede ziyaret eden Polis şefi, fotoğraf makinasının içindeki filmi çıkarır. “Prof.Dr.Alim Şerif Onaran/Doç.Dr.Bülent Vardar, “20 Yüzyılın Son Beş Yılında Türk Sineması” syf, 256”

4 Türk sinemasının önemli yönetmenlerinden ve sinemasal arayışlarında özellikle kişisel üslup arayışlarıyla dikkat çeken Ömer Kavur, Melekler Evi filmiyle, önceki filmlerine kıyasla belli bir öykünün yörüngesinde hareket ederek örüyor filminin kozasını. Kavur, Melekler Evi'nde, daha güncel bağlantıları olan bir tarzı benimsemiş. Kendi deyişiyle, "şiddet içeren barok bir tutku ve aşk öyküsü" Melekler Evi (Kültür Servisi, Cumhuriyet, 1999). "Yeşilçam'ın en sıra dıışı ve en kişisel yönetmenlerinden Ömer Kavur, uzun yıllar kafasının bir köşesinnde taşıdığı konuyu nihayet çekme vaktinin geldiğine karar veriyor. Elden ele doolaşmış senaryo bir de Hızarcı tarafından derlenip toparlandıktan soma hazır hale geliyor. Senaryonun güncel motiflerle desteklenmesine büyük özen gösteriliyor. Güneydoğu Anadolu' da terorizmle atbaşı yaşanmış sosyal, küıtürel ve ekonomik kirliliğin yarattığı tipler kullanılıyor" ... (Canbazoğlu, Cumhuriyet, 1999)

4 Kavur 1988'de Onat Kutlar'la filmin çekileceği bölgeyi gezdiğini ve o yöre insanını anlatmak ve coğrafyasını aktarmak üzere verilmiş bir sözü olduğunu söylüyor. "İlk çalışmamız Anat'la birlikteydi. Hatta yöreyi de birlikte dolaştık. Ama 'Melekler Evi' o proje değil. Değişimlere uğradı ve bu hale geldi. .. Kutlar'la düşündüğümüz projeden bir hayli farklı, ama tematik bir benzerlik var"".gibi görünüyor. Film, öncelikle yarattığı atmosfer ve dolayısıyla mekan seçimiyle dikkat çekici görünüyor. "Ömer Kavur daha önce filmlerinde öykü değil, olay değil, insan anlatırdı daha çok. İnsanın, toplumsal etkilenmelerini de alttan alta işlerdi. 'Melekler Evi'nde ise, olay var, olaylar zinciri var. Olayları anlatmak için insanı kullanıyor. Kavur filminde; Türkiye'yi uzun süredir etkilemekte olan, 1990'larda açığa çıkan, medyanın ağzında sakız haline getirilerek önemi yitirtilen devlet / çete ilişkilerini ele alıyor... Ama film de yöntem yanlış seçilmiş. Amerikanvari bir anlatım ve sürükleyicilik serüven filmine dönüşerek, yapılan keskin eleştirileri görünmez duruma getirmiş 'Biçim' yanlış olunca, 'içerik' de anlamını ve gücünü yitiriyor" (Esen, 2002).

4  Kavur'un sinemasında belki ilk kez, aynı zamanda medyanın da gündeminde olan Hande Ataizi gibi bir oyuncu rol alıyor. Bu arada özellikle kişisel arayışları olan bir oyuncu olarak Bahattin karakterinde, Aytaç Arman göz dolduruyor. Film, Kavur sinemasında öncelikle öne çıkmayan güncelle hesaplaşma sorunsalı üzerinde de yoğunlaşıyor. Bu bağlamda, ülkemizin yakın geçmişinin üzerne bomba gibi düşen Susurluk skandalı ve sonrasında ortaya çıkan pis kokular, derin devlet ilişkileri gibi durumlar, Kavur'un anlatmaya çalıştığı öykünün gerçek fonunu oluşturuyorlar. Kısmen Yeşil ya da Abdullah Çatlı karakterlerini çağrıştıran Bahattin ve ilişkileriyle, biraz da seyircinin çabasına dayanan ve çok açıktan yol almadan, aydın bir sinema sanatçısının çağına olan sorumluluğunun üslubuna tanıklık ediyorsunuz. Fakat Melekler Evi, Kavur'un sinemasında özelliklerini vurguladığımız önceki filmleriyle kıyaslandığında daha düşük bir zaviyeyi temsil eder gibi görünüyor. Film seyirciye ulaşmakla, özgün olmak arasında sıkışmış bir görüntü verirken, Kavur'un son dönem filmlerinde seçtiği mekan kullanımı ve mistisizm sızmaları satır aralarında dikkat çekiyor. "Öykünün çok kalem tarafından şekillendirilmesi, bölgenin şartlarını hiç bilmeyenlere bile fantezi gelebilecek sahnelerin varlığı, Handa Ataizi'nin fiziksel güzelliğinin yerli yersiz perdeye yansıması, filmi 'Kavur Filmografisi'nde hayli aşağılara çekiiyor ... Gerisi, bir türlü yakalanamayan 'Yeşil'i anımsatan bir figür yardımıyla bölgedeki çarpık düzenin milletvekillerine kadar uzanan yanını irdelemeye çalıışan bir yol filmi" (Canbazoğlu, 1999). “Prof.Dr.Alim Şerif Onaran/Doç.Dr.Bülent Vardar, “20 Yüzyılın Son Beş Yılında Türk Sineması” syf, 256”

* Ömer Kavur, Akrebin Yolculuğu'ndan üç yıl sonra dönüyor. Son çete olaylarından, Susurluk'tan ve kirli ilişkilerden esinlenmiş bir senarryoya dayanarak ... Film, Anadolu içlerine doğru uzanan yolculuk öğesiyle Amansız Yol ve Ah Güzel İstanbul'u, gizemli bir olayın ilmek ilmek çözülmesiyle Gizli Yüz ya da Akrebin Yolculuğu'nu düşündürüyor. Baş kahraman, eski savaş muhaabiri Ahmet'in mesleği ve fotoğrafların hikayeyede oynadığı rol da yine Gizli Yüz'e göndermede bulunuyor.

 Ne yazık ki mutlu benzeyişler ve klasik Kavur temalarından arta kalan hemen hemen bu kadar. Ötesi, klasik ve klişelerle yüklü bir aksiyon filmi kanaviçesi. Onun da oldukça kötüsü ... Çünkü bir yandan senaryo kişileri yeterince tanımlayamıyor, belirleyemiyor. Örneğin Ahmet'in biraz önce iki kişiyi kurşunlamış insafsız bir katilin resimlerini en hafif deyimiyle ihtiyatsız biçimde çekmekten, otel koridorlarında yine azgın katillerle köşekapmaca oynamaya yönelik inanılmaz davranışlarının nedenleri belirmiyor: körükörüne bir cesaret mi, tam bir safoşluk mu, yoksa hep, "Bana bir şey olmaz," diyen Türk halk felsefesi mi?

Öte yandan, Kavur bir aksiyon yönetmeni değil. Bu açıdan filmin hemen hiçbir aksiyon sahnesi yeterince doyurucu değil. Kavur'un siinemasını, özünü oluşturan öğelerden, mistik ve gizemli arayışlardan ve geçenlerde bir Amerikan yazarının onu "zamanın heykeltıraşı" diye anmasına yol açan zaman üzerine fellsefesinden boşaltırsanız, geriye ne kalır? Ne yazık ki pek bir şey kalmadığı filmde açıkça bellli oluyor.

Melekler Evi, baştan sona Kavur'dan beklenmedik bir tutuklukla zedeli bir fılm, onun fıllmografisinin belki en zayıf filmi. Oyuncular da iyi çizilmemiş rollerin kurbanı oluyorlar. Ben Antalya jürisinde olsam bu filmi ikinci seçmezdim. Talat Bulut'a ödülünü bu filmle değil, Abuzer Kadayıfh verirdim. Cahit Berkay'ın enfes müziğini elbette ödüllendirir, ama Van Gölü kıyısında film çekmek gibi bir ayrıcalığı, o gölün gün doğuşu ve günbatımı saatlerinde aldığı olağanüstü renkler yerine son derece çiğ bir öğlen ışığında ziyan eden Ali Utku'ya ödül değil, ceza verirdim! ...

 Silikonlu dudakları ve tüm kişiliğine sinmiş "femme fatale" havasıyla var olduğuna inandığım yeteneğini artık geriye dönülmez biçimde yitirmiş olan Hande Ataizi'ne değil, ama Aytaç Arman'a da bir ödül verirdim. Çünkü filmdeki Abdullah Çatlı'dan esinlenmiş yakışık1ı katil rolü, muhteşem bir kompozisyon ve filmin en olumlu yanı. Umarım başka jüriler bunu değerlendirir. “Atilla Dorsay, “Sinemamızda Çöküş ve Rönesans Yılları”


FİLMİ İZLE 



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder