Powered By Blogger

13 Aralık 2022 Salı

 

KAÇIKLIK DİPLOMASI (1998) 


Senaryo ve Yönetmen:
Tunç Başaran (Ayşe Nil’nin eserinden) Görüntü Yönetmeni: Ertunç Şenkay Müzik: Nedim Otyam, Yapım: Mine Film/Kadri Yurdatap TürkFransızMacar Ortak Sanat Yönetmeni: Suna Çiftçi, Kurgu: Nevzat Dişiaçık,

 Oyuncular : Ayda Aksel (Nur), Selçuk Yöntem, Meriç Başaran, Gökhan Mete, Güler Ökten, Engin Yörükoğlu, Neslihan Yeldan, İsmet Ay. Ayten Uncuoğlu

KONU: Nur, parlamenter bir baba ile büyük toprak sahibi bir annenin çok zeki kızıdır. Birisi kalp hastası olan iki ağabeyi vardır. Anne ile baba sürekli kavga etmektedirler, anne akli dengesi bozuk gibi davranmaktadır. Kalp hastası olan ağabeyi genç yaşta ölür. Nur pek üzülmez, ailede kendisi ile daha fazla ilgileneceğini ummaktadır. Ancak değişen pek bir şey olmaz. Ona sofrada yine tavuğun en kötü yeri düşmekte, yine babasının tatlı olduğunu söyleyerek verdiği acı biberler Nur'un ağzını yakmakta ve yine babası bunu büyük bir keyif alarak seyretmektedir. Nur ilkokulda zekası ile öğretmenlerinin dikkatini çeker, ancak aile bununla pek ilgilenmez. 1960 ihtilali olur, babası tutuklanır, hapse atılır. Üniversiteye giderken babasının düşüncelerine tamamen zıt, sol görüşlü bir öğrenci olan Murat'la tanışır. Kendini beğenmiş, sert birisidir bu. Babası bunu bildiği halde kızının Murat'la evlenmesine izin verir. Nur ve Murat'ın bir erkek çocukları olur, ama evlilik iyi gitmez. Murat sorumsuzdur, kavgacı bir insan olduğu için hiçbir işte dikiş tutturamaz. Murat, Nur'un annesini topraklarının bir kısmını satıp, kendilerine yardım etmediği için suçlamaktadır. Bir trafik kazasında çocuklarını kaybederler. Nur yazı yazmaya karar verir. Amacı bir gazetenin Atatürk'ün 100. Doğum yılı nedeniyle açtığı "Atatürk" konulu yarışmaya katılmaktır. Kocası önceleri Nur'a yardım eder, Nur yarışmanın lehine sonuçlanacağından emindir, fakat öyle olmaz. Nur'un eseri mansiyon bile alamaz. Nur tam anlamı ile yıkılmıştır. Nur'a bir şeyler olmaktadır. Zaman zaman çılgınca yaşamaktadır. Giysileri abartılıdır, bazen deliler gibi dans eder. Bir markete girip dakikalarca uğraşarak, raflardaki malların yerlerini değiştirir, yahut bir kitapçıya girip, bildik bilmedik yazarların yüze yakın kitabını satın alır. Bazen de saatlerce yağmur altında koşar koşar... Bu arada Nur'da Atatürk tutkusu da başlamıştır, onu çok sevmektedir. Atatürk'e karşı hayali örgütlerden söz eder, bazen de hayalinde kendisi Atatürkçü bir örgüt kurup onun liderliğini üstlenir. Zaman zaman Atatürk heykelinin önüne gidip, yüksek sesle bağıra bağıra İstiklal Marşı'nı söyler. Orada bulunan kalabalık ister istemez hazırol vaziyetinde marşı sonuna kadar dinlemekte, bazıları da marşa katılmaktadır. Renkler Nur'un günlük yaşamında çok önemli yer tutmaktadır. Bu arada kocası ile araları giderek açılmış, aralarında hemen hiçbir ilişki kalmamıştır. Nur birden bire, bu hareketli yaşamdan tamamen ters bir yaşam biçiminin içine düşer. Günlerce oturduğu koltuktan kalkmamakta, insanlarla konuşmamakta, yiyip içmemektedir. Nur hastalanmıştır, o manik depresyon krizi içindedir. İstememesine rağmen kocası onu akıl hastanesine yatırır. Elektroşoklar ve hastane yaşamı Nur'u yiyip bitirmiştir, ama o kararlıdır, bu hastalığı yenecektir. Burada Dr. Necla tarafından tedavi edilir, iyileşmeye başlar. Bu kadın psikolog ona yaşamı ve insanları sevmeyi yeniden öğretir. Nur tekrar yazmaya karar verir. Nur kocasından boşanır. Bu onun hastalıktan kurtuluşunu da simgeleyen bir olaydır. İyileştiğini hissettiği gün, Atatürk heykelinin önünden geçerken heykele bakıp, "İyiyim Paşam... İyiyim." der.

 ÖDÜL

35. Antalya Altın Portakal Film Festivali (1998) 
► Ertunç Şenkay, “En İyi Görüntü Yönetmeni"
► "Dr. Avni Tolunay Özel Ödülü"

11. Ankara Film Fesstivali (1999)
► Ayda Akksel, "En İyi Kadın Oyuncu"
►Güler Ökten, "En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu"
►Nevzat Dişiaçık, "En İyi Kurgu"
►Nedim Otyam, "En İyi Müzik"

10. Orhon Murat Arıburnu Ödülleri (1999)
►Jüri Özel Ödülü
►Ayda Aksel “En İyi kadın oyuncu”

 & Türk sinemasının usta ve yaratıcı yönetmenlerinden Tunç Başaran’ın Kaçıklık Diploması" filmi, öncelikle oyunculuk ve kurgusundaki farklı yapıyla dikkati çekiyor. Aslında Tunç Başaran, Türk sinemasında orta kuşağı temsil eden yönetmenlerden biri olsa da, Kaçıklık Diploması onun hem her kuşağa açık bir bakış açısı olduğunu hem de Türk sinemasının "yeni" tanımlaması içinde de söyleyebileceği sözler ve anlatım açısından yeni biçimsel arayışlara açık olduğunu hissettiriyor. Filmin anlatım açısından ele aldığı yaklaşım, filmin dokusuna yönetmenin anlatmak istediği dünyaya hizmet ediyor. Filmdeki Nur karekteri her gün karşılaştığımız sorunlardan bunalan, toplumsal ve bireysel duyarsızlıklar karşısında delirmeye başlayan bir insanı yansıtıyor. Film aslında bu yalınkat olgudan daha fazlasını barındırıyor. Başaran, kendisinin de dahil olduğu 68 kuşağının çelişkilerini irdelerken, aynı zamanda ülkemizin değişik dönemlerinin toplumsal yapımız üzerinde yarattığı tahribatı irdelemeye çalışıyor. Tunç Başaran, amacını gerçekleştirmede hazır reçeteler kullanmadan, zaman zaman kullanmasına karşın süslü, didaktik söylevlere yer vermeden ve özellikle ülkemize özgü azgelişmişlikte bireylerin rolü üzerinde duruyor. Filmin başarısında Nur karekterinin iç sesi olarak kullanılan yaşlı adam tipinin bu vurgulamada ne kadar etkili olduğu ve kullanılmasına gerek olup olmadığı tartışılabilir. "Engin Yörükoğlu'nun oynadığı hayal adamın ağzından çıkanlarsa kötü edebiyatın sinema sanatına nasıl zarar vereceğini gösteriyordu" Ayrıca manik depresif bir durumda olan Nur'un yaşamında oluşan bütün rahatsızlıklarının, sıkıntılarının kocası Murat'tan ayrılmasıyla son bulması ve iyileşmiş bir insan görüntüsü çizme si biraz kolaycılık olarak göze batıyor.

Diğer yandan Murat karakterinin özelinde ülkemizdeki erkek egemen bakış açısı ele alınarak bir eğretileme yapıldığını ve ona karşı direnen Nur karakteriyle aslında özgürlüğüne, kişiliğine sahip çıkma sıkıntısı yaşayan ülkemiz kadınlarının maruz bırakıldığı baskıya karşı tavır almasının yansıtıldığı kabul edilebilir. Murat karakterini bu bağlamda kullandığını düşündürten Başaran, bu karaktere neredeyse Türk erkeklerinin üzerinde taşıdığı bütün çelişkileri de yansıtarak, bu yaklaşımı güçlendiriyor. "Kaçıklık Diploması iyi niyetlerle yapılmış. ama olmamış bir film. Senaryodan, kurgudan, ama en çok da yönetmenden kaynaklanan filmde, Ayda Aksel, Selçuk Yöntem, küçük rolüyle Güler Ökten ellerinden geleni yapıyorlar... Nedim Otyam'ın film için yazdığı özgün müzik de başarılı, ama filmin bütününe yayılmış 'sanat filmi yapmak' telaşı zedeliyor filmi" Kaçıklık Diploması özellikle başarılı görüntü yönetimi ve aydınlatma tasarımıyla dikkati çekerken, Tunç Başaran'ın filmografisinde tartışmalı bir yere oturuyor. (Baydur, Cumhuriyet, 14.05.1999).”Prof.Dr. Alim Şerif Onaran/Doç.Dr. Bülent Vardar, syf:147”

& Delilik ve deliler üzerine yapılmış filmler azdır: insanoğlunun genelde bilmezden gelmeyi yeğlediği sorunlu bir alandır bu... İyi olanları ise daha da azdır: kendi kuralları, kendi yasaları olan bir garip ve yabancı ülkeye sağlıklı bir yolculuk yapmak kolay mı? Tunç Başaran'ın beklenen filmi Kaçıklık Diploması, bu alanda iyi bir sürpriz oluşturuyor. Genelde dedikodusu çok yapılan filmlerden kaçınırım. Ama bu kez sonuç olurdu. Karşımıza delilik üzerine filmlere evrensel düzeyde eklenecek çok önemli bir film değilse de, bizim sinemamız açısından yeterince başarılmış, inandırıcı ve sürükleyici bir kimlik araştırması hikayesi geliyor.

İyi bir aileden gelen Nur, üniversite eğitimi görmüş kültürlü bir kadındır. Ama gerek çocukluğundan gelen kimi sorunları, gerek fakültede tanışıp evlendiği 'sol görüşlü' Murat'la ruhsal anlaşmazlığı, gerekse çocuğunu bir kazada yitirmesi gibi olaylar, onu giderek bir tür melankolinin içine atar. "Çıldırması", çeşitli aşamalardan geçerek olur. Ve Nur tımarhaneye kadar düşüp şok tedavisi görür. Ama sonunda iyileşecek ve kocasından kurtularak yeni bir hayatı deneyecektir ...

Kaçıklık Diploması'nda Tunç Başaran, gerçek bir yaşam öyküsünden ve onu anlatan bir kitaptan yola çıkıyor. Ancak yeterli bir senaryo çalışması yaptığını söylemek kolay değil. Kimi noktalar veya kişilikler yeterince işlenmemiş: örneğin kocanın kimliği. Murat sağcı mı solcu mu, iyi bir adam mı kötü mü, bir aydın mı bir seks manyağı mı? Elbette bir insan bunların hepsi birden olabilir. Ama o zaman öylesine çelişkili bir kişiliğin yetrince işlenmesi gerekirdi. Aynı biçimde, çocuğun Nur'un yaşamındaki yeri, onunla olan anaoğul ilişkisi belirmiyor bu açıdan kaza sahnesi, yetersiz bir çekimIe de birleşerek ulaşabileceği drmatik ağırlığı yitiriyor, vs.

Yine de Kçıklık Diploması, delilik olayına temelde sağlam ve güçlü biçimde yaklaşıyor. Öncelikle bu olayın ailevi ve derin kökenlerinin biraz şematik olsa da belirmesi önemli. Baba evindeki kimi haksızlıklar, babanın sertliği, annenin ilgisiz soğukluğu (onda da saklı bir şizofreni belirtileri var), çevrenin acımasızlığı, daha sonraki yıllarda kocanın bencilliği gibi öğelerin hastalığa katkısı kesin çizgilerle beliriyor. Başaran, kimi sahneleri büyük bir ustalıkla çözümlemiş. Örneğin o kalabalık parti sahnesi, sanki bizim sinemamızın normlarını aşan bir bölüm. Delilik krizlerinin parlak bir beyaz ışıkla verilmesi, Nur'un içindeki sağduyunun düşsel bir yaşlı adamla temsili gibi buluşlar da çok iyi.

Ve kuşkusuz oyuncular .. Küçük roller, konuk oyunculuk dahil çok iyi çözümlenmiş. Selçuk Yöntem, karakterinin kağıt üzerindeki belirsizliğini gidermeyi deniyor, ama olanaksızı başaramıyor. Ama filmin en büyük şansı Ayda Aksel olmuş. Bu değerli tiyatro oyuncusu Nur kimliğini alıp üzerine geçirmiş, iyice oturan bir giysi gibi kendisiyle birleştirmiş. Başarısı gerçekten büyük ve onun Antalya'da en azından kadın oyuncu ödülüne ortak olarak görmezlikten gelinmesi, gerçekten de büyük bir haksızlık ...

Elbette bir başka olay var. Nur'un Atatürk tutkusu, Ata heykelleriyle olan trajikomik ilişkisi. Bilmiyorum, bunun üzerine atlayıp "İşte laikler böyle delirir, Atatürkçülüğün sonu budur," diye çığlık atanlar olacak mı? Ülkemizin genel paranoyası içinde bu hiç de olanaksız deği!. Ben kendi adıma şöyle düşünüyorum: bir kez bu olay uydurma değil, gerçek kahraman Ayşe Nil böyle bir tutkuyu yaşamış. Nedeni ise bence tümüyle politika dışı bir olay. Delilik sık sık toplumsal açıdan baskın figürlere, adını çok işitip yüzünün çok gördüğümüz kişilere yönelik eylemlere girişmez mi? Bu yöneliş, Lincoln, Kennedy, Luther King, John Lennon gibi kişiliklere olumsuz olarak yöneldiği gibi, kültleştirmeye, giderek tapınmaya da dönüşebilir. Ayşe Nil'inki sanırım böyle bir durum. Ve bence yeterince toplumsal açıklaması var.

Türkan Şoray Kaçıklık Diploması'nı hangi gerçek nedenle reddetti, o oynasa ne olurdu? Bu konuda açıklama yapmak kuşkusuz ki onun hakkı. Ama çok konuşulan bu konuda ben şunları söylemek isterim: Türkan hanımın kaygıları, senaryoyla ve rolünün yorumuyla ilişkiliydi ve haklı olduğu şeyler vardı.

Peki  oynasa ne olurdu? Yine iyi bir film olurdu, ama kuşkusuz başka bir film olurdu. Şoray eminim ki rolünü farklı biçimde yorumlardı ve bize yeni, başka bakış açıları sunardı. Onun bu rolü oynamaması sinemamıza yeni bir oyuncu kazandırdı: Ayda Aksel. Ancak Türkan Hanım'ın, yalnızca Türkan Hanım'ın oynayabileceği roller de var. Ve o eminim ki bu rollerden biriyle perdeye yeniden dönüş yapacak. “Atilla Dorsay, “Sinemamızda Çöküş ve Rönesans Yılları” syf, 99”


FİLMİ İZLE 






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder