Powered By Blogger

13 Aralık 2022 Salı

 

KAYIKÇI (1998) 


Yönetmen: Biket İlhan, Senaryo: Metin Belgin, Ülkü Karaosmanoğlu, Görüntü Yönetmeni: Colin Moinier, Müzik : Thesia Panayiotou Yapım: Sinevizyon Film (Türkiye)  Marathon Films ve Hyperion Production (Yunanistan)  Adela Media (Bulgaristan) Sanat Yönetmeni: Jale Onanç, Ses: Dinos Kittou, Kurgu: Nikos Kanakis,

Oyuncular : Memet Ali Alabora, Katerina Moutsatsos, Mustafa Avkıran, Eleni Philippa, Levent Özdilek, Periclis Lianos, Çetin Köroğlu

Konu: Çeşme'de balıkçılık yapan kayıkçının, Reis, kendisiyle çalışmadığı için tuttuğu balıkları satmasına engel olmaktadır. Reis, adamlarından Urfalı Salih'i kayıkçıyı ikna etmek için görevlendirir. Salih ve kayıkçı kahve de otururken Hristos ile sohbet etmekte olan yaşlı Ziyaddin bey gence sinirlenmekte ve onu eleştirmektedir. Urfa'lı Salih deniz kenarında bir sandalı zımparalarken yanına gelen Reis'in kızı Nergis ona babasını sorar. Salih, Nergis'e aşıktır fakat kızın kendisini fark etmemesine üzülmektedir. Salih ile Kayıkçı, sahilde içerken Salih sızar. Bu arada Çeşme'nin karşı sahilindeki Sakız adasındaki bir meyhanenin patronu Yorgos'nun kızı Evdokia, müzisyen olan sevgilisi Stavros'ya kapanma saati geldiği için uzo vermez. Stavros, Evdoika'yı Rebetika söylemesi için zorlar. Fakat Evdoika sinirlenerek Stavros' a bağırır ve bahçeye çıkar. Duruma canı sıkılan Stavros, Evdoika'nın başını derde sokacağı yönünde babasına söylenir. Evdoika'nın babası Yorgos, annesi öldükten sonra kızının kendisini de dinlemediğinden yakınır. Stavros'ya göre Evdoika, Çeşme'ye gidip geldikten sonra değişmiştir. Tavernadan ayrılan Evdoika eve giderken gelen gürültülerle ilgilenerek deniz kenarına gider ve Çeşme'den yüzerek gelen ve polis tarafından yakalan kayıkçı'yı görür. O da Evdoika'yı görmüştür. Polisler kayıkçıyı arabaya bindirerek merkeze götürürler. Evdoika eve gider ve gözü odasının duvarlarındaki fotoğraflara takılır. Fotoğraflara bakarken bir gurupla birlikte Çeşme'ye konser vermeye gittiği günler aklına gelir. Evdoika ile Kayıkçı, Çeşme'de büyük bir aşk yaşamışlardır. Günlerini beraber geçirmiş, çok özel anıları paylaşmışlardır. Kayıkçı mitolojik kahraman Hero'nun sevgilisi Leandros'u her gece görebilmek için Çanakkale boğazını geçmesi gibi, Çeşme'den Sakız'a yüzmüştür. Evdoika, sıkıntılarını sık sık annesinin yakın arkadaşı Maria'yla paylaşır. Maria onun için ikinci bir anne gibidir. Evdoika, Maria'yla birlikteyken Nikos gelir ve Stavro'nun babası Yorgos'yu ikna ettiğini ve Evdoika'nın Lagada'ya dönmesini beklediklerini söyler.

Stavros, Evdoika ile evlenirse her şeyin düzeleceğine inanmaktadır. Yorgos ise bir şey söylememiş ve Nikos'yu Evdoika'yı getirmesi için göndermiştir. Evdoika duruma çok sinirlenir ve Stavros 'ya olan öfkesini ifade etmek için Lagada'ya gitmeye karar verir. Stavros, Kayıkçı ile Evdoika hakkında gazetede kasıtlı haber yaptığını, gazetenin olayı kurcalamasını istemesine karşın gazeteden istifa ettiğini Yorgos’ya söyler. Yorgos ise Stavros'ya hatasını yeni mi fark ettiğini sorar. Bu arada Maria, Evdoika'nın Lagada'ya dönmesini engellemeye çalışmaktadır. Diğer yandan Çeşme'li Hristos katıldığı radyo programında Evdoika Yourdonidu'ya seslenir ve ona teşekkür ederek kendisini araması için telefon numarası verir. Kayıkçı'yı sevenler Evdoika'yı bulmak için seferber olmuşlardır. Bu arada radyonun DJ'i Yeni Türkü gurubunun Kayıkçı şarkısını çalmaya başlamıştır. Evdoika, radyo yayınını dinlemiş ve telefon etmiştir. Evdoika, Kayıkçı'ya gitme isteğine engel olmaya çalışan Maria'ya, Kayıkçı'ya henüz Hero ve Leandros efsanesinin sonunu anlatmadığını, onların ölümlerinin çok trajik olduğunu söyler. Hristos bir tekneyi temizlemekte olan Salih'i bularak ona Evdoika'nın kendisini aradığını ve ne yapıp edip bu iki sevgiliyi buluşturmak gerektiğini söyler. Salih Kayıkçı'nın evine gider ve onunla arasındaki küslüğü giidermek için şarap ikram eder. Salih, Kayıkçı'ya Hristos emminin her şeyi ayarladığını ve o gece Fener (Paspariko) Adası'nda bulaşacaklarını söyler. Sağır ve dilsiz olan kayıkçı, yere çizgiler çizerek kayığı olmadığını Salih'e anlatır. Salih ve Kayıkçı Reis'in adamı Hasan'ı kandırarak, Reis'in teknelerinden birini çalarak buluşma noktasına giderler. Evdoika'da Nikos ve Maria'yla birlikte buluşma noktasına gelmiştir. Reis ertesi sabah teknesinin çalındığını farketmiş ve çıldırrmıştır. Bu arada Nikos'nun annesi de Yorgos'ya haber vermiştir. Reis adamlarıyla, Yorgos ise Stavros ve yakınlarıyla birlikte aşıkların peşine düşmüştür. Her iki tarafta Evdoika ve Kayıkçı'yı Fener Adası'nda kuşatmışlardır. “Prof.Dr.Alim Şerif Onaran/Doç. Dr. Bülent Vardar, “20 Yüzyılın Son Beş Yılında Türk Sineması” syf,174”

& Kuşkusuz ki desteklenmesi, sahip çıkılması gereken bir proje, birbirine çok benzeyen insanların arasındaki saygı bağını güçlendirmek gibi soylu bir amacı var Kayıkçı'nın. İşte üzüntümüz de buradan kaynaklanıyor zaten. TürkYunan dostluğuna dair iletileri uluslararası festivallere de taşıyabilecek, en azından bunca yıldır TürkYunanKıbrıslı şairlerin geliştirdikleri bağlara yeni düğümler atabilecek bir sinema ürünü vermesini beklerdik Biket İlhan'dan. Şimdi, atılan bu ilk adımın devamını daha güçlü ürünlerle gelmesini dilemekle yetinelim. (Tunca Arslan, Radikal G., 11 Ekim 1999)

& Modernizm olgusu yaşamın içine nüfus ettiğinden bu yana, hatta post modernizm olgusunun modernizmi ikame etmeye başlamasından sonra yaşamın iç ritmi, sosyalleşme sürecindeki değişimler ve bireylerin yaşama karşı beslediği umutlarda da değişikler oldu. Bu süreçten payını alanların başında sanatsal ifade şekilleri de gelmekte. Örneğin; gerek edebiyatta gerekse de sinemada geçmişin aşk temalı yapıtlarında günümüzde ciddi miktarda bir azalma ve değişim yaşanmakta. çağımızda romantik, kırılgan aşk ilişkileri ve bu bağlamdaki kadının yerini, pragmatik, değişik güçlerle donanmış bir çeşit erkeksi kadın ve bu değiişimin yörüngesinde ilişkiler almış görünmekte.

 "Kayıkçı" tüm bu kaotik ilişkilerle ve güçlerle donanmış yaşam tarzı içinde naif bir aşk ilişkisini, yalın bir anlatım şekli ve büyük laflar üretmeye çalışmadan gündemine alan bir film. Nitekim sinema yazarı Özgür Şeyben'de "filmi izledikten sonra uzun zamandır 'Türk Sinemasının' böyle naif bir eser çıkarmadığını fark ettim. Tamamen gerçek yaşamın dışında tiplemelerin seçildiği 'sanat' filmlerinden sonra arınmamı sağladı Kayıkçı" diyerek filmin yaşamın içinden taşıdığı yalınlığa atıfta bulunuyor. Filmin fonuna ise yakın geçmişimizde siyaseten de başlayan Türk ve Yunan yakınlaşmasının izleri sinmiş. Filmin yönetmeni Biket İlhan'da "Ege'nin iki kıyısındaki insanlar; yaşamları, umutları ve düşleriyle birbirlerine çok benzemektedir. Düşman ve komşu kavramlarının birbirine karıştırıldığı kritik bir noktadayız. İşte bu noktada, aşkın en etkili iyileştirici güç olduğuna inanıyorum" diyerek günümüzde her şeye karşın aşkı savunmanın önemine dikkati çekiyor. Kayıkçı şüphesiz anlattığı aşk öyküsünün paralelinde düşmanlık, öteki gibi çoğu zaman yapay desteklerle beslenen ogular üzerinde düşünme yolları açıyor. Biket İlhan'ın derdini bir filmle, dolayısıyla bir sanatsal dille anlattığını düşündüğümüzde, "Kayıkçı" filminin sinema dilindeki yalınlığın insana özgü en temel yakınlaşmayı ele alması açısından uygun düştüğü görülüyor. “Prof. Dr. Alim Şerif Onaran/Doç. Dr. Bülent Vardar, “20 Yüzyılın Son Beş Yılında Türk Sineması” syf,174”

& Barış denizi Ege ... Karşılıklı turizm, tarih ilişkileri... Ortak kültür, ortak yemekler, benzer zevkler…...Mavi Yolculuk, Yunan adaları, Mikonos'taki özgürlük... Manos Hacidakis, Mikis Teodorakis, Zülfü Uvaneli, Maria Faranduri... Melina Mercouri, Aliki Vuyuklaki, Nana Mouskouri, Tülay German... Ve son deprem sonrasında beliren inanılmaz dostluk ve kardeşlik havası. ..

Tüm bu isimleri, kavramları ve olguları seviyoruz. Sinema ve sanat yoluyla bu kardeşlik elbette pekiştirilebilir de ... Sanatın düşmanlığı dostluğa dönüştürmede ve ortak noktaları ortaya koymada öylesine büyük bir gücü var ki ... Ama Kayıkçı vb. filmlerle bu yapılamaz. Bu alabildiğine klişe sözler, durumlar ve karakterlerle yüklü, hiçbir anında inandırıcı olamayan, kötü yazılmış, Sokaktaki Adam'ın yönetmeninden beklenmeyecek kadar kötü yönetilmiş ve kötü oynanmış bu film, iyi bir zamanlamayla gösterime çıkmasına karşın, ne yazık ki beklenen amaca hizmet etmeyecek. Ve TürkYunan ortak yapımı olarak önce iki ulusa, sonra da dış dünyaya sunacağımız bir film hayali, başka bir vuslata dek bekleyecek... Çünkü, niyet ne denli iyi olsa da, asıl olan sanattır ve sanatın kendine özgü gücüdür. “Atilla Dorsay, “Sinemamızda Çöküş ve Rönesans Yılları” syf,106”

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder