Powered By Blogger

12 Aralık 2022 Pazartesi

 

GEMİDE (1998) 

Yönetmen:Serdar Akar, Senaryo: Önder Çakar, Serdar Akar, Görüntü Yönetmeni: Mehmet Aksın, Müzik: Uğur Yücel Yapım: Yeni Sinemacılık/Sevil Denirci, Önder Çakar Kamera Asistanı: Korhan Günay, Kurgu: Nevzat Dişiaçık, Danışman: Yüksel Aksu, Sanat Yönetmeni: Yauz Fazlıoğlu, Işık: Nurdoğan Erduvan, Yapım Asistanı: Özgür Özbalık, Sorumlu Yapımcılar: Önder Çakar, Sevil Demirci, Yapım Amiri: Murat Düzgünoğlu, Devamlılık Yazmanı: Meral Karasu, Focus Puller: Önder Yetkin, Kamera Yardımcısı: Derya Arş, Aktüel Görüntü: Zekeriya Kurtuluş, Yardımcısı: Barış Özbiçer, Işık Şefi: Nurdoğan Erduvan, Işıkçılar: Nihat Emiltay, Ferdi Eskicioğlu, Adem Yüksektepe Dekor: Türker İşçi, Marangoz: Temel Çınar, Dekor: Ahmet Özlemiş, Makyöz : Zühre Ustaşanverdi, Set: Nusret Yılmaz, Serdar Güz, Ulaşım: Hasan Akkaya, Savaş İpek, Negatif Yıkama: Mustafa Oruç, Negatif Kutgu: Eyüp Yıldız, Lale Cerrahoğlu, Renk Analisi: Adnan Şahin, Kopya Baskı: Zekeriya Şahin, Ses Kayıt, Miksaj: Erkan Aktaş, Seslendirme Yönetmeni: Savaş Özdural, Olgun Şimşek,

Oyuncular: Erkan Can (Kaptan), Ella Manela (Kadın), Haldun Boysan (Kamil), Naci Taşdöğen (Boksör), Yıldıray Şahlnler (Ali), Cengiz Küçükayvaz (üçüncü adam), İştar Gökseven (ikinci adam), Güven Kıraç (birinci adam), Funda Şirinkal, Bülent Çakırer, Ali İhsan Çetin (birinci vinçci), Kazım kazan (ikinci Vinçci), Nihat Emiltay (üçüncü vinçci), Adem Yüksektepe (dördüncü vinçci) Mehmet Şenkal, Halil İbo, Naci Ritim,

Konu: Olaylar, Boğaz'da demir atıp kum taşıyan bir gemide geçer. Kaptan İdris (Erkan Can), adamları Kamil, Boksör ve Ali sabah akşam esrarlı sigara içerler. Boksör gemiye yiyecek almak için gittiği Laleli 'de gece yarısı bir grup serseri tarafından soyulur ve dört gemici tanımadıkları soyguncuların peşlerine düşer. Aradıkları adamları bulduklarında onları bir güzel döverler. Soyguncuların yanlarındaki Romen fahişeyi de alıp gemiye dönerler. Ancak Kaptan idris, Romen fahişenin bir gün başlarına bela olacağı korkusuyla huzuru kaçar. Kadını ambara saklayan Boksör, esrarlı sigara muhabbetinden sonra, elleri bağlı fahişeye tecavüz eder. Boksör'ün ardından Kamil ve Ali de sıradadır. Ne var ki farklı bir kişilik taşıyan Kaptan İdris, cinsel açlık içinde çırpınan ve kaçırdıkları yabancı uyruklu kadın yüzünden sürekli birbirlerine giren adamlarını uyaracak, onları engelleyecektir.

ÖDÜLLER;

11. Ankara Film Festivali

►Umut Veren Yeni Senaryo Yazarı “Serdar Akar”

►Umut Veren Yeni Yönetmen “Serdar Akar”

  ►En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu “Haldun Boysan

►En İyi Erkek Oyuncu “Erkan Can ►Seçiciler Kurulu Özel Ödülü

35. Antalya Film Şenliği

►En İyi 2. Film

►En İyi Erkek Oyuncu “Erkan Can “

►En İyi Kurgu “Nevzat Dişiaçık”

►En İyi Yönetmen “Serdar Akar“

10. Orhan Arıburnu Ödülleri

►En İyi Film “Serdar Akar”

►En İyi Yönetmen “Serdar Akar “

►En İyi Erkek Oyuncu “Erkan Can”

Çasod) Çağdaş Sinema Oyuncuları Derneği'nin (1999) seçiminde

► Haldun Boysan, Erkan Can, Yıldıray Şahinler ve Naci Taşdöğen "en iyi oyuncu dalında Jüri Özel Ödülü".

& Bir memleket gibidir gemi," diye açılan Ahırkapı açıklarına demirlemiş bir gemide başlar ve orada biter. Kaptan, Kamil, Ali ve 'boksör', dünya üzerinde tüm liman kentlerinde, tüm metropollerde, tüm şehir görünümündeki sayısız küçük insanın her gün yaşadığı serüvenin, "bin yıldır yaşanan" serüvenin bir benzerini yaşarlar. İçerler, esrar çekerler, acıkır ve açlıklarını gidermenin peşine düşerler. Dostlukları kadar ihanet, hırs ve nefretlerini de haykırırlar, birbirlerine ve tüm dünyaya karşı. ..

Dört arkadaşın küçük, sefil, alabildiğine sıradan dünyalarına önce bir yalan, onun neden olduğu bir kavga ve yaralanır, ardından da gemiye gizlice getirilen bir kadın girer. Laleli'den kaldırdıkları bir "Romen orospusuna, tüm bilenmiş kadın açlıkları ve şehvet dürtüleriyle saldırırlar. Daha doğrusu boksör ve Ali saldırır. Kamil, olup biteni izleyerek kendisini tatmin eder. Kaptan ise kadının varlığından neden sonra haberdar olur ve her memleketteki gibi "kanun ve düzeni" yeniden kurmaya savaşır, ..

Gemide'nin başlıca özelliği, son dönemin kimi genç Türk filmleri gibi bir teknik gösteri ve biçimsel cambazlık ürünü olmayıp, tümüyle 'hissedilmiş' bir film olmasıdır. Serdar Akar'ın kendi yazdığı hikayelere dayalı senaryo, bize yönetmenin iyi gözlemlediği bir çevreyi, sert, haşin, kaba, zalim, kıyıcı görünümleri altında kocaman birer yürek  taşıyan, kısacası gerçek birer insan' olan kişileri tanıtmada benzersiz bir başarıya ulaşır.

Gemide'nin mekanları, gerçekçilik ile simgeselliği olağanüstü bağdaştıran bir özgünlüğe ulaşırlar. Kimi zaman belgesele yakın bir üslupta, tüm gerçek fonksiyonları içinde gösterilen "gemi", elbette memlekettir; kaba ve acımasız, gündelik ve sorumsuz, hazcı ve tüketici tutumlarımızla bir cennetten bir cehenneme dönüştürdüğümüz şu kendi ülkemiz... Laleli semti ise sanki yeni düzenin İstanbul'unu simgeler: yolsuzluk, mafya, sömürü kaldırımlara taşmıştır, izbe birahanelerde porno filmler izleyen bir erkek kalabalığı yarım doyumlarla avunur, hesaplar dolar üzerinden görülür, kendi ülkelerindeki depremden kopup gelmi gencecik Romen, Rus, Macar kadınları aç erkek iştahları için pazarlanır, kavgalar, kolayca ölüm ve cinayete dönüşebilir.

Gemide'nin insanları alabildiğine küfreder, anaavrat dümdüz giderler. Tıpkı Laleli' deki insanların, Boğaz'dan süzülerek geçip giden teknelerdeki gemicilerin konuştuğu ve konuşması gerektiği gibi... Reklamlardaki cümle doğrudur: bu film, asla ve asla televizyon ekranlarına gelmeyecektir. Ne yapalım?

Gemide, Türk sinemasında kesin bir dönemeç, bir kilometre taşı oluşturur. İstanbul cehenneminden çıkıp gelen gerçek ve otantik küçük insanları, artık o beyaz köşkler, romantik bakışlar, "bir bahriyeli teğmene gönlünü kaptıran zengin kızı Nalan" vb. şeyler döneminin kesin sonunu ilan eder. Yaralı, incinmiş bir duyarlılık gelip hayattaki gibi gerçek yerini alır. Ve küfür, hem de yakası açılmadık denizci küfrü, bir film aracılığıyla tüm o kalıp ve kibar konuşmaların, nazik sözlerin yerini alır.

Ve tüm bu haşinlikten ve sanki hayattan gelip aramıza karışmış kişilere dönüşen tüm oyuncuların olağanüstü gösterisinden sonra, Uğur Yücel imzalı bir keman sesi, o kabalığın ve haşinliğin ardında yatan hüznün altını çizerek finale damgasını basar ve beynimizden yüreklerimize bir ırmak gibi akarak, orada gelip yerleşir ..”Atilla Dorsay, “Sinemamızda Çöküş ve Rönesans Yılları”syf: 75”

& Gemide", öyle çok dolambaçlı olmayan basit bir entrikanın beslediği sade bir öyküye sahip. Serdar Akar, bu ilk filminde öyküden çok karakter taraması üzerine yüklenmiş ve pürüzsüz, yalın bir anlatımla bize onların kişiliklerini aktarmış. Film boyunca, örneğin Kudret Sabancı'nın "Azize"de yaptığı türden kurgu oyunları ve üslup denemeleri yok. Tempo olarak filme sakinlik damgasını vurmuş. (Uğur Vardan, Sinema Dergisi, Aralık 1998)

4 Gemide"nin Akar'a yönetmenliğinden dolayı ödül kazandırması sürpriz değil. "Gemide" bir ilk filmin taşıyacağı varsayılan zaaflara sahip değil. Ne istediğini bilen birinin elinden çıkma, doyurucu bir yapım. Filmi büyük ölçüde sevmeme ve beğenmeme yol açan nedenlerse doğrudan yarattığı dünyayla ilgili. Açlık ve cinsel arzu gibi ilkel güdülerle yönlenen erkeklerin umuda geleceği, ilerlemeye kapalı dünyası... Doğal olarak kadın, iştah kabartıcı bir cinsel nesne. (Alin Taşçıyan, Milliyet G., 02 Aralık 1998)

4 Nâzım'ın 'Dümende ve başaltında öyle insanlar vardı ki...' diyerek hikâye ettiklerinden değil bu gemiciler. Sırtı lacivert hamsiyle, mısır ekmeğiyle, türkü söyler gibi ölmekle ilgileri, alakaları yok. Yalnızca, tıpkı şiirdeki gibi, konuşmayı şehvetle sevdikleri söylenebilir. Kumkapı açıklarındaki kum kosterinin dümeninde, güvertesinde ve kamarasında, esrar çekip üstüne baklava yiyen, "Bir memleket gibidir gemi, her şey düzen ve kontrol altında olmalıdır" diyen, küçük çıkarları ve zevkleriyle vicdanlarının çatışmasını yaşayan insanlar var. Başaltında da zorla kaçırılmış 'bakire' bir Romen fahişe…

Antalya'da En İyi İkinci Film seçilip, yönetmeni Serdar Akar ve başroldeki Erkan Can'a Altın Portakal kazandıran 'Gemide', işe korsanlık vb. karışmadığı sürece genellikle iyi yanlarıyla, idealize edilerek ele alınan gemi adamlarına özgün bir bakışla yaklaşıyor. Kafaları dumanlı, 'gidecek yerleri', yelken açacak ufukları olmayan, içlerinde hep 'karaya oturma' korkusu taşıyan, gemide de 'karaya vurmuş' gibi yaşayan denizciler var karşımızda. Üç kulaç mesafedeki Laleli'nin batakhanelerinde başlayan serüven ister istemez gemiye de sıçrıyor, kavga dövüş, gasp, kız kaçırma vb. derken, küçük çaplı suç atmosferi oluşuyor. Zavallı fahişenin kaderini ilgilendiren, 'Nasıl kurtulacağız bu beladan?' meselesi baş köşeye oturuyor.

'Gemide', dikkat çekici bir çıkış yapan Yeni Sinemacılar grubunun diğer filmi, Kudret Sabancı'nın yönettiği 'Laleli'de Bir Azize'yle öncelik sonralık ilişkisi içinde paralellikler gösteren, ilginç iç içelik bağlantıları bulunan, bu açıdan hep vurgulandığı gibi dünya sinema literatürüne geçmesi gereken özellikler taşıyan bir film. Yapımcısı Önder Çakar'ın, "İkisini birden seyredenler, üçüncü bir film seyretmiş gibi olsunlar" arzusunun karşılığı alınmış durumda. Ama öte yandan küçük boşluklar da kalmış. Fahişenin neden 'bakire' olduğunu anlamanın anahtarı 'Gemide'de değil, öbür filmde örneğin…

Güne sık sık 'kafasının içinde filler tepişmekteyken' başlayan İdris Kaptan'ın, içine girdikleri kontrolsüz çalkantıyı kontrol altına alma, gemideki düzeni sağlama çabalarıyla yoğun kapalı mekân kullanımıyla gelişiyor film. Kum çıkarma sahnelerinin başarısı, sinemamızda ilk kez bu kadar cesaretle, fütursuzca ama sömürü amacı güdülmeden, gerçeklik ölçüsünde kullanılan argonun (aynı şey 'Azize' için de geçerli) tam yerini bulması ve müthiş oyunculuklarla bugünden yarına kalacak, daha çok sözü edilecek bir çalışma kotarmış genç Yeni Sinemacılar. Ekrandakinden çok farklı Erkan Can kaptan rolünde harikalar yaratırken, sağ kolu Kamil'i canlandıran Haldun Boysan ve diğer iki tayfa Naci Taşdöğen ile Yıldıray Şahinler de kusursuz performans gösterip adeta oyunculuk dersi veriyorlar. Haluk Bilginer'in 'Masumiyet'teki rolünden sonra, sinema deneyimi olmayan genç oyuncuların da merkezkaç dünyalara ilişkin bu başarılarına şapka çıkarmamak elde değil., (Radikal G., 07.12.1998)

4  Serdar Akar, küfürlere öyle kendini kaptırmış ki, Laleli'de kadın satıcılarının elinden alınan Nataşa'nın bir hafta boyunca kum gemisinde ne hale geleceğini akıl etmeyi unutuver miş! Nataşa, kirli gemiciyi yatağında uyumasına, olmadı ön güvertenin bilmem ne yanında yerlerde sürünmesine, eli kolu bağlı yüzüstü yatmasına rağmen her nasılsa tertemiz kalabildi. Ne kuaförden çıktığı andaki saçı, ne makyajı, ne de ruju silindi kadıncağızın (Coşkun Çokyiğit, Türk Edebiyatı Dergisi, S.: 301, Kasım 1998)

4 İdris Kaptan, Kamil, Ali ve Boksör, YenikapıKumkapı açıklarında gördüğümüz türden bir kum kosterinin mürettebatıdır. Kafaları genellikle dumanlıdır. Bir akşam gemi demirliyken Boksör yüzerek gelir, karadayken bazı adamlardan dayak yediğini, parasının çalındığını söyler. Olayın devamı, Laleli'nin batakhanemsi izbe mekanlarında alınan intikam ve gemiye çıkarılıp ambara kapatılan Romen fahişeyle gelir.

1990'ların ikinci yarısından itibaren sinemamızın damarlarına zerkedilen gençlik aşısının en ilginç ve sıradışı örneklerinden biri. Dikkat çekici bir çıkış yapan Yeni Sinernacılar grubunun diğer filmi, Kudret Sabancı'nın yönettiği "Laleli'de Bir Azize"yle önceliksonralık ilişkisi içinde paralellikler gösteren, bu açıdan dünya sinema literatürüne geçmesi gereken bir çalışma var karşımızda. Yapımcı Önder Çakar'ın "ikisini birden seyredenler, üçüncü bir film seyretmiş gibi olsunlar" arzusunun karşılığı alınmış durumda. Ama "Gemide"nin bir 'aile filmi' olmadığını, pek çok sinemasever açısından zorlayıcı unsurlar barındırdığını, örneğin tecavüz sahneleri başta olmak üzere 'vahşi gerçekçilik'in sularına da sıkça girdiğini peşinen söyleyelim.

Güne sık sık 'kafasının içinde filler tepişmekteyken' başlayan idris Kaptan'ın, içine girdikleri kontrolsüz çalkantıyı kontrol altına alma, gemideki düzeni çabalarıyla, yoğun kapalı mekan kullanımıyla gelişiyor "Gemide". Sinemamızda ilk kez bu kadar cesaretle, hatta fütursuzca ama sömürü amacı güdülmeden, gerçeklik ölçüsünde kullanılan argonun tam yerini bulması, mükemmel kurgu ve gerçekten 'sıkı' oyunculuklar, "Gemide"nin bugünlere kalacağının kanıtıydı.

Bir ilk film olduğunu asla belli etmeyen, öyküsünü dolambaçlı yollara sapmadan net bir üslupla aktaran "Gemide"de, görüntü yönetmeni Mehmet Aksın'ın tüm yeteneğini konuşturmuş olduğunu da özellikle belirtelim. Serdar Akar, tıpkı büyük başarıyla kotardığı denizden kum çıkarma sahnelerinde olduğu gibi kepçeyi daldırdığı yerde çok şey bulmuş ve sonrasında büyük sulara doğru yol almaya başlamıştı. (T.A) SİNEMA “ En İyi 100 film”



FİLMİ İZLE 




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder