Yönetmen: Zafer Davutoğlu
Senaryo: Osman F. Seden (“Xavier de Montep’in 1884 de yazdığı “La Porteuse de Pain” isimli romanından”)
Kamera: Kenan Kurt
Müzik: Fecri Ebcioğlu,
Yapım: Kemal Film / Osman F. Seden
Prodüksiyon Amiri: Adnan İrkut, Yönetmen Asistanı: Fikret Uçak, Kamera Asistanı: Kenan Davutoğlu, Ar Direktör: Saim N. Bilge, Set Amiri: Hasan Nurdan, Işık: İlhan Aslım, Uğur Duru, Montaj-Senkron: Osman Bilen, Laboratuvar: Mihail Skarpedis, Recai Karataş, Ses: Tuncer Aydınoğlu,
(Kemal Film Platosunda çekilmiş, Acar Film Stüdyosu’nda seslendirilmiştir).
Oyuncular: Türkan Şoray (Ayşe/Leyla), İzzet Günay (Zafer) Kenan Pars (Nazmi Usta), Efgan Efekan (Metin), Kadir Savun (İsmail Hakkı), Senih Orkan (Salim Emre), Hüseyin Baradan (Lütfü Sırman), Çolpan İlhan (Sevim), Nubar Terziyan (Komiser), Mürüvvet Sim (Gülizar Hisarlı), Ergül Buharalı (Cevat Şahin), Hayri Esen (Doktor), Mümtaz Ener (İsmail Hilmi Paşa), Cahit Irgat (Ağır Ceza üyesi), Feridun Çölgeçen (Savcı), Talat Gözbak (Ağır ceza üyesi), Hakkı Haktan, Selahattin İçsel (Bakkal), Faik Coşkun (Pasaport görevlisi), Hüseyin Güler (İhsan), T. Fikret Uçak Doktor), Nezihe Güler, Mine Sun, Muammer Gözalan (Doktor), Ünal Gürel, Savaş Tuğ, Ali Seyhan (Otel Görevlisi), Zeki Tüney (Gazeteci), Adnan İrkut, Os-man Türkoğlu (Cezaevi Müdürü), Kaya Volkan, Murat Tok, Kazım Kartal, Behçet Nacar, Hüseyin Kaşif, Fadıl Garan (Fabrika Görevlisi), Talat Gözbak (Ağır Ceza üyesi), Yusuf Sezer, Talia Saltı (Cezaevi görevlisi), Araksi Hebo, Zeki Alpan (Piyano Hocası), Ünal Gürel
Konu: 1943’ün göz açtırmayan kışı. İstanbul. Lütfü Beyin fabrikasında kapıcılık yapan Ayşe Çelik, ne dünya savaşını ne de bir sene önceki ‘Struma Faciası’nı düşünecek durumda.. Kocası Selim, aynı yerde 12 yıl çalıştıktan sonra bir iş kazasında ölmüş. İki çocuğu, 3-4 yaşlarındaki Metin ve birkaç aylık Zeynep’le ortada kalınca ‘patrona yalvarıp yakarıp’ genç kadına bir iş verdirmişler. Filmin başında, ekmek, peynir, helva ve (ilerde başına dert olacak) gazyağı almak için Bakkal Hayri’ye giderkenki perişanlıkları ; Ayşe’nin sol elinde ‘kulpu iğreti tutturulmuş bir gaz tenekesi’, koltuk altında çuval, lastiği gevşemiş çorabı ayak bileğine kadar düşmüş. Sağ eliyle Metin’i, o da Nazmi Ustanın armağan ettiği içi saman dolu tahta atı sürüklüyor. Zeynep’i (sütü mü, zamanı mı yok, filmden anlaşılmıyor) sütanası Gülizar’a bırakmış. O da laf dokunduruyor “Sütanalık kolay mı? Çamaşıra gitsem bunun üç Haftada 10 kâğıda olmuyor bu iş.” Üstelik, göz kamaştıran güzelliği de başına bela. Ölen kocasının ‘en iyi’ arkadaşı olduğunu söyleyen Nazmi, meğer onu ‘ilk gördüğü andan beri’ seviyormuş. Peşini bırakmıyor.
Fabrikanın sahibi Lütfü Sırman, karısı ve çocuğu Kemal’le çok mutlu. Başarılı bir mühendis olan Lütfü Bey, tekstil makinelerinde ‘istihsali üç misline çıkaracak’ bir yöntembulmuş. Ancak, basireti mi bağlandı nedir, bu konudan yalnızca Nazmi Ustaya söz ediyor; “Şimdilik bir sen biliyorsun bir de ben. Dünyada itimat ettiğim tek insansın.. Bütün kredilerimi topladım bankalardan. İstediğinden fazlası var kasada. Hiçbir şeyden şüphelenmesinler diye muhasebeye bile bildirmedim para çektiğimi. Al anahtarları. Bir muvaffak olalım milyonlar su gibi akacak..”
Ayşe’yi bakkaldan gazyağı alırken gören Hacı Hüsrev Efendi, zaman yitirmeden durumu Lütfü Beye anlatır ; “Allah saklasın, cayır cayır yanarız. Benden söylemesi.” Fabrika sahibi ile Ayşe arasında yaşanan geçici gerginlik, sonradan genç kadının suçlanmasında kullanılacaktır.
Evlenme isteğine defalarca olumsuz yanıt alan Nazmi öyle bir şey yapar ki; Bir gece fabrikayı kundaklar (hem de Ayşe’nin gazyağını kullanarak), işçi Cevat’ı öldürüp kimliğini değiştirir, Lütfü Beyi öldürür ve buluşu ile ilgili kağıtları alır, kaçmadan önce de tabancayı Ayşe’nin odasına bırakır. Yangında tanınmaz hale gelen Cevat, ‘mucize kabilinden yanmayan’ nüfus cüzdanı nedeniyle Nazmi zannedilir.
Ayşe tutuklanır. ‘Suçu sabit görüldüğünden müebbet hapsine’ karar veriliyor. Metin’e bundan sonra ‘kocamın tek arkadaşı sendin’ dediği, emekli öğretmen ve ‘Örnek Talebe Yurdu’ müdürü İsmail Hakkı bakacaktır. Zeynep’i ise sütanası Gülizar kaçırmış. (Sonradan, neyse ki, İstanbul Belediyesi Yetimhanesine bıraktığını öğreneceğiz.) Nazmi, Cevat Şahin olarak Mısır’a gidiyor. Burada mensucat fabrikaları sahibi ve Türk asıllı İsmail Hilmi Paşa ile tanışır. Lütfü Beyin geliştirdiği yöntemle Paşa’nın yanında çalışmaya başlar. Zamanla ortağı olur ve güzel kızı Gülsüm’le evlenir. Kızı Sevim’in doğumu sırasında karısını kaybeder. ‘Hiçbir pişmanlık, hiçbir vicdan azabı’ duymadığı bu yıllarda yaşamındaki tek karanlık gölge, onun aslında Nazmi Erkmen olduğunu bilen Salim’dir. Bir rastlantı ile bu durumu anlayan Salim, Cevat’ın dayısıdır ve “20’ye yakın suçun faili olarak” Türkiye’de aranmaktadır.
Nazmi’den sızdırdıklarını ‘batakhanelerde ve barlarda yiyip çılgınca bir hayat sürüyor’.Ayşe ise kendini çevresine sevdirmiş ve hapishanenin revirinde hastabakıcı olarak çalışmaktadır.
21 yıl sonra.. ‘Tesadüflerin’ bir araya getirdiği kişiler. Metin, avukat olmuş ve İsmail Hakkı Babanın öğrenci yurdunda kalıyor. En iyi arkadaşı Kemal bir tekstil mühendisi ve tahmin edileceği gibi Lütfü Beyin oğlu. Kemal’in ‘her saniyesini ona taparak geçirecek kadar sevdiği’ genç kız ise yıllar önce yetimhaneye bırakılan Zeynep. Orada Leyla adı verilmiş ve şimdi ‘bir moda evinde manken olarak’ çalışıyor. Nazmi (yeni adıyla Cevat), “Mısır’daki bütün tesislerini ve sermayesini anavatana getirip Batı Mensucat’ı kurunca” kalp hastası kızı Sevim de olaylardaki yerini alır. Bu arada, 26 Kasım tarihli, dönemin etkili gazetesi Akşam’da Nazmi’nin resmini gören Ayşe kaçarak İstanbul’a gelir. Adını Zehra olarak değiştirir. Bir bakkalda ekmek dağıtıcısı olarak çalışırken kızını bulur. Sevim’in Kemal’e aşık olmasıyla, Nazmi, Leyla’yı delikanlıdan uzaklaştırmak ister ama karşısına ‘haklı ve mazlum’ olmanın verdiği güçle Ayşe çıkıyor. Hiç olmazsa roman ve filmlerde ‘hak yerini er geç bulur’. (Murat Çelenligil)
Filmi tam izle
Senaryo: Osman F. Seden (“Xavier de Montep’in 1884 de yazdığı “La Porteuse de Pain” isimli romanından”)
Kamera: Kenan Kurt
Müzik: Fecri Ebcioğlu,
Yapım: Kemal Film / Osman F. Seden
Prodüksiyon Amiri: Adnan İrkut, Yönetmen Asistanı: Fikret Uçak, Kamera Asistanı: Kenan Davutoğlu, Ar Direktör: Saim N. Bilge, Set Amiri: Hasan Nurdan, Işık: İlhan Aslım, Uğur Duru, Montaj-Senkron: Osman Bilen, Laboratuvar: Mihail Skarpedis, Recai Karataş, Ses: Tuncer Aydınoğlu,
(Kemal Film Platosunda çekilmiş, Acar Film Stüdyosu’nda seslendirilmiştir).
Oyuncular: Türkan Şoray (Ayşe/Leyla), İzzet Günay (Zafer) Kenan Pars (Nazmi Usta), Efgan Efekan (Metin), Kadir Savun (İsmail Hakkı), Senih Orkan (Salim Emre), Hüseyin Baradan (Lütfü Sırman), Çolpan İlhan (Sevim), Nubar Terziyan (Komiser), Mürüvvet Sim (Gülizar Hisarlı), Ergül Buharalı (Cevat Şahin), Hayri Esen (Doktor), Mümtaz Ener (İsmail Hilmi Paşa), Cahit Irgat (Ağır Ceza üyesi), Feridun Çölgeçen (Savcı), Talat Gözbak (Ağır ceza üyesi), Hakkı Haktan, Selahattin İçsel (Bakkal), Faik Coşkun (Pasaport görevlisi), Hüseyin Güler (İhsan), T. Fikret Uçak Doktor), Nezihe Güler, Mine Sun, Muammer Gözalan (Doktor), Ünal Gürel, Savaş Tuğ, Ali Seyhan (Otel Görevlisi), Zeki Tüney (Gazeteci), Adnan İrkut, Os-man Türkoğlu (Cezaevi Müdürü), Kaya Volkan, Murat Tok, Kazım Kartal, Behçet Nacar, Hüseyin Kaşif, Fadıl Garan (Fabrika Görevlisi), Talat Gözbak (Ağır Ceza üyesi), Yusuf Sezer, Talia Saltı (Cezaevi görevlisi), Araksi Hebo, Zeki Alpan (Piyano Hocası), Ünal Gürel
Konu: 1943’ün göz açtırmayan kışı. İstanbul. Lütfü Beyin fabrikasında kapıcılık yapan Ayşe Çelik, ne dünya savaşını ne de bir sene önceki ‘Struma Faciası’nı düşünecek durumda.. Kocası Selim, aynı yerde 12 yıl çalıştıktan sonra bir iş kazasında ölmüş. İki çocuğu, 3-4 yaşlarındaki Metin ve birkaç aylık Zeynep’le ortada kalınca ‘patrona yalvarıp yakarıp’ genç kadına bir iş verdirmişler. Filmin başında, ekmek, peynir, helva ve (ilerde başına dert olacak) gazyağı almak için Bakkal Hayri’ye giderkenki perişanlıkları ; Ayşe’nin sol elinde ‘kulpu iğreti tutturulmuş bir gaz tenekesi’, koltuk altında çuval, lastiği gevşemiş çorabı ayak bileğine kadar düşmüş. Sağ eliyle Metin’i, o da Nazmi Ustanın armağan ettiği içi saman dolu tahta atı sürüklüyor. Zeynep’i (sütü mü, zamanı mı yok, filmden anlaşılmıyor) sütanası Gülizar’a bırakmış. O da laf dokunduruyor “Sütanalık kolay mı? Çamaşıra gitsem bunun üç Haftada 10 kâğıda olmuyor bu iş.” Üstelik, göz kamaştıran güzelliği de başına bela. Ölen kocasının ‘en iyi’ arkadaşı olduğunu söyleyen Nazmi, meğer onu ‘ilk gördüğü andan beri’ seviyormuş. Peşini bırakmıyor.
Fabrikanın sahibi Lütfü Sırman, karısı ve çocuğu Kemal’le çok mutlu. Başarılı bir mühendis olan Lütfü Bey, tekstil makinelerinde ‘istihsali üç misline çıkaracak’ bir yöntembulmuş. Ancak, basireti mi bağlandı nedir, bu konudan yalnızca Nazmi Ustaya söz ediyor; “Şimdilik bir sen biliyorsun bir de ben. Dünyada itimat ettiğim tek insansın.. Bütün kredilerimi topladım bankalardan. İstediğinden fazlası var kasada. Hiçbir şeyden şüphelenmesinler diye muhasebeye bile bildirmedim para çektiğimi. Al anahtarları. Bir muvaffak olalım milyonlar su gibi akacak..”
Ayşe’yi bakkaldan gazyağı alırken gören Hacı Hüsrev Efendi, zaman yitirmeden durumu Lütfü Beye anlatır ; “Allah saklasın, cayır cayır yanarız. Benden söylemesi.” Fabrika sahibi ile Ayşe arasında yaşanan geçici gerginlik, sonradan genç kadının suçlanmasında kullanılacaktır.
Evlenme isteğine defalarca olumsuz yanıt alan Nazmi öyle bir şey yapar ki; Bir gece fabrikayı kundaklar (hem de Ayşe’nin gazyağını kullanarak), işçi Cevat’ı öldürüp kimliğini değiştirir, Lütfü Beyi öldürür ve buluşu ile ilgili kağıtları alır, kaçmadan önce de tabancayı Ayşe’nin odasına bırakır. Yangında tanınmaz hale gelen Cevat, ‘mucize kabilinden yanmayan’ nüfus cüzdanı nedeniyle Nazmi zannedilir.
Ayşe tutuklanır. ‘Suçu sabit görüldüğünden müebbet hapsine’ karar veriliyor. Metin’e bundan sonra ‘kocamın tek arkadaşı sendin’ dediği, emekli öğretmen ve ‘Örnek Talebe Yurdu’ müdürü İsmail Hakkı bakacaktır. Zeynep’i ise sütanası Gülizar kaçırmış. (Sonradan, neyse ki, İstanbul Belediyesi Yetimhanesine bıraktığını öğreneceğiz.) Nazmi, Cevat Şahin olarak Mısır’a gidiyor. Burada mensucat fabrikaları sahibi ve Türk asıllı İsmail Hilmi Paşa ile tanışır. Lütfü Beyin geliştirdiği yöntemle Paşa’nın yanında çalışmaya başlar. Zamanla ortağı olur ve güzel kızı Gülsüm’le evlenir. Kızı Sevim’in doğumu sırasında karısını kaybeder. ‘Hiçbir pişmanlık, hiçbir vicdan azabı’ duymadığı bu yıllarda yaşamındaki tek karanlık gölge, onun aslında Nazmi Erkmen olduğunu bilen Salim’dir. Bir rastlantı ile bu durumu anlayan Salim, Cevat’ın dayısıdır ve “20’ye yakın suçun faili olarak” Türkiye’de aranmaktadır.
Nazmi’den sızdırdıklarını ‘batakhanelerde ve barlarda yiyip çılgınca bir hayat sürüyor’.Ayşe ise kendini çevresine sevdirmiş ve hapishanenin revirinde hastabakıcı olarak çalışmaktadır.
21 yıl sonra.. ‘Tesadüflerin’ bir araya getirdiği kişiler. Metin, avukat olmuş ve İsmail Hakkı Babanın öğrenci yurdunda kalıyor. En iyi arkadaşı Kemal bir tekstil mühendisi ve tahmin edileceği gibi Lütfü Beyin oğlu. Kemal’in ‘her saniyesini ona taparak geçirecek kadar sevdiği’ genç kız ise yıllar önce yetimhaneye bırakılan Zeynep. Orada Leyla adı verilmiş ve şimdi ‘bir moda evinde manken olarak’ çalışıyor. Nazmi (yeni adıyla Cevat), “Mısır’daki bütün tesislerini ve sermayesini anavatana getirip Batı Mensucat’ı kurunca” kalp hastası kızı Sevim de olaylardaki yerini alır. Bu arada, 26 Kasım tarihli, dönemin etkili gazetesi Akşam’da Nazmi’nin resmini gören Ayşe kaçarak İstanbul’a gelir. Adını Zehra olarak değiştirir. Bir bakkalda ekmek dağıtıcısı olarak çalışırken kızını bulur. Sevim’in Kemal’e aşık olmasıyla, Nazmi, Leyla’yı delikanlıdan uzaklaştırmak ister ama karşısına ‘haklı ve mazlum’ olmanın verdiği güçle Ayşe çıkıyor. Hiç olmazsa roman ve filmlerde ‘hak yerini er geç bulur’. (Murat Çelenligil)
Filmi tam izle