Yönetmen: Atıf Yılmaz
Senaryo: Barış Pirhasan
(Necati Cumalı'nın
beş öyküsünden)
Görüntü Yönetmeni: Orhan
Oğuz
Müzik: Atilla Özdemiroğlu
Yapım: Estet Film /Cengiz
Ergun, Odak Film/Leyla Özalap
Yönetmen yardımcısı: Leyla
Özalp, Sevgi Saygı, Barış Pirhasan, Ümit Ünal, Sanat Yönetmeni. Şahin
Kaygun, Kurgu Asistanı: Çetin Yaman,
Oyuncular: Müjde Ar (Vasfiye), Aytaç Arman Emin),
Macit Koper (Rüstem), Yılmaz Zafer (Fuat), Levent Yılmaz (Kuyumcu Hamza), Suna
Tanrıver, Erol Durak, Suna Tanrıver, Ali Rıza Özbilgiç, Sahra Gülyüz, Şahika
Tekand, Reşide Kuraner, Server Mutlu, Cem Meto (Sunucu), Hasan Yıldız (alemci),
Cem Kutluğ, Erol Durak, Oktay Kutluğ, Atilla Oğultekin, Ayhan Tanrıver
Konu: Batı Anadolu'nun bir kasabasında geçen
öykü farklı sınıflardan dört erkeğin gözünden bir kadının yaşamını anlatır.
Vasfiye'nin yaşamına ilk giren çocukluk arkadaşı Emin olur. Kökeni yıllar
öncesine dayanan sevgi evlilikle sonuçlanır. Ne var ki, Emin, evlendikten
sonra, bencil zorba; çıkarcı birine dönüşür. Vasfiye sanki yıllarca peşinden
koştuğu değilmişçesine kabalaşır, sorumsuzlaşır, başka kadınlarla bayağı bir
cinsellikten öteye geçemeyen ilişkiler kurmaktan çekinmez ve karısına aşırı
kıskançlık gösterir. Kıskançlık Vasfiye'nin yaşamını sınırlamaya, kişiliği
üzerinde baskılara değin uzanan davranışlara neden olur. Vasfiye için tek çare
ayrılmak olur bu kez karşısı-na iğneci Rüstem çıkar. Vasifıye ile cinsel
birliktelik için fırsat kollayan ama yüz bulamayan Rüstem, kasabadaki her
gittiği yerde Vasfiye ile beraber olduğunu, her gün "düşüp
kalktıklarını" yayar. Baskılardan, diğer bir deyişle kişiliğine, varlığına
yönelen şiddetten bunalan Vasfiye çevresindekilerin de ısrarı sonucu yaşlı
Hamza ile evlenir. Hamza da, bırakılıp gitme ve aldatılma korkusuyla Vasfiye
için kıstırılmış bir ortam yaratır. Film boyunca Vasfiye’yi takip eden Emin
önce Rüstem’i bıçakladıktan sonra, Vasfiye'nin Hamza ile olan evliliklerinin
bitmesine de neden olur. Son olarak Vasfiye’nin karşısına çıkan erkek,
Vasfiye'yi dürüst ve içten seven kentli doktor Fuat olur. Gençliği ve
yakışıklılığı ile ile Vasfiye'nin dikkatini çeken doktor, insancıl ve içtenliği
ile de Vasfiye'nin gönlüne girmeyi başarır. Ne var ki, Emin bu birlikteliğin uzun
sürmesine de izin vermez. Film boyunca Vasfiye'nin yaşamını araştıran genç bir
yazar pavyona düşen Vasfiye'yi eski kimliğine döndürmek ister, ama karşısına
yine Emin çıkar.
Adı Vasfiye'de de aşkı.
mutluluğu arayan sıkıştırılmışlıklar, ve baskılar içinde yaşayan kadın karakter
olur. Yıllarca evlenebilmek için çaba harcayan Emin. istediğine sahip olunca.
daha önce gösterdiği sıcaklığı. ilgiyi sevgiyi bırakıp, bencilleşir; kendisi
istediğini yaparken. Vasfıye'nin de elinden kaçmaması için film boyunca Vasfiye'nin
kendinden uzaklaştığını gördükçe. hırçınlığı artar. Sevgiye dayalı cinselliği
yaşayamadığı için doyumsuzluk yaşayan Rüstem de yine Türk toplumundaki cinsel
açlığın tipik temsilcisidir. Vasfiye'nin Hamza ile evliliği. bir erkeğin
soyadını taşıyarak çevresel baskılardan kurtulma çabasıdır. Ne var ki.
Hamza'nın da ataerkil değerlerle bezenmiş yaşamına cinsel eksiklik de
eklenmesi ve Emin' in davranışları bu evliliği de bitirir. Vasfiye. dürüst ve
içten birliktelik kurabileceği doktor Fuat'tan da Emin'in oraya girmesi sonucu
ayrılır.
Ele alınan
konu. küçük kasaba çevresindeki dört değişik yapıdaki erkeğin bu kadına.
dolayısıyla genel olarak kadına bakış açısıdır. Bazı farklılıklar göstermesine
rağmen. ortak yönleri olan bir bakış açısıdır bu. Cinsel ağırlıklı ve bencil
bir bakış. Cinselliğinin tadına varmaya çalıştıkları kadının duygu ve
düşüncelerine aldırmayan bu bakış" hem kadının mutluluğu engelleniyor.
hem de içinde bulunulan yalnızlık. sevgisizlik ve doyumsuzluk duyguların acısı
dayanılmaz hale geliyor. “Agah Özgüç “Türk Filmleri Sözlüğü” 2. Cilt ”
,
ÖDÜLLER:
* İstanbul Uluslararası Sinema Günleri 86'da "yerli film
yarışmasında
► Dr. Nejat Eczacıbaşı Vakfı
Ödülü olan 2 milyon TL. "Adı Vasfiye",
"Amansız Yol" ve
"Züğiirt Ağa" flImleri arasında paylaştırıldı.
Jüri Üyeleri: Türkan Şoray, M. Tali
Öngören, Selim İleri, Sungu Çapan, Süreyya Duru).
Ayrıca Nokta Dergisinin
(Senaryo: 17,4 Mayıs 1986) oluşturduğu 15 kişilik
Jüri Seçimiyle (Atilla Dorsay, Ertem
Eğilmez, Bülent Oran, Burçak Evren, Vecdi Sayar, Fehmi Yaşar, Nezih Coş, Onat
Kutlar, Tuğrul EryıJmaz, Füruzan, Haşmet Zeybek, Şerif Sezer, İbrahim Altınsay,
Alim Şerif Onaran, Erdoğan Tünaş)
Sinema Günleri 86'ya katılan
filmler arasında
► "Adı Vasfiye",
"en iyi film",
► Atıf Yılmaz "en iyi
yönetmen",
► Barış Pİrhasan "en
iyi senaryocu",
► Müjde Ar "en iyi
kadın oyuncu",
► Atilla Özdemiroğlu
"en iyi müzikçi" seçildiler.
Sinema Yazarlarının (İbrahim
Altınsay, Engin Ayça, Nezih Coş, Sungu Çapan, AtillaDorsay, Burçak Evren,
Turhan Gürkan, Fatih Özgüven, Vecdi Sayar, Kamil Suveren, Rekin Teksoy)
"en iyi on film" seçiminde (1986)
► "Adı Vasfiye"
yılın filmi seçildi.
► Barış Pirhasan "eniyi
senaryo yazarı",
► Müjde Ar, "en iyi
kadın oyuncu",
► Atilla Özdemiroğlu
"en iyi besteci" seçildiler.
23. Antalya Film Şenliği'nde
(1986)
► "en iyi üçüncü
film".
► Atıf Yılmaz "en iyi
yönetmen"
► Müjde Ar
"en iyi kadın oyuncu"
*1980'ler, Türk sineması için büyük oranda, ucuz
ticariliklerin ve Avrupai sanat sinemasına acemice meyletmenin dönemi.
"Adı Vasfiye", bu anlamda 80'ler Türk sinemasının namusunu kurtaran
filmlerden biri sayılır. Sinemanın toplumla birlikte bunalım geçirdiği bir
zamanda, bu kimlik bunalımını, ona sağ-lam yerlerden dokunmayı bilerek aşmış
bir klasik. "Adı Vasfiye", Atıf Yılmaz'ın 'kadın filmleri'nden biri
olarak anılır ancak eğer 'bu bir kadın filmi' diyeceksek, başarısına, aynı
zamanda erkekleri de anlatabilmesini eklemek lazım. Yerini bulma endişesindeki
kadının arayışı ve Türk erkeğinin tıkanık var olma biçimlerinin portresi,
filmde birbirine ayna tutuyor. "Adı Vasfiye", soruna iki taraflı
baka-bilmesiyle de Türk sineması açısından ilginç bir film. Durduğu yerin
Yeşilçam adına sıra dışılığı, biçiminden başlıyor zaten. Necati Cumalı'nın beş
öyküsünden Barış Pirhasan'ın senaryosuyla uyarlanan film, gerçeğin peşine
"Rashomon"vari bir öykülemeyle düşüyor.
Vasfiye,
Müjde Ar'ın oynadığı birçok karakter gibi, 'ırz düşmanları aleminde, güzelliği
başa bela' bir kadın. Yeri geldiğinde dar imkanları aşmak için kadınca
numaralara başvurmayı da, samimi ve mert olmayı da çok iyi biliyor. Hikayesini
kendisi değil, karşısına çıkan erkekler anlatıyor: Namus davasına saflığını
yitiren belalı aşık Emin (Aytaç Arman), Vasfiye'yi diğer erkeklerden korumak
adına eve hapseden sahiplenici Hamza Abi (Levent Yılmaz), erkek dünyasında namı
yürüsün diye Vasfiye'yle ilişki yaşadığını uyduran iğneci Rüstem (Macit Koper)
ve aşk arayışında genç doktor Fuat (Yılmaz Zafer). Bu adamların anlattıkları
gerçeklik adına şüpheli olduğu gibi, adamların varlıkları da şaibeli. Her şey,
'hikaye yok' diye dertli dertli ortada dolanan genç bir senaristin (Erol Durak),
Sevim Suna adlı bir pavyon şarkıcısının afişine bakarken kurduğu hayallerden
ibaret olabilir. Sevim Suna'nın pavyon afişindeki (Marilyn Monroe'vari) pozu
öylesine parlaklık peşinde ki, tam tersi bir düşmüşlüğü akla getiriyor.
Senarist afişe bakarken karşısına ilk olarak şoför. Emin çıkıyor;
"Asıl adı Vasfiye” Bir
sürü hikaye dinliyoruz, sonuçta o hikayelerdeki doğruluk payı bir yana, finalde
senaryonun oynadığı naif bir gerçeklik oyunuyla, Sevim Suna'nın hakikaten
Vasfiye olup olmadığı da muğlak kalıyor. Vasfiye özneleşemeden, film bitiyor.
Fantastik Türk sineması' adı
altında anılan B tipi macera filmlerini bir kenara bırakırsak, bile isteye
gerçeküstü unsurları kullanmak, sinemamızın en büyük marifetlerinden sayılmaz.
"Adı Vasfiye", bu açıdan özel bir film. Erol Durak'ın karakteriyle
Vasfiye'nin ve 'adamları'nın çelişkilerle dolu kesişmeleri, filmin düşsellikle
ilişki kurduğu noktalar. Filmdeki 'düş mü yoksa gerçek mi' temasının farklı
işlevleri var; genç senarist üzerinden yaratıcılığı, Vasfiye üzerinden kadın
kimliğinin bulanık zeminini gündeme getiriyor. Ayrıca böylece Vasfiye'nin
karakter olarak gizeminden, filmin bütün atmosferi nasiplenmiş oluyor.
Filmin mizahla da incelikli
bir ilişkisi var. Müjde Ar'ın sahici dramaya olduğu kadar parodiye de her daim
yatkın oyunculuğu, filmin mizah duygusunu ayakta tutan unsurlardan biri.
Geriye dönüş sahneleri, çoğu
kez karikatürize edilmiş. Vasfiye'nin evden kaçışında, kayınbiraderinin
kurduğu tuzakta, iğneci Rüstem'in fantezisinde ya da Emin'in, erkekliğinin
simgesi çizmeleriyle Hamza Efendi'nin evinden kaçtığı sahnede olduğu gibi.
Bunlar, yaşamdan klişeleri temel alan sahneler. Pirhasan ve Yılmaz ikilisi, kantarın
topuzunu kaçırmadan abartıyı işin içine katarak, filme toplumsal bir hiciv
değerini de ekliyorlar.
Sonuçta
karşılaştığımız tablolar, Vasfiye'nin hikayesinden yola çıkarak geniş bir
çerçevede dönemin sosyal koşullarından ciddi ipuçları veriyor. Türkiye'nin
kadın ve erkek kimliklerindeki sorunları öne çıkarsa bile, "Adı
Vasfiye" diğer taraftan da köyden kente göçün çarpık hikayesi. Hayatına
bir çiftlikte başlayan Vasfiye'nin yolu, yıllar içinde kasabaya, sonunda büyük
kente varıyor ve orada geçmişi de geleceği de belirsiz bir kahramana dönüşüyor.
Kadın kahramanları değişime ve dolayısıyla drama daha yakın bulduğu için
seçtiğini söyleyen Yılmaz, bir kadının arayışları üzerinden, bütün bir
toplumsal arayışı ve bocalamayı da anlatıyor "Adı Vasfiye" de. Bu
buhrana, süreci hesaba katmadan basitçe kent değerlerini öcüleştirerek eğilen
onca örneği düşününce, filmin Türk sinema tarihindeki ayrıcalıklı yeri bir kez
daha ortaya çıkıyor. Kaldı ki sosyal gerçeklikleri fantastikle, hayal gücüyle
buluşturması bile bu konumu alması için yeterdi. "Adı Vasfiye", az
bulunur bir karışım; konusunun ve gözlemlerinin müthiş yerelliğine rağmen,
stiliyle bu memleket için modern bir öncü. Sanatsal iddialılığına rağmen de,
sinema salonlarında karşılığını aldığı üzere 'seyirci dostu' bir film. (Yeşim
Tabak) “SİYAD, “40 Yılın Serüveni”
* Cumalı'nın “Ay Büyürken Uyuyamam”
isimli kitabında yer alan öykülerden Barış Pirhasan'ın senaryosu Atıf Yılmaz
tarafından Adı Vasfiye adı ile sinemaya uyarlanır. Vasfiye çocukluğundan beri
kendine aşık olan Emin ile evlenir: zamanla Emin değişir, sert ve bencil olur,
pavyonlara dadanır, Vasfiye'de iğneci Rüstem ile ilişki kurar, bu duyulunca
Emin, Rüstem'i bıçaklar, topal bırakır. hapse girer. Bu arada Vasfiye karşısına
çıkan iyi niyetli, yaşlı Hamza ile evlenir. Ama cezaevinden çıkan Emin peşini
bırakmaz, karısını Emin ile yakalayan Hamza, Vasfiye'yi boşar. Vasfiye, Dr.
Fuat ile büyük bir aşk yaşar, nihayetinde yine Emin'in eline düşer, pavyona
düşmüştür, şarkıcı ol-muştur, Emin hala başındadır Pirhasan senaryoyu kitapta
yer alan “Vasfiye”, “İğneci”, “Çizme Delil Sayılmaz” öykülerinden hareketle
yazar. İğneci” öyküsünde: Şükriye'i (Vasfiye) kocası sağlık ocağı karşısında
kiraladığı odaya yerleştirir. Şükriye pencereden aşağı caddeyi seyrederek
günlerini geçirir ve artık geçen her arabayı sesinden tanır hale gelir,
sürücülerde Şükriye farkındadırlar. Bir süre sonra sağlık ocağına motosiklete
binen bir sağlık memuru (iğneci) gelir ve Şükriye'nin dikkatini çeker. İğneci, Şükriye ile ilgilenmez. Şükriye bir gün önce akşam koca-sına hasta
olduğunu ertesi gün sağlık ocağına gidip iğne yaptıracağını söyler ve gittiği
sağlık ocağında iğneciden randevu alarak öğle tatilinde evinde ağırlar, sonunda
iğnecinin dikkatini çekmiştir.
“Vasfiye” isimli öyküde
askerlik sırasında bir köyün yakınında bulunan kahramanımız pencereden gördüğü,
üç yıldır dul olan Vasfiye'ye tutulur: kendi ev sahibesinin aracılığı ile
ilişkiye girer. Bir gece Vasfiye halası ve eniştesi geleceği için dört gün bulunamayacaklarını
söyler. Bir kaç gün sonra bir arkadaşından Vasfiye'nin nişanlandığını, tümen
bandosundan emekli olan bir trompetçi ile evlenip İstanbul'a gideceğini
öğrenir. Vasfiye buluşmaları sırasında kendisinden devamlı olarak İstanbul'a
gitmelerini istemiştir. Son bir gece buluşmasında Vasfiye, nişanlısının
kendisine usul ve şarkı söylemeyi öğreteceğini bir gün şarkıcı olacağını
söyler. Bir gün Vasfiye'yi afişlerde görürse hatırlamasını ister.
“Çizme Delil
Sayılmaz” öyküsünde: Sefer köyün sessiz ve boş gezen delikanlısı iken Veli'yi
vurunca kahraman sayılır. Bir süre saklanıp teslim olunca 15 yıla mahkum olur.
Hanife (Vasfiye) de o günlerde peşinde gezen Sefer'e ilgi göstermez, mahkum
olduğu yılda evlenir. Af ile cezası bitmeden cezaevinden çıkan Sefer, köye
dönüşte eski yaşamını sürdürür ama şimdi itibarlıdır. Bir gün bağda artık üç
çocuk annesi olmuş olan Hanife'yi tutar, kandırır, sevişirler. Hanife tütünün
toplanması gerektiğini ileri sürüp sabahları çocuklarını uyandırmadan tarlaya
gitmeye başlar, Sefer ile buluşurlar. Bir süre sonra büyük oğlu şüphelenmeye
başlar. Hanife geceleri de yorgun olduğunu ileri sürüp, aşağı katta yalnız
yatmaya başlar. Tütün işi bitince de Hanife kocası Hamza'ya ilgi göstermez,
uzak durur. Bir gece yorgunluğunu, san-cısını bahane edip atıştığı kocasını üst
katta bırakıp aIt kata yata-maya iner. Gece sesler duyan Hamza aşağı iner,
elindeki kibrit sönünce Hanife'nin yattığı odanın penceresinden kaçan adamın
kim olduğunu göremez, tekrar kibrit yakınca yatağın yanında Sefer'in
çizmelerini görürse de, kibriti söndüren Hanife çizmeleri pencereden dışarı
atar. Hanife, şüphelenip sorgulayan kocasına karşı koyar; Hamza muhtarı ve
Hanife'nin kardeşlerini çağırırsa da gördüğü çizme-lerin Sefer'e ait olduğunu
ve kaçan kişinin de Sefer olduğunu kabul ettiremez. Barış Pirhasan kitapta yer
alan öykülerde ki kadın kahramanları, Vasfiye öyküsünde ki kahramanda
birleştirerek ve ilişkiye girdiği erkeklerle ve ilişkileri birleştirmenin
gerekli kıldığı şekilde kurgulayarak ve de Vasfiye'nin kim olduğunu sorgulayan
bir kahraman da ekleyerek olayları birbiri-ne ağlar.“Orhan Ünser “Kelimelerden
Görüntüye” syf: 109 ”
* İvan İvanoviç gerçekten Yaşadı mı?"
diye soruyordu Nazım... Atıf Yılmaz'ın yeni filmiyse seyirciye 'Vasfiye gerçekten
yaşadı mı?' sorusunu sordurmayı amaçlıyor. Ancak burada söz konusu olan, ne
siyasal bir eğretileme, ne tümüyle gerçek dışı, fantastik bir dünya kurma çabası,
ne de polisiye tilmlere layık bir ikilem... Seyircinin Vasfiye'nin yaşayıp
yaşamadığı konusunda pek kuşkusu olmuyor, sinemadan çıkarken... Atıf Yılmaz ve
ekibinin bu konuda kurdukları 'tuzaklar' çok karmaşık, çok etkili, çok
başarılı değil çünkü... Bu açıdan 'Adı Vasfiye', eğer bir fantastik film
denemesi olmayı amaçlıyorsa, bu amacına pek varamıyor. Çünkü Vasfiye'nin
hikayesi, öylesine sağlam biçimde anlatılmış, Vasfiye (ve erkekleri), öylesine
ayakları yerde, yaşayan, capcanlı tipler ki!.. Filme eklenen kuşkular, kuku
yaratıcı öğeler, bu açıdan biraz 'yama' gibi kalıyor.
Ama tüm bunları bir kusur
olarak almıyorum, olumsuz bir eleştiri olarak ileri sürmüyorum. Atıf Yılmaz
ayakları yerde, gerçekçi bir yönetmen çünkü... Türk seyircisinin 'fantastik bir
dünya' konusundaki kaygılarını, çekincelerini biliyor... Ona ancak alabileceği
dozda fantastik veriyor, kabul edebileceği kadar soru işaretleri koyuyor
filmine. Yıllar önce bu konuda, Atilla Tokatlı'nın senaryosuyla çok daha ileri
gitmiş, "Kalbe Vuran Düşman" gibi bir film yapmış olan Yılmaz için,
'fantastik sinema' olarak bir aşama değil, "Adı Vasfiye. "
En son söylenmesi gerekeni başta
söylemiş olarak rahatladıktan sonra şunu eklemek gerek: "Adı
Vasfiye", herkes tarafından fantastik, hayal ürünü, düşsel yanları değişik
düzeylerde algılanacak bir film, ama sanırım ki hemen herkes bu filmden
hoşlanacak... Atıf Yılmaz, 30 küsur yıllık sinema deneyimiyle çok çekici,
akıcı, baştan sonra seyirciyi kavrayan bir film yapmış. Necati Cumalı'nın Türk
edebiyatında köy cinselliğini belki en iyi anlatan kitabı "Ay Büyürken
Uyuyamam"dan seçilen beş hikaye-deki kadınların, sonuç olarak benzer
nitelikler taşıdıkları doğru bir saptama, bunları birbirine bağlayarak tek bir
öykü oluşturmak da ilginç bir düşünce... Bu öyküler arasında bir bağ kurmak
için Yılmaz'ın da, senaryo yazarı Barış Pirhasan'ın da oldukça zorlandıkları
anlaşılıyor. Bulunan çözüm, Vasfiye'yi her biri kendi açısından anlatan dört.
erkeğin anlattıklarının, araya giren ve Vasfiye'nin gerçek kişiliğini öğrenmeye
çalışan genç bir yazarda düğümlenme-si. Yazarın bu insanlara üst üste
'rastlaması' ve sonunda, her şeyin bir düş olup olmadığı konusunda beliren
kuşku, acaba bu hikayeleri birbirine bağlamak için en iyi çözüm müydü? Filmi
gördükten sonra, bu sorunun anlamı kalmıyor. Yılmaz ve ekibinin, biraz da
rastlantılarla vardıkları sonuç, hiç de kötü değil çünkü...
Evet,
böylece bir Ege kasabasında yeti-şip, en hafif deyimiyle 'hafif meşrep' bir
çevrede serpilen Vasfiye'nin hikayesini izliyoruz. Çocukluğunda tanıyoruz önce
Vasfiye'yi, ona daha çocukken abayı yakan Emin'in Vasfiye'yi aldıktan sonra
nasıl değişip bencil, haşin, çıkarcı bir Türk erkeğine dönüştüğü anlatılıyor.
Erkeği İzmir' de pavyon kadınlarıyla gönül eğlendirirken Vasfiye, önce bir
iğneciyle ilişki kuruyor (mu?)... Emin, iğneciyi yaralamaktan içeri düşünce
karşısına çıkan ilk erkekle, yaşlı, iyi yürekli Hamza ile evleniyor. Ama Emin,
film boyunca, adeta yazgısıymışcasına Vasfiye'yi hep izleyecektir. Onu önce
Hamza'dan, sonra da genç, yakışıklı ve Vasfiye'yi gerçekten seven kentli doktor
Fuat'ın sevgisinden alıp koparacaktır. Genç yazar, filmin sonunda pavyon kadını
Sevim Suna olarak karşısına çıkan Vasfiye'yi gerçek kişiliğine, Vasfiye'liğine
yeniden döndürmek isteyince, karşısında yine Emin'i bulacaktır.
Atıf Yılmaz, bir kadının
dört ayrı erkeğin gözünden anlatılması gibi sinemamızda hiç denenmemiş bir
anlatım biçimini, oldukça usta görsel karşılıklar bularak gerçekleştirebilmiş.
Filmin son derece işlek, akışkan bir anlatımı var.
Ama Yılmaz, bu akışkanlık
içinde seyirciyi perdeye tam anlamıyla bağlayan, uzun zaman unutulmayacak
sinema bölümleri yaratmayı bilmiş: Emin-Tahsin kardeşlerin ilk 'cinsel
deneyleri', Emin'le Vasfiye'nin düğünleri, Tahsin'in Vasfiye'ye kurduğu tuzak,
Vasfiye'ye Hamza'yla evliliğinden sonra yapılan komşu ziyaretleri, Emin'ın
yeniden kadının hayatına girmesi,
Fuat'la
yaşanan gerçek aşk deneyimi... Daha hangi birinden söz edeyim? Yılmaz'ın usta
anlatımıyla alabildiğine canlılık, sıcaklık kazanmış sahneler... Mizah,
erotizm, toplumsal eleştiri, kadın-erkek ilişkilerine yine toplumsal düzeyde
bakış ve daha birçok şey Yılmaz'ın filminde oldukça ilginç bir birleşime
kavuşmuş. Görüntü ve müzik çalışmaları olağanüstü başarılı, hemen tüm
oyuncuların oyunları dört dörtlük (Yine de uzun zamandır ilk kez böylesine bir
kompozisyon çizen Müjde Ar'a, sinemamızın en önemli oyuncularından saydığım
Aytaç Arman'a ve de Macit Koper'e ayrı birer selam. Başta dediğim gibi, birkaç
küçük kuşku tohumu, fantezi bir son, Yılmaz'ın başarılı anlatımına tuz biber
oluyor sanki... Seyircinin bu soru Vasfiye'yi 'gerçek' olarak kabul edeceğini,
onu sevip be-nimseyeceğini sanıyorum. "Adı Vasfiye", yapısındaki
şaşırtmacı öğelere karşın böylesine yaşayan, böylesine inandırıcı bir filmse,
bu film adına anca başarı hanesine yazılmalı “Atilla Dorsay “12 Eylül Yılları
ve Sinemamız” syf, 49”m”
*Kasaba çevresinde gelişen olaylar çerçevesinde
sıradan bir kızın sıradan insanların sıradan öyküsü. İşte "Adı
Vasfiye"nin sıcaklığı bu sıradanlıktan geliyor. Evet, Vasfiye'nin ya da
ilişkisi olduğu erkeklerin dünyası pek öylesine derinlemesine çizilmemiş. Bazı
izleyiciler gibi, yani şimdi bu film bana ne anlattı bu sıradan öykü ile
diyebilirsiniz. Ya da Vasfiye gibi sıradan insanlar sizi hiç ilgilendirmez. Ya
da yazar çizerseniz, ne demek yani, yazar olan adam konu sıkıntısı değil,
konusunu yazıya dökme gebeliğinin sıkıntısını çeker diye burun kıvırabilirsiniz
bu filme. O zaman da yazık olur. Son zamanların en keyifle-nen, bir kır çiçeği
demeti gibi alçak gönüllü ve sevecen filmlerden olan "Adı Vasfiye"yi
kaçırırsınız. (Yavuzer Çetinkaya, Miliyet Sanat Dergisi, S.: 139, 1 Mart 1986)
“Agah Özgüç “Türk Filmleri Sözlüğü” 2. cilt”
* Barış Pirhasan'ın, Necati Cumalı'nın "Ay Büyürken
Uyuyamam" kitabındaki öykülerden senaryolaştırdığı Adı Vasfiye fantastik,
gerçeküstü düşlerin olabildiğince zorlandığı ve bu nedenle farklı biçimlerde
okunmaya-izlenmeye açık bir film.
Filmde Vasfiye yaşamına
giren dört erkek tarafından farklı bir şekilde anlatılır. Bu anlatılanların
arasına giren bir yazar ise Vasfiye'nin gerçek kimliğini açığa çıkarma uğraşısı
verir. Her öykü ve yazarın çabası (Vasfiye gerçekten yaşadı mı?) sorusuna yanıt
bulmaya çalışır. Karmaşık, karmaşık olduğu oran-da gizemli, sürükleyici ve
kendi içinde gerilim olan bir kimliğin peşinde koşma uğraşısıdır bu. Bir kadın,
dört erkek ve düşlerle anıların harmanlandığı fluluklar içinde gizemli bir
kimlik ve bir o kadar da yanıt bekle-yen sorular.
Olay örgüsü,
anlatımı, fantezisi ve düş zenginliğiyle alışılmış Yeşilçam filmlerinin
normlarını zorlayan şaşırtıcı bir alışma.(Burçak Evren) www.europeanfilmfestival.co
Sevim Suna,
Vasfiye veya adı her neyse... "Adı Vasfiye" tek bir kadının hikayesi
değil. Önce adının o meşhur afişte gördüğümüzden farklı olduğunu öğrendiğimiz,
sonra da anlatılan her hikayeyle başka başka özelliklerine şahit olduğumuz
karakter ziyadesiyle genel bir kadın tasviri.
Atıf Yılmaz'ın çoğunlukla
fantastik bir üçleme olarak anılan filmlerinin ilki olan "Adı
Vasfiye", tıpkı diğer ikisi, yani "Aaahh Belinda" ve
"Hayallerim, Aşkım ve Sen" gibi kadın karakter merkezlidir ve 'rol
yapma' üzerine kuruludur. "Adı Vasfiye"de genç bir gazeteci
Vasfiye'nin hikayesini onu tanıdığını iddia eden farklı erkeklerden dinler.
Erkeklerin hepsi beklenmedik bir anda yerini yenisine bırakır ve ortaya çıkan
her erkekle anlatı başka bir yöne gider. "Aaahh Belinda"da tiyatrocu
Serap, kendisini oynadığı reklam filminde canlandırdığı orta sınıf ev kadını
Naciye olarak bulur. "Hayallerim, Aşkım ve Sen"deyse genç senaryo
yazarı Coşkun, hayranı olduğu Derya Altmay'la tanışma fırsatını yakalar ama yıllardır
hayallerinde yaşattığı, aym oyuncunun filmlerinden iki karakter ona engel
olmaya çalışır.
"Aaahh
Belinda" ve "Hayallerim, Aşkım ve Sen"de sinema veya tiyatro,
dolayısıyla oyunculuk hikayenin bir parçasıyken, "Adı Vasfiye"de
daha dolaylı şekilde filme dâhil olur. Vasfiye, her erkeğin anlatısında başka
bir kadına dönüşür. Kâh kaçırılmayı bekleyen sadık âşıktır, kâh herkesin gözü
üzerinde olan köylü güzeli, kâh fettan, kâh iffetli, ya hayal kurmaktan
vazgeçmeyen orta sınıf bir ev kadını, ya da kendi işine sahip bir dul...
Vasfiye'yi Serap'la ve Derya'yla birleştiren önemli bir nokta rol yapmaksa,
ayıran da profesyonel olmamaktır. Vasfiye için sahne hayatın ta kendisidir.
Etrafındaki düzenin ve o düzeni belirle-yen erkeklerin taleplerine göre, hayatta
kalmak için 'rol yapar' ve farklı kimliklere bürünür. İşin daha da ilginci,
finalde anladığımız üzere, hikayeleri dinleyen genç gazeteci de hayalinde kendi
Vasfiye'sini yaratmıştır. Dolayısıyla "Adı Vasfiye", farklı
sınıflardan gelse bile, er-keklerin kadına dair algısının pek değişmediğini
gösterir. Vasfiye'nin izlediğimiz tüm yüzleri aslında birer 'erkek
fantezi'sin-den ibarettir. Ekranda donan görüntü-nün ayna gibi kırıldığı o
unutulmaz finalle bir üstkurmaca örneği olduğunu bize tekrar hatırlatan "Adı
Vasfiye", bir anlatı olduğuna gönderme yapan bu gibi trüklerle, kadının
nasıl temsil edileceği sorusunun üzerine en etkili şekilde giden Türk filmdir
belki de... .{ (E.E.) Sinema “En iyi,
100 Film”}