HOŞÇAKAL UMUT (1993)
Yönetmen: Canan Evcimen Obay (İçöz), Senaryo: Nuray Oğuz (Ayla Kutlu’nun bir eserinden), Görüntü Yönetmeni: Tevfik Şenol, Yapım: TRT/Mustafa Şen Kurgu: Hasan Bektaş, Işık: Deniz Özen, Sanat Yönetmeni: Deniz Özen Müzik: Turgay Erdener
Oyuncular:
Şerif Sezer, Kürşat Alnıaçık, Hamza Zeytinoğlu, Zafer Yılmaz, Özlem Güveli,
Meltem Savcı, Altan Gördüm, Hakan Haksun
Konu: Karşılıklı iki apartmanda oturan
kadın ve erkeğin başlayan arkadaşlıklarının, zamanla aşka dönüşmesini işleyen
bir film. İstanbul’a üniversitede okumak için gelen Oruç (Kürşat Alnıaçık)
kendisini birden siyasi olayların içinde buluverir. Uzun süre hapis yattıktan
sonra tahliye olur ailesinin yanına gittikten sonra döner arkadaşlarının evinde
kalmaya başlar. Oruç, yıllar önce tanıdığı apartman komşusu Algüz (Şerif Sezer)
ile tesadüf bu sefer de teras komşusu olmuştur. Bu karşılaşma bir aşkın da
başlangıcı olur. Ne var ki Oruç tekrar hapse girmekten korkmaktadır. Bu nedenle
de hapisten tanıdığı ve Almanya’da yaşayan arkadaşı Ufuk’un yanına gitmek
istemektedir. Algüz ise bu isteğine saygı gösterip kaçma planları hazırlar.
Ancak yapılan bir baskın tüm planları altüst eder.
Yönetmen Canan İçöz'ün ilk filmi “Hoşçakal
Umut”un setinden izlenimleri :
İki üç günden beri İstanbul'u
esir alan yağmurlu günlerde tek düşündüğüm 'bu yağmur kaçmamalı, bu yağmurda
birileri film çekmeliydi. Çünkü öyle sinsi ve aynı zamanda vahşiydi ki, itfaiye
hortumunu iki üç kere sallayarak elde edilecek bir yağmurun bu hissi vermesi
beklenemezdi. Ve dileklerim gerçekleşti. Birileri bu havada film çekiyordu. Her
ne kadar bu yağmur film için o kadar önemli değilse de, filmi izlediğimde (eğer
gösterim şansı bulabilirse) "işte diyeceğim, bu benim yağmur".
Şişli'de film için kiralanan
apartmana doğru yol alırken, Ayla Kutlu'nun "Hoşçakal Umut’unu
düşünüyordum. Nereden çıktı bu demeyin? Çünkü, ilk kez bir sinema filmi yöneten
Canan İçöz, kendisine kaynak olarak bu kitabı seçmiş. Ayrıca taslağını Nuray
Oğuz'un hazırladığı senaryoyu son haline getiren de İçöz. Apartmanın kapısına
ulaşmadan önce biraz da konudan bahsedeyim. Şerif Sezer'in canlandırdığı Algüz
ile, Kürşat Alnıaçık'ın canlandırdığı Oruç, karşılıklı iki apartmanda otururlar
artık başlarda arkadaşlık düzeyinde olan ilişkileri, Oruç'un hapse girip
çıkmasından sonra aşka dönüşür. Filmin diğer rollerinde ise, Hamza Zeytinoğlu
(Erbil), Zafer Yılmaz (Osman), Özlem Güveli (Gülnar) ve Meltem Savcı (Füsun)
bulunuyor.
Çok fazla zorlanmadan bulduğumuz
apartmanın teras katına doğru merdivenleri çıkarken, yazı işleri yönetmenimiz
Tamer Baran kimliğini saklayarak foto muhabiri olmaya karar veriyor. Bir
taraftan da 'hayret, acaba yanlış bir yere mi geldik' diye düşünüyorum. Çünkü
ortalıkta hiç ses yok. Son basamaklar göründüğünde, sigara içmek için dairenin
dışına çıkmış ekiple karşılaşıyoruz. Üzerimizden dökülen su damlalarını ve
ayakkabılarımızın ıslaklığını saklamaya çalışarak selamlaşıyoruz. İçeri girmek
için adım attığımızda ise ellerimize 'ayaklarımıza geçirmemiz için' poşetler
uzatılıyor.
Bir taraftan poşetleri
ayaklarıma geçirirken, diğer taraftan da dairenin içine göz atmaya çalışıyorum.
Çekimlere ara verildiği için bütün ekip gruplar halinde bir yerlere çekilmiş,
kendi aralarında sohbet ediyor. Ve en sonunda reji asistanı Serpil Güler bize
doğru yaklaşıyor. "Tam zamanı... Çekim başlarsa söyleşi yapamazsınız"
diyerek, aralarında Canan İçöz, Şerif Sezer, Kürşat Alnıaçık ve görüntü
yönetmeni Tevfik Şenol'un da bulunduğu grubun yanına götürüyor.
Yapımcılığını TRT'nin
üstlendiği filmin 19. işgününde bir TRT yönetmeni olan İçöz, "ilk
sinema filmi yönetmenliği ve az çok tedirginliği olmasına rağmen, çalışmaların
çok iyi gittiğini" söylüyor. "Ekiple uyumum çok önemliydi. Hatta
kamera grubu TRT'den, geri kalan herkes Yeşilçam'dan olmasına rağmen bir uyum
sorunu olmadı. Çünkü onlar da TRT'cilerle daha önceden çalışması olmuş
arkadaşlar, biz de Yeşilçam'ın çok içindeyiz, çok ortasındayız. Aramızda çok
insani bir ilişki var, farklı klasmanlarda değiliz. Diğer taraftan
tedirginliğim bir süre devam etti. Ama sanırım, 3., 5., filmimde de aynı
tedirginliği duyarım. Çünkü her seferinde değişen kişiler var. Her seferinde
değişen kişilerle farklı bir dünya kurmak var. Her seferinde aynı sorunlar
var."
Şimdiye kadar Yavuz Özkan'ın Ateş
Üstünde Yürümek ve Erden Kıral'ın Mavi Sürgün filmlerinde rol alan
Kürşat Alnıaçık, çalışmalardan çok keyif aldığını, ama ilk başlarda İçöz'ün ilk
filmi olduğu için tedirginlik duyduğunu belirtiyor. "Ben de olan
tedirginlik Canan'da yoktu. Belki de iyi sakladı. İşin içine girdiğimiz vakit
zaten birçok şeyi unutuyoruz. Tevfik, Canan ve Şerifle çok güzel bir dörtlü
kurduk. Her şeyi tartışıyoruz en küçük ayrıntısına kadar. Kesinlikle onlar
." . bizim benimsemediğimiz bir şeyi çekmiyorlar. Yada birbirimizi ikna
etmeye çalışıyoruz. Diğer setlerde olur mu böyle şeyler? Mutlaka oluyordur da
biz denk gelmedik. Bu dörtlünün dışında da, ışıkçı arkadaşlar olsun, kamera
asistanları olsun, sette en küçük işte çalışan arkadaşımızdan yönetmene kadar
büyük bir alışveriş var aramızda. Bu çok keyif verici bir şey. Özellikle
eserin, senaryonun alt yapısına, iç yapısına çok uygun bir ilişki var. Bu da
bizim için çok yararlı.
Bu küçük grup arasında
tedirginlik duymadığını söyleyen tek kişi Şerif Sezer'di. "Bu benim
dördüncü ilk yönetmenle çalışmam olduğu için, ilklerin nasıl olduğunu, ne kadar
heyecan verici olduğunu biliyorum. O yüzden hiç bir tedirginlik duymadım. Daha
öncekilerle de duymamıştım ve ilk filmini çeken yönetmenlerle yaptığım
çalışmalar da çok hoş filmler oldu sonradan. Bunun da öyle olacağına
inanıyorum. Canan ekibe, konuya, oyunculara son derece hakim. Pek çok şeye
birlikte karar veriyoruz."
Filmin görüntü yönetmeni
Tevfik Şenol da şimdiye kadar hiçbir sette karşılaşmadığı kadar rahat ve
keyifli çalıştığını söylüyor. "Yaptığımız iş çok zor değil çünkü elimizde
çok kaliteli, birinci sınıf elemanlar var. Ali Salim Yaşar diye bir ışık
şefimiz var ki dünya güzeli bir insan, işini çok iyi yapan. Kişilik olarak çok
düzgün, kompleksleri olmayan bir insan. Set ekibimiz aynı şekilde, birinci
sınıf. Söylediğiniz sözü anlıyor, artı elinden geleni sonuna kadar yapıyor.
Bana fazla iş düşmüyor aslında, onlar çözümlüyor işi. Kameraman arkadaşım
Yusuf’la çok güzel paslaşıyoruz. Ekipten dolayı çok şanslıyım."
"Oyuncu unsuruna çok önem
verdiğini" belirten İçöz, "eğer gerçek anlamda bir sinema
yapacaksanız çok iyi oyuncularla ve teknik ekip le çalışmalısınız" diyor
ve sözlerine şunları ekliyor. "Böyle bir denklemi kurduğunuz zaman, ondan
sonra size sadece bunun keyfini yaşamak kalıyor. Öncelikle çok inandığınız ve
ikna olduğunuz bir işle uğraşıyor olmanız gerekir. Bana bir senaryo gelir ve
ben bakarım, bunun matematiğini kurar, çatar ve filmi çekerim gibi bakmıyorum
sinemaya. Ayla Kutlu'yu sevdim. Ayla Kutlu'nun sinematografisini sevdim. Ayla
Kutlu'nun kitaplarını sevdim. Hoşçakal Umut'u sevdim. Sonra Nuray
Oğuz'la son derece güzel ve keyifli bir çalışma yaptım ve bu çalışmanın
sonrasında ben duygularımı oyuncularıma taşıyabildiğimi düşünüyorum. Ama her
dakika, her sahnede, her planda konuşuyoruz ve tartışıyoruz. Onların kendi
birikimleri ve yaşamlarından kattıkları şeylerle benim rejim güçleniyor.
Oyuncularımın her ikisi de, oyunculuklarını iyi tanıdığım ve bu isimler olmalı
dediğim oyuncular."
Proje seçerken, "iyi bir
ekiple, iyi bir oyuncuyla, iyi bir senaryoyla çalışmayı ön planda
tuttuğunu" söyleyen Şerif Sezer için önemli olan ise "senaryonun
önceden eline geçmesi". Önüne gelen her filmde oynamak istemediğini
belirten Sezer, "Inandığım filmde ve inandığım insanlarla oynamak
istiyorum." diyor.
Filmin önemli özelliklerinden
biri de, oyuncuların performanslarını ve ustalıklarını ortaya çıkartacak
'farklı ve keyifli' kamera hareketlerinin kullanılması. "Böyle bir
çalışmanın anlatmak istediğine çok katkısı olduğunu" belirten İçöz
yaptıkları hakkında şunları söylüyor: "Tevfik'le tabir yerindeyse
uçuyoruz. Hemen hemen bütün planları, oyunu ortaya çıkartacak, oyunu bölmeyecek
şekilde, ama kamerada ciddi şekilde cambazlıklar yaparak, denemeler yaparak
halletmeye çalışıyoruz. Bu, filmin anlatımına ve iç dinamizmine çok uygun bir
çalışma, reji anlamında tabii ki çok, olağanüstü keyif veriyor ve rejiye çok
hizmet eden bir şey."
Böyle bir çalışmaya
kalkışmasının asıl nedeni olarak görüntü yönetmeni Tevfik Şenol'u gösteren
İçöz, "Bu, her görüntü yönetmeniyle kalkışılacak bir iş değil."
diyor. "Benim özel dostluğumdan, yakınlığımdan gelen bir dil birliği,
kendimi iyi ifade etmemin rahatlığı ve kolaylığı var bu filmde. Bir başka
ekiple çalışmak durumunda olsaydım, kamera konusunda bu kadar özgür davranır
mıydım emin değilim doğrusu."
Şenol ise kendisinden" Sade ama
dinamik bir film" istendiğini belirtiyor ve yaptıkları çalışmalar
hakkınnda şunları söylüyor. "Sahneyi fazla bölmeden, çok fazla
parçalamadan, oyun düşürmeden, oyun monte etmeden, sahne içinde plan plan oyun
monte etmeden, sahnenin bütününde, çok aza bölerek sahneyi çekiyoruz. Şansımız:
Kürşat ve Şerif... Mesela sufle problemimiz yok, çünkü sözleri ezberledikleri
gibi, oyuna çalışıp geliyorlar."
Uzun planlarda filmin ve
oyunun sarkmaması için iyi bir oyunculu dışında, senaryonun çok sağlam bir
matematiğe sahip olması gerektiğini söyleyen İçöz, bu filmin senaryosunda bunu
başardığına inanıyor.
Bu arada reji asistanı Serpil hafif
kaşlarını çatarak bize doğru geliyor. "Herkes toparlansın bakalım, şimdi
çekime başlayacağız" diyor, Ne yapalım boynumuz kıldan ince diyerek odayı
boşaltıyoruz, Kürşat ve Şerif yerlerini alıyor. Tevfik kameranın arkasına
geçiyor. Ve prova... Çekilen plan, Şerif ve Kürşat'ın ayakta durdukları ve
Şerit'in telefon ettiği sahne, Tevfik önce Canan'ı sonra da Şenol'u yanına
çağırıyor. "İsterseniz bir bakın, kadraj nasıl görünüyor" diye. Bunu
izlerken aklıma Canan lçöz'ün bir sözü aklıma geliyor: "Filmin başında ve
sonunda yazılır ya, 'Bu bir……filmidir' diye, bu film için söylenecek tek şey
var galiba, 'Bu bir ekip filmidir'..." (Hülya Arslanbay, Antrakt Aralık
1993)