Yönetmen : Memduh Ün
Senaryo: Sefa Önal, Memduh Ün (Peride Celal’n bir öyküsünden)
Kameraman: Gani Turanlı
Yapım: Uğur Film / Memduh Ün
Yönetmen Asistanları: Ayla Algan, Gültekin Karakaya, Kamera Asistanı: Ahmet Erhan, Müzik: Fecri Ebcioğlu, Ar Direktör, Stavro Yuanidis, Prodüksiyon Amiri: Melih Altınışık, Prodüksiyon Ekibi: Melih Gülgen, Sabri Aslankara, Montaj: Ertem Göreç, Senkron: Arif Özalp, Taner Oğuz, Negatif Montaj: Ali Berkan, Seslendiren: Tuncer Aydınoğlu, Işık Direktörü: Erol Batıbeki, Işık Ekibi: Haydar Aslan, Necdet Kökeş, Set Ekibi: Nizam Ergüden, Sezai Kırmaçoğlu, Hayrettin Esen,
(Acar Film Stüdyosunda hazırlanmıştır)
Oyuncular: Fatma Girik (Sevgi), Ekrem Bora (Murat), Aliye Rona (Büyükanne), Ayla Algan (Cemile), Salih Güney (Ali), Tanju Gürsu, Atıf Kaptan (Kılıçoğlı Ahmet), Fatma Bilgen (Fatma), Nejat Çetinok, Meriç Başaran (Leyla), Devlet Devrim (Türkan), Selahi İçsel (Dr. Faruk) Ahmet Turgutlu (Hizmetkar), Mahmure Handan (Doktorun karısı), Küçük Yıldız: Jülide,
Konu: Ailesini yetirdikten sonra kimsesiz ka-lan genç kız Sevgi (Fatma Girik), iç Anadolu kasabalarından birinde akrabaları olan Kılııçoğlu Ahmet Bey'in (Atıf Kaptan) yanına gider.
.
Kılıçoğlu Ahmet Bey, Sevgi'yi tek başına istasyonda karşılayıp onu oldukça büyük, gösterişli ama biraz korkutucu görünümü olan evlerine götürür. Sevgi evde pek de sıcak olmayan zoraki bir nezaketle karşılanır. Kendisine tek sevgi ile yaklaşan evin en büyüğü büyükanne olur ( Aliye Rona). Sevgi ilk gecesini kabuslar içinnde geçirir. Çünkü fırtınalı bir gecede yağmur ve şimşeklere evin içindeki bir inleme ve ağlama da devamlı eşlik eder. Sevgi buunun kaynağını öğrenmek isterse de başarısız olur. Ertesi sabah evin sahiplerine bu durumu anlattığı zaman da büyük bir teppkiyle karşılanıp kötü bir düş gördüğü söylenir. Ama diğer gecelerde bu seslere tanık olunca bunun bir düş değil gerçek olduğuna inanır.
Büyükanne'nin dışında evin küçük oğlu Ali de (Salih Güney) Sevgi'ye yakınlık duymaya başlar. Ali, bir süre Güzel Sanatlar akademisinde resim öğrenimi görmüş, ama sıkılınca bu kez edebiyat fakültesine giderek şair olmak istemiş, orada da başarı ve sabır gösteremeyince hiç istemediği hatta nefret ettiği bu kabuslar yuvasına ya da şeytan tepesine geri dönmek zorunda kalmıştır. Ali'nin anne ve babasının suskunluğuna karşın evin evlatlığı konumundaki Cemile (Ayla Algan) ile evin büyük oğlu Murat (Ekrem Bora) Sevgiye karşı bir çeşit düşmanlık besler. Onun sevecen yaklaşımını her ikisi de red ederek onun ait olmadığı bu evden gitmesini isterler. Sevgi ise büyükannenin desteği ve ricasıyla bir süre daha orada kalıp, evin, herkesin bilip de bir kendisinin bilmediği kimi sırlarını çözmek ister.
Ali'nin sınırları aşan gereksiz istekleri Sevgiinin kısa sürede Murat'la yakınlaşmasını sağlar. Kişileri tanıdıkça kendisinden gizlenen kimi gerçekıere de adım adım yaklaşır. Giderek, evin ortanca oğlunun akıbetiyle, onun ölümüne neden olan kadının kiimin tarafından öldürüldüğünü öğrenir. Artık lanetlenen o evde kalması mümkün değildir. Bavulunu alıp geri dönmek ister. Ama kimi gerçekleri öğrendikten sonra Murat'a karşı duyduğu dayanılmaz sevgi onun gitmesini engeller. “Burçak Evren, “İki Ün’lü Kadın Fatma Girik”
Memduh Ün Anlatıyor:
Peride Celal sevdiğim bir yazar. ama Yıldıztepe adlı romanını Muzaffer Arslan bundan film yapmak isteyene kadar oku-mamıştım. Muzaffer filmi gerçekleştirmedi nedense. Hatta Ayşecik filmine hazırlanırken, bana finalde ki istasyon sahnesini nasıl çekeceğini bile anlatrnıştı. Dört beş yıl sonra okudum Yıldıztepe'yi. Ve sevdim. Şimdi seyrettiğim zaman filmi de seviyorum. Çok iyi çekmiş olduğuma da inanıyorum. Yalnız filmdeki anlatıcıyı çok kötü buldum. Bence hiç gerekli değilmiş. Bir yığın sahnede, olan biteni yineliyordu konuşmacı.
Peride Celal Valikonağı'nda bir dairede oturuyordu, randevu alıp gittim; görüştüğümüzde olumlu karşıladı. Ama film hakkında daha sonra konuşma fırsatımız olmadı nedense.
Filmin senaryosunu jenerikte Safa Önal yaz-mış görünüyor. Ama tretman “96” için Halit Refiğ de çalışmıştı. Ben ikisinin çalışmasın-dan sonra her zaman olduğu gibi kendi yorumumu katmıştım. Örneğin iki kardeş arasındaki tüfekli sahne kitaptakinin tam tersiydi. Ekrem'in canIandırdığı abi vurulu-yordu romanda. Ama ben Salih'in vurulma-sının daha doğru olacağını düşünmüştüm.
Filmdeki kabus şatosu için çok yer aradım Bursa'ya bile gittim. Çamlıca’da buldum sonunda Fakat köşkte kimse oturmuyordu. Belediyede çalışan bir memur bu evden sorumluydu. Adamı bulup, cebine para sıkıştırdık. O da sahibine haber vermeden bizi orada çalıştırdı.
Dahili bir şey çekmemiştik. Balkorıda çalış-mıştık yalnızca. Sonra biri ispiyonlamış mal sahibine. Ama şansımız vardı, çünkü son bir sahnemiz kalmıştı yalnızca. Hazırlanmış tam kamera diyecektim, o sırada ev ahibi kadın geldi ve bizi kovdu. Ben de o sahneyi he-men çalıştığımız köşkün yakınlarındaki baş-ka bir köşkun önünde çektim. Filmde belli bile olmadı.
Fatma'nın Yıldıztepe diye dolaştığı yerleri Uludağ'da çektim Kasabaya giderken ağızarabayla köprüden geçilen göl yakınların-daki mekan ise Bilezikçi çiftliğindeydi. Kasa-ba ise Dudullu'ydu. Filmin dahillerini ise Arnavutköy'de, şimdi yıkılmış olan ünlü köşk-te çektim. Yıldıztepe buyuk bir iş yapmadı. Ama Uğur Filmin işletmesi içinde değer ka-zandı,
üç beş kuruş da cebimize girdi. (Memduh Ün Filmlerini Anlatıyor”, Kabalcı Yayınları, Ağustos 2009-İstanbul )
► André Previn’in ‘Dead Ringer’ (1964) için yaptığı ‘Main Title’ ve buharlı trende bir genç kız; “Kimsesiz bir kızım. Annemi yıllar önce kaybetmişim. Liseyi bitirmeme yakındı babam öldü. Yapayalnız kaldım. Şimdi ba-bamın uzaktan bir akrabası olan Kılıçoğlu Ahmet Bey’in yanına gidiyorum.”
60’lı yıllar. Sevgi, elinde bavul, akrabalarına sığınmaya gelmiş. Bütün aile karşılar zannet-mişti ama trenden indiği köprüde kimse yok. Nice sonra gelen Ahmet Bey’le gittiği Yıldız Tepe.
Kahramanımızın kitaptaki adı Sâra. Sevgi’-den daha şanslı. Çünkü anne ve konsolos babası sağ. Görevli olarak uzak bir memle-ketteler. Savaş dünyanın her yerinde. Bu nedenle genç kız ‘leyli okuduğu’ Erenköy Lisesi’ni bitirince yanlarına gidemez. Annesi-nin bir akrabası, Ahmet Kılıçoğlu onu alma-ya gelir. Karadeniz taraflarında, sahilden içerde bir kasabaya götürecek. Arkadaşı Nihal de Suadiye’deki Köşklerine çağırmıştı fakat kısmet değilmiş.
‘Yaşayan ölülerle dolu’ Yıldız Tepe. Kılıçoğullarının beyaz taştan yapılmış, mi-marisi zevksiz, kaba evleri. ‘Lanete uğramış’ ve dağılmakta olan aile için bir zindan, bir mezarlık gibi. Kasabalılar ‘Uğursuz Tepe’ diyorlar. Aile, ‘bir fırtınanın sahile attığı dö-küntüye benziyor’. Yalnızlık içindeler. ‘Hepsinin hayatına hâkim olan bir büyük sır var’. Genç kız ‘önceleri seyirci gibiyken zamanla hiç istemeden aralarına karışır,sonra anlayac onlardan biri olur’. Yıldız Tepe’de ‘hayatın boş laflardan, manasız hayallerden, budala gösterişlerden ibaret olmadığını öğrenecektir’. Kaç kez gitmeye niyetleniyor ama kendisine bile itiraf ede-mediği bir şey ona engel olur. Büyükanne; Sevgi’yi Yıldız Tepe’de tutan en sağlam bağlardan biri. ‘Cesur, taham-müllü, iradeli’. Bir müddetten beri gözleri görmüyor ancak seziş kuvveti müthiş. Genç kızın, bitip tükenmekte olan aile için son şans olduğunu anlamış. Kalp hastası ve vakti az. Tek ümidi Sevgi ile Murat’ın birbir-lerini sevmeleri. Ama aralarında (şimdilik) yalnızca nefret var. Yoksa bu duygu başka bir şey mi?
Talihsiz Cemile; Anne ve babası ölünce Büyükanne yanına almış. ‘Ateş saçan öfkeli bakışlarında delice, acayip bir mana’. Kavgaya hazır bir kedi gibi. Fırtınalı gecede “Murat abi kurtar onu, yağmurda ıslanıyor” diye bağırmasının nedenini Delikanlı, duru-ma tanık olup bayılan Sevgi’yi odasına getirdiğinde “Edie’s Theme / This was his Room” (1964) (Previn) melodisi duyuluyor.
Ahmet Kılıçoğlu, 60 yaşlarında. Büyükanne-nin hem akrabası hem damadı. Cansız ve garip bir dalgınlıkla bakıyor. Karısı Fatma da onun gibi. Film boyunca birkaç kelime dışında sesleri duyulmuyor. Üç çocukları olmuş; Murat (romanda İbrahim), Ali ve aileyi yakıp kavuran ortanca oğulları Os-man.
Murat; Mülkiye’yi birincilikle bitirmiş. ‘İki sene kaymakamlığı bile var’. Ama şimdi köpeği Kurt’la bazen Yıldız Tepe’de bazen Sarı Çiçek Yaylası’ndaki kulübede kalıyor. Elinde meşin kamçı. Güçlü, kuvvetli, vahşi ve yaklaşılmaz. Baltayla odun kırması ne kadar güzeldi. Sevgi ile karşılaştığı (Kurt’un genç kıza saldırdığı) sahnede ‘Nights in the Gardens of Spain’ (1915/16) (Manuel de Falla) adlı senfonik noktürndeki 3. bölüm var; ‘In the Gardens of Sierra de Cordoba’.
Ali; Çocuk ruhlu, gelgeç gönüllü. Önce Akademi’nin resim bölümüne sonra Edebiyat Fakültesi’ne devam etmiş. Romanda ‘bir gazetede muhabirlik’ bile varHepsi muvaffakiyetsizlikle sonuçlanmış’. Gördüğü her genç kıza tutulur. Daha önce Dr. Faruk’un kızı Leyla’ya ilgi duyuyormuş. ‘İçli, şair ruhlu’ ama aşkına karşılık bulamayınca Sevgi’ye saldıracak kadar değişebiliyor.
Osman; Onla karşılaşmamız bir mezar taşın-da olur. “Burada Osman Kılıçoğlu yatıyor. 1930–1955. Ölümlerin en beteri ile öldü.” Yıldız Tepe’deki sır bu üç sözcükte gizli; ‘Ölümlerin en beteri’.
Yedi yıl önce ailenin İstanbul’da ‘kurulu düzenli bir hayatı varmış’. Ta ki Osman, mahalleye taşınan Türkan’a bağlanıncaya kadar. Genç kadının uğursuz bir güzelliği var. Üstelik evli. Yaşlı koca çok varsıl ve sık sık seyahatlere(!) çıkıyor. Onların beraberliklerini bildiği halde boşanmaz. Delikanlı büyükannenin dediğini yapar ve bu ilişkiyi bitirir. Türkan kocasını zehirleyince, beklen-diği gibi, suçu Osman üzerine alır. Söyledikleri Kılıçoğullarındaki özverinin bir örneği; “Farkına varmadan onu bu cinayete ben teşvik ettim. Onu seviyorum.”
Yağmurlu bir sonbahar sabahı, şafak sökerken asılır. Cemile’nin evden kaçıp idamı seyretmesi filmin inandırıcı olmayan kısmı. Romanda ise mahkeme kararı o yıllardaki uygulama ile Beyazıt Meydanı’nda yerine getirilir. ‘Boynunda kocaman bir yafta’. “Küçük Cemile, komşuların peşine takılıp Osman ağabeysini görmeye gitmiş.”
Kitaptan farklı olarak Türkan (herhalde kendisinden iyice nefret edelim diye) hemen başkalarıyla beraber oluyor. Bu sırada bir sürprizle karşılaşıyoruz; Kadeh tokuşturduğu ilk kişi Tanju Gürsu.
Erkeklerin intikam için yemin ettiğini gören Büyükanne daha erken davranıp Türkan’ı öldürür. Her şeyi anlattıktan sonra kalbi daha fazla dayanamaz. Şimdi Osman’ın yanında huzur içinde yatıyor.
(Murat Çelenligil – Sinematürk Internet veri tabanı)