Yönetmen: Memduh
Ün,
Senaryo Memduh
Ün, Ayşe Sasa Esat Mahmut Karakurt’un aynı isimli romanından.
Kamera: Cahit
Engin,
Yapım: Kadri
Film/Kadri Yurdatap, Uğur Film/Memduh Ün
Oyuncular: Cüneyt Arkın (Mecdi), Selda Alkor (Necla), Funda Postacı
Ayşe), Eva Bender (Renata), Mehmet Büyükgüngör (Eşref), Ahmet Turgutlu (Uşak),
Diclehan baban (Nazlı), Asım Nipton (Doktor), Niyazi Er (Cavit)
Konu: Necla’nın
güpegündüz (romanda ‘mehtaplı bir sonbahar gecesi’) saldırıya uğraması ile
başlıyor. Arkadaşı Orhan’ın arabasıyla Alemdağ’daki Çobanlar Çiftliğinin
yakınına kadar gelmişler. Genç kadın “Türkiye’nin en güzel ve en zengini” ama
mal varlığı ile öyle ilgisiz ki buraların ona ait olduğunu yeni öğreniyor. 11
yaşındayken annesini kaybetmiş. Pancar işi ile uğraşan babası ‘şeker kralı’
Avni Arar da bir buçuk sene önce öldüğü için milyonlarca liralık servetin
sahibi. Başından, filmde bir gün romanda bir buçuk ay süren bir evlilik geçmiş.
Ama şimdi, tüm bu ayrıntılar bir yana, Orhan’dan ‘en az zararla’ kurtulmak
zorunda. Neyse ki, ‘uzun boylu, geniş omuzlu’ bir atlı imdadına yetişir.
Çiftliğin müdürü Mecdi Karan’dır bu yiğit.
‘Mr. Noll’. Sert ve gururlu biri. Belki biraz fazla konuşan genç
kadını ‘çenesi düşük dağ keçisi’ne benzetir. Sonradan, durumu öğrendiğinde bile
lafını sakınmadığını göreceğiz.
‘Hacı Murat’ (1967) ve ‘Namus Borcu’ (1967) filmlerinden
anımsadığımız iki taş merdivenli çiftlik evi. Mecdi burada (romanda annesi ile,
filmde ise kimsesiz olduğu için tek başına) kalıyor. Emektar Selahi Baba
(romandaki adı İsmail) ile 15-16 yaşlarındaki kızı Ayşe (kitapta muhtarın kızı)
en büyük yardımcıları. Kahramanımız şimdilik pek ayırtında değil ama okuma
yazma öğrettiği ve çocuk zannettiği bu ‘kır menekşesi’ ona umarsızca sevdalı.
Artık, ‘Ağustos Böceği ve Karınca’yı değil Mecdi’nin kitapları arasında bulduğu
Ümit Yaşar Oğuzcan’ın ‘İki Kişiye Bir Dünya’ gibi şiirleri okumak istiyor.
Romandaki Ayşe ise Rıza Tevfik Bölükbaşı’nın ‘Sarab-ı Ömrüm’ (1934) kitabından
‘manzumeler’ ezberlemiş. Mecdi, çok sonraları durumu anlayıp “Bir bu eksikti”
diyecektir.
‘Countess Esterhazy’ (1965) (Hadjidakis) melodisi ve Necla’yı
at arabasıyla şehre götüren Selahi Babanın söyledikleri Mecdi’yi daha iyi
tanımamızı sağlıyor; “Siz bakmayın onun kabalığına. Aslında mert ve altın gibi
kalbi olan bir insandır. Sonra bilgisine de diyecek yoktur ha. Yüksek ziraat
mühendisidir.. Dahası da var. Amerika’da staj yapmış.” altı (romanda iki) aydır
çiftlikte çalışıyormuş. Yaşlı adam anlatmaya devam ediyor; “Mal sahibi kadın
galiba hoppaca bir taze. Çiftlikle hiç ilgilendiği yok. Mecdi Bey, işe
başladığı gün bütün eksiklerin listesini yazdı yolladı, hâlâ bugüne kadar bir
cevap vermedi.” Eşyalarını toplarken eline geçen resimdeki sarışın güzel
Renata, Mecdi’nin yıllar öncesindeki yürek sızısı. Sonraki bir gün tekrar
beraber olmak isteyen genç kadını ihanetle suçlayıp kovar. Ama 5 yılını
paylaştığı bu afet ilerde başına çok işler açacak.
O olaydan sonra ayakları biraz olsun suya eren Necla, ama asıl
yakışıklı müdürü unutamadığı için, çiftlikle ilgilenmeye karar verir. Hukuk
müşaviri Eşref Bey aracılığı ile Mecdi’yi Fenerbahçe’deki köşküne çağırtıyor. O
günkü genç kadını çiftliğin sahibi olarak gören kahramanımız, bunu bir gurur
sorunu yapıp işi bırakmak ister.
“Mecdi Bey, vazifenizden ayrılmamanız için ricaya geldim buraya.”
Ta çiftliğe kadar gelip söylenen bu sözler aradaki buzları eritir. Necla ve o
sırada Napolyon Falına bakmakta olan arkadaşı Nazlı..
Necla; “..Vahşi, garip bir adam o. Kabalığının altında bizim salon
züppelerinde bulunmayan erkekçe bir gurur taşıyor.. İçimden bir his Mecdi’nin
dünyanın en dürüst insanı olduğunu söylüyor.”
Bir arazi alımı için gittikleri İzmir’de birbirlerinin olurlar.
“Niçin söylemedin bana? Ben seni evlenmiş bir kadın zannediyordum.” Para
peşinde olan kocasını daha ilk gece terk etmiş. Bir dolu tartışmadan sonra evlenme kararı. Ama, kıskançlıktan
ne yaptığını bilmez halde olan Renata iki kurşunla Mecdi’yi yaralıyor.
Şakağındaki sıyrık ilerde kör olmasına neden olacaktır. (Romandaki Mecdi ise
daha ilk sayfalarda gözünden rahatsızdı. Beyoğlu’ndaki ‘meşhur göz doktoru’ her
iki gözde de tüberkülozdan kuşkulanır. Üstelik ‘maatteessüf bir hayli
ilerlemiş’.) Haydarpaşa Numune Hastanesinde ameliyat; 2 gün 2 gece aç susuz
başucunda bekleyen Necla; ‘Assassins’ ve ‘Returning in the Evening’ (1965)
(Hadjidakis) melodileriyle hastaneden çıkış ve ıhlamur ağacı altında göz
kararmaları; Bir sabah gözlerini tamamen kaybetmesi ve (ondan nefret edip
uzaklaşsın diye) gelinliğiyle gelen sevdiğine oynadığı acımasız oyun; ‘Clever
People and Grocers’ (1964) (Theodorakis) melodisi ve gözyaşları içinde kaçan
Necla.
Ayşe’den gerçeği öğrenen genç kadın Virgin My Neighbourhood’
(1965) (Hadjidakis) melodisi ile koşuyor], kendini Ağlayan Kaya’dan atarak
öldürmek isteyen Mecdi’ye engel olmaya çalışır; “Sen benim ilk ve son aşkımsın.
İlk ve son erkeğimsin. Istırap çekeceksek beraber çekeceğiz..Bir adımda boşluğa
atabilirsin kendini. Ama şunu bil ki ben de arkandan gelirim..Öleceksek Üçümüz
beraber öleceğiz.. Sen, ben ve çocuğumuz. Anne oluyorum..” (Kyn: Murat
Çelenligil “sinematürk Internet veri tabanı”)
Memduh Ün Anlatıyor:
Ben çektiğim filmi şimdi seyrettiğimde, tüylerim diken diken oldu.
Yönetmen olarak işime dört elle sarılmıştım, ama nafile olmuş çabalarım.
Senaryo dökülüyor çünkü İlk ve Son ticari amaçla çekilmiş bir filmdi.
Getirisi 7 civarında oldu Esat Mahmut'un romanlarının çoğu
filme alınmış, önemli bir kısmı da büyük başarı sağlamıştı. Ellilerden
yetmişlere kadar bu ilgi sürüp gitmişti. Senaryo bittiğinde Esat Mahmut'a
gönderilirdi. Özenle okur, diyalogları falan değiştirilmişse, yeniden kendi
dilince yazardı. Mukavele imzalarken, yapıtının aynen çekileceği, hiçbir
değişiklik yapılmayacağı koşullarını getirirdi. Romana göre epey değişiklik
yapmıştım, ama filmi beğendi seyrettiğinde. Özellikle de finali değiştirmiştim.
Buna karşın bir şey söylemedi. Oysa finali çok iyi resimleyememiş olduğumu
görüyorum bir kez daha izlediğimde.
Yönetmen olarak konuyla örtüşemeyince ben iyi bir işçilik
gerçekleştiremiyorum. Kahramanlarla örtüşmem gerekiyor. Benim başarılı olan
filmlerim içindeki insanlar, hayatta her zaman gördüğümüz orta sınıf ve aşağı
kültürlerden gelen kişiler. Buradaki kahramanlarla hiç örtüşememişim. Filmin
başında jön kız sevgilisiyle yatmak istemiyordu. Ama bu kadar içki içen,
partilere katılan, erkeklerle içli dışlı olan, sabaha karşı flört ettiği
insanla dağ başlarına çıkan bir kadının bakire olması şaşırtıcı tabii; buna
bugün çocuklar bile güler herhalde.
Filmin bazı sahnelerini Ortaköy'deki bir köşkte çekmiştim Köşkten
eser kalmadı bugün. İzmir’deki sahneler için de İzmir'e gitmiştik. İzmir’de
otel odası, Fatma Gink'in evinin yatak odasıydı aslında. Çiftlik sahnesi de
Büyükdere'deki ulusal platomuz Bilezikçi Çiftliği'nde görüntülenmişti. Filmin
çekim süresi herhalde; 20-25 gündü. (“Memduh Ün Filmlerini Anlatıyor” Vadullah
Taş “Kabalcı Yayınları, Ağustos 2009-İstanbul ”)