Powered By Blogger

5 Şubat 2018 Pazartesi

TEHLİKEYİ SEVERİM (1971)

Senaryo ve Yönetmen: Melih Gülgen
Kamera: Fehmi Eryılmaz
Yapım: E.De.Ka Film/Fehmi Eryılmaz

Oyuncular: Cihangir Gaffari, Behçet Bacar, Yaprak, Deniz Çimenli, İhsan Gedik, Hüseyin Zan, Ahmet Karaca


Konu: Şehir suyunu zehirleyen bir 

TARKAN VİKİNG KANI (1971)

Yönetmen: Mehmet Aslan
Senaryo: Sadık Şendil
Eser: Sezgin Burak
Foto Direktörü: Cahit Engin
Yapım: Arzu Film/Ertem Eğilmez, Nahit Ataman
Tuna Film/Teoman Tümer

Yönetmen Yrd Yardımcısı: Muzaffer Hiçdurmaz, Aykut Düz, Kamera : Erdoğan Engin, Sanat Yönetmeni : Basri Büyükcan, Prodüksiyon Amiri: Yılmaz Kanat, Can Kunt, Prodüksiyon Asistanı: Kadir Akgün, Ahmet Keskin, Işık Şefi Hüseyin Özşahin, Teknisyenler : Ekrem Gülgey, Halil Dede, İlhan Curdap, Set Amiri: Sonay Kanat, Ar Direktör: Basri Büyükcan, Sesleri Alan : Tuncer Aydınoğlu, Prodüksiyon Amiri: Yılmaz Kanat,


Oyuncular : Kartal Tibet (Tarkan), Seher Şeniz (Çin Prensesi), Eva Bender (Viking kralının kızı), Fatma Belgen (Atilla’nın kızı), Bilal İnci, Tarık Şimşek, Atıf Kaptan, Yusuf Sezer (Viking), Refik Kansev (Viking), Deniz Çimen (Viking), Osman Han (Aybars), Ahmet Sert (Hancı), Hüseyin Alp (Dev Orso), Yeşim Tan, Tarık Şimşek (Erik), Arap Celâl (Davulcu), İbrahim Kurt (Frank) Muzaffer Civan (kırbaçcı), Kamer baba (Forsa), Mustafa Yıldız (forsa)

KONU: Filmde herkesin peşinde olduğu şey bu sefer bir insandır; Atilla'nın kızı Yonca Hatun (Fatma Belgen). Viking'lerin her yere saldırdığı ve hatta Çinlilerle anlaşma yaptığı bir dönemde, Yonca Hatun bir Çin kalesine sığınır. Viking Reisi Toro (Bilal İnci) kaleye saldırır, Kurt'u vurur, Yonca Hatun ile kaledeki kadınları esir alır, kaleyi de yakar ve Tarkan'ı da yaralar.


Yonca Hatun'u Çin İmparatorunun kızı Lotus'a (Seher Şeniz) teslim etmek niyetinde olan Toro kendisini tasvip etmeyen Kral Gero'yu (Atıf Kaptan) ahtopota kurban eder. Bu arada sağlığına kavuşan Tarkan Vikingler'in peşine düşer.Viking kalesine Kral Gero'nun kızı Ursula (Eva Bender) ve kadın savaşçılar dönerler. Toro Ursula'yı Ahtopota kurban etmek isterse de Dev Orso (Hüseyin Alp) kızı kurtarır. Tarkan gene Vikinglere esir düşer. Sonra Kurt tarafından kurtarılır. Sonunda da Tarkan Toro'yu öldürür 



TANRI ŞAHİDİMDİR (1971)

Senaryo ve Yönetmen: Osman F. Seden
Foto Direktörü: Kenan Kurt
Yapım: Süper Film / Halil Dilmen

Prodüksiyon: Mehmet Güler, Reji Asistanı: Arif Erkuş, Kamera Asistanı: Özer Korkmazlar, Set Amiri: Necati Bostancı, Yardımcılar: Ruhi şahin, Halil Nurdan, Mehmet Doğrul, Işık Şefi: İlhan Aslım, Işık Asistanı: Celal Şahin, Yusuf Avcı, Dekorlar: Hasdan Nurdan, Renk Uzmanı: Turgut Ören, Montaj ve Senkron: Osman Koşkan, Negatif Montaj: Hüsam Üren, sesleri Alan: Yorgho İliadis, (Ören Film renkli laboratuVarında hazırlanmış)

Oyuncular: Kartal Tibet (Ahmet), Sezer Güvenirgil (Zeynep/Perihan), Önder Somer (Fabrikatör Nihat), Cavidan Dora (Melahat), Aliye Rona (Perihan’ın annesi), Ekrem Dümer, Zeki Sezer, Kadir Savun, Mümtaz Ener (İsmail), Feridun Çölgeçen (Polis Müdürü), Hayri Caner, Zeki Tüney, İhsan Gedik, Hakkı Kıvanç, Haydar Karaer, Nezihe Güler, Mustafa Yavuz, Ali Demir, Cemil Paskap, Memduh Ünsal, Erdoğan Seren; Asım Nipton, Küçük yıldız: Müslüm Ertuhi,


Konu: Ekmeğini kamyon şoförlüğü yaparak kazanan ve aile düşmanlığı yüzünden sevdiği kızı alamayan bir gencin fiziki açıdan sevgilisine çok benzeyen ancak ahlak ve düşünce yapısı itibarıyla tamamen ters yapıda birisi ile yaptığı evlilik sonucu yaşamak zorunda kaldığı acı, üzücü olaylar ve sonuçta yaşanan aile faciası. 

TAMAM MI CANIM (1971)

 (GIDIKLAMA CANCAĞZIM – PİYANGOCU SADRİ) 

Yönetmen: Aram Gülyüz
Senaryo: Ahmet Üstel
Kamera: İlhan Arakon
Yapım: Ferhan Film/Ferhan Üçoklar

Oyuncular: Sadri Alışık, Sevda Ferdağ, Altan Günbay, Atıf Kaptan, Erol Keskin, Meltem Mete, Feridun Çölgeçen, Hasan Ceylan


Konu: Bir gazinonun sahibinin sevgilisine aşık olan adamın güldürüsü. 

TALİHSİZ GELİN (1971)

Yönetmen: Tarık Tibet
Senaryo: Ali Fuat Kalkan
Kamera: Mükremin Şumlu
Yapım: Demet Film / Tarık Tibet

Oyuncular: Tarık Tibet, Bican Deniz, Sadettin Düzgün, 1971Nusret Özkaya, Leyla başar, Rahmi Pala, Sabahat Işık, Mehmet Bilici, A. Fuat Kalkan, Hidayet Ayrekin, Gül Seven, Nusret Özkaya


Konu: Sevdiği kızda gözü olan bir ağayla, tecavüz eden düşmanlarından intikam alan bir köy delikanlısının öyküsü 

ŞİMDİ SİLAH KONUŞACAK (1971)

 PEKOS BİLL

Senaryo ve Yönetmen: Kayahan Arıkan
Kamera: Fevzi Eryılmaz
Yapım: Ayar Film / Orhan Ayar

Oyuncular: Arzu Okay, Müfit Noyan, Yıldırım Önal, Behçet Nacar, Atilla Ergün, Yaşar Güçlü, Serpil Gül, Necip Tekçe, Kemal Coşkun, Niyazi Vanlı, Enver Dönmez, Danyal Topatan,
Konu: Çizgi film kahramanı Pekos Bil’in sinemaya uyarlanan yerli versiyonu olam macera ve aşk filmi.


ŞEYTANA UYDUK BİR KERE (1971)

Senaryo ve Yönetmen: Ferit Ceylan
Kamera: Paşa Gündoğdu
Yapım: Nur Plak / Erol Solak


Oyuncular: Yıldırım Gencer, Melek Görgün, Hayati Hamzaoğlu, Erol Solak, Danyal Topatan, Osman Alyanak, Asuman Arsan, Sesi İle Tennur Solak, Ekrem Dümer, Funda Azir, Mustafa Dağhan, Muammer Gözalan, Çocuk Yıldız: Özcan Yiğitmen 

ŞEREFİMLE YAŞARIM (1971)


Senaryo ve Yönetmen: Çetin İnanç
Foto Direktörü: Nedim Akanlar
Yapım: Osmanlı Film / Mehmet Karahafız, Hasan Çakır

Oyuncular: Ayhan Işık, Bahar Erdeniz, Yusuf Sezgin, Turgut Özatay, Erol Taş, Mine Sun, Oktar Durukan, Diclehan Baban, Hüseyin Zan, Nüket Duru, İhsan Baysal, Küçük Oyuncu: Hüseyin Altın (d:1957)

Konu: Yoldan çıkan kardeşini kurtarmaya çalışan bir delikanlının öyküsü.


ŞEHZADE SİNBAD (1971)

Senaryo ve Yönetmen: Muharrem Gürses
Foto Direktörü: Necati İltaç
Yapım: Akın Prodüksiyon / Turgut Akınvar

Oyuncular: Fikret Hakan, Eva Bender, Erol Taş, Suna Pekuysal, Niyazi Vanlı, Perihan Savaş, Muharrem Gürses, Abdullah Ferah, Arap Celâl


Konu: Binbirgece masallarından Şehzade Simbad'ın bir prensesle aşk öyküsü 

ŞAHİNLER DİYARI (1971)

Senaryo ve Yönetmen: İlhan Arakon
Görüntü Yönetmen: Özdemir Öğüt
Yapım: İmper Film / İlhan Arakon

Oyuncular: Murat Soydan, Nazan Şoray, Hayati Hamzaoğlu, Ergun Köknar, Feridun Çölgeçen, Kâzım Kartal, Yeşim Yükselen, Oktay Yavuz, Erden Alkan, Gani DEde


Konu: Kurtuluş savaşı sırasında bir kahramanlık öyküsü. 

ŞAFAKTA SİLAH SESLERİ (1971)

Senaryo ve Yönetmen: Semih Evin
Kamera: Kaya Ererez
Yapım: Geç Film / Gündüz Yıldırımgeç

Oyuncular: Yıldırım Gencer, Ülkü Özen, Atilla Ergün, Atıf Kaptan, Süha Doğan, Ersun Kazançel, Gülgün Ok


Konu: Düşmanlarıyla mücadele eden iki kovboyun öyküsü. 

SÜRGÜNDEN GELİYORUM (1971)

 (İNTİKAMCI – BÜTÜN İSTANBUL BİLSİN) 

Senaryo ve Yönetmen: Fikret Hakan
Foto Direktörü: Cengiz Tacer
Yapım: Çile Film / Semih Sarıoğlu

Dublaj Rejisörü: Zafer Önen, Müzik: Vasfi Uçaroğllu Orkestrası Ve Kamuran Akkor, Prodüksiyon Amiri: Faik Hiçyılmaz, Asistan: Hacı Fidan Goncalar, Kamera Asistanları: Tuna Tunçay, Ali Özügül, Işık Direktörü: Kenan Eryılmaz, Sesleri Alan: Tuncer Aydınoğlu, Negatif Montaj: Özdemir Arıtan, Arif Özalp, (Ar Film Stüdyosunda hazırlanmıştır. )

Oyuncular: Fikret Hakan, Nebahat Çehre, Arzu Okay, Yıldırım Önal, Metin Serezli, Erol Taş, Bilâl İnci, Müjdat Gezen, Kayhan Yıldızoğlu, Ömercik (Ömer Dönmez), Feridun Çölgeçen, Osman Alyanak, Muammer Gözalan, Ali Seyhan, Lütfü Engin, Mustafa Yavuz, Faik Hiçyılmaz,


Konu: Birlikte çalıştığı çete tarafından ihbar edilip hapis yatan bir kabadayının intikam öyküsü. 

SÜPER ADAM (1971)

 Yönetmen: Cavit Yürüklü
Senaryo: Erdoğan Tokatlı
Kamera Orhan Kapkı
Yapım: Özler Film / Müfit İlkiz
(Jerry Siegel ve Jo Shuster'in Superman çizgi romanından)

Oyuncular: Levent Çakır, Fatma Karanfil, Erol Keskin, Sevda Nur, Ferudun Çölgeçen, Ali Seyhan, Lütfi Ergün, Aydın Tezel, Yeşim Yükselen, Necati Tuna, İhsan Gedik, Nuri Kırgeç, Kamelya Buket, Selma Sonat


Konu: Beyaz zehir kaçakçılığı yapan bir çeteyle kıyasıya mücadele eden süper adamın macerası. 

SUÇSUZ FİRARİ (1971)

Yönetmen: Cevat Okçugil
Senaryo: Vecdi Uygun
Kamera: Tuncay Ural
Yapım: Site Ticaret / Nejat Okçugil

Oyuncular: Cihangir Gaffari, Piraye Uzun, Okan Demir, Aynur Aydan, Ali Ekdal, Ayda Can, Tarık Şimşek, Yaşar Güçlü, Muzaffer Yenen, Kudret Karadağ, Doğan Abuzer, Ayten Aycan, Mualla Sürer


Konu: Tövbekâr olduğu sırada eski bir arkadaşının zoruyla kendini tekrar kirli işlerin içinde bulan bir gencin öyküsü. 

SON HIÇKIRIK (1971)


Yönetmen: Ertem Eğilmez
Eser: Kerime Nadir
Senaryo: Sadık Şendil
Foto Direktörü: Cahit Engin
Müzik: Metin Bükey
Yapım: Arzu Film / Nahit Ataman

Işık Direktörü: Hüseyin Özşahin, Kamera Asistanları: Orhan Oğuz, Ali Güvenci, Ar Direktör: Basri Büyükcan, Film Foto: Güngör Özsoy, Set Amiri: Ekrem Gülgey, Asistanları: Halil Dede, Hüseyin Gümüş, Şükrü Çetin, Sesleri Alan: Tuncer Aydınoğlu, Stüdyo Teknisyenleri: Arif Özalp, Recai Karataş, Osman Bilen, Nevzat Dişiaçık, Prodüksiyon Amiri: Yılmaz Kanat, Asistan Rejisör: Tolgay Ziyal, (Acar Film Stüdyosunda hazırlanmıştır)

Oyuncular: Hülya Koçyiğit (Nalan), Kartal Tibet (Ferit), Metin Serezli (Kenan), Münir Özkul (Ferhat Dayı), Ahmet Kostarika (Kahveci), Faik Coşkun (Lokantacı), Nezihe Güler (Müdire), Kaya Volkan (Yüzbaşı), Güzin Özipek (Falcı), Önder Somer (Dr. Bülent)

Konu: “Yedi yaşında öksüz kalan bir çocuğun evlatlık olarak alındığı evin tek çocuğuna karşı duyduğu büyük aşkı” anlatan filmin konusu kısaca bu. Ancak kitaptan alınan bir özetle, filmin konusu hakkında daha geniş bilgi şöyle;

► Binbaşı Kenan Eskişehir’de görev yapmaktadır ve rahatsızlığı nedeniyle üç ay izin alıp İstanbul’a gelmiştir. Onun için İstanbul’un ve özellikle çocukluğunun geçtiği Çamlıca’nın önemi büyüktür. Her gün genç yaşta kaybettiği sevgilisinin mezarına gitmektedir. Günlerden bir gün, emeklilik yıllarını evinde sakin bir şekilde geçiren eski askerin dikkatini, bahçesinin önünden her sabah elinde bir tutam leylak, yanında kendisinden oldukça genç,uzun boylu bir hanımla geçen, otuz otuz beş yaşlarında, uzun boylu, sarışın, üniformasının içerisinde endamla duran bir binbaşı çekmektedir. Genelde yanındaki hanımla pek konuşmayan binbaşıyı, onun kardeşi olduğunu düşünmektedir. Bu düşüncesini aralarındaki yaş farkı ve resmi ilişki de desteklemektedir. Bir sabah yine binbaşının geçtiğini gören emekli yarbay, o gün yalnız olmasını da fırsat bilerek, O’nun sırrını çözmeye karar verir ve onu takibe koyulur. Hemen arkasından yürümesine rağmen binbaşı O’nu fark etmemektedir. Binbaşı onu Karacaahmet Mezarlığı’na götürür. Etrafı demir parmaklıklarla çevrili mezara girip, mezarın üzerinde duran leylakları tazelemesini izler. Yavaş yavaş olayı çözmektedir ancak bu seferde bu mezarın içinde yatanın kim olduğunu merak etmeye başlar. Dizleri üzerine çöküp, avuçlarıyla toprağı yoğuran, gözyaşlarıyla sulayan binbaşıya dokunabilecek kadar yaklaşır. Samimi bir arkadaşıymış gibi ellerini kederli binbaşını omuzlarına koyar. Binbaşı aniden elektrik çarpmışa döner ve kafasını yaşlı askere doğru çevirir. Yaşlı adam O’na bir dost olduğunu ifade etmesine rağmen, kim olduğunu bilmediği bu adama şaşkın şaşkın bakmaya devam eder. Ancak bu emekli yarbay, samimiyetine inandırmayı başarır ve el sıkışıp evin yolunu beraber tutarlar. Binbaşıyı evine davet eder ancak binbaşı daha sonra eşi ile birlikte geleceğini söyler ve dediğini de yapar. Zamanla dostlukları ilerler. Bir gün Binbaşı Kenan bu yaşlı dostunu evine davet eder ve altı aylık çocuğundan bahseder. Bunu duyan yaşlı adam çok şaşırır. Bu şaşkınlığı kızı diye düşündüğü kişinin eşi, mezarını her gün ziyaret ettiği kişinin de çocukluğundan beri sevdiği kişi olduğunu öğrenince, O’nun hayatının gizemine karşı olan merakı büsbütün artar. O’na hayatını anlatmasını ister. Binbaşı Kenan ise bir hafta sonra dört aylık izninin bittiğini ve gitmeden önce her şeyi ama her şeyi öğreneceğini söyler. Ertesi hafta dostunu uğurlamaya gider. Binbaşı Kenan dostuna bir paket vererek içinde hayatının sırrının yazdığını ve neden hayatına tek kelime ile “hıçkırık” dediğini anlattığını söyler ve trene biner. Yaşlı adam heyecan içerisinde evine döner ve paketi açar. Paketin içinden bir hatıra defteri ile, üzerinde bir gün öncesinin tarihi yazılmış olan bir mektup bulur. Mektubun içinde, şu an çok bahtiyar olduğu ve O’nun için üzülmemesi yazılıdır. Emekli yarbay sabaha kadar hatıra defterini büyük bir heyecan içinde okur…

Binbaşı Kenan’ın hatıra defterinde şunlar anlatılmaktadır. Annesi öldüğünde henüz yedi yaşında bir çocuktur. Babası Susamzade Safi Bey varlıklı bir tüccardır. Annesinin hayatta olduğu dönemde araları çok iyi olan babasından, zamanla uzaklaşmaya başlar. Bir gün babası evlenmek istediğini küçük Kenan’a açar. Kenan bunu istemese de etmek zorunda kalır. Yeni annesi Kenan’a ilk günlerde iyi davransa da sonradan gerçek yüzü ortaya çıkar. Sürekli dayak yiyen Kenan’a ev zindan olmaya başlar. Bir gün okuluna gelen bir müfettiş Kenan’ın acı durumunu fark eder ve onun başına gelenlerin hepsini öğrenip durumu Muhip Azmi Bey ismindeki yardımsever bir dostuna bildirir. Muhip Azmi Bey küçük Kenan ile konuşur ve O’nu evlat edinmeyi istediğini söyler. Küçük Kenan kararsızdır. Muhip Azmi Bey Kenan’ında sonradan üvey babası olduğunu öğrendiği Susamzade Safi Bey’le konuşur. Aslında O da bunu istemektedir. Küçük Kenan artık İstanbul yolcusudur. Uzun bir yolculuktan sonra, Muhip Azmi Bey ve Kenan eve ulaşırlar. Ev halkıyla tanışır ve evin tek çocuğu olan, kendisinden yaşça büyük Nalan ile hemen bahçeye, oyun oynamaya giderler. Artık hayatı değişir, evin bir parçasıdır ve Nalan’dan hiçbir farkı yoktur. Evde tek evlatlık olan Kenan değildir. Otuz yaşlarına girmesine rağmen halen evlenmemiş olan Vesime de bu evde evlatlık olarak büyümüştür. Bütün zamanını Nalan ile beraber geçiren Kenan için hayat artık, yaşamaya değer hale gelmiştir. Nalan, yeşil iri gözlü, çelimsizliğine rağmen oldukça hareketli bir kızdır. Okula gitmemesine rağmen, evde özel ders almaktadır. Kenan da yaşı ilerledikçe derslere başlar. Bazı zamanlar bu iki çocuk, yakınlarda eski ama şirin bir kulübesi bulunan Şeyh Kudsi Efendi’nin yanına gider ve onun neyinden dökülen notaları büyük bir hayranlık içinde dinlerler. Zamanla Kenan’ın içinde Nalan’a karşı normalden daha farklı ve daha şiddetli bazı duygular belirmeye başlar. O’nu sevmektedir hem de ölürcesine! Bu sonuca, zaman zaman baş gösteren kıskançlığından ulaşmaktadır.

Artık ikisi de büyümüştür ancak her şey yolunda gitmemektedir. Nalan zatüre geçirir ve zayıf olan vücut direnci iyice zayıflar. Kenan ortaokuldan mezun olur ve öz babası gibi subay olmak için Kuleli Askeri Lisesi’ne girer. Günden güne Nalan’a karşı olan sevgisi büyür ve bu sevgiyle beraber kalbindeki yara da derinleşir. Nalan’a karşı olan sevgiyi O’na açamaz ve O’da bu sevgiyi çocukluğuna verir ve ciddiye almaz. Hatta yine bir bahar günü, her zamanki gibi, leylak hastası olan Nalan ile Kenan, leylakların arasında dolaşırken, Kenan yine kıskançlığını belli edince Nalan O’na şakayla karışık kendisini sevip sevmediğini sorar. Bir an için öldüğünü zanneden Kenan, sevgisini itiraf edecek gücü kendisinde bulamaz ve inkar edip kardeş olduklarını söyler. Zaman geçtikçe Nalan’ı hastalık pençesi altına almaktadır. Bazen öksürmekten boğulacağını düşünürler. Yine böyle bir günde Nalan yatağını kana bulamıştır. Hemen aile dostları ve bir süredir de doktorları olan İlhami Bey’i çağırırlar. Muayeneden sonra ilaçlar yazılır. Bir kış Nalan yatağından kalkamadan böyle mutsuz bir şekilde akıp gider. Ancak bahar gelip de leylaklar açtığı zaman, Nalan da ayağa kalkar. Bütün eve bir cümbüş hakim kılar. Kenan her hafta sonunu Nalan ile geçirebilmek için iple çeker. Yine böyle bir hafta sonu, Nalan’ı her zamanki gibi leylakların arasında bulacağını düşünerek, O’na bir sürpriz yapmak ister. O’na habersizce yaklaşıp leylak yağmuru içerisinde boğacaktır. Ancak O’na yaklaşınca yalnız olmadığını anlar. Yanında Doktor İlhami Bey vardır. Doktor İlhami Bey O’na evlenme teklif etmektedir. Kenan neye uğradığına şaşırır ama elinden de hiçbir şey gelmez. Hemen Doktor İlhami Bey ve Nalan nişanlanırlar, bir süre sonrada düğünleri olur. Kenan ise hem sevdiği kişinin evliliğine hem de O’nun kocasıyla birlikte başka bir eve taşınmasına üzülmektedir. Bir süre sonra Nalan’nın bir de küçük kızı olur. Nalan’ın isteğiyle kızının adını Kenan koyar. Kenan aşkını çoktan açıklamıştır. “Nalan’ın ağlattığını Handan güldürsün” der ve kızının ismini “Handan” kor. Doktor İlhami Bey sık sık işi gereği seyahat eder ve z.
bundan dolayı Nalan için en uygununun Çamlıca’daki baba evinde kalmasının olduğunu düşünür. Nalan eve döndüğü gün bütün evde bir mutluluk rüzgarı eser. Handan da büyür ve ele avuca sığmaz bir hale gelir. “Ağabey” olarak çağırdığı Kenan’ın kucağından inmemektedir.

Kenan artık çoktan Harbiyeli’dir. Tıpkı küçüklüğünde olduğu gibi Nalan ile birlikte leylaklar arasında yürüyerek günlerinin büyük bir kısmını geçirirler. Vesime sürekli Handan’la ilgilendiği için Nalan rahattır ancak O’nun doğumu bünyesini iyice zayıflatmıştır. Günden güne Nalan ile Kenan arasındaki ilişki daha da kuvvetlenir. Hatta bazı geceler Nalan’ın odasında geç vakitlere kadar oturup konuşurlar. Kenan sürekli Nalan’a karşı olan sevgisinin O’nu ne kadar yıprattığından bahseder ve sevgisine karşılık bekler. Ancak Nalan eşine ve çocuğuna karşı sadık olduğu için O’na hiçbir karşılık vermez. Bir gece yine Nalan’ın odasında konuşurken, Kenan Nalan’a karşı yoğun bir izdivaç isteği duyar ve kendisini kontrol edeme Olay Nalan’ın tokatı ile sonuçlanır ve bu olaydan sonra Kenan ceza aldığını bahane ederek dört ay boyunca okulda kalır ve eve gelmez. Taki bir gün Vesime Kenan’ın okuluna gelip Nalan’ın çok hasta olduğunu ve O’nun artık eve dönmesini istediğinin söyleyinceye kadar. Artık barışmışlardır.

Kenan artık Harbiye’den mezun olup yakışıklı bir subay olmuştur. Kılıcını kuşanıp, şıngırtılar içerisinde Çamlıca’ya, evine gelir. İlk olarak babası Muhip Azmi Bey’in ellerinden öper. Nalan da O’nu beklemektedir. O’nun da hemen leylak kokulu yumuşacık ellerine sarılır ve doyasıya öper. Artık Kenan’ın gideceği kıt’a da belli olmuştur. Gideceği yer İstanbul’a çok uzakta olduğu için başta Nalan olmak üzere evdeki herkes üzülür. Artık sadece mektuplarla haberleşeceklerdir. Ancak Nalan Kenan’dan O’na kardeşiymiş gibi mektup yazmasını ister ve Kenan’da bunu kabul etmek zorunda kalır. Nalan çok hastadır ve günden güne eriyip gitmektedir ve O da bunun farkındadır. Bundan dolayı Kenan’ı bir daha göremeyeceğinden korkmaktadır.

Kenan artık bir kıt’a subayıdır. Görev hayatında başarılı ve arkadaşları tarafından sevilen bir insandır. O da hayatından çok memnundur ancak sadece Nalan’ın yokluğunu çok fazla hisseder. Nalan ve babasına her fırsatta mektup yazar. Ancak bir gün hayatının hatasını yapar ve efkarlı olduğu bir günde Nalan’a karşı olan bütün duygularını yazdığı bir kağıdı farkında olmadan Nalan’a gönderir. Bu hatayı anladıktan sonra üst üste birçok telafi mektubu yazar ama aylarca cevap gelmez. Endişelenmeye başlar ve komutanından izin ister ama seferberlik olduğu için komutanı izin vermez. En sonunda bir telgraf alır:

“ (D.R.) süvari alayı, sekizinci bölük komutanı Kenan ZİYA Bey’e: Ölüyorum çabuk gel!..

Nalan” Bu telgraftan sonra Kenan komutanına koşar ve ona bu telgrafı gösterip izin ister ve alır. Atına atlar ve on altı günlük uzun ve yorucu bir yolculuktan sonra İstanbul’a ulaşır. Ancak bir gece önce Nalan gözlerini hayata yummuştur. Bir an için Kenan da kendisini O’nunla beraber ölmüş gibi hisseder ve olduğu yere yığılıp kalır. Kendine geldiği zaman ilk işi, Nalan’ın mezarına gidip toprağına kapanmak olur. Eve döndüğü zaman Vesime, o sadık ve iyi kalpli kadın, elinde bir paketle Kenan’ı beklemektedir. Elindeki paketi Nalan’ın O’na bıraktığını söyler ve O’na uzatır. Kenan paketi heyecan içinde alır ve odasına çekilir. Pakette 18 yaşına girdiği zaman Handan’a verilmesi gerektiğini yazan bir mektup ile Nalan’ın kendi el yazısıyla yazılmış yedi sayfa vardır. Bu kağıtlarda Nalan artık Kenan’a karşı olan aşkını gizlemez ve bütün duygularını döker. Ayrıca Kenan’ın yanlışlıkla gönderdiği kağıdı kocasının okuduktan sonra yaptığı işkenceler, kızı Handan’ı bu yüzden ölünceye kadar göremediği de yazar. Bu kağıtları okuduktan sonra Kenan iyice yıkılır. Bir süre sonra Doktor İlhami Bey ile salonda karşılaşırlar. Tartışmaya başlarlar ve Kenan her şeyi bütün açıklığıyla anlatır ancak kendisine bir türlü inandıramaz. En sonunda Nalan’ın Kenan’a yazdığı kağıtları gösterir. Doktor İlhami Bey artık pişmandır ama bu pişmanlık Nalan’ın ölümüne çare değildir. Muhip Azmi Bey ile barışır ve Handan’ı da annesinin evine geri getirir. İzini biten Kenan tekrar kıt’asına döner.,

Balkan Harbi biter, Cihan Harbi başlar. Kurtuluş Savaşı’ndan sonra 6 Ekim 1923’te İstanbul’a giren Türk ordusu arasında Kenan da bulunur. Artık otuz-otuzbeş yaşlarında bir subaydır. Eve dönünce herkes O’nu neşe ile karşılar. Bu arada Handan da içeriye girer ve Kenan’ı şaşkınlık içinde bırakır çünkü O artık 18 yaşında bir genç kızdır daha da ilginç olanı, annesi Nalan’ın bir ikizi olmuştur. Kenan hergün Nalan’ın mezarına gider. Bir süre sonra Handan da O’na eşlik etmeye başlar. Annesinin O’na bıraktığı mektubu bir süre sonra Kenan’dan almıştır. Yine beraber gittikleri mezardan dönerken Handan annesinin O’na bıraktığı mektuptan bahseder. Annesinin kendisinden gerçekten sevdiği birisiyle evlenip, hayatını O’nun gibi mahvetmemesini istediğinden ve evleneceği kişinin de sarışın ve uzun boylu bir subay olursa çok bahtiyar olacağını yazdığından bahseder. Daha sonra ekler “Nalan’ın ağlattığını ancak O’nun kızı güldürebilir!” Kenan şaşırmış ve aynı zamanda da mutlu olmuştur. Handan’ı kollarıyla kavrar ve bir daha da asla bırakmaz.

ROMANDAKİ /Filmdeki KARAKTERLER:

Kenan ZİYA: Yedi yaşında annesini kaybettikten sonra üvey anne ve babasının elinde kaldığı sürece büyük acılar ve işkenceler yaşamıştır. Bu acılardan kurtularak İstanbul’a gelmiştir; fakat burada daha büyük bir acıyla karşılaşacağından haberdar değildi. Kendinden büyük Nalan isminde bir kıza aşık olur; fakat Nalan’ın ağlattığını kızı Handan güldürür.

Nalan: Evin tek çocuğu olan Nalan’ın her isteği yerine getirilmiştir ve özel hocalardan ders alarak iyi bir eğitim almıştır. Çelimsizliğine rağmen çok hareketli ve neşeli bir çocukluk yaşamıştır; fakat küçük yaşlarda yakalandığı zatüre illeti onu mutlu edemeden öldürmüştür. Doktor İlhami Beyden Handan isminde bir kızı vardır.

Susamzade Safi Bey: Kenan’ın üvey babasıdır. İlk zamanlarda Kenan’a iyi davranan Safi Bey, eşinin ölümünden sonra başka bir kadınla evlenmiştir ve ikisi de Kenan’a karşı çok kötü davranmışlardır. Safi Bey zengin, çalışkan ve azimli bir esnaftır.

Muhip Azmi Bey: Sarışın, yeşil gözlü mabeynde çalışan çalışkan ve varlıklı bir devlet adamıdır. Nalan isminde bir kızı vardır. Karısının ölümünden sonra kendini kızına vermiştir ve kızının zatüreye yakalanıp günden güne erimesi O’nu mahvetmiştir. Sekiz yaşındaki Kenan adında bir çocuğu evlatlık almıştır ve onu öz kızından ayırt etmemiştir.

Emekli Yarbay: Bu emekli subay Osmanlı’nın son zamanlarında emekli olduktan sonra kendini doğaya adayan, sakin bir yaşam sürdüren, doğayı seven, canayakın, sevecen ve merhametli bir kişiliğe sahiptir. Kısa sürede Binbaşı Kenan ile iyi bir dostluk kurmuştur.
Doktor İlhami Bey: İlk başta doktor olarak geldiği köşkün daha sonra damadı olmuştur. Nalan’ın kocasıdır ve de Handan’ın babasıdır. Nalan ilk başlarda duyduğu aşkı günden güne azalmıştır ve ilgisiz kişiliği ortaya çıkmıştır.

Vesime: Muhip Azmi Beyin evlatlığı Nesime evlenmemiştir ve ölünceye kadar konak da hizmetli olarak çalışmıştır. Oldukça iyi bir kişiliğe sahip olan Nesime özellikle Kenan ve Nalan aşklarını bir sır gibi saklamıştır.

Şeyh Kudsi Efendi: Nalan ve Kenan’ın sevdikleri ve saydıkları, müzikten iyi anlayan, özellikle çaldığı ney ile onları büyüleyen ve aşık eden bir insandır. Küçük, şirin bir kulübede oturan adamı onlar devamlı ziyaret ederler. “www.ogretmenlerforumu.com”