Araştıran ve Derleyen: Yalçın ÖZGÜL 2024 Şubat ayı sonuna kadar Blog'a aktarılan film sayısı 7642 adet olmuştur. Film aktarımı devam ediyor.
5 Şubat 2018 Pazartesi
SÜRGÜNDEN GELİYORUM (1971)
Senaryo ve Yönetmen: Fikret Hakan
Foto Direktörü: Cengiz Tacer
Yapım: Çile Film / Semih Sarıoğlu
Dublaj Rejisörü: Zafer Önen, Müzik: Vasfi
Uçaroğllu Orkestrası Ve Kamuran Akkor, Prodüksiyon Amiri: Faik Hiçyılmaz,
Asistan: Hacı Fidan Goncalar, Kamera Asistanları: Tuna Tunçay, Ali
Özügül, Işık Direktörü: Kenan Eryılmaz, Sesleri Alan: Tuncer
Aydınoğlu, Negatif Montaj: Özdemir Arıtan, Arif Özalp, (Ar Film
Stüdyosunda hazırlanmıştır. )
Oyuncular: Fikret Hakan, Nebahat Çehre,
Arzu Okay, Yıldırım Önal, Metin Serezli, Erol Taş, Bilâl İnci, Müjdat Gezen,
Kayhan Yıldızoğlu, Ömercik (Ömer Dönmez), Feridun Çölgeçen, Osman Alyanak,
Muammer Gözalan, Ali Seyhan, Lütfü Engin, Mustafa Yavuz, Faik Hiçyılmaz,
Konu: Birlikte çalıştığı çete
tarafından ihbar edilip hapis yatan bir kabadayının intikam öyküsü.
SÜPER ADAM (1971)
Senaryo: Erdoğan Tokatlı
Kamera Orhan Kapkı
Yapım: Özler Film / Müfit İlkiz
(Jerry Siegel ve Jo
Shuster'in Superman çizgi romanından)
Oyuncular: Levent Çakır, Fatma
Karanfil, Erol Keskin, Sevda Nur, Ferudun Çölgeçen, Ali Seyhan, Lütfi Ergün,
Aydın Tezel, Yeşim Yükselen, Necati Tuna, İhsan Gedik, Nuri Kırgeç, Kamelya
Buket, Selma Sonat
Konu: Beyaz zehir kaçakçılığı
yapan bir çeteyle kıyasıya mücadele eden süper adamın macerası.
SUÇSUZ FİRARİ (1971)
Yönetmen: Cevat Okçugil
Senaryo: Vecdi Uygun
Kamera: Tuncay Ural
Yapım: Site Ticaret / Nejat
Okçugil
Oyuncular: Cihangir Gaffari, Piraye Uzun, Okan
Demir, Aynur Aydan, Ali Ekdal, Ayda Can, Tarık Şimşek, Yaşar Güçlü, Muzaffer
Yenen, Kudret Karadağ, Doğan Abuzer, Ayten Aycan, Mualla Sürer
Konu: Tövbekâr olduğu sırada eski
bir arkadaşının zoruyla kendini tekrar kirli işlerin içinde bulan bir gencin
öyküsü.
SON HIÇKIRIK (1971)
Yönetmen: Ertem Eğilmez
Eser: Kerime Nadir
Senaryo: Sadık Şendil
Foto Direktörü: Cahit Engin
Müzik: Metin Bükey
Yapım: Arzu Film / Nahit Ataman
Işık Direktörü: Hüseyin Özşahin, Kamera
Asistanları: Orhan Oğuz, Ali Güvenci, Ar Direktör: Basri Büyükcan,
Film Foto: Güngör Özsoy, Set Amiri: Ekrem Gülgey, Asistanları: Halil
Dede, Hüseyin Gümüş, Şükrü Çetin, Sesleri Alan: Tuncer Aydınoğlu, Stüdyo
Teknisyenleri: Arif Özalp, Recai Karataş, Osman Bilen, Nevzat Dişiaçık, Prodüksiyon
Amiri: Yılmaz Kanat, Asistan Rejisör: Tolgay Ziyal, (Acar Film
Stüdyosunda hazırlanmıştır)
Oyuncular: Hülya Koçyiğit (Nalan),
Kartal Tibet (Ferit), Metin Serezli (Kenan), Münir Özkul (Ferhat Dayı), Ahmet
Kostarika (Kahveci), Faik Coşkun (Lokantacı), Nezihe Güler (Müdire), Kaya
Volkan (Yüzbaşı), Güzin Özipek (Falcı), Önder Somer (Dr. Bülent)
Konu: “Yedi yaşında öksüz kalan
bir çocuğun evlatlık olarak alındığı evin tek çocuğuna karşı duyduğu büyük
aşkı” anlatan filmin konusu kısaca bu. Ancak kitaptan alınan bir özetle, filmin
konusu hakkında daha geniş bilgi şöyle;
► Binbaşı
Kenan Eskişehir’de görev yapmaktadır ve rahatsızlığı nedeniyle üç ay izin alıp
İstanbul’a gelmiştir. Onun için İstanbul’un ve özellikle çocukluğunun geçtiği
Çamlıca’nın önemi büyüktür. Her gün genç yaşta kaybettiği sevgilisinin mezarına
gitmektedir. Günlerden bir gün, emeklilik yıllarını evinde sakin bir şekilde
geçiren eski askerin dikkatini, bahçesinin önünden her sabah elinde bir tutam
leylak, yanında kendisinden oldukça genç,uzun boylu bir hanımla geçen, otuz
otuz beş yaşlarında, uzun boylu, sarışın, üniformasının içerisinde endamla
duran bir binbaşı çekmektedir. Genelde yanındaki hanımla pek konuşmayan
binbaşıyı, onun kardeşi olduğunu düşünmektedir. Bu düşüncesini aralarındaki yaş
farkı ve resmi ilişki de desteklemektedir. Bir sabah yine binbaşının geçtiğini
gören emekli yarbay, o gün yalnız olmasını da fırsat bilerek, O’nun sırrını
çözmeye karar verir ve onu takibe koyulur. Hemen arkasından yürümesine rağmen
binbaşı O’nu fark etmemektedir. Binbaşı onu Karacaahmet Mezarlığı’na götürür.
Etrafı demir parmaklıklarla çevrili mezara girip, mezarın üzerinde duran
leylakları tazelemesini izler. Yavaş yavaş olayı çözmektedir ancak bu seferde
bu mezarın içinde yatanın kim olduğunu merak etmeye başlar. Dizleri üzerine
çöküp, avuçlarıyla toprağı yoğuran, gözyaşlarıyla sulayan binbaşıya
dokunabilecek kadar yaklaşır. Samimi bir arkadaşıymış gibi ellerini kederli
binbaşını omuzlarına koyar. Binbaşı aniden elektrik çarpmışa döner ve kafasını
yaşlı askere doğru çevirir. Yaşlı adam O’na bir dost olduğunu ifade etmesine
rağmen, kim olduğunu bilmediği bu adama şaşkın şaşkın bakmaya devam eder. Ancak
bu emekli yarbay, samimiyetine inandırmayı başarır ve el sıkışıp evin yolunu
beraber tutarlar. Binbaşıyı evine davet eder ancak binbaşı daha sonra eşi ile
birlikte geleceğini söyler ve dediğini de yapar. Zamanla dostlukları ilerler.
Bir gün Binbaşı Kenan bu yaşlı dostunu evine davet eder ve altı aylık
çocuğundan bahseder. Bunu duyan yaşlı adam çok şaşırır. Bu şaşkınlığı kızı diye
düşündüğü kişinin eşi, mezarını her gün ziyaret ettiği kişinin de çocukluğundan
beri sevdiği kişi olduğunu öğrenince, O’nun hayatının gizemine karşı olan
merakı büsbütün artar. O’na hayatını anlatmasını ister. Binbaşı Kenan ise bir
hafta sonra dört aylık izninin bittiğini ve gitmeden önce her şeyi ama her şeyi
öğreneceğini söyler. Ertesi hafta dostunu uğurlamaya gider. Binbaşı Kenan
dostuna bir paket vererek içinde hayatının sırrının yazdığını ve neden hayatına
tek kelime ile “hıçkırık” dediğini anlattığını söyler ve trene biner. Yaşlı
adam heyecan içerisinde evine döner ve paketi açar. Paketin içinden bir hatıra
defteri ile, üzerinde bir gün öncesinin tarihi yazılmış olan bir mektup bulur.
Mektubun içinde, şu an çok bahtiyar olduğu ve O’nun için üzülmemesi yazılıdır.
Emekli yarbay sabaha kadar hatıra defterini büyük bir heyecan içinde okur…
Binbaşı
Kenan’ın hatıra defterinde şunlar anlatılmaktadır. Annesi öldüğünde henüz yedi
yaşında bir çocuktur. Babası Susamzade Safi Bey varlıklı bir tüccardır.
Annesinin hayatta olduğu dönemde araları çok iyi olan babasından, zamanla
uzaklaşmaya başlar. Bir gün babası evlenmek istediğini küçük Kenan’a açar.
Kenan bunu istemese de etmek zorunda kalır. Yeni annesi Kenan’a ilk günlerde
iyi davransa da sonradan gerçek yüzü ortaya çıkar. Sürekli dayak yiyen Kenan’a
ev zindan olmaya başlar. Bir gün okuluna gelen bir müfettiş Kenan’ın acı
durumunu fark eder ve onun başına gelenlerin hepsini öğrenip durumu Muhip Azmi
Bey ismindeki yardımsever bir dostuna bildirir. Muhip Azmi Bey küçük Kenan ile
konuşur ve O’nu evlat edinmeyi istediğini söyler. Küçük Kenan kararsızdır.
Muhip Azmi Bey Kenan’ında sonradan üvey babası olduğunu öğrendiği Susamzade
Safi Bey’le konuşur. Aslında O da bunu istemektedir. Küçük Kenan artık İstanbul
yolcusudur. Uzun bir yolculuktan sonra, Muhip Azmi Bey ve Kenan eve ulaşırlar.
Ev halkıyla tanışır ve evin tek çocuğu olan, kendisinden yaşça büyük Nalan ile hemen
bahçeye, oyun oynamaya giderler. Artık hayatı değişir, evin bir parçasıdır ve
Nalan’dan hiçbir farkı yoktur. Evde tek evlatlık olan Kenan değildir. Otuz
yaşlarına girmesine rağmen halen evlenmemiş olan Vesime de bu evde evlatlık
olarak büyümüştür. Bütün zamanını Nalan ile beraber geçiren Kenan için hayat
artık, yaşamaya değer hale gelmiştir. Nalan, yeşil iri gözlü, çelimsizliğine
rağmen oldukça hareketli bir kızdır. Okula gitmemesine rağmen, evde özel ders
almaktadır. Kenan da yaşı ilerledikçe derslere başlar. Bazı zamanlar bu iki
çocuk, yakınlarda eski ama şirin bir kulübesi bulunan Şeyh Kudsi Efendi’nin
yanına gider ve onun neyinden dökülen notaları büyük bir hayranlık içinde
dinlerler. Zamanla Kenan’ın içinde Nalan’a karşı normalden daha farklı ve daha
şiddetli bazı duygular belirmeye başlar. O’nu sevmektedir hem de ölürcesine! Bu
sonuca, zaman zaman baş gösteren kıskançlığından ulaşmaktadır.
Artık
ikisi de büyümüştür ancak her şey yolunda gitmemektedir. Nalan zatüre geçirir
ve zayıf olan vücut direnci iyice zayıflar. Kenan ortaokuldan mezun olur ve öz
babası gibi subay olmak için Kuleli Askeri Lisesi’ne girer. Günden güne Nalan’a
karşı olan sevgisi büyür ve bu sevgiyle beraber kalbindeki yara da derinleşir.
Nalan’a karşı olan sevgiyi O’na açamaz ve O’da bu sevgiyi çocukluğuna verir ve
ciddiye almaz. Hatta yine bir bahar günü, her zamanki gibi, leylak hastası olan
Nalan ile Kenan, leylakların arasında dolaşırken, Kenan yine kıskançlığını
belli edince Nalan O’na şakayla karışık kendisini sevip sevmediğini sorar. Bir
an için öldüğünü zanneden Kenan, sevgisini itiraf edecek gücü kendisinde
bulamaz ve inkar edip kardeş olduklarını söyler. Zaman geçtikçe Nalan’ı
hastalık pençesi altına almaktadır. Bazen öksürmekten boğulacağını düşünürler.
Yine böyle bir günde Nalan yatağını kana bulamıştır. Hemen aile dostları ve bir
süredir de doktorları olan İlhami Bey’i çağırırlar. Muayeneden sonra ilaçlar
yazılır. Bir kış Nalan yatağından kalkamadan böyle mutsuz bir şekilde akıp
gider. Ancak bahar gelip de leylaklar açtığı zaman, Nalan da ayağa kalkar.
Bütün eve bir cümbüş hakim kılar. Kenan her hafta sonunu Nalan ile geçirebilmek
için iple çeker. Yine böyle bir hafta sonu, Nalan’ı her zamanki gibi
leylakların arasında bulacağını düşünerek, O’na bir sürpriz yapmak ister. O’na
habersizce yaklaşıp leylak yağmuru içerisinde boğacaktır. Ancak O’na yaklaşınca
yalnız olmadığını anlar. Yanında Doktor İlhami Bey vardır. Doktor İlhami Bey
O’na evlenme teklif etmektedir. Kenan neye uğradığına şaşırır ama elinden de
hiçbir şey gelmez. Hemen Doktor İlhami Bey ve Nalan nişanlanırlar, bir süre
sonrada düğünleri olur. Kenan ise hem sevdiği kişinin evliliğine hem de O’nun
kocasıyla birlikte başka bir eve taşınmasına üzülmektedir. Bir süre sonra
Nalan’nın bir de küçük kızı olur. Nalan’ın isteğiyle kızının adını Kenan koyar.
Kenan aşkını çoktan açıklamıştır. “Nalan’ın ağlattığını Handan güldürsün” der
ve kızının ismini “Handan” kor. Doktor İlhami Bey sık sık işi gereği seyahat
eder ve z.
bundan dolayı Nalan için en
uygununun Çamlıca’daki baba evinde kalmasının olduğunu düşünür. Nalan eve
döndüğü gün bütün evde bir mutluluk rüzgarı eser. Handan da büyür ve ele avuca
sığmaz bir hale gelir. “Ağabey” olarak çağırdığı Kenan’ın kucağından
inmemektedir.
Kenan artık çoktan
Harbiyeli’dir. Tıpkı küçüklüğünde olduğu gibi Nalan ile birlikte leylaklar
arasında yürüyerek günlerinin büyük bir kısmını geçirirler. Vesime sürekli
Handan’la ilgilendiği için Nalan rahattır ancak O’nun doğumu bünyesini iyice
zayıflatmıştır. Günden güne Nalan ile Kenan arasındaki ilişki daha da
kuvvetlenir. Hatta bazı geceler Nalan’ın odasında geç vakitlere kadar oturup
konuşurlar. Kenan sürekli Nalan’a karşı olan sevgisinin O’nu ne kadar
yıprattığından bahseder ve sevgisine karşılık bekler. Ancak Nalan eşine ve
çocuğuna karşı sadık olduğu için O’na hiçbir karşılık vermez. Bir gece yine
Nalan’ın odasında konuşurken, Kenan Nalan’a karşı yoğun bir izdivaç isteği
duyar ve kendisini kontrol edeme Olay Nalan’ın tokatı ile sonuçlanır ve bu
olaydan sonra Kenan ceza aldığını bahane ederek dört ay boyunca okulda kalır ve
eve gelmez. Taki bir gün Vesime Kenan’ın okuluna gelip Nalan’ın çok hasta
olduğunu ve O’nun artık eve dönmesini istediğinin söyleyinceye kadar. Artık
barışmışlardır.
Kenan
artık Harbiye’den mezun olup yakışıklı bir subay olmuştur. Kılıcını kuşanıp,
şıngırtılar içerisinde Çamlıca’ya, evine gelir. İlk olarak babası Muhip Azmi
Bey’in ellerinden öper. Nalan da O’nu beklemektedir. O’nun da hemen leylak
kokulu yumuşacık ellerine sarılır ve doyasıya öper. Artık Kenan’ın gideceği kıt’a
da belli olmuştur. Gideceği yer İstanbul’a çok uzakta olduğu için başta Nalan
olmak üzere evdeki herkes üzülür. Artık sadece mektuplarla haberleşeceklerdir.
Ancak Nalan Kenan’dan O’na kardeşiymiş gibi mektup yazmasını ister ve Kenan’da
bunu kabul etmek zorunda kalır. Nalan çok hastadır ve günden güne eriyip
gitmektedir ve O da bunun farkındadır. Bundan dolayı Kenan’ı bir daha
göremeyeceğinden korkmaktadır.
Kenan artık bir kıt’a
subayıdır. Görev hayatında başarılı ve arkadaşları tarafından sevilen bir insandır.
O da hayatından çok memnundur ancak sadece Nalan’ın yokluğunu çok fazla
hisseder. Nalan ve babasına her fırsatta mektup yazar. Ancak bir gün hayatının
hatasını yapar ve efkarlı olduğu bir günde Nalan’a karşı olan bütün duygularını
yazdığı bir kağıdı farkında olmadan Nalan’a gönderir. Bu hatayı anladıktan
sonra üst üste birçok telafi mektubu yazar ama aylarca cevap gelmez.
Endişelenmeye başlar ve komutanından izin ister ama seferberlik olduğu için
komutanı izin vermez. En sonunda bir telgraf alır:
“ (D.R.) süvari alayı,
sekizinci bölük komutanı Kenan ZİYA Bey’e: Ölüyorum çabuk gel!..
Nalan” Bu
telgraftan sonra Kenan komutanına koşar ve ona bu telgrafı gösterip izin ister
ve alır. Atına atlar ve on altı günlük uzun ve yorucu bir yolculuktan sonra İstanbul’a
ulaşır. Ancak bir gece önce Nalan gözlerini hayata yummuştur. Bir an için Kenan
da kendisini O’nunla beraber ölmüş gibi hisseder ve olduğu yere yığılıp kalır.
Kendine geldiği zaman ilk işi, Nalan’ın mezarına gidip toprağına kapanmak olur.
Eve döndüğü zaman Vesime, o sadık ve iyi kalpli kadın, elinde bir paketle
Kenan’ı beklemektedir. Elindeki paketi Nalan’ın O’na bıraktığını söyler ve O’na
uzatır. Kenan paketi heyecan içinde alır ve odasına çekilir. Pakette 18 yaşına
girdiği zaman Handan’a verilmesi gerektiğini yazan bir mektup ile Nalan’ın
kendi el yazısıyla yazılmış yedi sayfa vardır. Bu kağıtlarda Nalan artık
Kenan’a karşı olan aşkını gizlemez ve bütün duygularını döker. Ayrıca Kenan’ın
yanlışlıkla gönderdiği kağıdı kocasının okuduktan sonra yaptığı işkenceler,
kızı Handan’ı bu yüzden ölünceye kadar göremediği de yazar. Bu kağıtları
okuduktan sonra Kenan iyice yıkılır. Bir süre sonra Doktor İlhami Bey ile
salonda karşılaşırlar. Tartışmaya başlarlar ve Kenan her şeyi bütün açıklığıyla
anlatır ancak kendisine bir türlü inandıramaz. En sonunda Nalan’ın Kenan’a
yazdığı kağıtları gösterir. Doktor İlhami Bey artık pişmandır ama bu pişmanlık
Nalan’ın ölümüne çare değildir. Muhip Azmi Bey ile barışır ve Handan’ı da
annesinin evine geri getirir. İzini biten Kenan tekrar kıt’asına döner.,
Balkan
Harbi biter, Cihan Harbi başlar. Kurtuluş Savaşı’ndan sonra 6 Ekim 1923’te
İstanbul’a giren Türk ordusu arasında Kenan da bulunur. Artık otuz-otuzbeş
yaşlarında bir subaydır. Eve dönünce herkes O’nu neşe ile karşılar. Bu arada
Handan da içeriye girer ve Kenan’ı şaşkınlık içinde bırakır çünkü O artık 18
yaşında bir genç kızdır daha da ilginç olanı, annesi Nalan’ın bir ikizi
olmuştur. Kenan hergün Nalan’ın mezarına gider. Bir süre sonra Handan da O’na
eşlik etmeye başlar. Annesinin O’na bıraktığı mektubu bir süre sonra Kenan’dan
almıştır. Yine beraber gittikleri mezardan dönerken Handan annesinin O’na
bıraktığı mektuptan bahseder. Annesinin kendisinden gerçekten sevdiği birisiyle
evlenip, hayatını O’nun gibi mahvetmemesini istediğinden ve evleneceği kişinin
de sarışın ve uzun boylu bir subay olursa çok bahtiyar olacağını yazdığından
bahseder. Daha sonra ekler “Nalan’ın ağlattığını ancak O’nun kızı
güldürebilir!” Kenan şaşırmış ve aynı zamanda da mutlu olmuştur. Handan’ı kollarıyla
kavrar ve bir daha da asla bırakmaz.
ROMANDAKİ /Filmdeki
KARAKTERLER:
Kenan ZİYA: Yedi yaşında annesini
kaybettikten sonra üvey anne ve babasının elinde kaldığı sürece büyük acılar ve
işkenceler yaşamıştır. Bu acılardan kurtularak İstanbul’a gelmiştir; fakat
burada daha büyük bir acıyla karşılaşacağından haberdar değildi. Kendinden
büyük Nalan isminde bir kıza aşık olur; fakat Nalan’ın ağlattığını kızı Handan
güldürür.
Nalan: Evin tek çocuğu olan
Nalan’ın her isteği yerine getirilmiştir ve özel hocalardan ders alarak iyi bir
eğitim almıştır. Çelimsizliğine rağmen çok hareketli ve neşeli bir çocukluk
yaşamıştır; fakat küçük yaşlarda yakalandığı zatüre illeti onu mutlu edemeden
öldürmüştür. Doktor İlhami Beyden Handan isminde bir kızı vardır.
Susamzade Safi Bey: Kenan’ın üvey babasıdır. İlk
zamanlarda Kenan’a iyi davranan Safi Bey, eşinin ölümünden sonra başka bir
kadınla evlenmiştir ve ikisi de Kenan’a karşı çok kötü davranmışlardır. Safi
Bey zengin, çalışkan ve azimli bir esnaftır.
Muhip Azmi
Bey: Sarışın,
yeşil gözlü mabeynde çalışan çalışkan ve varlıklı bir devlet adamıdır. Nalan
isminde bir kızı vardır. Karısının ölümünden sonra kendini kızına vermiştir ve
kızının zatüreye yakalanıp günden güne erimesi O’nu mahvetmiştir. Sekiz
yaşındaki Kenan adında bir çocuğu evlatlık almıştır ve onu öz kızından ayırt
etmemiştir.
Emekli Yarbay: Bu emekli subay Osmanlı’nın
son zamanlarında emekli olduktan sonra kendini doğaya adayan, sakin bir yaşam
sürdüren, doğayı seven, canayakın, sevecen ve merhametli bir kişiliğe sahiptir.
Kısa sürede Binbaşı Kenan ile iyi bir dostluk kurmuştur.
Doktor İlhami Bey: İlk başta doktor olarak
geldiği köşkün daha sonra damadı olmuştur. Nalan’ın kocasıdır ve de Handan’ın
babasıdır. Nalan ilk başlarda duyduğu aşkı günden güne azalmıştır ve ilgisiz
kişiliği ortaya çıkmıştır.
Vesime: Muhip Azmi Beyin evlatlığı
Nesime evlenmemiştir ve ölünceye kadar konak da hizmetli olarak çalışmıştır.
Oldukça iyi bir kişiliğe sahip olan Nesime özellikle Kenan ve Nalan aşklarını
bir sır gibi saklamıştır.
Şeyh Kudsi Efendi: Nalan ve Kenan’ın sevdikleri
ve saydıkları, müzikten iyi anlayan, özellikle çaldığı ney ile onları büyüleyen
ve aşık eden bir insandır. Küçük, şirin bir kulübede oturan adamı onlar devamlı
ziyaret ederler. “www.ogretmenlerforumu.com”
SOLAN BiR YAPRAK GiBi (1971)
Senaryo: Burhan Bolan
Foto Direktörü: Kriton
ilyadis
Müzik: Metin Bükey
Yapım: Melek Film/Şahan
Haki
Berç Arman Kürkçüyan
Montaj: Özdemir Arıtan,
Sesleri Alan: Tuncer Aydınoğlu, Bican Avşar, Laboratuar Şefi: Recai
Karataş, Stüdyo Elemanları: Arif Özalp, Nevzat Dişiaçık, Osman Bilen,
Ali Çiçek, Işıklar: Kenan Özyılmaz, Ar Direktör: Stavro Yuanidis.
Reji Asistanları: Arif Eriş, Stepan Özçetinkaya, Kamera Asistanı: Abdullah
Gürek, Dublajı İdare Eden: Zafer Önen, Prodüksiyon Amiri: Semih
Sarıoğlu, Şarkılar: Belkıs Özener (Acar Film Renkli Laboratuarında
Hazırlanmış)
Oyuncular:
Fatma Girik, Tarık Akan, Münir Özkul,
Melek Görgün, Muzaffer Tema, Nubar Terziyan, Zafer Önen, Muammer Gözalan, Muadelet
Tibet, Yaşar Şener, Vahit Volkan, Meral Kurtuluş, Erdoğan Üçkaya, Nermin Özses,
Çocuk Oyuncu: Ömercik (Ömer Dönmez, d:1959)
Konu: Şarkıcı Şermin (F. Girik) ile onun saz
ekibinde çalan Murat (T.Akan) evlenmeye karar verirler. Tam nişan akşamı polis Ömer
(Ömercik) adında küçük bir çocuğu eve getirir. Bu çocuk Şermin'i annesi olarak
tanımaktadır. Murat nişanı bozar ve ayrılırlar. Murat bu çocuk hakkında
araştırma yapar. Topladığı bilgiler gerçekten de çocuğun annesinin Şermin
olduğunu göstermektedir. Şermin Ömer'i de yanına alıp İstanbul dışındaki yazlık
evine götürür. Küçük Ömer burada Kemal (M. Tema) adında biriyle tanışır. Kemal
onunla ve Şermin'le kısa zamanda dostluk kurar. Amacı zengin kadınlardan para
yemek olan Kemal bir süre sonra Şermin'e evlenme teklif eder. Şermin cevap
vermez. Aradan zaman geçer. Ve olaylar gelişerek devam eder.
SİLAHLAR SUSMASIN (1971)
SİLAHLAR SUSMASIN (1971)Yönetmen: T. Fikret Uçak
Kamera: Dinçer Önal
Yapım Gaye Film/Erdoğan Tilav
Oyuncular: Tanju Korel, Feri Cansel,
Melek Görgün, Baki Tamer, Sami Tunç, Aytekin Akaya, Doğan Tamer, Aytekin Akkaya
Konu: Babası öldürülen zengin kız
ile işbirliğine giren ve katilleri ortaya çıkaran bir adamın aşkları.
SİLAH VE NAMUS (1971)
Yönetmen: Ertem Göreç
Senaryo: Erdoğan Tokatlı
Foto Direktörü: Orhan
Kapkı
Yapım: Özler Film / A.
Müfit İlkiz
Set Ekibi: Ali Ateş, Tevfik Şen, Şahin Gök, Kamera
Asistanları: Feruzan Nurtan, Suha Kapkı, Reji Asistanı: Mesut Taner,
Işıklar: E.DE.KA Işık Servisi, Haydar Aslan, İbrahim İmik, Ali Pir, Senkron:
Osman Kaskan, Negatif Montaj: Hüsam Üren, Seslendiren: Yorgo
İliyadis, Laboratuar: Hikmet Kuyucu, Hayati Akbulut, Özkan Sevinç,
(Süperfon Stüdyosunda Seslendirilmiştir.)
Oyuncular:
Yılmaz Güney (İlyas), Zuhal Aktan
(Aysel), Reha Yurdakul (Nuri), Mümtaz Ener (Abbas), Atlan Günbay (Hikmet), Erol
Keskin, İhsan Gedik, Leman Akçatepe, Tarık Şimşek, Ferudun Çölgeçen, Osman
Alyanak (Rıza), Yaşar Güçlü, Nurettin Kaygısız, Gültekin Öz, Kristin Petersen,
Küçük Artist: Günhan Sanlar, Misafir Sanatçı: Türkan Erdem
Konu: İlyas bir nakliye şirketinde şoförlük
yapmaktadır. İlyas Aysel’le tanıştıktan sonra, yaşamı birden bire değişmiş,
kirli işlere girmekten vazgeçmiştir. Birbirlerini deli gibi seven aşıklar ın
tek isteği, evlenip mutlu bir yuva kurmaktır. İyas, Aysel'i babası Rıza'dan
istemeye hazırlanmaktadır. Bu sırada ailesinden gizli olarak sık sık İlyas'la
buluşan Aysel, hamiledir.
Aysel kız
arkadaşı Remziye'yi ziyaret etmektedir. Ancak minibüsle Aysel'i takip eden iki
serseri yolunu kesip Aysel'i kaçırır. Olayı anında haber alan İlyas,
serserilerin peşine düşer. Serserilerden biri götürdükleri samanlıkta Aysel'e
tecavüz etmek isterken İlyas tam zamanında yetişir. Aysel'i serserilerin
elinden kurtarır. Ancak İlyas tedirgindir. Sevdiği kadına zorla da olsa yabancı
bir erkeğin elinin değmesine tahammülü yoktur ve hiçbir suçu olmadığı halde
Aysel'i acımasızca terk eder.
Sevdiği erkek tarafından
terk edilen Aysel, aile şerefini ayaklar altına alması nedeniyle babası Rıza
tarafından da suçlanır. Genç kadın zor durumdadır, çünkü tüm olanların ötesinde
bir de hamiledir. Bu hamilelik olayını öğrenen annesi korkuya kapılır ve babasının
bu durumu öğrenmesini engellemek için Aysel'i İstanbul'daki akrabalarının
yanına gönderir. Ancak aksilikler bitmemiştir, akrabalar verilen adreste
değillerdir, taşınmışlardır. Yabancısı olduğu ve hiç bilmediği bir kentte tek
başına kalan Aysel Nuri'yle tanışır. Annesi öldükten sonra tek başına yaşayan
Nuri dürüst ve yardımsever bir adamdır. Aysel'i kendi evine yerleştirir ve
kendisi de bir arkadaşının yanında kalmaya başlar. Aysel kısa bir süre sonra
Nuri'ye başından geçenleri anlatır ve ona hamile olduğu söyler. Aysel'den
hoşlanıp ona dostça yaklaşan Nuri her şeye razıdır. Sonunda evlenirler ve
Aysel'in İlyas'dan olma çocuğu Ahmet'i de üstüne geçirir.
İlyas çalıştığı şirketten
ayrılıp İstanbul'a döner. Eski arkadaşı Hikmet aracılığıyla karanlık işler çeviren
Abbas'la tanışır. Abbas mermi kaçakçısıdır. Yeniden eski maceralı hayatına
dönen İlyas böylece Abbas'ın yanında çalışmaya başlamıştır. Ancak Abbas'ın
durumunu polis bilmektedir ve iki gözde adamı İlyas ile Hikmet'i izlemeye alır.
Ve bir mal sevkiyatı sırasında ikisi de tutuklanıp sorgulanır. Sorguda
birbirlerini tanımazlar. Hikmet serbest bırakılır. İlyas’da tutuklanarak
cezaevine konur.
Beş yıl
hapis istemiyle yargılanan İlyas delil yetersizliğinden beraat eder ve hapisten
çıkar. Abbas derhal yeni bir görev verir İlyas'a. Evini terk etmeye razı
olmayan Nuri öldürülecektir. Hikmet, İlyas'a Nuri'yi gösterir. Nuri'nin yanında
karısı Aysel de vardır. Ve ellerinden tuttukları küçük bir çocuk... İlyas,
Eczacı Nuri'yi vurmak üzere eczaneye geldiğinde olanları tüm çarpıcılığıyla
öğrenir. Ahmet (Günhar Sanlar), İlyas'ın oğludur ve Nuri ona kendi oğlu gibi
bakmaktadır. Hatta Nuri ona, "Beni oğluma bağışla," diyerek
öldürmemesi için yalvarmıştır. İlyas Nuri'yi öldürmekten vazgeçer. Davet
üzerine Nuri'nin evlerine yemeğe giden İlyas oğlunu kucaklayıp sever. Kirli
işlere karıştığı için hayatında oğluna yer yoktur. Gizli acılar içinde olan
Aysel'i, "Oğluma gerçek babasının ben olduğumu asla söylemeyeceksin!"
diye de sıkıca uyarır.
Nuri'yi öldürmekten
vazgeçtiği için, İlyas'ın Abbas'la arası açılmıştır. Abbas, Nuri ve İlyas'ın
öldürülmesi için Hikmet'e talimat verir. Hikmet adamlarıyla evi basar, İlyas,
Aysel'in, Nuri'nin ve Ahmet'in arka kapıdan kaçmalarını sağlamıştır. Hikmet'le
sıkı bir çatışmaya girer. Hikmet ve adamlarını öldürür ama kendisi de ağır
yaralanır. Bu ağır yaralı haliyle evden çıktığında polisler arasında elleri
kelepçelenmiş bir halde Abbas'ı görür. Abbas tutuklanmıştır. Ve İlyas, göğsüne
saplanan kurşun yaralarına dayanamaz, oracıkta düşüp ölür. “Agah Özgüç,
“Bütün Filmleriyle Yılmaz Güney”
SIRA SENDE YOSMAM (1971)
"İŞTE TOP
İŞTE HEDEF "
Senaryo ve Yönetmen: Yavuz Figenli
Kamera: Kenan Kurt
Yapım: Süper Film/Halil Dilmen
Oyuncular: Tanju Korel, Hülya Darcan,
Melek Görgün, Osman Alyanak, İhsan Ged,k, Hakkı Kıvanç, Tarık Şimşek, Erdoğan
Seren, Nezihe Güler, Nevzat Üçler, Nihat Ziyalan, Seher Şeniz
Konu: Bir kaçakçı çetesiyle bir polisin
SIRA SENDE FISTIK (1971)
Senaryo ve Yönetmen: Müjdat Saylav
Kamera: Şener Işık
Yapım: İnci Film / Bilâl İnci
Oyuncular: Fürüzan, Lâmi Ateş, Müjdat
Saylav, Enver Dönmez, Gönül Akar, Nesrin Kaptan, Baki Tamer, Hakan Demir, Alev
Nur, Turhan Önal, Kemal Coşkun, Cin Ali, Sibel Göksel
Konu: Karısı ve çocuğu kaçırılan
bir gazeteciyle, şebekenin reisi olan bir kadının öyküsü.
SEZERCİK YAVRUM BENİM (1971)
Senaryo ve Yönetmen: Safa Önal
Foto Direktörü: Nejat Okçugil
Er Film Berker İnanoğlu
Reji Asistanı: Yunus Yılmaz, Kamera Asistanı: Tuncay
Ural, Işık: Mehmet Çakar “Ender Işık Servisi”, Prodüksiyon Yönetmeni:
Fehmi Tengiz, Montaj: Özdemir Arıtan, Stüdyo Elemanları: Nevzat
Dişiaçık, Arif Özalp, Osman Bilen, Adnan Açıkalın, Recai Karataş, Altan
Sertesen, Saadettin Özmutlu, Bedirhan Koç, Jenerik: Metin Şanlı,
(Acar Film stüdyo renkli
laboratuarında hazırlanmış ve seslendirilmiştir).
Oyuncular: Hülya Koçyiğit, Ayhan Işık,
Erol taş, Oya Peri, Lâle Belkıs, Aiye Rona, Hulusi Kentmen, Turgut Özatay, Atıf
Kaptan, Diclehan Baban, Necip Tekçe, Ali Ekdal, Hasan Ceylan, Ahmet Kostarika,
Asım Nipton, Çocuk Yıldız: Sezer İnanoğlu “Sezercik” (d:1967)
Konu: Aynur kendisinden bir bebek beklediği genç
adamın evlilik teklifini mutlulukla karşılar. Ancak Tarık’ın ailesi genç kızı
kabullenmez ve bu evliliği onaylamaz. Tarık çıktığı Avrupa seyahatinden uçağı
düştüğü için dönemez. Onun evinde kalan Aynur ise ailenin kurduğu tuzağa düşer
ve hırsızlık suçundan hapse girer. Genç kadın oğlunu hapiste . doğururken
öldüğü sanılan Tarık sapasağlam geri döner. Mucize eseri kurtulmuştur ancak
Aynur ile ilgili haberler onu kahreder. Cezasını tamamlayan Aynur ise bu kez
hapis arkadaşının tuzağına düşecek ve adı lekelenecektir. Belalar üst üste
gelecek ve küçük Sezer ile annesi çok zor günler geçireceklerdir
SEVMEK VE ÖLMEK ZAMANI (1971)
Yönetmen: Halit Refiğ
Senaryo: Bülent Oran
Muzaffer Arslan
Foto Direktörü: Necati
İltaç, Kenan Kurt– Kenan Davutoğlu
Yapım: Sine Film / Muzaffer
Arslan
Müzik Prodüktörü: Engin
Arman, Müzik Aranjmanı: Noray Demirci, Orkestra: Süheyl Denizci, Koreografi:
Ömer Sezer, Sesleri Alan: Tuncer Aydınoğlu, Bican Avşar, İsmail
Karakaş, Stüdyo Teknik Elemanları: Recai Karataş, Osman Bilen, A.
Sertesen, T. Petridis, Arif Özalp, Nevzat Dişiaçık, Bahri Koç, Sadettin
Özmutlu, Reji Asistanları: Tamer Şuer, Kamera Asistanı: Orhan
Temizkan, Prodüksiyon İdaresi: AdilKıbıcı, Taner Erdemir, Set Amiri: Necati
Bostancı, Teknik Ekip: Bedri Uğur, Erol Bircan, Işıklar: Kenan
Eryılmaz, Yardımcı Rejisör: Kenan Davutoğlu, Radar Reklam: Y: Çetin, M.
Hasa, (Acar Film Renkli Laboratuarlarında hazırlanmış ve renklendirilmiştir.)
Oyuncular:
Türkân Şoray, Murat Soydan, Zuhal Aktan,
Yalçın Gülhan, Muzaffer Tema, Nedret Güvenç, Aynur Aydan, Bora Ayanoğlu, Sesi
İle Semiramis Pekkan, .
Konu: İşlemediği bir suçtan dolayı iftiraya
uğrayan ve hapse giren ve sonra kaçıp intikamını alan bir gencin macerası
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)