Powered By Blogger

5 Şubat 2018 Pazartesi

ŞEYTANA UYDUK BİR KERE (1971)

Senaryo ve Yönetmen: Ferit Ceylan
Kamera: Paşa Gündoğdu
Yapım: Nur Plak / Erol Solak


Oyuncular: Yıldırım Gencer, Melek Görgün, Hayati Hamzaoğlu, Erol Solak, Danyal Topatan, Osman Alyanak, Asuman Arsan, Sesi İle Tennur Solak, Ekrem Dümer, Funda Azir, Mustafa Dağhan, Muammer Gözalan, Çocuk Yıldız: Özcan Yiğitmen 

ŞEREFİMLE YAŞARIM (1971)


Senaryo ve Yönetmen: Çetin İnanç
Foto Direktörü: Nedim Akanlar
Yapım: Osmanlı Film / Mehmet Karahafız, Hasan Çakır

Oyuncular: Ayhan Işık, Bahar Erdeniz, Yusuf Sezgin, Turgut Özatay, Erol Taş, Mine Sun, Oktar Durukan, Diclehan Baban, Hüseyin Zan, Nüket Duru, İhsan Baysal, Küçük Oyuncu: Hüseyin Altın (d:1957)

Konu: Yoldan çıkan kardeşini kurtarmaya çalışan bir delikanlının öyküsü.


ŞEHZADE SİNBAD (1971)

Senaryo ve Yönetmen: Muharrem Gürses
Foto Direktörü: Necati İltaç
Yapım: Akın Prodüksiyon / Turgut Akınvar

Oyuncular: Fikret Hakan, Eva Bender, Erol Taş, Suna Pekuysal, Niyazi Vanlı, Perihan Savaş, Muharrem Gürses, Abdullah Ferah, Arap Celâl


Konu: Binbirgece masallarından Şehzade Simbad'ın bir prensesle aşk öyküsü 

ŞAHİNLER DİYARI (1971)

Senaryo ve Yönetmen: İlhan Arakon
Görüntü Yönetmen: Özdemir Öğüt
Yapım: İmper Film / İlhan Arakon

Oyuncular: Murat Soydan, Nazan Şoray, Hayati Hamzaoğlu, Ergun Köknar, Feridun Çölgeçen, Kâzım Kartal, Yeşim Yükselen, Oktay Yavuz, Erden Alkan, Gani DEde


Konu: Kurtuluş savaşı sırasında bir kahramanlık öyküsü. 

ŞAFAKTA SİLAH SESLERİ (1971)

Senaryo ve Yönetmen: Semih Evin
Kamera: Kaya Ererez
Yapım: Geç Film / Gündüz Yıldırımgeç

Oyuncular: Yıldırım Gencer, Ülkü Özen, Atilla Ergün, Atıf Kaptan, Süha Doğan, Ersun Kazançel, Gülgün Ok


Konu: Düşmanlarıyla mücadele eden iki kovboyun öyküsü. 

SÜRGÜNDEN GELİYORUM (1971)

 (İNTİKAMCI – BÜTÜN İSTANBUL BİLSİN) 

Senaryo ve Yönetmen: Fikret Hakan
Foto Direktörü: Cengiz Tacer
Yapım: Çile Film / Semih Sarıoğlu

Dublaj Rejisörü: Zafer Önen, Müzik: Vasfi Uçaroğllu Orkestrası Ve Kamuran Akkor, Prodüksiyon Amiri: Faik Hiçyılmaz, Asistan: Hacı Fidan Goncalar, Kamera Asistanları: Tuna Tunçay, Ali Özügül, Işık Direktörü: Kenan Eryılmaz, Sesleri Alan: Tuncer Aydınoğlu, Negatif Montaj: Özdemir Arıtan, Arif Özalp, (Ar Film Stüdyosunda hazırlanmıştır. )

Oyuncular: Fikret Hakan, Nebahat Çehre, Arzu Okay, Yıldırım Önal, Metin Serezli, Erol Taş, Bilâl İnci, Müjdat Gezen, Kayhan Yıldızoğlu, Ömercik (Ömer Dönmez), Feridun Çölgeçen, Osman Alyanak, Muammer Gözalan, Ali Seyhan, Lütfü Engin, Mustafa Yavuz, Faik Hiçyılmaz,


Konu: Birlikte çalıştığı çete tarafından ihbar edilip hapis yatan bir kabadayının intikam öyküsü. 

SÜPER ADAM (1971)

 Yönetmen: Cavit Yürüklü
Senaryo: Erdoğan Tokatlı
Kamera Orhan Kapkı
Yapım: Özler Film / Müfit İlkiz
(Jerry Siegel ve Jo Shuster'in Superman çizgi romanından)

Oyuncular: Levent Çakır, Fatma Karanfil, Erol Keskin, Sevda Nur, Ferudun Çölgeçen, Ali Seyhan, Lütfi Ergün, Aydın Tezel, Yeşim Yükselen, Necati Tuna, İhsan Gedik, Nuri Kırgeç, Kamelya Buket, Selma Sonat


Konu: Beyaz zehir kaçakçılığı yapan bir çeteyle kıyasıya mücadele eden süper adamın macerası. 

SUÇSUZ FİRARİ (1971)

Yönetmen: Cevat Okçugil
Senaryo: Vecdi Uygun
Kamera: Tuncay Ural
Yapım: Site Ticaret / Nejat Okçugil

Oyuncular: Cihangir Gaffari, Piraye Uzun, Okan Demir, Aynur Aydan, Ali Ekdal, Ayda Can, Tarık Şimşek, Yaşar Güçlü, Muzaffer Yenen, Kudret Karadağ, Doğan Abuzer, Ayten Aycan, Mualla Sürer


Konu: Tövbekâr olduğu sırada eski bir arkadaşının zoruyla kendini tekrar kirli işlerin içinde bulan bir gencin öyküsü. 

SON HIÇKIRIK (1971)


Yönetmen: Ertem Eğilmez
Eser: Kerime Nadir
Senaryo: Sadık Şendil
Foto Direktörü: Cahit Engin
Müzik: Metin Bükey
Yapım: Arzu Film / Nahit Ataman

Işık Direktörü: Hüseyin Özşahin, Kamera Asistanları: Orhan Oğuz, Ali Güvenci, Ar Direktör: Basri Büyükcan, Film Foto: Güngör Özsoy, Set Amiri: Ekrem Gülgey, Asistanları: Halil Dede, Hüseyin Gümüş, Şükrü Çetin, Sesleri Alan: Tuncer Aydınoğlu, Stüdyo Teknisyenleri: Arif Özalp, Recai Karataş, Osman Bilen, Nevzat Dişiaçık, Prodüksiyon Amiri: Yılmaz Kanat, Asistan Rejisör: Tolgay Ziyal, (Acar Film Stüdyosunda hazırlanmıştır)

Oyuncular: Hülya Koçyiğit (Nalan), Kartal Tibet (Ferit), Metin Serezli (Kenan), Münir Özkul (Ferhat Dayı), Ahmet Kostarika (Kahveci), Faik Coşkun (Lokantacı), Nezihe Güler (Müdire), Kaya Volkan (Yüzbaşı), Güzin Özipek (Falcı), Önder Somer (Dr. Bülent)

Konu: “Yedi yaşında öksüz kalan bir çocuğun evlatlık olarak alındığı evin tek çocuğuna karşı duyduğu büyük aşkı” anlatan filmin konusu kısaca bu. Ancak kitaptan alınan bir özetle, filmin konusu hakkında daha geniş bilgi şöyle;

► Binbaşı Kenan Eskişehir’de görev yapmaktadır ve rahatsızlığı nedeniyle üç ay izin alıp İstanbul’a gelmiştir. Onun için İstanbul’un ve özellikle çocukluğunun geçtiği Çamlıca’nın önemi büyüktür. Her gün genç yaşta kaybettiği sevgilisinin mezarına gitmektedir. Günlerden bir gün, emeklilik yıllarını evinde sakin bir şekilde geçiren eski askerin dikkatini, bahçesinin önünden her sabah elinde bir tutam leylak, yanında kendisinden oldukça genç,uzun boylu bir hanımla geçen, otuz otuz beş yaşlarında, uzun boylu, sarışın, üniformasının içerisinde endamla duran bir binbaşı çekmektedir. Genelde yanındaki hanımla pek konuşmayan binbaşıyı, onun kardeşi olduğunu düşünmektedir. Bu düşüncesini aralarındaki yaş farkı ve resmi ilişki de desteklemektedir. Bir sabah yine binbaşının geçtiğini gören emekli yarbay, o gün yalnız olmasını da fırsat bilerek, O’nun sırrını çözmeye karar verir ve onu takibe koyulur. Hemen arkasından yürümesine rağmen binbaşı O’nu fark etmemektedir. Binbaşı onu Karacaahmet Mezarlığı’na götürür. Etrafı demir parmaklıklarla çevrili mezara girip, mezarın üzerinde duran leylakları tazelemesini izler. Yavaş yavaş olayı çözmektedir ancak bu seferde bu mezarın içinde yatanın kim olduğunu merak etmeye başlar. Dizleri üzerine çöküp, avuçlarıyla toprağı yoğuran, gözyaşlarıyla sulayan binbaşıya dokunabilecek kadar yaklaşır. Samimi bir arkadaşıymış gibi ellerini kederli binbaşını omuzlarına koyar. Binbaşı aniden elektrik çarpmışa döner ve kafasını yaşlı askere doğru çevirir. Yaşlı adam O’na bir dost olduğunu ifade etmesine rağmen, kim olduğunu bilmediği bu adama şaşkın şaşkın bakmaya devam eder. Ancak bu emekli yarbay, samimiyetine inandırmayı başarır ve el sıkışıp evin yolunu beraber tutarlar. Binbaşıyı evine davet eder ancak binbaşı daha sonra eşi ile birlikte geleceğini söyler ve dediğini de yapar. Zamanla dostlukları ilerler. Bir gün Binbaşı Kenan bu yaşlı dostunu evine davet eder ve altı aylık çocuğundan bahseder. Bunu duyan yaşlı adam çok şaşırır. Bu şaşkınlığı kızı diye düşündüğü kişinin eşi, mezarını her gün ziyaret ettiği kişinin de çocukluğundan beri sevdiği kişi olduğunu öğrenince, O’nun hayatının gizemine karşı olan merakı büsbütün artar. O’na hayatını anlatmasını ister. Binbaşı Kenan ise bir hafta sonra dört aylık izninin bittiğini ve gitmeden önce her şeyi ama her şeyi öğreneceğini söyler. Ertesi hafta dostunu uğurlamaya gider. Binbaşı Kenan dostuna bir paket vererek içinde hayatının sırrının yazdığını ve neden hayatına tek kelime ile “hıçkırık” dediğini anlattığını söyler ve trene biner. Yaşlı adam heyecan içerisinde evine döner ve paketi açar. Paketin içinden bir hatıra defteri ile, üzerinde bir gün öncesinin tarihi yazılmış olan bir mektup bulur. Mektubun içinde, şu an çok bahtiyar olduğu ve O’nun için üzülmemesi yazılıdır. Emekli yarbay sabaha kadar hatıra defterini büyük bir heyecan içinde okur…

Binbaşı Kenan’ın hatıra defterinde şunlar anlatılmaktadır. Annesi öldüğünde henüz yedi yaşında bir çocuktur. Babası Susamzade Safi Bey varlıklı bir tüccardır. Annesinin hayatta olduğu dönemde araları çok iyi olan babasından, zamanla uzaklaşmaya başlar. Bir gün babası evlenmek istediğini küçük Kenan’a açar. Kenan bunu istemese de etmek zorunda kalır. Yeni annesi Kenan’a ilk günlerde iyi davransa da sonradan gerçek yüzü ortaya çıkar. Sürekli dayak yiyen Kenan’a ev zindan olmaya başlar. Bir gün okuluna gelen bir müfettiş Kenan’ın acı durumunu fark eder ve onun başına gelenlerin hepsini öğrenip durumu Muhip Azmi Bey ismindeki yardımsever bir dostuna bildirir. Muhip Azmi Bey küçük Kenan ile konuşur ve O’nu evlat edinmeyi istediğini söyler. Küçük Kenan kararsızdır. Muhip Azmi Bey Kenan’ında sonradan üvey babası olduğunu öğrendiği Susamzade Safi Bey’le konuşur. Aslında O da bunu istemektedir. Küçük Kenan artık İstanbul yolcusudur. Uzun bir yolculuktan sonra, Muhip Azmi Bey ve Kenan eve ulaşırlar. Ev halkıyla tanışır ve evin tek çocuğu olan, kendisinden yaşça büyük Nalan ile hemen bahçeye, oyun oynamaya giderler. Artık hayatı değişir, evin bir parçasıdır ve Nalan’dan hiçbir farkı yoktur. Evde tek evlatlık olan Kenan değildir. Otuz yaşlarına girmesine rağmen halen evlenmemiş olan Vesime de bu evde evlatlık olarak büyümüştür. Bütün zamanını Nalan ile beraber geçiren Kenan için hayat artık, yaşamaya değer hale gelmiştir. Nalan, yeşil iri gözlü, çelimsizliğine rağmen oldukça hareketli bir kızdır. Okula gitmemesine rağmen, evde özel ders almaktadır. Kenan da yaşı ilerledikçe derslere başlar. Bazı zamanlar bu iki çocuk, yakınlarda eski ama şirin bir kulübesi bulunan Şeyh Kudsi Efendi’nin yanına gider ve onun neyinden dökülen notaları büyük bir hayranlık içinde dinlerler. Zamanla Kenan’ın içinde Nalan’a karşı normalden daha farklı ve daha şiddetli bazı duygular belirmeye başlar. O’nu sevmektedir hem de ölürcesine! Bu sonuca, zaman zaman baş gösteren kıskançlığından ulaşmaktadır.

Artık ikisi de büyümüştür ancak her şey yolunda gitmemektedir. Nalan zatüre geçirir ve zayıf olan vücut direnci iyice zayıflar. Kenan ortaokuldan mezun olur ve öz babası gibi subay olmak için Kuleli Askeri Lisesi’ne girer. Günden güne Nalan’a karşı olan sevgisi büyür ve bu sevgiyle beraber kalbindeki yara da derinleşir. Nalan’a karşı olan sevgiyi O’na açamaz ve O’da bu sevgiyi çocukluğuna verir ve ciddiye almaz. Hatta yine bir bahar günü, her zamanki gibi, leylak hastası olan Nalan ile Kenan, leylakların arasında dolaşırken, Kenan yine kıskançlığını belli edince Nalan O’na şakayla karışık kendisini sevip sevmediğini sorar. Bir an için öldüğünü zanneden Kenan, sevgisini itiraf edecek gücü kendisinde bulamaz ve inkar edip kardeş olduklarını söyler. Zaman geçtikçe Nalan’ı hastalık pençesi altına almaktadır. Bazen öksürmekten boğulacağını düşünürler. Yine böyle bir günde Nalan yatağını kana bulamıştır. Hemen aile dostları ve bir süredir de doktorları olan İlhami Bey’i çağırırlar. Muayeneden sonra ilaçlar yazılır. Bir kış Nalan yatağından kalkamadan böyle mutsuz bir şekilde akıp gider. Ancak bahar gelip de leylaklar açtığı zaman, Nalan da ayağa kalkar. Bütün eve bir cümbüş hakim kılar. Kenan her hafta sonunu Nalan ile geçirebilmek için iple çeker. Yine böyle bir hafta sonu, Nalan’ı her zamanki gibi leylakların arasında bulacağını düşünerek, O’na bir sürpriz yapmak ister. O’na habersizce yaklaşıp leylak yağmuru içerisinde boğacaktır. Ancak O’na yaklaşınca yalnız olmadığını anlar. Yanında Doktor İlhami Bey vardır. Doktor İlhami Bey O’na evlenme teklif etmektedir. Kenan neye uğradığına şaşırır ama elinden de hiçbir şey gelmez. Hemen Doktor İlhami Bey ve Nalan nişanlanırlar, bir süre sonrada düğünleri olur. Kenan ise hem sevdiği kişinin evliliğine hem de O’nun kocasıyla birlikte başka bir eve taşınmasına üzülmektedir. Bir süre sonra Nalan’nın bir de küçük kızı olur. Nalan’ın isteğiyle kızının adını Kenan koyar. Kenan aşkını çoktan açıklamıştır. “Nalan’ın ağlattığını Handan güldürsün” der ve kızının ismini “Handan” kor. Doktor İlhami Bey sık sık işi gereği seyahat eder ve z.
bundan dolayı Nalan için en uygununun Çamlıca’daki baba evinde kalmasının olduğunu düşünür. Nalan eve döndüğü gün bütün evde bir mutluluk rüzgarı eser. Handan da büyür ve ele avuca sığmaz bir hale gelir. “Ağabey” olarak çağırdığı Kenan’ın kucağından inmemektedir.

Kenan artık çoktan Harbiyeli’dir. Tıpkı küçüklüğünde olduğu gibi Nalan ile birlikte leylaklar arasında yürüyerek günlerinin büyük bir kısmını geçirirler. Vesime sürekli Handan’la ilgilendiği için Nalan rahattır ancak O’nun doğumu bünyesini iyice zayıflatmıştır. Günden güne Nalan ile Kenan arasındaki ilişki daha da kuvvetlenir. Hatta bazı geceler Nalan’ın odasında geç vakitlere kadar oturup konuşurlar. Kenan sürekli Nalan’a karşı olan sevgisinin O’nu ne kadar yıprattığından bahseder ve sevgisine karşılık bekler. Ancak Nalan eşine ve çocuğuna karşı sadık olduğu için O’na hiçbir karşılık vermez. Bir gece yine Nalan’ın odasında konuşurken, Kenan Nalan’a karşı yoğun bir izdivaç isteği duyar ve kendisini kontrol edeme Olay Nalan’ın tokatı ile sonuçlanır ve bu olaydan sonra Kenan ceza aldığını bahane ederek dört ay boyunca okulda kalır ve eve gelmez. Taki bir gün Vesime Kenan’ın okuluna gelip Nalan’ın çok hasta olduğunu ve O’nun artık eve dönmesini istediğinin söyleyinceye kadar. Artık barışmışlardır.

Kenan artık Harbiye’den mezun olup yakışıklı bir subay olmuştur. Kılıcını kuşanıp, şıngırtılar içerisinde Çamlıca’ya, evine gelir. İlk olarak babası Muhip Azmi Bey’in ellerinden öper. Nalan da O’nu beklemektedir. O’nun da hemen leylak kokulu yumuşacık ellerine sarılır ve doyasıya öper. Artık Kenan’ın gideceği kıt’a da belli olmuştur. Gideceği yer İstanbul’a çok uzakta olduğu için başta Nalan olmak üzere evdeki herkes üzülür. Artık sadece mektuplarla haberleşeceklerdir. Ancak Nalan Kenan’dan O’na kardeşiymiş gibi mektup yazmasını ister ve Kenan’da bunu kabul etmek zorunda kalır. Nalan çok hastadır ve günden güne eriyip gitmektedir ve O da bunun farkındadır. Bundan dolayı Kenan’ı bir daha göremeyeceğinden korkmaktadır.

Kenan artık bir kıt’a subayıdır. Görev hayatında başarılı ve arkadaşları tarafından sevilen bir insandır. O da hayatından çok memnundur ancak sadece Nalan’ın yokluğunu çok fazla hisseder. Nalan ve babasına her fırsatta mektup yazar. Ancak bir gün hayatının hatasını yapar ve efkarlı olduğu bir günde Nalan’a karşı olan bütün duygularını yazdığı bir kağıdı farkında olmadan Nalan’a gönderir. Bu hatayı anladıktan sonra üst üste birçok telafi mektubu yazar ama aylarca cevap gelmez. Endişelenmeye başlar ve komutanından izin ister ama seferberlik olduğu için komutanı izin vermez. En sonunda bir telgraf alır:

“ (D.R.) süvari alayı, sekizinci bölük komutanı Kenan ZİYA Bey’e: Ölüyorum çabuk gel!..

Nalan” Bu telgraftan sonra Kenan komutanına koşar ve ona bu telgrafı gösterip izin ister ve alır. Atına atlar ve on altı günlük uzun ve yorucu bir yolculuktan sonra İstanbul’a ulaşır. Ancak bir gece önce Nalan gözlerini hayata yummuştur. Bir an için Kenan da kendisini O’nunla beraber ölmüş gibi hisseder ve olduğu yere yığılıp kalır. Kendine geldiği zaman ilk işi, Nalan’ın mezarına gidip toprağına kapanmak olur. Eve döndüğü zaman Vesime, o sadık ve iyi kalpli kadın, elinde bir paketle Kenan’ı beklemektedir. Elindeki paketi Nalan’ın O’na bıraktığını söyler ve O’na uzatır. Kenan paketi heyecan içinde alır ve odasına çekilir. Pakette 18 yaşına girdiği zaman Handan’a verilmesi gerektiğini yazan bir mektup ile Nalan’ın kendi el yazısıyla yazılmış yedi sayfa vardır. Bu kağıtlarda Nalan artık Kenan’a karşı olan aşkını gizlemez ve bütün duygularını döker. Ayrıca Kenan’ın yanlışlıkla gönderdiği kağıdı kocasının okuduktan sonra yaptığı işkenceler, kızı Handan’ı bu yüzden ölünceye kadar göremediği de yazar. Bu kağıtları okuduktan sonra Kenan iyice yıkılır. Bir süre sonra Doktor İlhami Bey ile salonda karşılaşırlar. Tartışmaya başlarlar ve Kenan her şeyi bütün açıklığıyla anlatır ancak kendisine bir türlü inandıramaz. En sonunda Nalan’ın Kenan’a yazdığı kağıtları gösterir. Doktor İlhami Bey artık pişmandır ama bu pişmanlık Nalan’ın ölümüne çare değildir. Muhip Azmi Bey ile barışır ve Handan’ı da annesinin evine geri getirir. İzini biten Kenan tekrar kıt’asına döner.,

Balkan Harbi biter, Cihan Harbi başlar. Kurtuluş Savaşı’ndan sonra 6 Ekim 1923’te İstanbul’a giren Türk ordusu arasında Kenan da bulunur. Artık otuz-otuzbeş yaşlarında bir subaydır. Eve dönünce herkes O’nu neşe ile karşılar. Bu arada Handan da içeriye girer ve Kenan’ı şaşkınlık içinde bırakır çünkü O artık 18 yaşında bir genç kızdır daha da ilginç olanı, annesi Nalan’ın bir ikizi olmuştur. Kenan hergün Nalan’ın mezarına gider. Bir süre sonra Handan da O’na eşlik etmeye başlar. Annesinin O’na bıraktığı mektubu bir süre sonra Kenan’dan almıştır. Yine beraber gittikleri mezardan dönerken Handan annesinin O’na bıraktığı mektuptan bahseder. Annesinin kendisinden gerçekten sevdiği birisiyle evlenip, hayatını O’nun gibi mahvetmemesini istediğinden ve evleneceği kişinin de sarışın ve uzun boylu bir subay olursa çok bahtiyar olacağını yazdığından bahseder. Daha sonra ekler “Nalan’ın ağlattığını ancak O’nun kızı güldürebilir!” Kenan şaşırmış ve aynı zamanda da mutlu olmuştur. Handan’ı kollarıyla kavrar ve bir daha da asla bırakmaz.

ROMANDAKİ /Filmdeki KARAKTERLER:

Kenan ZİYA: Yedi yaşında annesini kaybettikten sonra üvey anne ve babasının elinde kaldığı sürece büyük acılar ve işkenceler yaşamıştır. Bu acılardan kurtularak İstanbul’a gelmiştir; fakat burada daha büyük bir acıyla karşılaşacağından haberdar değildi. Kendinden büyük Nalan isminde bir kıza aşık olur; fakat Nalan’ın ağlattığını kızı Handan güldürür.

Nalan: Evin tek çocuğu olan Nalan’ın her isteği yerine getirilmiştir ve özel hocalardan ders alarak iyi bir eğitim almıştır. Çelimsizliğine rağmen çok hareketli ve neşeli bir çocukluk yaşamıştır; fakat küçük yaşlarda yakalandığı zatüre illeti onu mutlu edemeden öldürmüştür. Doktor İlhami Beyden Handan isminde bir kızı vardır.

Susamzade Safi Bey: Kenan’ın üvey babasıdır. İlk zamanlarda Kenan’a iyi davranan Safi Bey, eşinin ölümünden sonra başka bir kadınla evlenmiştir ve ikisi de Kenan’a karşı çok kötü davranmışlardır. Safi Bey zengin, çalışkan ve azimli bir esnaftır.

Muhip Azmi Bey: Sarışın, yeşil gözlü mabeynde çalışan çalışkan ve varlıklı bir devlet adamıdır. Nalan isminde bir kızı vardır. Karısının ölümünden sonra kendini kızına vermiştir ve kızının zatüreye yakalanıp günden güne erimesi O’nu mahvetmiştir. Sekiz yaşındaki Kenan adında bir çocuğu evlatlık almıştır ve onu öz kızından ayırt etmemiştir.

Emekli Yarbay: Bu emekli subay Osmanlı’nın son zamanlarında emekli olduktan sonra kendini doğaya adayan, sakin bir yaşam sürdüren, doğayı seven, canayakın, sevecen ve merhametli bir kişiliğe sahiptir. Kısa sürede Binbaşı Kenan ile iyi bir dostluk kurmuştur.
Doktor İlhami Bey: İlk başta doktor olarak geldiği köşkün daha sonra damadı olmuştur. Nalan’ın kocasıdır ve de Handan’ın babasıdır. Nalan ilk başlarda duyduğu aşkı günden güne azalmıştır ve ilgisiz kişiliği ortaya çıkmıştır.

Vesime: Muhip Azmi Beyin evlatlığı Nesime evlenmemiştir ve ölünceye kadar konak da hizmetli olarak çalışmıştır. Oldukça iyi bir kişiliğe sahip olan Nesime özellikle Kenan ve Nalan aşklarını bir sır gibi saklamıştır.

Şeyh Kudsi Efendi: Nalan ve Kenan’ın sevdikleri ve saydıkları, müzikten iyi anlayan, özellikle çaldığı ney ile onları büyüleyen ve aşık eden bir insandır. Küçük, şirin bir kulübede oturan adamı onlar devamlı ziyaret ederler. “www.ogretmenlerforumu.com”





SOLAN BiR YAPRAK GiBi (1971)

Yönetmen: Mehmet Dinler
Senaryo: Burhan Bolan
Foto Direktörü: Kriton ilyadis
Müzik: Metin Bükey
Yapım: Melek Film/Şahan Haki
Berç Arman Kürkçüyan

Montaj: Özdemir Arıtan, Sesleri Alan: Tuncer Aydınoğlu, Bican Avşar, Laboratuar Şefi: Recai Karataş, Stüdyo Elemanları: Arif Özalp, Nevzat Dişiaçık, Osman Bilen, Ali Çiçek, Işıklar: Kenan Özyılmaz, Ar Direktör: Stavro Yuanidis. Reji Asistanları: Arif Eriş, Stepan Özçetinkaya, Kamera Asistanı: Abdullah Gürek, Dublajı İdare Eden: Zafer Önen, Prodüksiyon Amiri: Semih Sarıoğlu, Şarkılar: Belkıs Özener (Acar Film Renkli Laboratuarında Hazırlanmış)

Oyuncular: Fatma Girik, Tarık Akan, Münir Özkul, Melek Görgün, Muzaffer Tema, Nubar Terziyan, Zafer Önen, Muammer Gözalan, Muadelet Tibet, Yaşar Şener, Vahit Volkan, Meral Kurtuluş, Erdoğan Üçkaya, Nermin Özses, Çocuk Oyuncu: Ömercik (Ömer Dönmez, d:1959)


Konu: Şarkıcı Şermin (F. Girik) ile onun saz ekibinde çalan Murat (T.Akan) evlenmeye karar verirler. Tam nişan akşamı polis Ömer (Ömercik) adında küçük bir çocuğu eve getirir. Bu çocuk Şermin'i annesi olarak tanımaktadır. Murat nişanı bozar ve ayrılırlar. Murat bu çocuk hakkında araştırma yapar. Topladığı bilgiler gerçekten de çocuğun annesinin Şermin olduğunu göstermektedir. Şermin Ömer'i de yanına alıp İstanbul dışındaki yazlık evine götürür. Küçük Ömer burada Kemal (M. Tema) adında biriyle tanışır. Kemal onunla ve Şermin'le kısa zamanda dostluk kurar. Amacı zengin kadınlardan para yemek olan Kemal bir süre sonra Şermin'e evlenme teklif eder. Şermin cevap vermez. Aradan zaman geçer. Ve olaylar gelişerek devam eder. 



SİLAHLAR SUSMASIN (1971)

SİLAHLAR SUSMASIN (1971)Yönetmen: T. Fikret Uçak
Kamera: Dinçer Önal
Yapım Gaye Film/Erdoğan Tilav

Oyuncular: Tanju Korel, Feri Cansel, Melek Görgün, Baki Tamer, Sami Tunç, Aytekin Akaya, Doğan Tamer, Aytekin Akkaya


Konu: Babası öldürülen zengin kız ile işbirliğine giren ve katilleri ortaya çıkaran bir adamın aşkları. 

SİLAHLAR KONUŞUYOR (1971)


"KADER YOLCULARI" 

Yönetmen: Nejat Okçugil
Senaryo: Temel Tezol
Görüntü Yönetmeni: Mehmet Özdemir
Yapım: Site Ticaret / Nejat Okçugil

Oyuncular: İzzet Günay, Hülya Darcan, Sevgi Can, Okan Demir, Nevin Nuray, Tarık Şimşek, Nesrin Sun, Yaşar Güçlü


Konu: Kabadayılar arasındaki bir çatışmanın öyküsü. 

SİLAHLAR AFFETMEZ (1971)

Senaryo ve Yönetmen: Semih Evin
Kamera: Muzaffer Turan
Yapım: Kartal Film

Oyuncular: Ahmet Mekin, Eşref Kolçak, Kuzey Vargın, Sibel Göksel, Yeşim Soydan, Küçük Yıldızlar: Aslıhan Aybek, Hüseyin Çakmak


Konu: Polisiye macera. Kanun kaçaklarının peşine düşen bir polisin öyküsü. 

SİLAH VE NAMUS (1971)

Yönetmen: Ertem Göreç
Senaryo: Erdoğan Tokatlı
Foto Direktörü: Orhan Kapkı
Yapım: Özler Film / A. Müfit İlkiz

Set Ekibi: Ali Ateş, Tevfik Şen, Şahin Gök, Kamera Asistanları: Feruzan Nurtan, Suha Kapkı, Reji Asistanı: Mesut Taner, Işıklar: E.DE.KA Işık Servisi, Haydar Aslan, İbrahim İmik, Ali Pir, Senkron: Osman Kaskan, Negatif Montaj: Hüsam Üren, Seslendiren: Yorgo İliyadis, Laboratuar: Hikmet Kuyucu, Hayati Akbulut, Özkan Sevinç, (Süperfon Stüdyosunda Seslendirilmiştir.)

Oyuncular: Yılmaz Güney (İlyas), Zuhal Aktan (Aysel), Reha Yurdakul (Nuri), Mümtaz Ener (Abbas), Atlan Günbay (Hikmet), Erol Keskin, İhsan Gedik, Leman Akçatepe, Tarık Şimşek, Ferudun Çölgeçen, Osman Alyanak (Rıza), Yaşar Güçlü, Nurettin Kaygısız, Gültekin Öz, Kristin Petersen, Küçük Artist: Günhan Sanlar, Misafir Sanatçı: Türkan Erdem

Konu: İlyas bir nakliye şirketinde şoförlük yapmaktadır. İlyas Aysel’le tanıştıktan sonra, yaşamı birden bire değişmiş, kirli işlere girmekten vazgeçmiştir. Birbirlerini deli gibi seven aşıklar ın tek isteği, evlenip mutlu bir yuva kurmaktır. İyas, Aysel'i babası Rıza'dan istemeye hazırlanmaktadır. Bu sırada ailesinden gizli olarak sık sık İlyas'la buluşan Aysel, hamiledir.

Aysel kız arkadaşı Remziye'yi ziyaret etmektedir. Ancak minibüsle Aysel'i takip eden iki serseri yolunu kesip Aysel'i kaçırır. Olayı anında haber alan İlyas, serserilerin peşine düşer. Serserilerden biri götürdükleri samanlıkta Aysel'e tecavüz etmek isterken İlyas tam zamanında yetişir. Aysel'i serserilerin elinden kurtarır. Ancak İlyas tedirgindir. Sevdiği kadına zorla da olsa yabancı bir erkeğin elinin değmesine tahammülü yoktur ve hiçbir suçu olmadığı halde Aysel'i acımasızca terk eder.

Sevdiği erkek tarafından terk edilen Aysel, aile şerefini ayaklar altına alması nedeniyle babası Rıza tarafından da suçlanır. Genç kadın zor durumdadır, çünkü tüm olanların ötesinde bir de hamiledir. Bu hamilelik olayını öğrenen annesi korkuya kapılır ve babasının bu durumu öğrenmesini engellemek için Aysel'i İstanbul'daki akrabalarının yanına gönderir. Ancak aksilikler bitmemiştir, akrabalar verilen adreste değillerdir, taşınmışlardır. Yabancısı olduğu ve hiç bilmediği bir kentte tek başına kalan Aysel Nuri'yle tanışır. Annesi öldükten sonra tek başına yaşayan Nuri dürüst ve yardımsever bir adamdır. Aysel'i kendi evine yerleştirir ve kendisi de bir arkadaşının yanında kalmaya başlar. Aysel kısa bir süre sonra Nuri'ye başından geçenleri anlatır ve ona hamile olduğu söyler. Aysel'den hoşlanıp ona dostça yaklaşan Nuri her şeye razıdır. Sonunda evlenirler ve Aysel'in İlyas'dan olma çocuğu Ahmet'i de üstüne geçirir.

İlyas çalıştığı şirketten ayrılıp İstanbul'a döner. Eski arkadaşı Hikmet aracılığıyla karanlık işler çeviren Abbas'la tanışır. Abbas mermi kaçakçısıdır. Yeniden eski maceralı hayatına dönen İlyas böylece Abbas'ın yanında çalışmaya başlamıştır. Ancak Abbas'ın durumunu polis bilmektedir ve iki gözde adamı İlyas ile Hikmet'i izlemeye alır. Ve bir mal sevkiyatı sırasında ikisi de tutuklanıp sorgulanır. Sorguda birbirlerini tanımazlar. Hikmet serbest bırakılır. İlyas’da tutuklanarak cezaevine konur.

Beş yıl hapis istemiyle yargılanan İlyas delil yetersizliğinden beraat eder ve hapisten çıkar. Abbas derhal yeni bir görev verir İlyas'a. Evini terk etmeye razı olmayan Nuri öldürülecektir. Hikmet, İlyas'a Nuri'yi gösterir. Nuri'nin yanında karısı Aysel de vardır. Ve ellerinden tuttukları küçük bir çocuk... İlyas, Eczacı Nuri'yi vurmak üzere eczaneye geldiğinde olanları tüm çarpıcılığıyla öğrenir. Ahmet (Günhar Sanlar), İlyas'ın oğludur ve Nuri ona kendi oğlu gibi bakmaktadır. Hatta Nuri ona, "Beni oğluma bağışla," diyerek öldürmemesi için yalvarmıştır. İlyas Nuri'yi öldürmekten vazgeçer. Davet üzerine Nuri'nin evlerine yemeğe giden İlyas oğlunu kucaklayıp sever. Kirli işlere karıştığı için hayatında oğluna yer yoktur. Gizli acılar içinde olan Aysel'i, "Oğluma gerçek babasının ben olduğumu asla söylemeyeceksin!" diye de sıkıca uyarır.


Nuri'yi öldürmekten vazgeçtiği için, İlyas'ın Abbas'la arası açılmıştır. Abbas, Nuri ve İlyas'ın öldürülmesi için Hikmet'e talimat verir. Hikmet adamlarıyla evi basar, İlyas, Aysel'in, Nuri'nin ve Ahmet'in arka kapıdan kaçmalarını sağlamıştır. Hikmet'le sıkı bir çatışmaya girer. Hikmet ve adamlarını öldürür ama kendisi de ağır yaralanır. Bu ağır yaralı haliyle evden çıktığında polisler arasında elleri kelepçelenmiş bir halde Abbas'ı görür. Abbas tutuklanmıştır. Ve İlyas, göğsüne saplanan kurşun yaralarına dayanamaz, oracıkta düşüp ölür. Agah Özgüç, “Bütün Filmleriyle Yılmaz Güney” 



SIRA SENDE YOSMAM (1971)

"İŞTE TOP İŞTE HEDEF "

Senaryo ve Yönetmen: Yavuz Figenli
Kamera: Kenan Kurt
Yapım: Süper Film/Halil Dilmen

Oyuncular: Tanju Korel, Hülya Darcan, Melek Görgün, Osman Alyanak, İhsan Ged,k, Hakkı Kıvanç, Tarık Şimşek, Erdoğan Seren, Nezihe Güler, Nevzat Üçler, Nihat Ziyalan, Seher Şeniz


Konu: Bir kaçakçı çetesiyle bir polisin