Yönetmen: Necat Okçugil
Senaryo: Safa
Önal
Foto Direktörü: Salih Dikişçi
Yapım: İstanbul Ticaret / Necat
Okçugil
Reji Asistanı: Çetin
Özkaya, Kamera Asistanı: Ahmet Demir, Ses Mühendisi: Pasquale
Bertotti, Sesleri Alan: Kunt Tulgar, Senkron Montaj: Necdet Tok, Negatif
Montaj: Mehmet Tezgahtar, Laboratuar: Sabahattin Hoşsöz, Ata
Kundakçı, Aslan Tektaş, Prodüksiyon Amiri: Mustafa Pekdoğru, (Kunt Film
stüdyosunda hazırlanmış ve İpek Film Renkli Laboratuarlarında basılmıştır. )
Oyuncular:
Kartal Tibet (Ahmet), Semra Özdamar
(Fatma), Kazım Kartal (Osman), Hasan Ceylan (Remzi), Talat Gözbak (Emniyet
Müdürü), Feridun Çölgeçen (Sabri), Anuşka (Şarkıcı), Cengiz Karabulut, Hüseyin
Zan (Mehmet), Sırrı Elitaş (Bilal), Nubar Terziyan (Hüseyin), Hakkı Kıvanç
(Komiser), Tarık Şimşek (Tarık Şimşek), Mustafa Dik, Reşit Çıldam (Abdullah),
Yaşar Şener (Otel Görevlisi), Osman Han, Ayçin Tansel, İbrahim Uğurlu
(İbrahim), Zeki Sezer (Doktor), Orhan Çoban (Garson), Yılmaz Kurt, Cengiz
Karabulut, Jüli Julyen,
Konu: Fatma ; “Yapamam ben. Elin erkeği ile
uğraşamam.” Osman ; “Araban, apartmanın, uşakların olacak. Mücevherlerin, paran
olacak.” Fatma ; “Yerin dibine batsın o dediklerin, yerin dibine batsın. Bırak
beni. Kendimin katili etme, canıma kıydırma.”
Ahmet ;
“Bırak gitsin.. İstemiyor işte. Yazık, günah.. Sana da yakışmaz.” 70’lerde, meydanları
dolduran işçilerin bu melodisi ile İstanbul’a gelen Ahmet. Kan davası nedeniyle
işlediği cinayet için verilen cezayı tamamlayıp, Çatalca Ceza ve Tevkif
Evi’nden o gün çıkmış. Güzel gözlerinde bir ürkeklik var. Kanlılarından kaçtığı
bu şehirde gazinocu Osman Bey’e ortağından bir haber getiriyor. Şevket Bey
mektubunda, 'içerde' çok yardımını gördüğü Ahmet’e bir iş vermesini yazıyor.
Pavyonda, şarkısını söyleyen Anuşka’ya sataşan 3 kişiyi nasıl dövdüğünü gören
Osman Bey onu hemen işe alır. Tövbeli olduğu ve elini bile sürmek istemediği
silahı, patronun zorlamasıyla alır ; “Yanında bulunsun. Tövbeni bozmaya mecbur
kalmazsan kullanmazsın. Can pazarı bu, insan sıkıştı mı, ne tövbe dinler nede
yemin.”
Ahmet, bir bardak çay
eşliğinde ilçedeki tek dostuna yazıyor (Kanlılarının onu bulması bu mektuplaşma
nedeniyle olacaktır) ;
“Daha ilk gün, bu büyük
şehirde başım derde girdi be Hüseyin Ağa. Daha da girecekti ya neyse kurcalama.
Kavgaya, silaha tövbeliyim derken pisliğin, belanın tam içine düştüm. Kaderim bana
hiç gülmedi. Ben de boş yere mi çaba sarf ediyorum ne.”
Ahmet’in, (Hüseyin Ağa’nın
mektubundan adresini de öğrendiğimiz) Ok Meydanı No.26’daki her tarafı dökülen
evi.
Fatma ; “Edremit’in
köyündenim ben. Bir abim var. Evlendirmek istedi beni, zorla. Yaşlıydı adam ama
zengindi. İki de karısı vardı, hem de nikâhsız. Direnince, abim dövdü beni, ben
de o zaman..”
Ahmet; “Anasız büyüdüm.
Babamı vurdular. Hayatımın 15 yılı zindanda, karanlıkta geçti. Hiç yaşamadım bu
dünyada. Seni gördüm, sana deydim, seni kokladım. Bana bütün çektiklerimi,
bütün acılarımı unutturdun. Seni hepsinin, her şeyin yerine koydum..”
Beraberlikleri,
düşmanlarını da arttırır Ahmet’in kan davalıları Remzi, Bilal, İbrahim ;
Fatma’nın abisi Mehmet.
Evlendikleri günün akşamı..
Genç kadın, evlerini basan kardeşlerden Remzi’yi öldürür. Sonrasında kan
gövdeyi götürüyor, ancak aklımızda tek bir şey, Fatma’nın parmaklıklar
arkasındaki tertemiz yüzü kalır.
Kan davasının bunalttığı
Ahmet ve sevgisi ile onu rahatlatmak için çırpınan Fatma..
Ahmet ; “..Şimdi pişmanım
ama kaç para eder. Parmakla tetik yan yana gelmesin bir defa. Pek çokları gibi
ben de öç almaya kurban gittim. İşte, bunun için kaçtım kasabadan.. Kaçtığıma
da pişman oldum sonra. Kurtuluşu yokmuş bunun.. Ya da onlar beni öldürse de
bitse.
Fatma ; “Sakın! Sen
yaşamazsan benim bu kancık dünyada işim ne?” Ahmet ; “Yaşayacağım. Ölemem
artık. Sen canımı kıymetli ettin. Bana yaşama gücü verdin.” (Yazan: Murat
Çelenligil)