Yönetmen: Süreyya Duru
Senaryo:Vedat Türkali (Bekir Yıldız'ın üç öyküsünün karışımından
uyarlama)
Foto Direktörü:Ali Uğur
Yapım :Murat Film / Süreyya Duru
Set Amiri. Sonay Kanat, Set: Şeref Yılmaz, Ekrem Çınaroğlu, Mehmet
Bener, Prodüksiyon Amiri: Reşit Çıldam, Hamit Akçay, Yönetmen
Asistanı: Erkan Işıklar, Emel Işık, Kamera Asistanı: Ahmet Demir, Işık:
İsmet Yurtçu, Sesleri Alan: Cemal Noyan, Attila Van, Montaj:
Özdemir Arıtan, Veli Akbaşlı, Senkron: Ömer Kırımlı, Müzik:
Bedirhan Kırmızı, Sadık Gürbüz, Ses: Ayşe Şan, Şerif Akbağ, Efek ve
Seslendirme idaresi: Sudi Yılmaz, Şiir: Ahmet Arif, (Acar Film
Stüdyosunda renklendirilmiş, Lale Film Stüdyosunda seslendirilmiştir. )
Oyuncular: Hakan Balamir (Müslüm), Semra Özdamar (Güllüşan), Aytaç Arman
(Vakkas), Aliye Rona (Zara), Hüseyin Peyda (Cemal), Zülfikar Divani (Ağa),
İhsan Yüce (Kahya), Rengin Arda (Cemal’in Gelini), Menderes Samancılar
(Haydar), Sabahat Işık (Zemzem), Reşit Çıldam (Cemal’in Adamı), Sırrı Elitaş (Zülküf),
Zerrin Yüce (Sedef), Rengin Arda, Bekir Alan, Faysal Dunlayıcı, Mahmut Akbaba, Emel Işık (Güllüşan’ın
annesi), Fahri Öztürk (Naim), Turgut Bora, Ahmet Uyanık (Gaffar), Nurettin
Kaygısız (Harun), Esin Karakaya, Metin Karakaya,
KONU: Bekir Yıldız'm bu kez üç öyküsünden hareket edilir: "Kara
Çarşaflı Gelin" - "Kaçakcı Şahan" - "Bcırutçu Maho"
Vedat Türkali'nıin yazdığı senaryoda. İki aile arasında gelişen bir kan davası
nedeni ile kan bedeli olarak ortaya sürülen Gülşah'ın öyküSü.
Kara Çarşaflı Gelin’in öykülerine gelince; Kara Çarşaflı Gelin’in
Şara’nın kocası komşularından birini vurur cezaevine girer, ölenin kanı hala
topraktadır, bunun için karşı taraftan kan alınması gerekmektedir ve Şaranın on
üç yaşında ki kızı Genzum (Semra Özdamar) kan bedeli olarak karşı tarafa
verile-cektir. Genzum kendisini kimin alacağı-nı sorar düğünsüz, derneksiz,
çeyizsiz verilecek Genzum’u ya karşı ailenin oğullarından biri alacaktır ya da
satıla-caktır. Genzum ertesi sabah nenesinin kara çarşafını giyerek, babasının
kanlı-larının evine gelin gider. Sınır dışından köyüne dönen kaçakçı Şahan,
çalışıp kazandığı paraları altına çevirmiştir.
Çocuklarının özlemiştir. Sınırda mayına basar, bir bacağı
kopmuştur, kesesindeki altınları yutmak için ağzına alır, jandarmalar gelip,
kurşunlarlar. Ertesi gün Şahanın ölüsü köy meydanına getirilir, köylü çevresine
toplanır. fakat kimse tanımamaktadır. Ceset tek tek köylüye gösterilip sorulur,
karısı tanımadığını söyleyerek evine kapanır, babası da', gece yarısından sonra
hala köy meydanındaki cesedin yanına yakla-şarak, altınları almak için ağzını
açar. Barutçu Maho, "Buyruk sahibi, kiraladığı adama, birini vurdurur,
kiralık katil vur-duğu adamı niçin vurduğunu öğren-mek ister cevap alamaz.
Cenazede ölenin amcası yeğeni ile bir gün önceki konuşmalarını anımsar,
cenazeye kira-lık katil de katılır. Camiden sonra me-zarlığa gidilir, mezar
kazılınca, öleninamcası Nalçacı Hüseyin, kiralık katilin (Tayyar) yanına gelip,
dostça ölenle aynı boyda olduğunu mezarı ölçmek için girip yatmasını ister,
Tayyar itirazın faydasızlığını bilip girer Hüseyin’i tabancasını çekip tetiği
çektirenin kim olduğunu sorar. Can korkusu ile Tayyar, Barut-çu Maho'nun adını
verir, Maho da ce-maatin arasındadır. “Orhan Ünser, “Kelimelerden Görüntüye”
syf,211 ”
ÖDÜL:
14. Antalya Altın Portakal Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması (2–9
Temmuz 1977)
► Hüseyin Peyda, “En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu”
► Vedat Türkali “En İyi Senaryo”
► Semra Özdamar “En İyi Kadın Oyuncu” ► “Kara Çarşaflı Gelin” En
İyi Film
Jüri Üyeleri: Onat Kutlar, Oktay Akbal, Selim İleri, Osman Aydın, Önder
Aydınlı, Kami Suveren, Tunca Yönder, Kamuran Yüce, Ahmet Gönen, Prof. Özdemir
Nutku, M. Tali Öngören.
► 1978 Karlov Vary (Çekoslavakya) Film Şenliği’nde Sendikalar
Birliği “Özel Ödülü”
* "Kara Çarşaflı Gelin"de Vedat Türkali, Bekir Yıldız'ın
üç ayrı öyküsünü bir araya getirerek senaryolaştırmış. Öykülerin her biri,
Bekir Yıldız'a özgü bir vuruculuk taşıyor. Birinde ana tema, babasının işlediği
bir cinayetin "Kan bedeli" olarak öldürülen kişinin ailesine verilen
çocuk yaşta bir kızın öyküsü... Diğerinde Doğu'da kaçakçılık yaparken vurulan
bir genç adamın, yaşamıyla ödediği bu işin bedeli olan bir altını dişlerinin
arasına saklaması ve kız kardeşinin, gece karanlığında, ölünün ağzını açıp
altını almaya çalışması .. Diğeri ise Mahmut ağanın, çıkarlarına karşı düşen
kişileri kiralık katillerine öldürtmesi ve öldürülen bir köy delikanlısının
kardeşinin, katili, ağabeyinin mezarına sokarak gerçek suçluyu öğrenmesi...
Bekir Yıldız'ın Doğu Anadolu'dan kendi yazar gözlemciliğiyle sapta-dığı
gerçekler bunlar... Gerçekler mi? Yoksa yazar hayal gücünün abartmaları mı? Ne
önemi var? Bekir Yıldız'ın anlattık-ları tekil birer olay olarak gerçek olmasa
bile, belki bunlardan da daha açısının, daha insanlık dışının yurdumuzda her
gün olageldiğini bilmiyor muyuz, öğrenmiyor muyuz, gazetelerde okumuyor muyuz?
Bekir Yıldız öykücülüğü, bağrında kuşkusuz yüklü bir insan dramı
malzemesi taşıyor. Ne var ki bu öyküler, başka bir yazıda da belirttiğimiz
gibi, sinema için gerekli yoğunluğu ve ayrıntı zenginliğini içermiyorlar; Bu
açıdan Bekir Yıldız'dan yola çıkarak sinema yapmak isteyen senaryocu/ yönetmene
büyük iş düşüyor. Vedat Türkali, "Kara Çarşaflı Gelin" senaryosunda
bu işi geniş ölçüde çö-zümlemiş "Bedrana"da olduğu gibi... organik
bir yapı içinde bağlamış, bir kez. Anadolu süregelen bahtsızlığının,
sömü-rülmüşlüğün, acısının çağdaş Türkiye'de tüm keskinliğiyle süregelen
tablolarıdır bunlar.. Filmin başkişilerinin her birinin dramı diğerine
bağlıdır, bunların tümü ise tekilliklerini aşıp kapitalizm öncesi bu feodal
düzen bozukluğunun, kokuşmuşluğunun karanlık görünümünü oluşturmaktadırlar.
Ve bu insan dramlarını baştan sona birbirine bağlayan, filmin
kadın baş kişisinin Günüşan’ın öyküsüdür. Çocuk yaşta babasını yitiren, düşman
evinde itilip kakılarak büyüyen Güllüşan, sonunda da sevdiği genci katil
olmaktan kurtarmak için elini kana bulayacak, düzen bozukluğunun simgesi Mahmut
ağayı vuracaktır.
Türkali'nin öyküleri organik biçimde birbi-rine bağlama yanında
asıl başarısı, bu insan dramlarının nedenini ve temeldesüre giden sömürüyü de
filme fon olarak yerleştirmeyi başarması olmuştur. Bu insanları bir ölçüde
kurtaracak, sefaletlerini azaltacak olan, toprak reformudur. Cumhuriyet'in
53.yılında hala gerçekleştiremediğimiz toprak refomu. Mahmut ağa buna karşıdır.
Ama Mahmut ağaları yüreklendiren, onlara destek olanlar kimdir? Türkali’nin
senaryosu, fona bu sorunu yerleştirmekte, Mahmut ağanın Cemal ağadan, Cemal
ağanın ise bakandan nasıl destek aldığını sergilemektedir. Tüm bir karanlık
ilişkiler bütünü, tüm açıklığıyla gösterilmese de duyurulmakta, sömürünün
sürmesinde çıkarları olanlar devleti ele geçirdiğinde hiçbir şeyin
değişmeyeceğini vurgulamaktadır.
Süreyya Duru bunun bilincinde olarak filmini yalın ve düz bir
sinema ile anlatmıştır. Oyuncular, biraz abartmalı bir oyun veren Aliye
Rona'nın dışında sade bir oyunla bu sinemaya katılmakta, çevre ve insanları, bu
geri kalmış ülke dramına gerekli fonu oluşturmaktadırlar. Özellikle Hakan
Balamir ve Semra Özdamar'ın filmin akışıyla son denli kaynaşan oyunlarını övmek
gerekir. Film, insan gerçeğine yaklaşan tüm sanat eseri gibi, gücünü ve
değerini bu gerçeğin olabildiğince yalın biçimde yansıtılmasından almaktadır.
Bu açıdan, Kara Çarşaflı Gelin", yalnızca dürüst ve namuslu bir sinema
çabası örneği olmakla kalmaz, Türk sinemasının, giderek dünya sinemasının
gerçekçi sanat alanındaki en ilginç başarılarından biri olarak anı1mağa hak
kazanır.
Peki nedir egemen çevrelerin bu filmle alıp veremedikleri? Sansür
kurulu neden bu filme böylesine takılmış, tam 3 kez reddetmiştir? Neden tosun
koman-dolarımız işlerini güçlerini, giderek seks filmlerini bile bir yana
bırakmış, bu filmin oynadığı sinemalara saldırılar tehditler yöneltmektedirler?
Türkiye'de bu filminanlattığı, gösterdiği gerçeklerin var ol-madığını mı
savunmaktadırlar? Aslında bu sorunun yanıtı son denli basittir. Bunun için 2
Kasım günkü Cumhuriyet'te çıkan şu haberi okumak yeter.
"1 kasım 1973 tarihinde Bakanlar Kurulu tarafından toprak
reformu bölgesi olarak açıklanan Urfa'da 1757 sayılı Toprak ve Tarım Reformu
Yasasının 18. maddesi uyarınca kamulaştırma süresi dün sona ermiştir. Yasa
gereğince toprak mülkiyet devri üzerindeki her türlü yasak, dünden itibaren
kalkmış ve Cephe Hükümeti, kamulaştırılması ve topraksız köylüye dağıtılması
gereken 2 milyon 300 bin dönüm arazinin üçte ikisini kamulaştır-mayarak toprak
sahiplerine bağışlamıştır."
Anlaşılıyor, değil mi, "Kara Çarşaflı Ge-lin"lerin ve
benzerlerinin kimlerin kulağı-na karsuyu kaçırdığı ve kimlere uşaklık edenlerce
yok edilmek istendiği...”Atilla Dorsay, “Sinemamızın Umut Yılları” syf, 176 ”
* Süreyya Duru'nun 14. Antalya Film şenliği'nde En İyi Film
ödülü'nü aldığı filmi "Kara çarşaflı Gelin" (1975), iki önemli
edebiyatçımızın ortak çalışmasının ürünü olan güçlü bir eser. Vedat Türkali'nin
senaryosu, Bekir Yıldız'ın üç farklı hikayesini bir araya getirirken, güçlü
diyalogları ve itinayla kurulmuş karmaşık öykü yapısıyla filme sağlam bir temel
oluşturuyor. "Kara çarşaflı Gelin"in neredeyse destansı sayılabilecek
hikayesi, filmin kurduğu dünyanın temel çatışma noktalarının, beslendiği ahlaki
ve toplumsal düzenin ve bu düzenin çepeçevre sardığı insanların iç dünyasının
nüvesi sayılabilecek Çarpıcı bir prologla başlar. pusuya düşürerek öldürdüğü
adam için köyün ağasından parasını alan köylü çekinerek şu soruyu sorar:
"Ben o adamı niye öldürdüm, ağam?" Cevap olarak susması, fazla
konuşmaması, merak etmemesi konusunda telkin eder ağa onu. Ağanın sözü kanundur. Tıpkı törenin
kanun olması gibi. Katilin çocuk yaştaki kızı, bedel olarak ölü evine
gidecektir.
Artık canı ölü evine aittir. Anası ve erkek kardeşi uzaktan kara
çarşaflı Gülşan'ın kapıdan içeri girişini içleri parçalanarak derler. Proloğun
ardından filmin yazıları akarken seyirci de en keskin haliyle bu dünyanın
kurallarıyla tanışmış olur; güç-lülerle güçsüzlerin birbirinden kesin
çizgi-lerle ayrıldığı, sınırların ihlal edilemediği, kaderin töreyle yazıldığı
bir dünya ve çaresizlik.
Süreyya Duru, arka planın verdiği hikayeyi yıllar sonrasına
taşıyarak, çatışmanın ve çaresizliğin hüküm sürdüğü farklı düzlemleri ve düzene
meydan okuma ihtimalini film boyunca eksilmeyen bir özenle inceler. Gündelik
hayatın her alanında iç içe geçen iktidar mekanizmaları birer birer görünür
olur. Kocasını vuran adamın çocuk yaşta evine gelen kızı Gülşan'ı hor gören
Zara Ana için kini haklı olduğu kadar hakkıdır. Gülşan'ın alınıp satılır bir
mülk, evde durduğu sürece aileye bir yük olarak görür. Köylünün mutlak itaatini
bekleyen ağa için köyde yaptırdığı kuyu bir lütuftur; kafası kızdığında kuyuyu
yıkıpköylünün suya ulaşma yolunu güçleştirmeyi hakkı sayar. Mülkiyet, iktidarın
birincil koşuludur. Mülk sahibi olanın olmayanı ezmeyi hak gördüğü bir düzende
Zara'nın büyük oğlu Müslüm, iktidarın el değiştirebilme ihtimalini aklına
getirebilen tek kişi olur. Müslüm'ün evde ve köyde attığı adımlar zamanla
başkalarım da cesaretlendirmeye, ikna etmeye başlayacaktır. Müslüm, anasına
karşı Gülşan'ı kollar; Gülşan'ın ağanın yanın-da çalışan kardeşi Haydar'la
gizlice buluşmasına göz yumar. Zara'nın vatan hizmetinden döner dönmez
evlendirmek istediği küçük oğlu Vakkas'ın Gülşan'a gönlünü kaptırmasına kötü
gözle bakmaz; Gülşan'ın kanlıları olmadığını, babasının babasını vurmasında
başka birilerinin payı olduğunu savunur. Müslüm'ün aile içindeki hakkaniyet
arayışı, toprak konusunda da kendini gösterir. Ağalık iktidarını tehdit eden ve
köylü-ye toprak hakkı vadeden reformdan yanadır. "Kara çarşaflı
Gelin", cumhuriyetin başlıca meselelerinden toprak reformunun, 1970'lerde
en yoğun biçi-miyle gündeme geldiği Ecevit döneminde bile, nasıl bir çıkar
çatışmasına kurban gittiğini ortaya koyar. Müslüm'ün liderliğiyle köylü sesini
yükseltmesine rağmen, küçük ağa, büyük ağa ve büyük ağanın nüfuzuna karşı
koyamayan bürokratlar reform vaadinin boşa çık-masına sebep olurlar. Müslüm'ün çabaları
Zara anayı da ikna ederek Vakkas'la Gülşan'ın düğününe kadar uzanan bir dizi
değişikliğin önünü açsa da, bedeli ağır olur.