Yönetmen: Şerif
Gören
Senaryo: Zehra
Tan
Müzik: Rahmi
Saltuk
Görüntü Yönetmeni: İzzet
Akay
Yapım: Fatoş
Film/Selim Soydan
Reji Asistanı: Muzaffer Hiçdurmaz, Kamera Asistanı: Cem Moldav, Prodüksiyon
Amiri: Halil Dede, Set Ekibi: İlyas Akarsu, Bedri Uğur, Sesleri
Alan: Erkan Esenboğa, Laboratuar Şefi: Selahattin Hoşses, Senkron:
Mevlut Koçak, Montaj: Şerif Gören, (Yeni Lale Film Stüdyosunda
hazırlanmıştır)
Oyuncular: Hülya Koçyiğit, Rahmi Saltuk, Mine Tekgöz, Fikriye Korkmaz,
Bedri Uğur, Suavi Eren. Bigi Schöner, Orhan Alkan, Seda Sevinç, Karl Wenzel,
Fehmi Uğur, Sabahat Gönül, Veysel Pala,
Konu: Sadece
para kazanmayı amaçlayıp bir robot haline gelen fabrika işçisi Güldane ile,
formalite icabı evlendiği kocasının Almanya öyküsü. Almanya-dan köyüne iznini
geçirmek üzere gelen Güldane (Hülya Koçyiğit) Mahmut (Rahmi Saltuk) ile
tanışır. Almanya düşleriyle yaşayan Mahmut, para ve arazi karşılığında
Güldane'ye evlenme teklif eder. Mahmut'un amacı böyle bir formalite evliliği
sayesinde Almanya'ya gidip yerleşmektir. Ve evlenip birlikte otomasyon düzenine
karşı çıkıp isyan eder Almanya'ya giderler. Para biriktirmekten başka bir şey
düşünmeyen Güldane Almanya'ya vardıklarında Mahmut'u terk eder. Mahmut tek
başına yabancı bir ülkede kalırken, Güldane çalıştığı fabrikada giderek
robotlaşır. Alman polisi aylak aylak dolaşan Mahmut'u yakalayıp karısına teslim
ederler. Bu beraberlik yeni bir şey getirmez. Çünkü Güldane'nin kocasına karşı
ilgisizliği devam eder. Ama sonunda kendisini uzun bir süreden beri rahatsız
eden bir Türk’ten kurtulmak için Mahmut'a yaklaşmak zorunda kalır. Böylece
aralarındaki gerginlik sona erip gerçekten karı-koca olurlar. Ve Mahmut sadece
karısının parasıyla birahanelere gider, çapkınlık yapar. Güldane'nin hamileliği
karşısında ise Mahmut bir vurdum duymazdır. Bütün bu olaylardan sonra Güldane
kocasının bu tavrına ve özellikle de kendini bir makine haline getiren
otomasyon düzenine karşı çıkıp isyan eder.
* Köye iznini geçirmeye dönen Güldane,
Berlin' e dönüşünde yanında kuru fasulye, nohut, sucuk, vs. ile birlikte
Mahmud'u da getirir: Almanya düşleri gören Mahmud, köyde Güldane'yi kendisiyle
formalite gereği evlenmeye kandırmış, böylece Almanya'ya girebilmiştir.
Güldane, bu işe para karşılığı yanaşmıştır, onun için Berlin' e gelince
Mahmud'u yapayalnız ortada bırakıverir. İki Türk kızıyla birlikte oturmaktadır
Güldane: Biri şen şakrak, "kendi hayatını yaşıyan", onun için namus
bekçisi. Türk işçileriyle başı derde giren bir kızdır. Bunların diğeri eve
kapanmış, bir "prens" beklemektedir... Güldane'nin tek istediği ise
paradır: Olabildiğince kazana-rak bir köşeye koymak...
Diğer yandan, tıpkı "Otobüs"teki Türk işçisi gibi bir
süre büyük Batı kentinin görkemli, ürkütücü ve kendisine ilgisiz yaşamını bir
karabasan gibi duyumsayan Mahmut, sonunda arkadaşlarını bulur. Güldane'ye karşı
ilgisi, kızı korumaya, sonunda onunla yatmaya dek gider. Ama Mahmut, tipik bir
Türk erkeğidir, bencil, kadına karşı sorumsuz, kadına yukardan bakan...
Birahanelerde içki içip tombul Alman kızları tavlamayı öğrenince Güldane'ye
ilgisi azalır. Öylesine ki Güldane'nin gebeliği onu hiç ilgilendirmez, giderek
kızdırır...
Güldane önce aldırmak istediği çocuğunu korumaya karar verir. Bu
arada, Alman fabrikasındaki çalışmanın boğucu tek düzeliği, otomasyonun
yaygınlaşması sonucu makinanın insanın yerini almasına karşı belli belirsiz
duyduğu öfke de somutlaşır. Tüm bunlar, onu Almanya'yı bırakıp vatanına dönmeye
yöneltir... Ama bunu yapacak mıdır, yoksa artık alıştığı, bildiği bu düzende
ülkesinde bulamadığı güvenceyi sağlamak için robotluğu kabullenip bir süre
daha kalacak mıdır?
"Almanya Acı Vatan" Almanya'daki Türk işçileri gibi
toplumu yakından ilgilendiren bir konuda sinemamızın anlaşılmaz ve bağışlanmaz
sessizliğine son veren, konuya ("Almanyalı Yarim" gibi bir kaç kötü
örneğin ve çok kendine özgü bir Yapım olan "Otobüs"ün başarısının
dışında) ilk kez ciddi ve boyutlu biçimde eğilen bir film... Diğer yandan, odak
noktası olarak bir kadın işçinin alınması, bir kadın olan senaryo yazarına
(Zehra Tan'a) öyküsüne daha ger-çek gözlemlerle yaklaşmak ve önemli şeyler
söyle-mek fırsatını vermiş.
"Almanya Acı Vatan"ın hızlı anlatımı, sanki nefes
nefese temposu içinde birçok şeye dokunuluyor, birçok şey gösteriliyor. Alman
sanayinde verimliliği alabildiğine artırmak için çalışmanın git gide
mekanikleşmesi, insanın robotlaşması, gerekirse kolayca gözden çıkarıl-ması...
Türk kırsal kesiminde egemen olan feodal dönem kalıntısı ahlak anlayışının,
kadın erkek ilişkilerinin, çağdaş Batı sanayi toplumlarının ahlak anlayışıyla
çarpışınca paramparça olması, ama yerine konacak bir değer sistemi
bulun-madığından karmaşanın sürüp gitmesi... Yeni düzene uymada kadınca
içgüdülerini kullanarak daha başarılı, daha verimli olan kadının yanı sıra,
feodal yaşamın kalıntılarına büsbütün yapışarak boşlukta kalan, uyumsuzluk
içinde kıvranan erkek... Bozuk bir toplum yapısının kendisini savurduğu bu
yabancı ellerde 15 yıldır başarıyla yaptığı çöpçülük görevi dolayısıyla
"yılın çöpçüsü" seçilen ve Alman ilgililerinden ödül alırken iç
burucu bir konuşma yapan Türk işçisi... Vs. vs...
"Almanya Acı Vatan", tüm bunlara ve başka şeylere
değiniyor. Şerif Gören bir kez daha kıvrak, akıcı bir sinemayı
gerçekleştiriyor. Ne yazık ki Gören, bu denli hızlı bir anlatımın,
nefes nefese bir kurgunun, bitmez tükenmez zoom'ların 1970'lerde, giderek
1960'larda kalan bir sinema anlayışı olduğunu, günümüzde sinemanın artık bu
biçimsel oyunlara rağbet etmeyen, daha sabırlı, daha incelemeci, olayların ve
kişilerin üstünde daha uzun biçimde duran bir sinema olduğunu bilmiyor. Bu
yüzden dokunduğu, değindiği onlarca şeyin çoğu, gerçek bir tortu bırakmadan
siliniyor, seyircinin belleğinden..
Ama haksızlık etmeyelim. "Almanya Acı Vatan"dan
yine de bazı şeyler kalıyor. Özellikle Türk erkeğinin kadına karşı feodal
kalıntısı koşullanmışlığı... Mahmut'un hastaneen yeni çıkmış, çocuğunu aldırmaktan
vazgeçmek gibi önemli bir karar almış Güldane'nin çantasına sarılarak kumar
parası alması, Alman kızıyla yatakta yakalandığında üste çıkarak Güldane'yi
azarlaması gibi bölümler, insana tokat gibi çarpıyor. Türk çöpçüsüne ödül
verilmesi bölümü ise tümüyle çok etkileyici...
"Almanya Acı Vatan" sonuç olarak, dürüst, ciddi,
önemli bir çaba... Amacına tam erişemese bile bir hayli yaklaşıyor. Hülya
Koçyiğit çok iyi, ilk filminde Rahmi Saltuk, senaryoda tam belirginleşmemiş
kişiliğine karşın aksamıyor, ama filmin en önemli başarısı, Almanya'da çalışan
gerçek Türk işçilerinin bir bölümünden aldığı çok başarılı sonuç... Şerif
Gören, bir dönem İtalyan sinemasının bu yöntemini ustalıkla yeniliyor ve gerçek
işçilerle profesyonel oyuncula-rın karmasından seyirciyi hiç yadırgatmayan şaşırtıcı
bir sonuç alıyor... (Atilla Dorsay, 12 Eylül Yılları ve Sinemamız, syf, 142)
* Rahmi Saltuk, oyuncu olarak başarılı
değil bizce. Acemiliği batan sona kadar sürüp gidiyor. Ama Hülya Koçyiğit'in o
çok değişik Güldane'si sanırız meslek yaşamının en önemli başarılarından
biri...Koçyiğit, canlı duyarlıklı bir işçi kızını çok büyük bir ustalıkla
oynuyor. Abartmaya kaçmadan çizdiği bu kişilik Gören'in filmine de işçiyi daha
bir boyutlu yansıtma olanağı veriyor. Gören bu noktada Akad'ın ustalığına
erişmiş görünüyor. Bütün olarak Gören'in sineması, Atıf Yılmaz'ın akıcı, rahat
anlatımıyla kolayca boy ölçüşebilecek düzeyde. (Nezih Coş Aydınlık, 9 Şubat
1980)
* Almanya Acı Vatan", bir başyapıt olmamakla beraber görülmesi
gereken bir film. Ticari ödünler verilmiştir ama, gene de filmin belli bir
özgünlüğü vardır. En azından işçiler kendilerini oynamışlardır, en azından
"Otobüs"ten beri beş yıldır boş kalan bir alana bir adım atılmıştır,
az şey değildir bunlar. (Hakkı Alacakaptan- Milliyet Sanat Dergisi, S.1, 1 Şubat
1980)