Yönetmen: Ali Özgentürk Senaryo: Ali Özgentürk, Onat
Kutlar, (Necati Haksun’un “Kutsal Ceza” isimli romanından) Kamera: Muzaffer Turan Yapım: Umut Film
/Abdurrahman Keskiner Yardımcı Yönetmen: Şahin
Gök, Yönetmen Yardımcıları: Jan Brendizi, Leyla Özalp, Yapım
Görevlisi: Erol Deniz, Kamera Yardımcısı: Soner Saygılı, Müzik:
Arif Sağ, Türküler: Tolga Aral, Arif Sağ, Gül Kardeşler, Çalanlar: Celal
Akatlar, Ergin Kuşçu, Osman Baysu, Osman Baysu, avuz Tamer, Set
Teknisyenleri: Şeref Yılmaz, Aslan Gül, Azmi Yıldız, Işık Teknisyeni: Turgut
Köse, Laboratuvar Şefi: Erkan Akad, Montaj Şefi: Özdemir Arıtan,
Sesleri Alan: Tuncer Aydınoğlu, (Acar Film Stüdyosu Renkli Laboratuarında
Hazırlanmış ve seslendirilmiştir).
Oyuncular: Türkan Şoray, Talat Bulut, Hüseyin
Peyda, Harun Yeşilyurt, Meral Çetinkaya, Keriman Ulusoy, Bahri Ateş, Kamil
Renklidere, Salih Ecer, Gül Çelikel, Meryem Çiğci, Macide Rikkay, Necla
Altınbaşak, Aliye Turagay
Konu: Bir yandan sevginin önüne
konan çağ dışı ahlak anlayışının eleştiricisini yaparken diğer yanda da
feodalizmden kapitalizme geçiş sürecinde değişim ile bu değişime karşı
koyanların çatışmasını anlatır. Köyün güzel kızı Hazal da başlık parası
verilerek köy muhtarının oğlu Beşir'le evlendirilir. Beşir ölünce töreler
gereği Hazal kocasının küçük kardeşine karılık yapmak zorunda kalır.
Ne var ki yeni kocası Ömer
daha on yaşında bir çocuktur. Hazal kocasının her dileğini yapar. Kaynana,
görümce ve onların yönlendirilmesi ile Ömer gelini ezmekte, aşağılamaktadırlar.
Baskılara dayanamayan Hazal baba evine geri döner ama kapı açılmaz. Çaresiz
koca evine gelen Hazal'a bu davranışının tekrarının cezasının ölüm olduğu
anımsatılır. Ömer ile anne-oğul ilişkisi sürdüren Hazal, peşinde dolaşan
Ernln'e aşık olur. İki aşık sonunda kaçarlar. Aşıklarının kaçtıkları
anlaşıldığında ise bin yıllardır süregelen töre tekrarlanır ve kanunlara
uymayan sevdalıların cesetleri herkese ibret, olsun diye köy meydanına
getirilir.
Hazal
Türkiye'nin kırsal kesiminde özellikle doğusunda aşkın, mutluluğun önünde kökü
bin yıllar öncesine giden töreleri ve bilinçsizliği kimi zaman belgesel
izlenimi veren görüntüleri ile dışsallaştırılr. Kadının başlık parası ile
verilmesi, kocasını kay-beden kadının yaşı ne olursa olsun kocasının
kardeşiyle evlendirilişi, evlendirilen kadına ailesinin sahip çıkmaması,
kadının kadına tahakkümü ve esaret altındaki ortamdan kurtulma çabaların
ölümle cezalandırılması, böylelikle; feodal yapının sürdürülmesi, üstelikte
bunun, feodal düzenin mağdurları tarafından yapılması, Türkiye'nin büyük bir
bölümünde varlığını Sürdüren davranış kalıplarıdır. Hazal eğitimsizdir ancak
özgürlüğünün bilincindedir. Başlık parası az bulunduğu için evde kalan
görümcesinin, eve erkek aldığının görülmesi üzerine intihar etmesine de en çok
üzülen Hazal olmuştur. Emin ile Hazal'ın aşkı nasıl yaşatacakları belirsizdir;
ancak onlar temeli karşılıklı sevgiye dayanan bir birliktelik kurabilmek için
gösterilmesi gereken cesaret e sahiptirler. Kerem ve Aslı, Ferhat ile Şirin,
Leyla ile Mecnun ve adı bilinmeyen, milyonlarca güzelliğe gitmek isteyenler
gibi Hazal ile Emin de engellenir, hem de kendileri ile aynı kaderi paylaşanlar
tarafından. “Soner Derse, “Türk Sinemasında Aşk” Soner Derse”
Ödül:
Ptades Film Festivalki!nde
(1981)
Birinci
San Sabastian (İspanya) Film
Şenliği’nde “Büyük Ödül”
29. Uluslar arası Manheım
Film Festivali'nde "altın düka" ve katolik jürisi ile "halk ödülü
Lahey Film Şenliği'nde
(İspanya) "büyük ödülü”
18. Antalya Altın Portakal
Ulusal
Uzun Metraj Film Yarışması (25 Eylül – 4 Ekim 1981)
► Meral Çetinkaya “En iyi
yardımcı kadın oyuncu”
Jüri Üyeleri: Cihan Çiftçili, Zuhal
Çevik, Mehmet Doğan, Osman Üntürk, Nuri Dağtekin, Ahmet Gönen, Burçak Evren,
Turgay Ulusan, Nisa Serezli, Kamil Suveren.
► Yapıtın
başlangıcındaki anlatım ve kurgu bütünlüğü, ikinci yarıda zedeleniyor. Öykünün
destansı akışına, destan geleneğinden yararlanılmış düzenleme-sine yabancı
öğeler karışıyor. Özellikle köyde kente geçişte destan havasının bozulduğu
söylenebilir... "Hazal"ın bütün oyuncuları başarılı. Ama Türkan Şoray
için bir ayraç açmak isterim. Türkan Şoray, uzun yıllara dayalı sinema
yaşamının en başarılı oyunlarından birini veriyor. Çoğu sahnede, hemen hemen
yalnızca bakışlarının anlatımıyla ruhsal durumun izleyici-ye iletilmesini
sağlamış Türkan Şoray. (Selim, İleri - Milliyet Sanat Yeni Dizi Nisan 1980.)
► "Hazal"
değişmezlikle değişim çabasının çatılmasını, çelişkisini anlatıyor her şeyden
önce... Orda, uzakta, Doğu'nun çok iyi tanıdığı uygarlık ve mutluluk taşımış
olan efsanevi ırmakların, yüzyıllardır değişmemiş yataklarında alabildiğine
dingin, alabildiğine ilgisiz akıp gitmeleri gibi akıyor, hayat... İnsanlar
yüzyıllardır aynı giysileri giyiyor, aynı tür evlerde oturuyor, aynı türküleri
çağırıyorlar... Aralarındaki ilişkiler, hep hayatın en temel sorunlarının
gölgesini taşıyan, aşkın, ölümün, hasedin, hırsın, tutkunun özünü verdiği
ilişkiler. İnsanın, en ilkel, en temel haliyle insanın sorunlarını yaşıyorlar,
kutsal kitaplarda, Homeros'ta, Doğuya özgü efsanelerde olduğu gibi... Yoksul
ailenin güzel kızı ceylan gözlü Hazal, gelin gittiği muhtarın evinde, eri
Beşir'in ölümü üzerine onun kardeşi Ömer'e karılık etmek zorunda kalıyor. Kim
bilir kaç yüzyıl önce olduğu gibi... Ömer'in 10 yaşında bir çocuk olması, bu
geleneğin uygulanmasın engellemiyor. Ömer'in anası, muhtarın karısı, ruh çirkinliği
yüzüne vurmuş, Hazal’a olmadık eziyeti reva gören bir kadın... Umudunu, ailenin
geleceğini Ömer'in tohumuna bağlamış... Büyük kız Ömer'in ablası Neşo
anasından, ailesinden aldığı çirkinliğin yükü altında ezilmiş, Haza! için
kolayca verilen başlık parasını kimse kendisi için gözden çıkaramadığından evde
kalmış bir talihsiz kız kurusu.
Sonra
olaylar birbiri ardına örülüyor. Tıpkı karanlık mağaralarında Hazal geline
ustalaşmış elleriyle düğün hasırı ören dört kör ustanın yaptığı gibi. Neşo, bir
geceliğine koynuna girdiği bir yabana erkekle serüveni anlaşıldığında, gelenek
gereği ırmak kıyısındaki ağaca yemenisini astıktan sonra kendini görmüş geçirmiş
ırmağın sularına bırakıveriyor.., Ömer, Önceleri bir düşman, eziyet ederek
yatakta kanıtlayamadığı erkekliğini kanıtlayacağı bir köle gibi gördüğü Hazal'a
bir ana-oğul İlişkisinin sıcaklığı içinde yaklaşıyor. Devletin köye, toprağı,
evleri ve kuşkusuz İnsanları ile birlikte sahip olan ağanın topraklarından
geçirmek istediği yol projesi gelip çattığında, yüzyılların kanıtsızlığına bir
değişiklik, bir seçenek gözüktüğünde, dram başlıyor. Hazal'ın köylüsü genç ve
gözü pek Emin, hem ceylan gözlü bu kadını, sevdiği bu kadını, kara bahtından
alıp kurtarmak, hem de "yolda çalışmaya" giderek değişmezliğe iyice
sarılmış ağaya karşı çıkmak peşinde... Ama ağa ve yandaşları, bu kargı çıkışı
bağışlayacaklardır. Hazal'ın Emin'e kaçtığı anlaşıldığında "10 bin yıldır
uygulanan kanun" yine uygulanacaktır. Değişime karşı çıkanlar, ne yazık ki bu değişimden en çok yarar göreceklerin eliyle yok edilecektir. Ama
değişmezliğin de değişime yenildiği zamanlar vardır. Önünde ne denli direnişe
de, kurbanlar verilse de uzakta yolu açmak için kayaları un ufak eden dinamit
patlayışlarının simgelediği değişim, tarihin sanki hiç uğramadığı, zamanın
unuttuğu bu köye de gelecektir. "Hazal'da ne var diye sorarsanız,
öncelikle insan var derim... Ali Özgentürk'ün, bir yabana eleştirmenin ustaca
belirttiği gibi, dış dünyayı, çevreyi mekânı vermede kullandığı genel
planlarla, insan yüzlerini vermede kullandığı yakın planların dönüşümüyle
oluşturduğu bu yapıtta, öncelikle insan var. En temel, en değişmez
sorunsalları içinde insanoğlu var. Sonra sinema var. İster Hazal’ın (büyük
oyuncu Türkân Şoray’ın çizgileriyle belirlenen) yüzündeki öfke, aşk, korkuyu
tanımlasın, ister duvardaki geyik masalı işlemesinin ayrıntılarında gezinsin,
ister soğuk ve karanlık gecede kımıldayan, koşuşan meşaleleri İzlesin, sinema
denen sanatın, onca kötü filmle nerdeyse unutacağımız, uttuğumuz tadını bize
anımsatan bir sinema olayı var. Pasolini'nİn en güzel, en olgun dönemlerini
anımsatan bir sinema...”Atilla Dorsay, “12 Eylül Yılları ve Sinemamız”