Senaryo ve Yönetmen: Başar
Sabuncu
Görüntü Yönetmeni: Ertunç
Şenkay
Yapım: Uzman Film/Ferit
Turgut, Kadir Turgut
Yönetmen Yardımcıları: Faruk
Turgut, Aslan Kaçar, Teknik Yönetmen: Zafer Par, Sanat Yönetmeni: Gülsün
Karamustafa, Sanat Danışmanı: Sadık Karamustafa, Ses Mühendisi: Erkan
Esenboğa, Seslendirme Yönetmeni: Levent Dönmez, Basın Danışmanı: Meltem
Bayar, Müzik: Melih Kibar, Kurgu: Mevlüt Koçak Yapım
Sorumlusu: Fikret Ertuğrul,
Oyuncular: Şener Şen, Nilgün Akçaoğlu, Candan
Sabuncu, Pekcan Koşar, Zihni Küçümen, Kamuran Usluer, Bige Zobu, Salih Kalyon,
Ertuğrul Bilda, Renan Fosforoğlu, Erdinç Bora, Erhan Dilligil
Konu: İbrahim geçim sıkıntısına daha fazla dayanamamıştır.
Bir çok işte çalışmaktan artık iyice yıpranan ve hayaller görmeye başlayan
İbrahim en sonunda bir kriz geçirip sokaklarda çıplak olarak koşmaya başlar.
Sonra polis tarafından yakalanır ve hastaneye kaldırılır ancak bu esnada bir
gazeteci fotoğraflarını çeker. Daha sonra hikayesini öğrendiğimiz İbrahim’in
aynı anda bir çok iş yaptığını aslında devlet memuru olduğu halde limonculuk,
bulaşıkçılık, amigoluk, bozacılık vs... yaptığını öğreniriz. Hepsinde de
zamanla kendini çok geliştiren İbrahim buna rağmen 4 çocuğuna bir tane daha
eklenmesi, mevcut çocuklarının ayakkabıları, giysileri, yeni doğan çocuğunun
maması, her şeye sürekli gelen zamlar, ev sahibinin evden atmak istemesi gibi
nedenlerle geçinememiştir. Daha doğrusu yetirememiştir.
Bu hikayeler gazetede
yayınlanınca İbrahim bir halk kahramanı olmuştur. Çünkü herkes aynı
sıkıntıların içindedir. Hastaneden çıkınca da herkesin ondan faydalanmak istemesi
yüzünden sıkıntılar içine girmiştir. Hükümet ve işveren kanadı olayın üstünü
kapatmak için bir takım iyilikler yaparken İbrahim'e şartlar koşmuşlardır.
Gazetede, televizyonda gözükmemek gibi. Ama gazete patronunun ve reklam
şirketinin baskılarıyla ve de yine aynı sıkıntılara düşeceği korkusuyla bu
şartları yerine getiremez çıplak vatandaş. Bu sefer de gazeteci ve reklam
şirketi tarafından sömürülmeye başlar. Türlü reklamlarda oynar ve adına
gazetede onun adına başkası tarafından yazılan bir anı köşesi konulur. Sonunda
hükümet bunun kötü örnek teşkil ettiğini fark edip İbrahim’i tekrar akıl
hastanesine yatırmaya çalışacaktır. Çünkü her yerden yeni çıplak vatandaşlar
haberleri geliyordur. Sonunda bir şekilde gazete patronu ve reklam şirketini de
ikna edip ki onların da işçilerinin soyunmak istemesi işten bile değildir;
İbrahim'i kurban ederler hep birlikte.
ÖDÜL:
Sinema Yazarlarının "en
iyi on film" seçiminde (1986),
►"Çıplak Vatandaş"
6.cı oldu.
* Çıplak Vatandaş" ta aksayan yanlar ve bölümler yok değil
kuşkusuz... Film, yarısında biter, yeni bir film başlar gibi oluyor. Başar
Sabuncu'nun daha önceki senaryo çalışmalarından, "Talihli Amele" ve
"Namuslu"dan açık izler de var. (Ancak bir sanatçının belli temalara
bağlılığını, yapmak İstediğinde bir devamlılığı gösteren bu olguya tümüyle
olumsuz yaklaşmak mı gerekir?) Ne var ki "Çıplak Vatandaş'ta Başar
Sabuncu'nun başarı hanesine yazılacaklar çok daha fazla, çok daha önemli.
sinemanın yalnız 'usta'lara bırakılacak çok kötü bir şey olmadığım anımsatıyor,
genç sinema heveslilerine umut veriyor. "Çıplak Vatandaşta sinema dili
olarak temelde aksayan hiçbir şey yok. Kimi zor sahnelerde (İbrahim'in yarı
çıplak sokaklarda koşuşturduğu sahneler) biraz zorlanmış, belli. Ama bunun
dışında tiplemesi, oyuncu yönetimi, plan uzunlukları, çerçevelemeleri,
ışıklandırması, kurgusu hemen hiç aksamayan bir film.
Sabuncu, bir
zamanlar Vedat Türkali’nin senaryolarında yaptığı gibi dramatik düzeydeki
olaylar dizisiyle yetinmiyor, bunların ardındaki siyasal/toplumsal güçlerin,
mekanizmaların zincirlerine de el atmayı deniyor. Film, bu açıdan alçak gönüllü
bir güldürü boyutlarında bile olsa, oldukça iğneli bir siyasal taşlamaya
dönüşüyor, ekonomik düzenin tekerine taş koymaya kalkan bir 'sade vatandaş'ın
başına neler gelebileceğini göstererek, düzene etkili bir eleştiri
getiriyor. .”Atilla Dorsay, “12 Eylül Yılları ve Sinemamız”
* Sinemamızın ve güldürü filmlerimizin
bugünkü durumu bağlamında değerlendirildiğinde Çıplak Vatandaş ve benzeri filmler
kuşkusuz belli bir çizginin üzerinde kalıyor. Ama, bunlara bir de genel güldürü
kavramı açısından baktığımızda akla değişik sorular da geliyor. Popüler güncel
olayları gırgıra alan filmler ne kadar kalıcı olabilir? Örneğin, filmde,
muhalefet lideri olarak Necdet Calp'ı anıştıran bir tip var. Ama olaylar filmin
çekiminden daha hızlı gelişti ve bu tip daha film gösterilmeden eskilere karıştı.
Kolay bir Calp alegorisi yerine ülkemizdeki muhalefet geleneğinin göçle devam
eden kan davalı iki ailenin mantığındaki gülmece yakalanmaya çalışılsa daha
derinlikli bir güldürü yaratılmaz mıydı acaba? Politik şahsiyetlere göndermeleri
ve reklamları alaya alma kadar, Şener Şen'in yaptığı işleri karıştırdığı o
nefis bölümde olduğu gibi yaşamın kendi içindeki gülmeceye önem verilse,
"ciddi" toplumumuzu gülen bir topluma dönüştürmeye daha fazla katkıda
bulunulmaz mı? (İbrahim Altınsay, Küçük adamın dramı: Çıplak Vatandaş, Hürgün,
1 Kasım 1985) “Agah Özgüç, “Türk Filmleri