Powered By Blogger

27 Mart 2020 Cuma

BEBEK DAVASI (1986)


Yönetmen Aram Gülyüz
Senaryo Hulki Saner
Görüntü Yönetmeni: Mengü Yeğin
Yapım Saner Film/Hulki Saner

Set Teknisyenleri: Ekrem Çınaroğlu (şef), Hikmet Palabıyık (Yard.), Işık Şefi: Mehmet Varol, Yardımcısı: Emin Uysal, Kamera Teknik: Hakan Kalkan, Kurgu ve ses: Şenol Şentürk, Prodüksiyon Yardımcısı: Ziya Ilgaz, Kamera Asistanı: Turgut Yamaç, Bülent Tuncay, Yardımcı Yönetmen: Ergun Köknar, Yrd. Yön. Asistanı: Zühal Demiryürek, Prodüksiyon Amiri: Şeref Ablak, (Öz Prodüksiyon Stüdyolarında hazırlanmış ve seslendirilmiştir)

Oyuncular: Sadri Alışık, Göksel Kortay, Akın Tunç, Damla Coşkuner, Ergun Könar, Mürvet İşsever, Yüksel Gözen, Ahmet Acan, Yılmaz Tuncay, Uğur Karslı,

Konu: Evli bir çiftin doğacak olan çocuklarına kızın babasının mı yoksa erkeğin babasının ismi mi koyulacaktır. Doğan çocuğa kız tarafının mı toksa erkek tarafınıın mı bakacağı münakaşasının alevlendiği bir komedi filmi.

NOT: 1951 yapımı “Father’s Little Dividend” isimli Amerikan filminin bir kopyası. Bu filmde başlıca rolleri , Elizabeth Taylor, Spencer Tracy ve Joan Bennet oynamış.

BALTA (1986)


Yönetmen: Cevat Okçugil
Senaryo: Ali Ekdal
Görüntü Yönetmeni: Soner Saygılı
Yapım: Metro Film /Zeki Kafalı

Renk Uzmanı: Kamil Kutay, Laboratuvar: Hasan Kutay, Ümit Özyurt, Kurgu: Necdet Tok, Montaj Senkron: Turgut İnangiray, Negatif Montaj: Zeki Ünlü, Sesleri Alan: Gültekin Çavuş, Telesine Operatörü: Ahmet Demirdöğen, Işık Ender Işık Servisi, Şef: Mashar Erös, Set Ekibi: Kahraman Karlı, Hüseyin Turan, Prodüksiyon Amiri: Naim Emer, Reji Asistanları: Ali Ekdal, Kamera Asistanı: Halil Kırlangıç, Koordinatör: Fuat Özkaya, (Helmut Renkli Film Stüdyosunda hazırlanmış, Yeni stüdyoda seslendirilmiştir )

Oyuncular: Nihat Yiğit, Sevim Özün, Yadigar Ejder, Şehriban Emirli, Talat Gözbak, Kudret Karadağ, Mustafa Dik, Yılmaz Kurt, Necati Aslan, Hüseyin Turan, Nihal Tatlı, Mehmet Gülhan, Canan Erkin, Zümrüt Özbek, Barkın Özben, Şemsettin Yılmaz, Mümtaz İster, Aydok Kapıcı, Şemsettin Yılmaz, Hüseyin Turan,

Konu: Filmde, bir canavarın bir kasabada işlediği cinayetler konu edilir. Bir kasabada işçi olarak çalışan Murat, ormanın içinde hocası ile beraber yaşar. Ormanda inzivaya çekilen hocasından her gün karate dersleri alır. Son günlerde ormanda bazı cinayetler işlenir. Görenlerin bir canavara benzettiği katil, polis tarafından aranmaktadır. Canavarın varlığından rahatsız olan Murat, onunla mücadele edecektir. (Meltem İşler Sevindi)

BACIM (1986)


Senaryo ve Yönetmen: Yücel Uçanoğlu
Kamera: Erhan Canan
Yapım: Arsel Film

Oyuncular: Ümit Tokcan, Selma Poyraz, Salih Kırmızı, Filiz Taçbaş, Bülent Polat, Gönül Bayhan, Hakkı Kıvanç, Nilgün Ceylan

Konu: Evlenme vaadiyle filizi alıp götüren sonrada kötü yola düşeren Salih ve ondan intikamını alan Ümit’in hikayesi

BABASININ OĞLU (1986)


Yönetmen: Cüneyt Arkın
Senaryo: Hulki Saner
Görüntü Yönetmeni: Ümit Ardabak
Yapım: Saner Film/Hulki Saner
Renk Uzmanı: Osman Koşkan, Negatif Montaj: Recep ala, Dublaj Yönetmeni: Barış Ören, Set Teknisyenleri: Ergun Sımsıkı, Hikmet Palabıyık, Feyzullah İpek, Işıklar: Abdullah Baştuğ, Ali Koşum, Cengiz Yaşar, Prodüksiyon Yardımcısı: Ziya Ilgaz, Kamera : Süha Kapkı, Yönetmen Yardımcısı: Kenan Uluergüven, Prodüksiyon Amiri: Şerif Ablak, Teknik Direktör: Nurettin İrişen, (Kaya Ören Stüdyosunda hazırlanmış ve Seslendirilmiştir )

Oyuncular: Cüneyt Arkın, Nilgün Ersoy,  İsmail Hakkı Şen, Yüksel Gözen, Kadir Kök, Tevhit Bilge, Aydın Haberdar, Muadelet Tibet, Kadir Kök, Yılmaz Kurt, Mehmet Uğur, Aysel Kiper, Ahmet Eskici, Küçük Şarkıcı: Halil Taşkın, Misafir Sanatçı: Sadri Alışık,

Konu: Cüneyt üç kağıtçıdır, Kemal ile bir tekneye gelir Kaptanı kamaraya kilitlerler. Zengin kadınları yalan söyleyerek onların paralarını alırlar, kendisini bir Yönetmen olarak tanıtır ve yeni bir yüz keşfetmek yalanını söyleyerek kadını kandırır, Sadri Alışık’a telefon açarak durumu anlatır, Sadri bir şey anlamaz. Filmin maliyetini çıkarır kadından yüklüce bir çek alır. Sonra Kaptan ile kadını baş başa bırakarak oradan ayrılırlar. Halil Çocuk esirgeme yurdunda kalır, Şarkı söyler. Cüneyt’in oğludur. Halil kendinden büyük bir çocuğu döver, Müdür kızar ve babasına haber vererek Halil’i götürmesini ister. Halil arazide kavga ederken Cüneyt gelir yardıma ihtiyacı olup olmadığını sorar. İhtiyacı olmadığını söyler fakat kavgaya büyüklerde karışınca yardım ister ve herkesi döverler. 

Cüneyt Müdürün odasına gelir Halil’in kalması için para teklif eder fakat Müdür kabul etmez. Halil gelir Onu görünce bileği kuvvetli fakat kendisi mert değil der. Ona kızar. Cüneyt, Halil ile çıkarlar ve eve gelirler. Halil soğuk davranır hep ters hareketler yapar eşyaları kırar Cüneyt kızar. Cüneyt evde yalnızken Cüneyt’in kız arkadaşı Gül gelir, Halil ile tanışırlar. Soyguncular banka soyarlar, Polislerle çatışırlar. Cüneyt ve Kemal ayı postu girerek araya girip paraları alıp kaçarlar. Cüneyt eve geldiğinde Halil onun ilgisizliğinden bahseder, gece gök gürler şimşek çakar korkan Halil babasının yatağına gelir sarılıp yatarlar. Halil bundan sonra birbirlerine yalan söylemeyeceklerine yemin ettirir. Cüneyt artık eski işleri bıraktığını Kemal’e söyler. Kemal bir anlam veremez. Halil ile Cüneyt el arabası ile karpuz satarlar, ayı oynatırlar hiçbir işte tutturamazlar. Artık hep birliktedirler. Halil şarkı söyler kavga ederler, soyguncular Cüneyt’in peşindedirler. Tek başınayken yolunu keserler. Adamlarla kavga eder onları döver ve Orhan ile konuşurlar. Orhan ona Gül’ün teyzesi Bedia’nın mücevherlerini soymazsa oğlunun başına gelecekleri anlatır. Cüneyt mecburen kabul eder. Cüneyt Gül’ün evine yemeğe gelir, yemek yenir Bedia odasına gider, Cüneyt de çıkar, dışarıdan yukarı çıkarak mücevherin yerini öğrenir. Orhan ve adamları da dışarıda beklemektedir. Cüneyt ve Kemal içeri girip kasayı açar mücevheri alırlar Gül onları görür.

Cüneyt bir şey demeden kaçar Polisler de gelir onları kovalar. Cüneyt eve gelir Halil elindeki kuruyu görüp sorar, Cüneyt yalan söyler. Halil yatar. Orhan ve adamları gelir Mücevherleri alıp Cüneyt’e para verirler Hali onları görür. sarılırlar. Sabah Halil mücevherleri çalıp çalmadığını sorar, babasına yeminini hatırlatır, ama Cüneyt yalan söyler. Halil dün gece olanları gördüğünü söyler. Halil eşyalarını toparlar giderken Cüneyt her şeyi itiraf eder ve kendisi için yaptığını söyler. Halil gider. Cüneyt Orhan""ın yanına gider, adamlarla kavga eder, Orhan silahla onu karşılar, ondan mücevherleri ister, Orhan Cüneyt’i vurur. Cüneyt ona saldırır ve döver Mücevherleri alır gider, Orhan adamlarına öldürmeleri için emir verir. Fakat Cüneyt adamları öldürerek Polisi arayıp durumu anlatır. Halil Gül’ün evindedir, ana sevgisi tatmadığını, şimdi de baba sevgisinden mahrum olduğunu söyler. Gül kendilerinde kalabileceğini söyler Halil kabul etmez. Beni okuluma götür der. Cüneyt Bedia hanımın yanına gelir mücevherleri verir durumu anlatır. Bedia onu affeder. Cüneyt Bedia’an mücevherleri verdiğini oğluna söylemesini ister. Kirli geçmişini anlatır. Halil, Bedia ve Gül trenin yanındadır. Halil ev Gül Ankara’ya okula gideceklerdir. Cüneyt uzaktan onları izler. Ağır yaralıdır. Halil onu arar ama göremez. Cüneyt Halil’n yanına gelir kendisini unutmasını kötü bir insan olduğunu anlatır. Trene binerler. Tren hareket eder. Halil ağlar. Camdan bakarken babasının düştüğünü görür trenden atlayarak babasının yanına gelir .


BABALAR DA AĞLAR (1986)


Yönetmen: Aram Gülyüz
Senaryo: Hulki Saner
Kamera: Mengü Yeğin
Yapım: Saner Film/Hulki Saner

Oyuncular: Münir Özkul, Aysel Demir, Asuman Arsan, Sümer Tilmaç, Oktar Durukan, Ali Demir,


AZAP RÜZGARI (1986)



Senaryo ve Yönetmen: Oğuz Gözen
Görüntü Yönetmeni: Mükremin Şumlu
Yapım: Soner Film/Muzaffer Sönmez

Oyuncular: Ahmet Hoşsöyler, Zahide, Arzu Aytun, Mustafa Dik, Süheyl Eğriboz, Yılmaz Kurt, Muzaffer Sönmez, İsmail Hakkı Şen, Turgut Özatay,

Konu: Kumar borcunu ödemesi için üç gün süre verilen adamın aşk ve intikam hırsı

Not: Film tamamlanır tamamlanmaz, Mete Film/Necdet Erdur tarafından satın alındığından bazı kaynaklarda, Yapımcı firmanın Mete film olduğu zannedilmektedir.

AYRILIK HASRETİ (1986)




Senaryo ve Yönetmen: Aykut Düz
Görüntü Yönetmeni: Şener Işık
Yapım: Sun Film/Erol Şenbecerir

Oyuncular: Yıldıray Çınar, Sevim Özün, Yıldırım Gencer, Selma Poyraz, Bilge Zobu, Gönül Bayhan, Hülya Günal, Alli Güney, Yılmaz Kurt, Niyazi Gökdere, Süheyl Eğriboz

Konu: Aadam döyüp gangsterlik yapan iki kardeş ve kardeşlerden sevdiği bir kızın hikayesi.

AYRILAMAM (1986)


Yönetmen: Temel Gürsu
Senaryo: Erdoğan Tünaş
Foto Direktörü: Abdullah Gürek
Yapım: Emrah Film/Fahri İpek

Müzik: Güneş Plâk, Reji Asitanları: Mesut Taner, Aynur Başgök, Kamera Asistanı: Mesut Çağdaş, Kurgu Asistanları: Metin Çeşmebaşı, Mustafa Kalkan, Soner Şenbecerir, Sesleri Alan: Erkan Esenboğa, Senkron: Sedat Karadeniz, Negatif Montaj: Ömer Aksu, Çetin Yaman, Sultan Yıldırım, Montaj: Mevlüt Koçak, Prodüksiyon Amiri: Erol Emerle,

Oyuncular: Küçük Emrah (Emrah İpek) Meral Gökçe, Nuri Alço, Coşkun Göğen, Turgut Özatay, Ergun Köknar, Selahattin Fırat, Esra Erbilişik, Evrem Gökkaya, Necla Fide,

Konu: Babasız bir çocukla, dul annesine tecavüz eden kötü kalpli bir amcanın dramatik öyküsü.

AY IŞIĞI OPERASYONU (1986)


Yönetmen: Müjdat Saylav
Senaryo: Yücel Aksoy
Görüntü Yönetmeni: Soner Saygılı
Yapım: Ender Film/Mehmet Çakar 
Stüdyo Direktörü: Şefik Gürdemir, Ender Işık Servisi: Hüseyin Kılıç, Cemil Güney, Hikmet Özler, Kamera: Müremin ŞumluHelmut Film Stüdyosunda hazırlanmıştır

Oyuncular: Aydemir Akbaş, Mesut Engin, Şehriban Emirli, Nur Kıral, Zafer Önen, Erdinç Akbaş, Yücel Aksoy, Linda , Zerrin Doğan,

Konu: Eroin mafyasının içine aktör kılığıyla giren bir polisin öyküsü.

AVA GİDEN AVLANIR (1986)



Yönetmen: Sami Güçlü
Senaryo: Safa Önal
Görüntü Yönetmeni: Erhan Canan
Yapım: Burç Film/Fedai Öztürk

Oyuncular: İlyas Salman (İlyas Salman), Bahar Öztan (Bahar), Bülent Kayabaş, (Kürkçü Bülent), Zerrin Doğan (Özlem), Necla Fide (Bilge), Erol Tezeren (Tuğrul), Hülya Günal (Asuman), Gönül Ser (Sevinç), Mine Ersu (Manken), Sami Hazinses (temizlikçi), Ahmet Karaca (Hamdi), Seyfettin Karadayı (Cevat)

Konu: Bir kürkçü dükkanında pahalı bir kürke sahip olmak için kadınların ve kocaların birbiriyle olan hikayesi

AŞKIN KANUNU YOKTUR (1986)


Yönetmen: Aram Gülyüz
Senaryo: Erdoğan Tünaş
Görüntü Yönetmeni: Yılmaz Gürbüz
Yapım: Erler Film/Türker İnanoğlu

Oyuncular: Fikret Hakan, Çeçilya Daymaz, Erol Tezeren, Neslihan Acar, Osman Cengiz, İhsan Yüce, Nevzat Okçugil, Renan Fosforoğlu, Müzik Danışmanı: İzzet Öz,

Konu: Kemal (Fikret Hakan) kızı Yonca (Neslihan acar) ile yaşayan zengin bir iş adamıdır. Bir hafta sonu Uludağ’a tatile giden baba kız, bir mayo defilesi için gelmiş mankenlerle karşılaşırlar. Aralarında adı Bahar (Çeçilya Daymaz) olan genç ve güzel manken Kemal’i oldukça etkilemiştir. Daha sonra kayakta tanışırlar. İstanbul’a dön-düklerinde yeniden karşılaşan Kemal ile Bahar birlikte yemeğe çıkarlar. Aralarındaki yaş farkına rağmen bir süre sonra birbirlerine aşık olurlar. Kemal hafta sonunda bu kez Bahar’la Uludağ’a gider. Yonca’nın ise Ekrem adında bir sevgilisi vardır. Ekrem aslında onunla babasının parası için birlikte olmaktadır. Bu arada Bahar doğum gününü Kemal’in evinde kutlar. Eve gelip Bahar’la tanışan Yonca bu ilişkiyi onaylamaz.

 Bahar’ın babasıyla zenginliği için birlikte Olduğuna inan-maktadır. Buna karşılık kemal kızının sevgilisi olduğunu öğrendiği Ekrem’le ilişkisini bitirmesini ister. Bahar mesleğini bırakıp Kemal’in evine yerleşmiştir. Yonca bu durumu bir türlü kabullenmek istemez. Bahar’ın anne babası da kızlarının bu ilişkisini onaylamamaktadırlar. Daha fazla dayanamayan Yonca evi terk ederek Ekrem’in yanına gider. Telaşlanan Kemal kızını Ekrem’in evinden alıp geri getirir. Yonca mutluluğuna engel olduğunu düşündüğü babasına karşı büyük bir kızgınlık duymaktadır. Kemal Ekrem’le konuşur. Ve ondan eğer yeterli para verirse Yonca’yı bırakabileceği yanıtını alır. Buna çok kızan Kemal kalp krizi geçirir ve hastaneye kaldırılır. Yonca Bahar’a eğer babasının çok yaşamasını istiyorsa onu terk etmesi gerektiğini söyler. Kemal hastaneden döndüğünde Bahar’ın onu yaş farkı nedeniyle terk ettiğini bildiren mektubu bulur. İşine geri dönen Bahar, ona aşık olan Naci (Erol Tezeren) ile evlenmeyi kabul eder. Kemal Naci ile konuşup Bahar’ı bırakmasını isterse de olumsuz yanıt alır. Çünkü Naci Bahar’a gerçekten aşıktır. Zaten o da Kemal’e ayrılmalarına Yonca’nın sebep olduğunu anlatmıştır. Kemal Yonca ile sert bir tartışmaya girer. Genç kız evi bir kez daha terk edip yine Ekrem’in yanına gider. Ama onu başka bir kızla görünce, gerçek yüzünü de tanımış olur. Üzgün ve kırılmış bir halde döner. Daha sonra, Naci ile Bahar’ın nikahını gizlice izleyen Kemal’in yanına gelir ve ona sarılır. Baba kız artık sonsuza dek birbirlerine destek olacaklardır…

AŞK VE PARA (1986)


Senaryo ve Yönetmen: Müjdat Saylav
Görüntü Yönetmeni: Mükremin Şumlu
Yapım: Aydın Film/Bülent Aydın

Oyuncular: Burçin Orhon, Berhan Şimşek, Yusuf Sezgin, Oktay Durukan, Ceylan

AŞK HİKAYEMİZ (1986)


Senaryo ve Yönetmen: Orhan Elmas
Görüntü Yönetmeni: Çetin Gürtop
Kurgu: Cevat Sezer
Yapım: Sezer Film/Sezer İnanoğlu

Sanat Yönetmeni: Sohban Koloğlu, Yönetmen yardımcısı: Nezih Tunar, Erkan Muımcu, Kamera Asistanı: Hakan Gürtop, Negatif Kurgu: Ali Berkan, Ömer Aksu, Laboratuar: Armağan Köksal, Şems Tokgöz, Fehmi Acar, A. Tümay Rızai, Renk: Sabahat-tin Hoşsöz, Işık: Cengiz Yaşar, Remzi Ekmekçi, Ömer Ekmekçi, Ses Kayıt: Erkan Esenboğa, Prodüksiyon Amiri: Fehmi Tengiz, Set: Sonay Kanat, Murat Ataç, Cenap Kuşçu (Sineray stüdyolarında hazırlanmıştır)

Oyuncular: Hülya Avşar (Sevda), Tarık Tarcan (Cengiz), Emin Alkut (Ümit), Şemsi İnkaya (Zeki), İhsan Yüce (İsmail Reis), Arslan Altın (Refik), Nazan Ayas (Melahat), Çetin Cengiz (Sedat), Ceylan Altuğ (nil), Nazlı Birand (Zuhal), sesi ile Sezen Aksu

Konu: Filmde, zengin bir erkek ile fakir bir kadının yaşadığı aşk hikâyesi anlatılır. Üniversite öğrencisi olan Cengiz, zengin ve soylu bir ailenin oğludur. Bu yüzden babası birçok konuda Cengiz’e baskı yapar. Cengiz birkaç kez karşılaştığı Sevda adında bir kadına ilgi duyar. Bir gün arkadaşlarıyla gittiği bir diskoda Sevda ile tanışma imkânı bulur. O günden sonra ikisi arasında bir aşk başlar. Ancak Cengiz’in babası bu ilişkiyi onaylamayacaktır. (Meltem İşler Sevindi)

ASİYE NASIL KURTULUR (1986)



Yönetmen: Atıf Yılmaz
Senaryo: Barış Pirhasan, Nuran Oktar, Atıf Yılmaz, (Vasıf Öngören’in aynı isimli eserinden)
Görüntü Yönetmeni Kenan Davutoğlu
Müzik: Sarper Özsan
Kurgu-Eşleme: Mevlüt Koçak
Yapım: Odak Film/Cengiz Ergun, Atıf Yılmaz

Yardımcı Yönetmen: Leyla Özalp, Yönetmen yardımcısı: Sevgi Saygı, Kamera Yardımcısı: Saruhan Göney, Sanat. Yönetmeni: Metin Deniz, Negatif Montaj: Peri Okan, Dekor: Mete Yılmaz, Zepür Hanımyan, Arhan Kayar, Kostüm: Canan Göknil, Tablolar: Yahşi Baraz Kolleksiyonu, Yapım Yönetmeni: Ahmet Şişman, Dramaturg: Barış Pirhasan, Set Fotoğrafları: Mustafa Ziya Ülkenciler, Laboratuvar: Yahya Öztürk, Kopya Baskı: Zeki Mustafa İmirgi, Erol Kantarcı, Makyaj: Beyhan Metin, Dublaj Miksaj: Erkan Aktaş, Prodüksiyon Asistanı: Ahmet Altunterim, Jenerik: Erim Gö-zen, Set Ekibi: İbrahim Önen, İbrahim Kul, İbrahim Tekin, Aydınlatma: Süleyman Çekiç, Yardımcıları: Mustafa Imırgı, Eray Kantarcı, Seslendirme Yönetmeni: Ersan Uysal, Seslendirme ve Miksaj: Erkan Aktaş, Renk Düzenleme: Adnan Şahin, Laboratuar: Yahya Öztürk, Baskı: Zekeriya Şahin, Yapım Yönetmeni: Ahmet Şişman, (Fono Film stüdyosunda hazırlanmıştır)

Oyuncular: Müjde Ar (Asiye), Ali Poyrazoğlu (Selahattin), Hümeyra Akbay (Zehra), Yavuzer Çetinkaya, Nuran Oktar, Güler Ökten, Fatoş Sezer, Yaman Okay, Füsun Demirel, Defne Halman, Mehmet Akan, Binnaz Gürses Ergin, Ali Yalaz, Yasemin Alkaya, Savaş Yurttaş, Ahu Usta, Ege Premeci, Ayfer Eren, Dursun Ali Sağıroğlu, Tuncay Akça, Tayfun Çorağan, Güzin Çorağan, Mehmet Akan, Ahmet Usta, Taner Barlas, Nazım Yılmaz, Muhlis Asan, Kaya Yüce, Melih Çardak, Oktay Sözbir, Feryal Gürpınar, Ayfer Eren, Tuncay Halıcıoğlu, Nihat Oktay, Eftal Gürbudak, Reha Pir, Yaşar Eyüboğlu, Erdinç Bora, Ali Yaylı, Nazım Yılmaz, Muhlis Asan, Binnaz Gürses, Ege Peremeci, Nuh Akın, Dansçılar: Kaya Yüce, Nihat Oktay, Efdal Gürbudak, Melih Çardak, Reha Pir, Yaşar Eyüboğ-lu,Dansları düzen: Mehmet Akan,

Konu: 1986 da bu kez Barış Pirhasan'ın senaryosundan yapılan uyarlama da Atıf Yılmaz danslı ve müzikli bir Asiye Nasıl Kurtulur çekerken, oyunun içeriğine daha uygun bir eser ortaya koyuyor. Annesi fahişe olan Asiye, topluma kabul edilmekte zorlanır; bu yüzden okulundan olur, ilk aşkını mutlulukla sonuçlandırırken hüsrana uğrar, tüm direnmelerine rağmen, annesinin toplumda ki yerinin sorumlusu imiş gibi dışlanarak; toplumun dışladığı gruba itilir. O grup içine girince insiyaki olarak savunmaya geçen Asiye, grup içinde yükselerek itibar sahibi olur. Sahi Asiyeler nasıl kurtulur? “Orhan Ünser a.g.e.”

Eleştiri:
Ø    Atıf Yılmaz'ın Odak Film'in Yapımcılığı ve çevresine toplanan her daldan sanatçılarla oluşturduğu ekiple üst üste kazandığı başarılar, sinemamızda yeni şeyler denenmesine destek oluyor. "Adı Vasfiye" ile başlayıp "Aaahh Belinda", "Değirmen"le süren çabanın son halkası, "Asiye Nasıl Kurtulur?".. Aslında Vasıf Öngören'in1969' da ilk kez sergilenen ve artık sanatla biraz ilgisi olan hemen her-kesin aşina olduğu oyunu, neredeyse 20 yıl sonra hala güncellik taşıyor mu veya bu bildik konunun (ikinci kez) sinemalaşmasına gerek var mı, diye sorulabilir. Ancak Atıf Yılmaz ve ekibinin kazandıkları güven duygusu, sanırım bu tür soruları ikinci plana itiyor...

Aslında "Asiye"nin günümüz Türkiye’sinde elbette güncelliği var. Nasıl olmasın ki? Asiye’nin dramı; toplumun fahişeliğe, etini satmaya ittiği kızların kadınların öyküsü, o günden bugüne azalmak değil, tam tersine çoğalmadı mı? Özal usulü ekonomik siyasetin, korkunç bir enflasyon, satın alma gücü sürekli düşen para, yaşam koşulları her gün kötüleşen orta sınıf, işçi-memur emekli ile birlikte, her gün gazetelere yansıdığı biçimde, toplumun geleneksel ahlak kurallarını da hallaç pamuğu gibi atan, her gün daha çok taze bedenin kaldırımlara düşmesi sonucunu getiren dolaylı etkilerini hep bilmiyor, okumuyor muyuz? Kuşkusuz Asiye'nin öyküsü hala ve uzun süre için geçerli... Parayı baş değer haline getiren, tüm saygısı-nı ona yönelten bir toplum yapısı var oldukça da bu geçerlilik sürecek. ..

Geriye filmin biçim sorunları kalıyor. "Asiye", tiyatro sahnelerinde bunca yıldır izlendikten, Türk tiyatrosu içinde "epik tiyatro" anlayışının en iyi örneklerinden biri olarak nitelendikten ve oldukça pespaye bir dramatik uyarlaması (sinemada) denendikten sonra, Yılmaz ve ekibi, doğru olarak, oldukça serbest bir biçim denemeyi uygun görmüşler. Böylece ortaya, oyun içinde oyun gibi oynanan, her şeyiyle dekor olduğunu hissettiren bir mekan içinde "temsil edilen", dekor giysi ve oyundaki stilize anlayışı tüm "dramaturji"ye de yedirilen, dans ve şarkılarla desteklenen bir film çıkmış... Epik dahil hemen hiçbir temel kurama ve kurala bağlı kalmayan, kendine özgü bir "hava", bir yapı oluşturmayı deneyen, serbest, özgün ve özgür bir film...

"Asiye" bu haliyle oldukça keyifle izleniyor. Müzik, özellikle de dans bölümlerinde, bilgiç bir tavırla Amerikan müzikallerini anmak ve filmi onlarla kıyaslamak gereksiz. Yılmaz ve ekibi, bu sahneleri gerçek müzikal bölümleri gibi değil, yer yer kullanılan stilizasyon motifleri gibi kullanmakla akıllılık etmişler. Kimi sahnelerde dans, pandomim ve mimik karışımı bir olay geliyor, sahnenin tüm anlamını vermeyi başarıyor. Bunlar az şey değil...

Yine de, "Asiye"de eksik olan bir şeyler var. Bir "mükemmellik" duygusu değil insanın içinde kalan... Film, tam tonunu, tam kıvamını bulamamış gibi... Örneğin oyuncular, kimi zaman ve genelde uslupçu "epik" oyunlar verirken, birden dramatik bir oyuna doğru kayıveriyorlar... Kimi kişiler gereğince işlenmemiş, kimi espriler yeterince verilmemiş (veya hiç yok), toplumsal eleştiri ise daha bir günümüz. tabanına oturtulabilecekken, sanki soyutlanmış gibi... Asiye Nasıl Kurtulur?" yine de ilginç, yürekli, değişik bir deneme... "Epik sinema" gibi gerçekleştirilmesi zor bir alanda, hiç de yabana atılamayacak bir başarı... Filmin izleneceğini, yankılar getireceğini ve tartışmalar açacağını söylemek, sanırım kehanet olmaz. Türk sinemasının yeni kapılar açması, yeni yollar denemesi alanında, bu film alçak gönüllü, ama saygın bir' deneme olarak anılacak sanırım... (Atilla Dorsay, “Özgün ve özgür bir uyarlama” 12 Eylül Yılları ve Sinemamız, syf, 57)

Ø    Atıf Yılmaz şaşırtmaya devam ediyor... Alışılmış ve yerleşik olanın dışına çıkarak, yalnızca beylik Yeşilçam kalıplarını değil, kendi filmografisiyle taban tabana zıt projeleri gerçekleştirerek, sinemamızın geleneksel izleyicisiyle özdeşleştirilmiş kimi beğenileri bir bir yıkıyor. Adı Vasfiye, derken Aaahh Belinda -arada kalan klasik çağ komedisi Değirmen’i saymazsak- şimdi de Asiye Nasıl Kurtulur?

Sinemamızın her döneminde, kendi çapında ve deyişinde filmler yaparak hem izleyenin beğenisiyle, hem de "adı ustaya" çıkmışlığın ağırlığı ile dengeler arayan, kimi zaman da aradığı dengenin ölçüsünü kaçırarak düş kırıklıkları yaratan Atıf Yılmaz, artık bu dengelerden bütünüyle kurtulduğunu birbiri ardınca ortaya koyduğu filmlerle adeta ispatlamaya çalışı-yor. Özgür, olabildiğince üsluplaşmış ya da yeni yeni üsluplar arayışı içinde şaşırtıcı, keyif verici, izleyenin ve aydının —eleştirilse bile— kayıtsız kalamayacağı, sinemamıza yeni soluklar ve deyişler getiren bir tavır içinde. Asiye Nasıl Kurtulur da. bu tavrının iyicene billurlaştığı, netlik kazanıp, beyaz perdeye yansıdığı örneklerden belki de en somutu.

Vasıf Öngören'in 70'li yılların başında Ankara Birliği Sahnesinde Zeliha Berksoy'un unutulmaz yorumuyla sergilediği Asiye tekrar sinemamızda. Evet, tekrar diyoruz, çünkü aynı oyun, bir kez de 1973 yılında Nejat Saydam'ın yorumuyla beyaz perdeye aktarılmış ama ne var ki, konunun gerektirdiği düşmüş —ya da daha doğrusu düşürülmüş— Asiye tiplemesi, o günlerin öpüşmez, sevişmez ve de yatağa girmez Şoray yasaları ile Nejat Saydam Sefa Önal ikilisinin şablonumsu tavırlarıyla ana temasından neredeyse ehl-i namus bir hatunun sıra işi, ruhsuz, renksiz bir gösterisi şekline dönüştürülmüştü. Ama yine de —Şoray'a, Saydam'a ve Önal'a— haksızlık etmeyelim. Çünkü o yıllar, baş roldeki kadın oyuncunun saflık ve namus simgesi olduğu, vesikalı olup geneleve düşse bile, öpüşüp yatağa girmediği, bedeninin tek bir zerresini bile göstermekten kaçındığı bir düşüncenin sinemamıza egemen olduğu, konudan çok, oyuncu kişiliğinin ön plana çıktığı yıllardı. Atıf Yılmaz ise, yıllar sonra bu sevilen ve tutulan oyunu, bir kez daha sinemalaştırırken, günümüzde yalnızca —bir önceki dönemin kadın oyuncuları-na kıyasla— daha cömert davranmakla değil, onun da ötelerinde daha cesaretli ve gerçekçi davranmakla "namus simgesi kadın imajını yıkan Müjde Ar gibi bir oyuncuyu da, konunun gerektirdiği tipleme içine sokarak Asiye'ye hakkettiği değeri veriyor.

Asiye Nasıl Kurtulur? Tam Müjde Ar için biçilmiş kaftan. Bu oyuncunun kimi filmleri anımsandığında (örneğin Ah Güzel İstanbul, Deliktin. Göl, Adı Vasfiye vb.) hep düşmüş ya da düşürülmüş kadının, içinde bulunduğu durumdan kurtulma yolları arayışı içindeki tipleri canlandırdığı gözlenir. Müjde Ar, adeta sinemadaki kişiliği ile özdeşleştirilen tiplemesiyle bu filmde de düşmüşlükten kurtuluş yolları arayan bir kadın olarak karşımıza çıkıyor. O biçim bir annenin (filmde bol bol orospu sözcüğü kullanılıyor, biz biraz da nezaket olsun diye bu gerçek ama sevimsiz sözcüğü hayat kadını olarak, biraz incelterek kullanalım) sahipsiz bir kızı olan Asiye, annesinin dostuyla bir başka eve taşınması sonucu büsbütün sahipsiz kalıyor. Düzenin, kendine özgü —özellikleri kimsesiz ve çaresiz dişiye karşı— tavrı Asiye'yi de çok geçmeden çarkları içine alıyor. Asiye, bir iki namuslu evlilik ve is girişiminden sonra, açlığa yenilerek, tıpkı annesi gibi sermayenin kızı, sermaye olur deyişini doğrulayarak o yolun yolcusu oluyor. Onca güçlüğe rağmen, koruduğu genç ve körpe bedenini annesinin yardımıyla satışa sunuyor. Ustabaşının bir iki peşrevi ile elde edilen deneyim, çok geçmeden açlığın da iç gürültüsüyle şarküteri dükkânında meyvelerini vermeye başlıyor. Derken kaşarlanmış annesinin de katkısıyla Asiye elden ele dolaşarak, kendisini bu hale düşüren düzenden öç almaya dek varıyor...

Düşmüş ya da düşürülmüş Asiye'lerin öyküsü hiç eskimediği gibi pek fazla da değişime uğramıyor. Düzenin yerleşik moral değerleri, sermayenin kızına da pek fazla şans tanımayıp, sermayenin kendi bedeninde saklı olduğu gerçeğini su üstüne çıkartmakta gecikmiyor. Asiye ve Asiye'ler, annelerinin de ötesinde düzenin bu değerlerine yenik düşerek kaybolup gidiyorlar. Ya da Asiye gibi, kendi düzenlerinin kendi dinamiklerinden ve çıkarlarından yararlanarak kendilerine özgü bir başka çürümüşlüğün kurtuluşunu buluyorlar. Ama bu tür kurtuluşun sermayesi de —filmin finalinde olduğu gibi— bir başka Asiye'ler, bir başka kandırılmış ve çaresiz kişiler olmuyor mu? Herhalde Asiye'leri kurtarmanın başka yollan da olmalı... Bulunmalı...

Atıf Yılmaz bu yolu bulmuş gibi. Filmin ilanlarında da vurguladığı gibi Asiye'yi danslarla, şarkılarla, biraz da sevgiyle kurtarmayı deniyor. Yalnızca bununla da kalmıyor, Vasıf Öngören'in yaşamı boyunca savunduğu "epik tiyatro" ya da "diyalektik tiyatro" anlayışını sinemaya uygulamaya çalışıyor. İzleyene Asiye'nin yaşamını aktarırken, bu bir tiyatrodan uyarlanmış filmdir diyor ve izleyene de anlatıcı yoluyla; "Siz şimdi Asiye'nin yerinde olursanız ne yaparsınız?" gibilerden sorular, çözümler sunuyor. Hiç kuşku yok ki, alıştırılmış bir seyirci için garip bir yöntem bu. Ama oyun içinde oyun izlemenin de, bu oyuna katılmasının da kendine özgü tatları yok değil. Bir noktadan sonra izleyen de bu oyuna katılıyor ve Asiye'nin peşinden değil buna, çözüm olacak olasılıkların peşinden yürüyüp gidiyor.

Sinemamızdaki her yeni arayışta oldu-ğu gibi, Atıf Yılmaz'ın bu filminde de eksiklikler, sırıtan ve yerine oturmamış öğeler de yok değil tabii. Örneğin Amerikanvari koreografısi ile sunulmaya çalışılan dans sahneleri oldukça yapay kalmış, Müjde Ar'ın şarkıları ise —sesinin çok, ama çok kötü olduğu-nu söylemeliyim— kulakları biraz fazla hırpalamış. Atıf Yılmaz, tiyatro-dan sinema yapayım derken, sinemayı oldukça tiyatrolaştırmış. Sonuçta Vasıf Öngören'in o güzelim yapıtını Şoray—Saydam ikilisinin tekelinden kurtararak sinemaya kazandırmış ama, bir de Asiye'leri kurtarmanın yollarını danssız şarkısız bulabilseydi... Şimdilik buna da şükürler...

Her Atıf Yılmaz filminde yinelediğimiz gibi Asiye Nasıl Kurtulur da kimi kusurlarına rağmen sinemaseverlerin kayıtsız kalmayacağı bir film. En azından değişik bir deneme, sinemamızda yeni bir deyişin ürünü olduğu için...

Ödül:

24. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde (1987)
► Hümeyra, “En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu”

ASİ KABADAYI (1986)



Senaryo ve Yönetmen: Çetin İnanç
Görüntü Yönetmeni: Dinçer Önal
Yapım: Anıt Film /Mehmet Karahafız

Oyuncular: Serdar Gökhan, Filiz Taçbaş, Hikmet Taşdemir, Sümer Tilmaç, Hüseyin Peyda, Ümit Acar, Mehmet Uğur, Remzi Karahan, Serdar Kebapçılar


Konu: Filmde, dolandırmaya çalıştığı ailenin kızına âşık olan bir adamın hikâyesi anlatılır. Birçok suçtan sabıkası olan Serdar hapisten çıkar. Koğuş arkadaşı Rüstem, yıllardır kaybolan çocuklarını arayan bir aileyi dolandırmayı teklif eder. Serdar, ailenin kaybolan çocuğunun yerine geçerek ailenin kasasını soyacaktır. İlk önce Serdar, ailenin reisi Ömer Ağa’nın yanında şoför olarak çalışmaya başlar. Ancak işler plânladığı gibi gitmez. Kısa süre içerisinde Ömer Ağa’nın kızı Filiz ile birbirlerine âşık olurlar. Serdar, Filiz ile beraber olabilmek için her şeyi itiraf etmek zorunda kalacaktır. (Meltem İşler Sevindi)