NOKTA (2008)
Senaryo ve Yönetmen: Derviş Zaim, Görüntü
Yönetmeni: Ercan Yılmaz, Müzik: Mazlum Çimen, Yapımcı:
Derviş Zaim, Baran Seyhan Post Prodüksiyon Danışmanı: Ulaş Cihan
Şimşek, Sanat Ynetmeni: Artun Yares, Natali yares, 1. Kameraman ve
Focus Puller: Sedat Koçak, Yardımcı Sanat Yönetmeni: Önder Kaymak, Ses
Kayıt: Duygu Çelikkol,
Oyuncular:
Hikmet Karagöz, Mehmet Al,i Nuroğlu, Numan Acar, Mustafa Uzunyılmaz, Settar Tanrıöğen,
Cen Aksakal, Begüm Bir Gören
Konu:
Ahmet, arkadaşı Selim'e aileden kalma paha biçilmez Kuran'ı satabilmesi için
yardım etmeye karar verir ve onu mafyadadan tanıdığı kişilerle tanıştırır. Ne
var ki, karanlık adamlar Selim'i kaçırır ve babası Veli Hoca'ya, oğlunun hayatı
karşılığından 13.yüzyıldan kalma Kuran'ı kendilerine vermeleri konusunda
şantaja başlarlar.
Her ne
kadar Veli Hoca oğlunu kaçıran adamların isteklerini kabul etse, bu oğlunun
canını kurtarmasına yetmeyecektir. Mafya Selim'i öldürmüştür. Bunun üzerine
Ahmet, işe karışan eşkıyaların hepsini öldürür.
Ahmet, bir süre sonra Selim'in ailesini
bulmaya ve onlara gerçeği söylemeye karar verir. Ne yazık ki Selim'in babası
ölmüştür. Daha sonra amcası Hamdullah Hoca'yı bulur, ancak ona da gerçeği
söylemeyi başaramaz. Onun yerine yaşlı adamın yardımcısı Mümin'e geçmişteki
olayları anlatır. Mümin kendisine saldırınca Ahmet kaçar. Veli Hoca'nın evine
gider ve Kuran'ı kızına bırakır. Aradan zaman geçer ve Ahmet yeniden Veli
Hoca'nın evine gider. Orada Hamdullah Hoca ve Mümin'in eline düşer. Amca ile
Mümin, Ahmet'i sorgulamaya ve Kuran'ın eksik parçasının yerini öğrenmeye
çalışırlar. Ahmet onlara Selim'in gömüldüğü yeri göstermeyi önerir. Bunun
üzerine Hamdullah Hoca, çektiği acının yeterli olduğu düşünür ve Ahmet'i affeder.
Ahmet, Selim'in gömülü olduğu yeri gösterdikten sonra uzaklaşmaya çalışır;
ancak yorgunluğu buna engel olacaktır. (sinema.hürriyet.com.tr)
ÖDÜL
30. Montpellier Film Festivali'nde
► "En İyi Müzik"
İstanbul Film Festivali'nde
► "En İyi Yönetmen",
Adana Altın Koza Film Festivali'nde
► "En İyi Stüdyo",
► "En İyi Görüntü Yönetmeni"
► "En İyi Müzik",
Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde
► "En İyi Yönetmen",
► Dr. Avni Tolunay Jüri Özel Ödülü",
S"Uluslararası Eleştirmenler Ödülü",
►"En İyi Müzik",► "En İyi Ses TasarımMiksaj"
Derviş Zaim, “Cenneti Beklerken”le
başladığı üçlemenin ikinci halkası “Nokta” ile 45. Antalya Altın Portakal Film
Festivali’ndeydi. Filmin yönetmeni Derviş Zaim, başrol oyuncusu Mehmet Ali
Nuroğlu, Settar Tanrıöğen, Serhat Kılıç, filmin müziklerini yapan Mazlum Çimen
ve yapımcı Baran Seyhan katıldı.
Derviş Zaim, Nokta’nın ve genel olarak
üçlemenin ortaya çıkışında ‘geleneksel sanatlardan nasıl yararlanabiliriz?’
düşüncesinin etkili olduğunu söyledi. İlk film olan “Cenneti Beklerken”de
minyatürden, “Nokta”da hattan yararlandığını söyleyen yönetmen, bir sonraki
filmde çini üzerine eğilmeyi düşündüğünü dile getirdi.
Filmin tamamını Tuz Gölü’nde çeken
yönetmen, bu tercihinin sebebini şöyle açıkladı: “Tuz Gölü sınırsız bir alan
sağlıyordu ve filmi tek planda çekmeyi mümkün kılıyordu. Bunu istedim; çünkü
hatta da bir cümleyi bir defada yazar, bitirir ve noktayı koyarsınız. Film
üzerine çalışırken hikaye kadar biçimde de hattan yararlanmak istedim.”
Filmde, istemeden illegal işlere karıştığı
için vicdan azabı çeken genç bir hattatı canlandıran Mehmet Ali Nuroğlu,
karakter için sadece kendi çalışmalarının yeterli olmadığını belirterek
“Karakteri çözebilmem için, hikayeyi ve hikayenin meselesini de çözmem
gerekiyordu. Bu yüzden de Derviş, kitaplar verdi ve ben epey bir kitap
okuduktan sonra o karakteri canlandırdım.” Dedi.
Filmin müziklerini yapan Mazlum Çimen ise
jenerikte ‘psikopat’ olarak geçen enstrümanı şöyle tanıttı: “Farklı bir ses
elde etmeye çalışıyorduk deneye yanıla. Elimizde bağlama vardı, evirip
çevirirken ‘psikopat’ bir ses çıktı. Biz de bunun adını psikopat koyalım, adı
olsun dedik!”
"Kaos ve çözülmenin olduğu dönemlerde
insan ruhunu anlamak için büyük olanaklar da vardır." Böyle diyordu Derviş
Zaim, son filmi Nokta'nın Altın Portakal'daki gösteriminin ardından,
"Filmlerinizdeki hikayeler genellikle toplumda bir karmaşa ve kaosun hakim
olduğu anlarda başlıyor. Bunun bir nedeni var mı?" şeklindeki bir soruya
cevaben.
Zaim, üçleme olarak tasarladığı projenin
ilk ayağı olan Cenneti Beklerken' de (2006) minyatür sanatının estetiğinden
yararlanmıştı. Nokta ise estetik duygusunu hat sanatından alıyor. Cennneti
Beklerken'in hikayesi Osmanlı döneminde isyanların baş gösterdiği bir 'an' da
başlıyordu. Nokta, Anadolu topraklarının Moğol işgaline uğradığı bir 'an'da
başlıyor.
Bir zaman aralığını, başka bir zaman
diliminde yeniden tanımlamak, ilkindeki bütün duyguları, yeni zamanda bütünüyle
kurgulamayı da zorunlu kılar. Oysa bir 'an' dan bahsediyorsak, 'an'ın farklı
zamanlardaki izdüşümleri arasında fazla değişkenlik yok demektir. "Bu anı
daha öncede görmüştük" diye düşünürüz. Ama "bu dönem daha önce de
yaşandı" demeyiz. Gözlerdeki bir anlık öfke, bir anda içimize oturup kalan
vicdan duygusu, bir anlık gaflet, bir anlık korku, bir anlık şehvet... Hep aynı
fizyolojik etkilerin sonucu olarak ortaya çıkar. Bir anlık öfkenin, korkunun ve
gafletin sonuçlarına bir ömür katlanabiliriz.
Derviş Zaim'in hikayelerini başlattığı
'an'lar zamandan ve mekandan bağımsızdır. Hikaye başka başka zamanlara ve
mekanlara aksa da, hep başladığı 'an'a sadık kalacaktır artık.
Bu yüzden, 13. yüzyılda Moğol istilasının
hemen öncesinde Tuz Gölü'ne "Af' allahü anh" (Alllah onu affetsin)
yazısını yazarken nokta koymayı unutan ustası tarafından mürekkep almak için
gönderilen ve asla geri dönmeyen çırağın yüzüne korku ve suçluluk duygusunun
gelip oturduğu 'an'; aradan yüzyıllar geçip hikaye bugüne taşındığında bile
anlamını korur. Sevgilisiyle evlenip, yalnızca hatla ilgilenmeyi düşünen
Ahmet'in arkadaşının "yasadışı" teklifini kabul ettiği 'an'la çırağın
gözünde korkunun belirginleştiği an aynıdır artık. Çırak, verdiği sözü
tutamamanın sonuçlarını bir günah gibi boynunda taşıyıp, nokta koyacak bir
"Af' allahü anh" yazısı ararken; Ahmet hem kendisinin hem de farkında
olmadan çırağın vicdanını kurtarmaya çalışmaktadır. Ahmet, çırağı Tuz Gölü'nün
ortasında bulduğunda onu sırtında taşır. Ahmet'in altında ezildiği şey çırağın
değil, her ikisinin de günahlarının ağırlığıdır aslında.
Böylece, Ahmet' in kimliğinde her insan
herkesin günahlarını taşır; vicdanını temizlediğinde herkesin de vicdanını
temizlemiş olacaktır. Ahmet de çırak da bulundukları 'an'ların birer
ürünüdürler. İçinde bulundukları "kaos"un tetiklediği duygulardır
ikisine de günahkarlık ve suçluluk duygusu yaşatıp vicdanlarını rahatsız eden
şey. Çırak, Anadolu, semiz Moğol atlarının nalları altında inlerken, herkesten
çok kendisi için korkmuştur. Ahmet, açgözlülüğün geçer akçe olduğu bir zamanın
kurbanıdır.
Ama vicdan onarılmaz. Ölünün yerine yenisini
koyamazsın, kırılan kalbi avucunun içine alıp onaramazsın, bir çiçeği
koparmışsan artık kopmuştur, bir kitabı yerinden oynattıysan artık tam oraya
koyamazsın, bir dengeyi bozduysan artık aynı dengeyi kuramazsın ... Derviş
Zaim, insanlığın bir yerde nokta koymayı unuttuğunu ve o günden bu yana nokta
koymak için uğraşıp didindiğini anlatıyor seyircisine.
Ahmet ve çırak da noktayı koyabilmek için
ellerine geçen fırsatı, bir 'an'a kapılıp değerlendiremiyor. Her ikisinin de
son noktayı koyup vicdanlarının yükünden kurtulabilecekleri, acılarını
dindirebilecekleri, noktası unutulmuş bir yazı da yok artık. (Şenay Aydemir)
“Altyazı, Aylık Sinema Dergisi, sayı 78”