Senaryo ve Yönetmen: Cem Yılmaz
, Görüntü
Yönetmeni: Gökhan Atılmış,
Yapımcı: Cem Yılmaz , Muzaffer Yıldırım,
Uygulayıcı
Yapımcı: Pelin Kaya,
Kurgu; İlker Özcan,
Sanat Yönetmeni:
Hakan Yarkın,
Kostüm Tasarım: Gülümser Gürtunca,
Yardımcı Yönetmen;
Murat Dündar,
Yönetmen Yardımcısı: Silva Delioğlu,
Koordinasyon:
Cenk Varcan,
Kamera Asistanı: Burak Artıksuer,
Focus Puller:
Gürol Beşer,
Negatif Kayıt: Çağlar Özlek,
Yardımcı Sanat Yönetmeni: Özkan
Çimenli,
Makyaj Tasarım: Dilek Zengin,
Ses Tasarım Asistanı: Umut
Öyken,
Boom Operatörü: Sabri Livan,
Cast Direktörü: Canan Odacıl,
Dublör: Serkan Döner
Oyuncular: Cem Yılmaz (Zafer
Yıldız/Beşir(, Tülin Özen (Arzu Yıldız), Zafer Algöz (Ahben Sonel), Özkan Uğur
(Ejder Kaplan), Ozan Güven (-Boğaç Boray/Pepe Muharrem), Çağlar Çorumlu (Zeki
Süzen), Cengiz Bozkurt (Suat Güneş), Zerrin
Tekindor (Meral Sonel), Hare Sürel (Tuna Kaplan), Ayşen Gruda (Remziye Güneş),
Ülkü Duru (Cansın Cansın), Emin Gürsoy (İzzettin Gezici), Metin Coşkun (Metin
Coşkun), Tuğrul Tülek (Zafer'in Vicdanı İnce), Ataberk Mutlu (Cihan Yıldız),
Orçun İynemli (Orçun İynemli), Aras Bulut İynemli (Sarp Akkaya ), Can Yılmaz
(Sabri), Sunay Akın (Sunay Akın), Bahtiyar Engin (Efektçi Ali), Enis
Fosforoğlu, Yılmaz Erdoğan, Nurgül Yeşilçay (Hastane esepsiyonundaki Hemşire),
0Mazhar Alanson, Muhittin Korkmaz (Boğaç Boray'ın Asistanı), Tansu Biçer (Ejder'in
dükkanına gelen adam – Seyhan), Ali Rıza Tanyeli, İsa Telci (Kameraman İhsan), Cahit Gök (Şahikalar
Asistanı), Hasan Demircan, Şener Şen, Aziz İzzet Biçici, Doğukan Polat, Arif Yılmaz
Konu: Eski bir figüran olan
korsan Dvdci Zafer karısının boşanmak istemesi üzerine kanunsuz işlere tövbe
eder. Ailesini geri kazanmak için eski sinemacı tanıdıklarından oluşan bir
ekiple 1970’lerden beri çekilememiş fantastik bir proje olan
“şahikalar-kötülüğün sonu” isimli filmi çekmeye soyunurlar. Kabiliyeti sınırlı
bir ekiple yola çıkan Zafer’i komik, eğlenceli ve duygusal bir macera beklemektedir...
u Gittim Beğendim. Hem
de çok. Eve geldim sıcağı sıcağına yazıyorum. Öyle sinema eleştirisi yapacak
seviyede değilim. Bunu da söylenenin tam tersini zihinde çok subliminal
canlandıracak sahte bir tevazu ile söylemiyorum. Birçok filmdeki birçok noktayı
detayı çoğu zaman fark edemem ya da yorumlayamam. Çoğu kişinin fark ettiğini
görünce de acayip kıskanırım. Filmi suçlarım. Edebiyat okudum, yediremem. O
yorumlayamadığım hikayeler şiirler gelir aklıma. Kabul edemem. Reddederim. Ben
anlamadıysam yoktur öyle bir şey arkadaş! Emin olun bu yorumu öyle ne kadar iyi
analiz ettiğimi göstermek için değil, sadece bu fark ettiklerim -ya da kendi
uydurduklarım- belki hoşunuza gider de filmden aldığınız keyif artar diye
yapıyorum.
Film
gerçekten arzuladığım keyfi bana yaşattı. Bu gerçekten zor. Acayip bir
beklentiyle izledim filmi. Bir Cem Yılmaz filmi. Kolay değil beklenti çıtasını
aşağıda tutmak. Bir diğer neden film zevkini takdir ettiğim kişilerden gelen
çok sağlam tavsiyeler. Çoğu zaman onlar olmasa yaşayacağım muhtemel bir keyfi
hayal kırıklığına dönüştüren bu tavsiyelere ve sahiplerine bu kez teşekkür
ediyorum. ARZU’larım ZAFER’e döndü.
Bir zafer
benim için bir filmi beğenmek. Arzuladığım keyfe kavuşmak. Keyfim anlamak. Bir filmin çoğunluğunu anlamazsam çok
huzursuz oluyorum. Tamamını anlarsam da bir daha izlemiyorum. Tekrar tekrar
izlediğim filmler hep çoğunluğunu anladığım fakat her izlediğimde yeni bir şey
keşfetmeme olanak sağlayan filmler. Bu da ana hikayenin ya da temel mesajın
kolay anlaşılırlığı sayesinde oluyor. Bu anladığımı hissedip rahatlama sebebim.
Rahatlayınca aldığım keyif artıyor.
“Pek
Yakında”nın ana hikayesi de oldukça sade. Detaylar bir o kadar zengin. Ana
hikayede rahatladım. Detaylardan çok keyif aldım. Birçok detayı kaçırdığıma
eminim. Onlar birkaç defa daha izleme sebebim olacak.
Film
kurgusu, farklılığı, o gerek detaylarla
gerek ana hikayeyle yarattığı farklılığın içindeki aşinalık duygusu, yeniyi eskiden
hareketle yaratma keyfi, beyazperde emeğine verilen selamlar, oyuncu seçimleri,
sürprizleri, detayların bağlanışı ya da verdiği keyif, göndermeler, espriler,
renkler, kostümler, mekanlar, nesneler, postmodern ögeler final çok hoşuma
gitti. Gerçek-Hayal Komik-Ciddi arası git gel bir film. O huzursuzluğu
hissediyorsunuz. Karakterler de ona göre şekillenmiş. Bir tık gerçek ötesi bütün
karakterler. Bir tek Zafer karakterinin eşi gerçekçi geldi bana.
Bu kadar
sanal karakterin arasında olmamış bu dedim. Kendimce eleştirdim. Her karakter
bir tık gerçek ötesi ama karısı gerçek. Sonra düşündüm. Problemi var Korsancı
Zafer’in karısıyla. Boşanmak isteyen karısını tekrar elde etmek için bir film
çekiyor. Film bir hayal. Ahben’in hayali. Bunu da “gerçeğe ulaşmak için hayali
kullanmak” olarak yorumluyorum rahatlıyorum ben. Kasıtlı mı yaptı bunu Cem
Yılmaz onu bilemem. Ben rahatlar geçerim.
Bir de
olumsuz görüş yazayım nazar boncuğu olsun. Cem Yılmaz’ın oyunculuğu biraz yapmacık
geldi bana. Filmin gerçek ötesi tavrından farklı bir yapmacıklık. Repliklerin ezbere olduğunu bilsem de
hissetmek istemiyorum ben. Hissettim. Benim gereksiz beklentim belki. Geçelim.
Gözüme çarpan ufak bir detayı paylaşıp bitireyim. Boğaç Boray karakteri filmin
sonlarına yakın bir bölümde bir rubix küpü alıyor eline. Filmde daha önce görmediğim
ya da fark etmediğim ve filmle pek ilgisi yokmuş gibi görünen bir iki saniyelik
bir sahne. Şu geldi aklıma. Rubix
küpünün ortasındaki renkler sabittir. Etrafındaki renkler ne kadar değişirse
değişsin merkez yerinden oynamaz. Küpü çözebilmek için diğerlerini ortadaki
renklere uydurmak lazım. Ortadaki renklere kişilik diyelim. Kişilik sabit kalıp
diğer unsurlar ona uyum sağladığında problem çözülür. Kişi kendini bulur.
Filmin sonunda Zafer kim diye sorulduğunda Zafer benim! diyor “AhBEN’in”
filmini çeken Zafer. Zafer ben olmak. Zafer kendin olmak. Bir başkasını oynayarak
başka renklere yaranmaya çalıştığında değil kendin olduğunda zafer gelir. Korsanlık
sahtelik değil Orjinallik gerçeklik gerekir. Hee zafer de öyle zahmetsiz olmaz.
Emeksiz yemek! olmadığı gibi.
Velhasıl
kelam, Pek Yakında Korsan değil orijinal film vesselam..(Emre Seven)