*
Yönetmen: Yüksel
Aksu, Senaryo: Onur Böber, Senarist Özden Uçar, Emrah
Saltık, Müzikler: Cem Öget Besteci, Ticari Yapımcı: Özgür Tari Yapım: Aytaç Ağdağ,
Oyuncular: İsmail Hacıoğlu (Cem
Karaca), Fikret Kuşkan ( Mehmet Karaca), Yasemin Yalçın (Toto Karaca), Melisa
Aslı Pamuk, Meral , etinkaya, Buçe Buse Kahraman, Melisa Döngel,Alper Saldıran,
Kubilay Tunçer
Konu: Cem Karaca’nın Gözyaşları, 8 Şubat 2004 yılında hayata
veda eden, “Tamirci Çırağı”, “Namus Belası”, “Bu Son Olsun”, “Resimdeki Gözyaşları”
gibi birçok esere imza atan Anadolu rock müziğin efsane ismi Cem Karaca'nın
hayat hikayesini konu ediyor. Müzik kariyeri ve özel yaşamıyla ilham veren
isimlerden olan Cem Karaca'nın hayatının bilinmeyenlerinin anlatıldığı yapımda,
müzikle geçen elli sekiz yıllık bir ömrün içindeki büyük başarılar, çatışmalar,
aşklar ve iniş çıkışları gözler önüne seriliyor.
& İsmail Hacıoğlu günümüzün en yetenekli oyuncularından biri, Kıvanç
Tatlıtuğ mu İsmail Hacıoğlu’mu deseniz kesinlikle Hacıoğlu’nu seçerim.
Yeteneğinin verdiği müthiş bir karizması var Hacıoğlu’nun… Rol aldığı her işin
hakkını da fersah fersah veriyor. Yakışıklılık, güzellik, çirkinlik gibi
göreceli kavramların gölgesinde kalmayacak kadar iyi bir oyuncu. Bu parantezi
de kapattıktan sonra "Cem Karaca’nın Gözyaşları"nı konuşmaya başlayabiliriz.
Öncelikle yerli biyografilerimizin en büyük hatası, sanatçının hayatını
beşikten mezara anlatma gafletinde bulunması. Deneyimli yönetmen Yüksel Aksu bu
tuzağa düşmüyor ve müzisyenin ilk gençliğinden, 80’li yılların sonundaki
Türkiye’ye dönüşüne kadar olan süreyi merkezine alıyor. Bu süreçte de
ailesiyle, özellikle de babasıyla olan ilişkisi yakın markajda… Aile
ilişkilerine paralel olarak genç Karaca’nın batının etkisinden çıkıp -özellikle
askerliği sürecinde- yüzünü Anadolu’ya dönmesi ve sonrasında yükselişe geçen
politik duruşuna da değiniyor. Ancak sanatçının Kanlı 1 Mayıs olarak da bilinen
Taksim’deki 1977 olayları ve 1 Mayıs marşı sonrası ülkeden gitmesine yol açacak
ve uzun yıllar sürgün hayatı yaşadığı Almanya süreci tahmin edilebilir
sebeplerden oldukça üstü kapalı hatta deyim yerindeyse yüzeysel işlenmiş.
Karaca’nın gurbette geçirdiği 10 yıla yakın sürede sadece otel odasında içip
ağladığın düşünmek protest kimliğine biraz haksızlık olmuş. Zira sanatçının o
dönemde Türkiye’den sürgün edilen Selda Bağcan, Melike Demirağ gibi isimlerle
yakın temasta olduğunu biliyoruz. Bu filmde gösterilemese bile izledikten sonra
genç kuşağın merakını cezbederse bu dönemi araştırabileceği ziyadesiyle kaynak
bulunuyor. En azından buna vesile olabilme ihtimali bile sevindirici.