Powered By Blogger

21 Ekim 2024 Pazartesi

KIRIMLI (2015)

 

Yönetmen:  Burak Cem Arlıel, Senaryo:  Atilla Ünsal, Nil Ünsal, Görüntü Yönetmeni: Feza Çaldıran, Yapım:  Avni Özgürel

Oyuncular: Sadık Turan, Murat Yıldırım, Maria Koseckhi, Selma Ergeç, Baki Davrak, Bülent Alkış, Ali Barkın, Burç Kümbetlioğlu, Joshy Peters


Konu: Film, İkinci Dünya Savaşı’nda Kırım Türkleri’ni kurtarmak isteyen bir askerin yaşadıklarını konu edinir. Sadık Turan, Kırımlı bir Türk’tür. Kırım, Sovyetler Birliği’ne bağlıdır. İkinci Dünya Savaşı başlayınca Sadık, Kızıl Ordu’da asker olarak görev alır. Ancak savaş sırasında Almanlar tarafından esir alınır ve bir kampa gönderilir. Almanca bildiği için kampta komutanların dikkatini çeker ve bir komutanın emir eri olarak çalışmaya başlar. Almanlar Kırımlı esirlerden bir ordu kurup Sovyetler’e karşı savaşmak istemektedir. Sadık bu orduda teğmen olarak görev alsa da bunun bir yalan olduğunu fark eder. Bunun üzerine genç adam Kırım Türkleri’nin özgürlükleri için mücadele etmeye başlar. (Celil Civan - TSA)


& Film tren sahnesiyle başlıyor. Kırım deyince tren, tren deyince Kırım aklıma geliyor benim. 18 Mayıs 1944′ de Stalin’in emriyle hayvan vagonlarına konulup canice yurtlarından sürgün edilen Kırımlıların hiç duymamama rağmen unutamadığım sesleri geliyor kulağıma. İçerdiği demir, buhar, düzen, soğuk renkler, ayrılık yavaşlık imgeleri ile savaşın sembolü tren. Bir trende aşık oluyor Sadık Maria’ya. Trenin yavaşlığına soğukluğuna düzenine, kıpır kıpırlığıyla sıcaklığıyla düzensizliğiyle öyle zıt ki aşk! Gerek Sadık ve Maria gerek tren ve aşk arasındaki bu zıtlıklar harmonisi ise aşk kadar güzel.

Trende anlatıyor Sadık hikayesini. Dil Almanca’dan Türkçe’ye dönüyor. Kızıl ordu için savaşırken esir düşüp esir kampına götürülüyor Sadık. Orada çekilen türlü eziyetten sonra tam vurulmak üzereyken bir Alman komutanın dikkatini çekiyor. Önce komutanın emir eri yapılan Sadık, Almanlar Kırımlılardan bir birlik oluşturup bu birliği Kızıl Orduya karşı kullanmaya karar verince, teğmen olarak bu birliğin başına getiriliyor. Savaşı kazanırlarsa Kırım’ın bağımsız olacağını vaat ediyor Almanya Kırımlı birliğe. Kollarında “damga”lı arma, yüreklerinde Kırım sevdası sırtlarında bu kez Alman üniforması Kızıl Ordu’ya karşı savaşan Kırımlılar yine bir tuzağa düştüklerini fark ettiklerinde bu kez sadece kendileri için savaşmaya karar veriyorlar. Fakat bu bağımsızlık sevdası fazla uzun sürmüyor. Kısa süren ve ölümle sonuçlanan bu “bağımsızlık” isteği 26 Aralık 1917 tarihinde kurulup 23 Şubat 1918′te Bolşevikler tarafından yıkılan bir yıllık Kırım Halk Cumhuriyet’ine bir gönderme olarak yorumlanabilir. Ya da bağımsızlığa ancak ölüm ile kavuşulması, beden içerisinde çeşitli acılar gören ruhun ölünce bedenden kurtulması  fikri, asıl bağımsızlığın ölüm olduğu yönünde bir yorumlama ortaya çıkarabilir.

Filmin hikayesi yazımın başında bahsettiğim gibi Cengiz Dağcı’nın Korkunç yıllar romanından esinlenerek oluşturulmuş. Filmin genelinin kitaptan bağımsız oluşu “esinlenme” sözcüğüyle izah edilebilir ancak, filmin tanıtımında Cengiz Dağcı ismine bu kadar yer verildikten sonra kitaptan bu kadar uzaklaşılmasını doğru bulmadığımı belirtmeliyim.

Filmi, Filmelestirisi.com kriterlerine göre değerlendirecek olursak, görsel yapı kısmında, kullanılan dekorun, renklerin ışık kullanımının savaşın o soğuk yüzünü anlatan hikayeye oldukça uygun olduğunu, savaş sahneleri, ses ve müzik kısmında ise son dönem Türk sinemasının en başarılı örneklerinden biriyle karşı karşıya olduğumuzu gönül rahatlığıyla söyleyebilirim.

Oyunculuklara baktığımızda, başrol oyuncuları Murat Yıldırım ve Sema Ergeç’in özellikle yabancı dil performanslarıyla göz doldurduğunu görüyoruz. Fakat filmin oyunculuk yönünden bana göre en başarılı ismi Alman Subayı Bauer rolündeki Baki Davrak, ayakta alkışlanacak bir performans sergiliyor.

Senaryo yer yer sürükleyicilikten uzaklaşsa ve çok katmanlı okumaya imkan vermese de konu ve özellikle tempo açısından oldukça başarılı.


Gelelim olumsuz yönlere;

Film boyunca Kırımlı karakterler tarafından kullanılan dilin İstanbul Türkçesi olması filmin bana göre en büyük eksisi.  Almanların Almanca Rusların Rusça konuştuğu Kırımlıları anlatan bir filmde, okul baskını sahnesinde tahtada görülen bir kaç kelime dışında Kırım Tatarca hiç bir söz duymamamıza ve Kırımlı bütün karakterlerin dublaj Türkçesi konuşmasına anlam vermek mümkün değil. Kırımlıların Ruslar tarafından yıllar boyunca yok edilmeye çalışıldığı argümanı -okul baskını sırasında, alfabe değişiklik emrine karşı gelen çocuğa zorla minarenin yıkımının izlettirilmesi gibi örneklerle- konu edilirken, Kırımlıların dilleri Kırım Tatarca’ya yer verilmemesinin hiç bir mazereti olamaz.

Bunun yanında kitapta önemli bir yere sahip olan Süleyman karakterinden filmde hiç bahsedilmemesi, derinleşemeyen ve konuya hayati bir katkıda bulunmayan karakterler filmin diğer eksi yanı. Velhasıl kelam, yukarıda belirtilen tarihi ve edebi eksiklikler, Kırımlı filminin Türk savaş sinemasının izlemeye ve üzerinde düşünmeye değer bir örneği olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Ancak bizlere özellikle savaş filmi üretiminde görsellik kadar tarih ve edebiyat üzerine de düşünülmesi gerektiğini gösteriyor. (Burak Cem Arlıer)

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder