Powered By Blogger

28 Nisan 2015 Salı

BİCAN EFENDİ MEKTEP HOCASI (1921)





Yönetmen ve Senaryo Şadi Fikret Karagözoğlu
Görüntü Yönetmeni Fuat Uzkınay
Yapımcı Fuat Uzkınay
Yapımevi Malul Gaziler Cemiyeti (Kısa öykülü film)

Oyuncular: Şadi Fikret Karagözoğlu, İsmail Galip Arcan, Behzat Butak, Nurettin Şefkati, Şehper Karagözoğlu

BİCAN EFENDİ VEKİLHARÇ (1921)



Yönetmen ve Senaryo Şadi Fikret Karagözoğlu
Görüntü Yönetmeni Fuat Uzkınay
Yapım: Fuat Uzkınay Malul Gaziler Cemiyeti (Kısa öykülü film)

Oyuncular: Şadi Fikret Karagözoğlu, İsmail Galip Arcan, Behzat Butak, Nurettin Şefkati, Şehper Karagözoğlu, Vasfi Rıza Zobu,

Konu: Bir köşkte vekilharç olarak görev yapan Bican efendinin trajik öyküsü. Birbirini takip eden komik olaylar ve skeçlerden oluşan Bican Efendi Vekilharç Türk sinemasının ilk güldürü örneklerindendir.

► Malül Gaziler Cemiyeti'nin kendisinin çevirdiği üçüncü film, o zamanki tiyatro seyircilerinin pek tuttuğu "Hisse-i Şayia" adlı bir oyunun uyarlaması idi. Fransız tiyatro yazarı Daniel Riche'in "Le Pretexte" (Bahane) adlı oyunundan İbnürrefik Ahmet Nuri tarafından Türk hayatına uyarlanan bu oyunda Bican Efendi adlı bir evkaf memurunun serüvenleri anlatılıyordu. Sahnede Şadi Karagözoğlu adlı aktör, gayretkeş ve beceriksiz bir güldürü tipi olan Bican Efendi'yi başarıyla temsil etmişti. Bunun üzerine, Şadi Karagözoğlu’nun yarattığı tipi bir de sinemada tanıtmayı denedi ve halkın gösterdiği rağbete güvenerek üç film gerçekleştirir. 'Bican Efendi Vekilharç”, "Bican Efendi Mektep Hocası" ve "Bican Efendi'nin Rüyası"dönemin ün yapmış güldürü sanatçısı olan tiyatrocu Şadi Fikret Karagözoğlu, Bican Efendi Vekilharç adlı 22 dakikalık kısa filmiyle Türk sinemasında ilk güldürü tipini yaratır. Bican Efendi Mektep Hocası ve Bican Efendinin Rüyası ise giderek bir diziyi oluşturur. Bu, konulu üç kısa filmin yönetmen ve baş oyuncusu ise Karagözoğlu'dur. 


SAMSON /ISTIRAP (1919)





Yönetmen ve Senaryo Muhsin Ertuğrul ("Maurice Level’in “L, Angoisse” isimli romanından
Görüntü Yönetmeni Gustave Preise
Yapım 1. İstanbul Film / Nabi Zeki Ekemen, Muhsin Ertuğrul

Oyuncular: Margit Barnay, Ertuğrul Muhsin, Lise Wilke, Robert Schols

► Muhsin Ertuğrul’un arkadaşı Nabi Ziya Ekemen’le Berlin’de ortaklaşa kurduğu şirketi adına 1919’DA “SAMSON” adıyla çektiği film, İstanbul’da “Istırap” adıyla gösterime girdi. Ertuğrul, Almanya ve Rusya’da birçok filmde oyunculuk ve yönetmenlik yaptı. Ama “Samson” bir Türk yapımcısı olarak kendi filmidir. (Agah Özgüç, Türk Filmleri Sözlüğü”, 1. Cilt (1914-1973) S:24)

► “Çetin Karamanbey’e göre asıl adı Muhsin Sabri olan Muhsin Ertuğrul, Abdülhamit’in torunu Şehzade Ertuğrul’la birlikte Osmanlı Film’i kurmuşlar. Ancak yapılan araştırmalarda ve kayıtlarda ne böyle bir film şirketine, ne de bu kurum adına çekilmiş bir filme rastlanmadı. (Agah Özgüç )

TOMBUL AŞIĞIN DÖRT SEVGİLİSİ (1919)



Yönetmen İsmet Fahri Gülünç
Foto Direktörü Fuat Uzkınay
Yapım Osmanlı Donanması Cemiyeti

Oyuncular: İ. Fahri Gülünç ve Fethi Bey Kumpanyası oyuncuları

Not: İlk komedi denemesi. Ne var ki iki dernek arasında (Donanma Cemiyeti ile Malul Gaziler Cemiyeti) çıkanı anlaşmazlık nedeniyle yarım kaldı. (Nijat Özön, Türk Sinema Tarihi, Artist yayınları, 1962) 

Bu nedenle Teknik ve oyuncu kadrosu belli olan ve gösterime girmeyen  bu filmin sadece adını anmakla yetineceğiz.

MÜREBBİYE (1919)





Senaryo ve Yönetmen Ahmet Fehim (Hüseyin Rahmi Gürpınar'ın romanından) Görüntü Yönetmeni Fuat Uzkınay
Yapım Fuat Uzkınay / Malul Gaziler Cemiyeti
 
Oyuncular: Ahmet Fehim, Raşit Rıza Samako, Şahap Rıza, İsmail Zahit, Bayzar Fasulyeciyan, Mme Kalitea, Behzat Budak

KONU: Bir Fransız yosması olan Anjel (Mme Kaletia), sevgilisi Maksim'le (Veruti) Paris'ten İstanbul'a gelir. Otel odasında Anjel'i başka bir erkekle suç üstü yakalayan Maksim onu kovar. Anjel, bir Frenk ailesinin yakın ilgisi sonucunda mürebbiye olarak Behri Efendi'nin (Ahmet Fehim) yalısına alınır. Bu şuh kadın kısa bir zaman içinde, Behri Efendi'den aşçıbaşı Tosun Ağa'ya (Behzat Butak), kadar yalıdaki bütün erkekleri parmağında oynatmaya başlar. Anjel'e çılgınca aşık olan Şemsi Bey (Raşit Rıza Samako), bir gece babası Behri Efendi'yi Anjel'in odasında bulur.

Eleştiri:  "Mürebbiye işgal altındaki bir milletin karşı bir protestosu olarak değerlendirilmektedir: Ahmet Fehim yönetiminde Mürebbiye sessiz direnmeye uygunluğu bir yana yorum olarak bir çeşit vodvile dayanmaktadır. Her ne kadar Fehim tiyatronun dar çerçevesinden uzaklaşıp romanın geniş boyutlarına ulaşmak istemişse de, tecrübesizliğinden dolayı belirli bir ilkellikten kurtulamamıştır. Sahne değişimlerinde iç-dış mekanların dizilişinde bir özen görülüyor. görülmesine ancak 1919’da çevrilen bu film sinemanın bir 10 yıl öncesi emekleme havasını taşımaktadır. 

Tümüyle bir tiyatro konservesi olmak niyetinde değilse bile olanaktan yoksun bir sinemanın ürünüdür. Nijat Özön, "Türk Sinema Tarihi" adlı kitabında dış çekimler hakkında olumlu yargılar öne sürerken dekorların yetersiz olduğundan bahsetmektedir. Özön film hakkında şunları yazmaktadır:

“….film gösterilmeğe başlandı. Birer dakika fasıla ile bir prolog ve dört kısımdan ibaret olan mevzu bir buçuk saat zarfında hitam buldu. Film hakkındaki fikirlerimizi üç kısma ayırabiliriz.
Birincisi senaryo hakkında, ikincisi suret-i temsil ve üçüncüsü manzaraların alınışı ve dekorlar hakkında olacak. Evvela Milli hayatımızdan, milli ahlak ve adatımıza ait bir safha göstermek maksadiyle intihap edilen mevzuu Hüseyin Rahmi Bey gibi bizde, en şahsi ve yegane Humorist edibimizden almak büyük bir isaabet olmuş . Bizde her sınıf halk tarafından büyük bir zevkle okunmuş. Takdir edilmiş yegâne romancımız Hüseyin Rahmi Bey'in bu eseri ekseriyetçe okunmamış meçhul bir roman olsaydı senaryo hakkında biraz daha şedit bir tenkid yapmak haklı olabilirdi. Filhakika o gün müdavele-i efkar ettigimiz bazı muharrirlerce dermeyan edildigi veçhile dört kısımlık büyük bir mevzu olarak imal edilen film Hüseyin Rahmi Bey'in "Mürebbiye" romanı ile mukayese edilirse bir hayli sönük kaIır. O halde ki romanı okumaış olan, Dehri Efendi'yi, Amca Bey'i, Eda Kalfa'yı tanımamış olan bir temaşager ekranda gördüğü tipleri müphem, mütereddit, her halde natamam ve gayr-i mükemmel görür Zaten bundan dolayıdır ki herkesçe malum ve meduh olan bir roman tercih edilmiş. İitikadımızca Hüseyin Rahmi Bey'in romanIarı senaryo haline ifrag olunduğu takdirde esasından, ruhundan, telafi edilemiyecek Kadar kaybetmiş olur. Çünkü, mumaileyh, kahramanlarını size hem sahife sahife tah’il ve hem de bir vesile ile mükamele suretiyle kameraya e tanıttırır. vak'alarını bir fotograf plak'ı Kadar ince ve keskin bir surette kaydeder. Gözlerinizin önünde her kahramanın şahsiyetine göre kullandığı tarz-ı beyan ile yaşatır. kullandığı tabirler -ekspresyonlar- hiçbir muharririmizin yetişemeyeceği kadar hakikate sadık ve sanatkaranedir. Halbuki ekran üstünde temaşager için vak'a, sade vak'a lazımdır. Mevzuun, psikolojisi, tiplerin hayatı, ahengi hep tertib edilen vak'alarla tebarüz etmelidir. Mesela en ziyade anladığımız tip Suret-i temsile gelince: Objektif karşısında oynamak bizde daha pek yeni bir şeydir. Avrupa'da bile namları dünyayı saran deha-ı temaşa adese karşısında bir dilsiz kadar aciz kalıyorlar. 

Bu şubede muvaffak olmak için fevkalade bir hususiyetle yaratılmış olmakla beraber ciddi tecrübeler geçirmiş bulunmak icab eder zannındayız. Prolog manzaralarında oynayan Rum kumpanyası artistlerinden bazısı tavr-u hareket ile itibariyle fena değildi. Fakat Maksim rolünü yapan müsün zat bize eski rıhtımdaki pandomim tiyatrolarında mazlum peder rolüne kurulu manken zannını veriyordu. Verruti denilen bu kuklanın yerine, hatta bütün bu kısmı oynayan aktörlerin yerine bizde mevcut olanlarıyla iktifa edilseydi belki daha az soğuk bir prolog yapılabilirdi. Diğer eşhas-i esasiyeyi yapan mümesiller heyet-i umumiye itibariyIe kendilerinden ümit edilenden daha iyi idiler. Bilhassa Fehim Efendi üstadımızın ifade-i veçhiyede bizce müsellem olan kudreti burada da bütün manasiyle temeyüz ediyordu. Madam Kalitea cidden rolünü pek iyi anlamıştı. Senaryoda gösterilebilecek her şeyi mükemmelen ifa etti. Çehresi, gözleri, evzaı, desas kokot ruhlu mürebbiyeyi tamamen ifade ediyordu. Eda rolünde Madam Bayzar ve Şemi rolünde Raşit Rıza, aşçıbaşı rolünde Behzat Beyler de şayan-ı takdir idiler. Diğer rollerde ve hatta Fehim Efendi'den başka bütün mümessillerde ifade-i veçhiye eksikliği göze çarpıyordu. Her ne kadar bunda film almak usullerinin de dahli olsa bile yine bu mühim noksan şöyle manasiyle nazar-i dikkate çarpıyordu.

Mamafih pek yeni olarak objektif karşısına geçen mümessillerimizin az zaman zarfında tecrübelerini ikmal ederek daha ziyade muvaffak olacaklarına itimadımız ber kemaldir. Her halde şimdilik pek yabancısı olduğumuz bu sanatta da sahib-i ihtisas arkadaşlarımızı aklayacağıma eminim.

Bütün bu ufak tefek tafsilatan sarfıi zarar edildiği takdirde, başta dedigimiz gibi bu eser bilhassa sinema alınış itibarı ile bir hatve-i muvaffakiyettir. Amil-i gayyuru Fuat Bey'in ikinci ve üçüncü filmlerde birincisinde göze batan kusurlardan azade, daha temiz ve muvaffak iler vücuda getireceğinden emin olmalıyız.

Bu fedakarlıklara karşı halkımızda da bir parça hissi-takdir ve idrak uyanırsa bu ümidi uzun ve parlak bir istikbal için de besliyebiliriz.” (Nijat Özön, 1.6.1919 Temaşa d.) (Okan Ormanlı, “Türk Sinemasında Eleşti-riler” syf, 21)

► Türk Sinemasında ilk sansür uygulaması olan film. Sansüre neden filmin konusu. Batılaşmaya özenen kimi ailelerin başlarına gelebilecek olayları mizahi bir uslub içinde anlatılıyordu. İşgal altındaki bir sinemanın istilacılara karşı “sessiz direnişi” olarak değerlendirilmişti.

Filmin İstanbul’da ilk gösteriminden sonra Fransız Orduları Komutanı General Franchet D’Eesper tarafından Anadolu’ya gönderilmesi yasaklanmıştır. (Artun Yeres, Sakıncalı 100 Film)

Not: Romanın 1970 yılında İlhan Engin tara-fından yapılan ve “İç Güveysi” adını alan ikinci uyarlamasında, birinci çevirimin yapıldığı yılların siyasal ortamı göz ardı edilir.mürebbiyenin de Fransız olma özelliği kalmamıştır. Mürebbiye geldiği ortamda bir takım komik karışıklıklara neden olur. (Orhan Ünser)