Senaryo ve Yönetmen Ahmet Fehim (Hüseyin Rahmi
Gürpınar'ın romanından) Görüntü Yönetmeni Fuat Uzkınay
Yapım
Fuat Uzkınay / Malul Gaziler Cemiyeti
Oyuncular: Ahmet Fehim, Raşit Rıza Samako, Şahap Rıza, İsmail Zahit, Bayzar
Fasulyeciyan, Mme Kalitea, Behzat Budak
KONU: Bir Fransız yosması olan Anjel (Mme Kaletia), sevgilisi
Maksim'le (Veruti) Paris'ten İstanbul'a gelir. Otel odasında Anjel'i başka bir
erkekle suç üstü yakalayan Maksim onu kovar. Anjel, bir Frenk ailesinin yakın
ilgisi sonucunda mürebbiye olarak Behri Efendi'nin (Ahmet Fehim) yalısına
alınır. Bu şuh kadın kısa bir zaman içinde, Behri Efendi'den aşçıbaşı Tosun
Ağa'ya (Behzat Butak), kadar yalıdaki bütün erkekleri parmağında oynatmaya
başlar. Anjel'e çılgınca aşık olan Şemsi Bey (Raşit Rıza Samako), bir gece
babası Behri Efendi'yi Anjel'in odasında bulur.
Eleştiri: "Mürebbiye işgal altındaki bir
milletin karşı bir protestosu olarak değerlendirilmektedir: Ahmet Fehim
yönetiminde Mürebbiye sessiz direnmeye uygunluğu bir yana yorum olarak bir
çeşit vodvile dayanmaktadır. Her ne kadar Fehim tiyatronun dar çerçevesinden
uzaklaşıp romanın geniş boyutlarına ulaşmak istemişse de, tecrübesizliğinden
dolayı belirli bir ilkellikten kurtulamamıştır. Sahne değişimlerinde iç-dış
mekanların dizilişinde bir özen görülüyor. görülmesine ancak 1919’da çevrilen
bu film sinemanın bir 10 yıl öncesi emekleme havasını taşımaktadır.
Tümüyle bir tiyatro konservesi olmak niyetinde değilse bile
olanaktan yoksun bir sinemanın ürünüdür. Nijat Özön, "Türk Sinema
Tarihi" adlı kitabında dış çekimler hakkında olumlu yargılar öne sürerken
dekorların yetersiz olduğundan bahsetmektedir. Özön film hakkında şunları
yazmaktadır:
“….film gösterilmeğe başlandı. Birer dakika fasıla ile bir
prolog ve dört kısımdan ibaret olan mevzu bir buçuk saat zarfında hitam buldu.
Film hakkındaki fikirlerimizi üç kısma ayırabiliriz.
Birincisi senaryo hakkında, ikincisi suret-i temsil ve
üçüncüsü manzaraların alınışı ve dekorlar hakkında olacak. Evvela Milli
hayatımızdan, milli ahlak ve adatımıza ait bir safha göstermek maksadiyle
intihap edilen mevzuu Hüseyin Rahmi Bey gibi bizde, en şahsi ve yegane Humorist
edibimizden almak büyük bir isaabet olmuş . Bizde her sınıf halk tarafından
büyük bir zevkle okunmuş. Takdir edilmiş yegâne romancımız Hüseyin Rahmi Bey'in
bu eseri ekseriyetçe okunmamış meçhul bir roman olsaydı senaryo hakkında biraz
daha şedit bir tenkid yapmak haklı olabilirdi. Filhakika o gün müdavele-i efkar
ettigimiz bazı muharrirlerce dermeyan edildigi veçhile dört kısımlık büyük bir
mevzu olarak imal edilen film Hüseyin Rahmi Bey'in "Mürebbiye" romanı
ile mukayese edilirse bir hayli sönük kaIır. O halde ki romanı okumaış olan,
Dehri Efendi'yi, Amca Bey'i, Eda Kalfa'yı tanımamış olan bir temaşager ekranda
gördüğü tipleri müphem, mütereddit, her halde natamam ve gayr-i mükemmel görür
Zaten bundan dolayıdır ki herkesçe malum ve meduh olan bir roman tercih
edilmiş. İitikadımızca Hüseyin Rahmi Bey'in romanIarı senaryo haline ifrag
olunduğu takdirde esasından, ruhundan, telafi edilemiyecek Kadar kaybetmiş
olur. Çünkü, mumaileyh, kahramanlarını size hem sahife sahife tah’il ve hem de
bir vesile ile mükamele suretiyle kameraya e tanıttırır. vak'alarını bir
fotograf plak'ı Kadar ince ve keskin bir surette kaydeder. Gözlerinizin önünde
her kahramanın şahsiyetine göre kullandığı tarz-ı beyan ile yaşatır. kullandığı
tabirler -ekspresyonlar- hiçbir muharririmizin yetişemeyeceği kadar hakikate
sadık ve sanatkaranedir. Halbuki ekran üstünde temaşager için vak'a, sade vak'a
lazımdır. Mevzuun, psikolojisi, tiplerin hayatı, ahengi hep tertib edilen
vak'alarla tebarüz etmelidir. Mesela en ziyade anladığımız tip Suret-i temsile
gelince: Objektif karşısında oynamak bizde daha pek yeni bir şeydir. Avrupa'da
bile namları dünyayı saran deha-ı temaşa adese karşısında bir dilsiz kadar aciz
kalıyorlar.
Bu şubede muvaffak olmak için fevkalade bir hususiyetle
yaratılmış olmakla beraber ciddi tecrübeler geçirmiş bulunmak icab eder
zannındayız. Prolog manzaralarında oynayan Rum kumpanyası artistlerinden bazısı
tavr-u hareket ile itibariyle fena değildi. Fakat Maksim rolünü yapan müsün zat
bize eski rıhtımdaki pandomim tiyatrolarında mazlum peder rolüne kurulu manken
zannını veriyordu. Verruti denilen bu kuklanın yerine, hatta bütün bu kısmı
oynayan aktörlerin yerine bizde mevcut olanlarıyla iktifa edilseydi belki daha
az soğuk bir prolog yapılabilirdi. Diğer eşhas-i esasiyeyi yapan mümesiller
heyet-i umumiye itibariyIe kendilerinden ümit edilenden daha iyi idiler.
Bilhassa Fehim Efendi üstadımızın ifade-i veçhiyede bizce müsellem olan kudreti
burada da bütün manasiyle temeyüz ediyordu. Madam Kalitea cidden rolünü pek iyi
anlamıştı. Senaryoda gösterilebilecek her şeyi mükemmelen ifa etti. Çehresi,
gözleri, evzaı, desas kokot ruhlu mürebbiyeyi tamamen ifade ediyordu. Eda
rolünde Madam Bayzar ve Şemi rolünde Raşit Rıza, aşçıbaşı rolünde Behzat Beyler
de şayan-ı takdir idiler. Diğer rollerde ve hatta Fehim Efendi'den başka bütün
mümessillerde ifade-i veçhiye eksikliği göze çarpıyordu. Her ne kadar bunda
film almak usullerinin de dahli olsa bile yine bu mühim noksan şöyle manasiyle
nazar-i dikkate çarpıyordu.
Mamafih pek yeni olarak objektif karşısına geçen
mümessillerimizin az zaman zarfında tecrübelerini ikmal ederek daha ziyade
muvaffak olacaklarına itimadımız ber kemaldir. Her halde şimdilik pek yabancısı
olduğumuz bu sanatta da sahib-i ihtisas arkadaşlarımızı aklayacağıma eminim.
Bütün bu ufak tefek tafsilatan sarfıi zarar edildiği
takdirde, başta dedigimiz gibi bu eser bilhassa sinema alınış itibarı ile bir
hatve-i muvaffakiyettir. Amil-i gayyuru Fuat Bey'in ikinci ve üçüncü filmlerde
birincisinde göze batan kusurlardan azade, daha temiz ve muvaffak iler vücuda
getireceğinden emin olmalıyız.
Bu fedakarlıklara karşı halkımızda da bir parça hissi-takdir
ve idrak uyanırsa bu ümidi uzun ve parlak bir istikbal için de besliyebiliriz.”
(Nijat Özön, 1.6.1919 Temaşa d.) (Okan Ormanlı, “Türk Sinemasında Eleşti-riler”
syf, 21)
► Türk Sinemasında ilk sansür uygulaması olan film. Sansüre
neden filmin konusu. Batılaşmaya özenen kimi ailelerin başlarına gelebilecek
olayları mizahi bir uslub içinde anlatılıyordu. İşgal altındaki bir sinemanın
istilacılara karşı “sessiz direnişi” olarak değerlendirilmişti.
Filmin İstanbul’da ilk gösteriminden sonra Fransız Orduları
Komutanı General Franchet D’Eesper tarafından Anadolu’ya gönderilmesi
yasaklanmıştır. (Artun Yeres, Sakıncalı 100 Film)
Not:
Romanın 1970 yılında İlhan Engin tara-fından yapılan ve “İç Güveysi” adını alan
ikinci uyarlamasında, birinci çevirimin yapıldığı yılların siyasal ortamı göz
ardı edilir.mürebbiyenin de Fransız olma özelliği kalmamıştır. Mürebbiye
geldiği ortamda bir takım komik karışıklıklara neden olur. (Orhan Ünser)