Powered By Blogger

28 Nisan 2015 Salı

BİR KAVUK DEVRİLDİ (1939)



Yönetmen Muhsin Ertuğrul
Senaryo Necdet Mahfi Ayral, (Musahipzade Calâl'in aynı isimli oyunundan sinemaya uyarlama)
Foto Direktörü Cezmi Ar
Yapım İpek Film İpekçi Kardeşler 

Yönetmen Yardımcısı: Necdet Mahfi Ayral, Dekor: Nikola Peroff, Kurgu: Muhsin Ertuğrul, Ses Mühendisi: Osman İpekçi, Ses Sistemi: Tobis-Klang Film

Oyuncular: Hazım Körrnükçü (Hayret), İ. Galip (Revnaki) Mahmut Moralı (Neşati), Emin Beliğ Belli (Salim Ağa), Vasfi Rıza Zobu (Eşref), Muammer Karaca (Nevres), Samiye Hün (Nesime), Refik Kemal Arduman (Fransız Elçisi), Talat Artemel (Tercü man), Feriha Tevfik (Şehnaz) Diğer roller: Halide Pişkin, Yaşar Özsoy, Sami Ayanoğlu, Sait Köknar, Muazzez Arçay ve Mualla Arçay

Çevrildiği yer: İstanbul (Topkapı Sarayı, Ay-nalıkavak Kasrı) 

İlk gösterim: 31 Ocak 1939, Elhamra sineması, İzmir ve 1 Şubat 1939, Saray ve İpek sinemaları, İstanbul

Konu Kapalıçarşı esnafından tezhipçi Revnaki'nin oğlu Nevres, halasının kızı Nesime'yle nişanlıdır. Eniştesi Hayret Efendi, padişahın saksoncubaşısıdır (köpek çobanı). Çarşı esnafından kemhacı Salim Ağa'ıım kalfası Eşref, Nevres'in iyi dostudur. Kavukçu Neşati de zevk alemlerinde gezen bir dalkavuk. Çengi Şehnaz, Nevres'e vurgundur. Eşrefse çengi Şehnaz'a ... Bir gün Neşati, çengi Şehnaz'ın da bulunduğu bir eğlentiye Eşrefi de götürür. Burası yeni sadrazam olmuş, saksoncubaşı Hayret Efendi'nin yalısıdır.

Zevkine düşkün bir adam olan Hayret Efendi'nin yalısında Eşref Şehnaz'la buluşur; içki içerler, biraz sonra da Şehnaz Neşa ti'nin kavuğunu giyerek Eşrefle birlikte yalının bahçesine giderler; 'zevk-ü sefa' ederler.

Yeni sadrazam, Neşati'ye divan efendiliği, Eşrefe de veznedarlık görevlerini verir. Kendisini ziyarete gelen kayınbiraderi Revnaki'ye de divan kethüdalığını teklif eder. Ancak Revnaki, mesleğinin küçük görüldüğünü ve düşünürünün kendisini kendi 'küfvüne' ulaştırmak için böyle bir teklifte bulunduğunu anlayarak bunu kabul etmez. Bunun üzerine Hayret Efendi, onu küçümseyerek yanından uzaklaştırır.
Ama sadrazamlık cahil işi değildir. Kendisine danışmanlık eden Neşati, önemli meselelerin çözümü için Hayrettin'in aşık atmasını ve aşık 'cuk' oturursa, o meseleyi olumlu olarak sonuçlandırmasını salık verir. Bu tutumla işe girişen Hayret, sonunda başını derde sokar. Bir yandan aşığa başvurarak Fransız sefirinin işini kolaylaştırırken, kem hacıların işini zorlaştırır. Bir yandan da yeniçerilerin ulufesinin verilmesini yine aşığa danışarak ikinci plana alır.

Bunun üzerine yeniçeriler ayaklanarak, sadrazamın kellesini isterler. Sadrazamlığı, padişaha etkide bulunarak, alınır satılır bir 'makam' durumuna getirmiş bulunan silahtar ağa ile padişahın bir diğer yakını, yeni bir kazanç imkanı sağlayabilmek için zaten bunu gözlemektedirler.

Ancak aynı kimseler, padişaha sunulmak üzere, tezhipçide bu lunan ve aylardır peşinde koştukları halde elde edemedikleri bir değerli kitap uğruna Hayret'in canını bağışlatmak niyetindedirler Revnaki cam gibi sevdiği kitabı vererek, Hayret Ağa'nın hayatını kurtarır. Çocuklar da artık sosyal seviye farkı ortadan kalktığı için rahatça evlenebileceklerdir. (Alim Şerif Onaran “Muhsin Ertuğrul’un Sineması”)

Muhsin Ertuğrul, 'Geçiş Dönemi'nde de çalışmalarını sürdürdü ve 1939'da üç film gerçekleştirdi. Bir Kavuk Devrildi yine bir tiyatro oyunundan sinemaya uyarlanan ve Osmanlı döneminde geçen bir filmdi. Söz konusu filmde Kapalıçarşı eşrafından varlıklı bir grup insanın, sarayla ve sadrazamla aralarında geçen olaylar anlatılmaktadır. Film hakkında "Yıldız" Dergisi'nde, 15 Şubat 1939 tarihli imzasız bir eleştiride, Avrupa filmlerini seyredip beğeni düzeyi yükselen seyirciyi tatmin etmenin zorluğundan bahseden yazar, film hakkındaki görüşlerini şöyle açıklamaktadır.

Doğrusunu söylemek icap ederse, film umulduğu gibi çıkmadı. Mevzu ve resimlerdeki iptidailikten başka, filmin bazı münasebetsiz derecede açık sahneleri, birçok karilerimizin de mektuplarında yazdıkları gibi bu eser hakkında iyi fikirler beslememizi icap ettirecek mahiyette değildi." (Orhan Ünser, “Kelimelerden Görüntüye)




ALLAHIN CENNETİ (1939)



Yönetmen Muhsin Ertuğrul
Senaryo Ziya Şakir Soko
Foto Direktörü Cezmi Ar
Müzik Sadettin Kaynak
Yapım İpek Film / İhsan İpekçi 

Yönetmen yardımcısı: Necdet Mahfi Ayral, Ses mühendisi: Osman İpekçi, Ses sistemi: Tobis~Klang Film, Kurgu: Muhsin Ertuğrul, Sözler: Vecdi Bingöl

Oyuncular: Feriha Tevfik Negüz (Leyla), Hazım Körmükçü (Şadan), Behzat Butak (Şevket), Münir Nurettin Selçuk (Münir), Gülseren Sadak (Selma), Perihan Yanal (Nesrin), Hadi Hün (Nihat), Halide Pişkin (Nüzhet), Emin Beliğ Belli (Sertabib), Muarn- mer Karaca (Veli), Yasemin (Yasemin), Hakkı Necip Ağrıman (Bahçıvan), ]eyan Mahfi Ayral (Nihal), Nezihe Becerikli (Seher), Lola (Necmiye), Figürasyon: Neşet Berküren, Muhip Arcıman, Yaşar Nezihi Özsoy, Saim Bilge, Şule

Çekim yeri: İstanbul, Boğaziçi 

İlk gösterim: 26 Ekim 1939, İpek ve Saray sinemaları, İstanbul

Konu: Şevket Bey'in uçarı yeğeni Şadan, aynı zamanda kızı Leyla'nın nişanlısıdır. Şevket Bey tabloları, kuşları, balıklarıyla uğraşan zengin bir ressamdır. Boğaziçi onun için Dünyanın Cenneti'dir. O da bu cennetteki yalısında kız kardeşi Nüzhet ve iki kızıyla oturmaktadır. Avukat Şadan hayatı yalanla dolu, Leyla'ya verdiği sözleri tutmaz, çeşitli kadınlarla ilişkisini çözememiş, ama sempatik bir gençtir. Şevket Bey'in ona özel bir düşkünlüğü ve sempatisi vardır. Selma (evin küçük kızı) için Münir Engin'den piyano ve şan dersleri alınması kararlaştırılınca, bu konuda Şadan kendilerine yardımcı olur, çünkü Münir arkadaşıdır. O gece Boğaz'da bir gazinoya giderek Münir'i dinlerler. Orada Şadan, Münir'le görüşür; yeğenine ders vermesini sağlar .:

Şadan'in Leyla'ya karşı eski ilgisi yoktur. Her fırsatta yeni yeni kadınlarla tanışıp gününü gün eder. Münir yahya gelip Selma'ya ders vermeye başladıktan sonra Leyla'yla tanışır ve zamanla ona tutulur. Diğer yandan yalının aşçısı Veli, zenci hizmetçi Yasemin'e tutkundur.

Münir ders dolayısıyla yalıya geldiği günlerde Leyla'nın çaldığı piyano eşliğinde şarkılar da söyler. Bir gün Moda Deniz Kulübü'nde Leyla, Şadan yüzünden onun sevgililerinden biriyle tatsız bir tartışmaya girer. Şadan Nüzhet Hanım'a yolladığı bir mektupla Leyla'nın bu hareketini ve Münir'le yaptığı arkadaşlığı hoş karşılamadığından bahisle sitemlerde bulu nur. Bu durumda özür dilenerek Münir'in derslerine son verilir.

On beş güne kadar Leyla ile Şadan evleneceklerdir. Bu arada Veli de Yasemin'le evlenmelerine izin vermesi için beyden ricada bulunur. Şevket Bey, Boğaz'ı da içine alan kendi bahçesinin tablosunu yapmakta; ona, 'Allahın Cenneti' adını takmak istemektedir. Ancak bahçeye koyduğu iki kişiden Leyla'nın resmini yapmış; Münir ayrılmadan önce, onunkini bitirememiştir. Onun yerine Şadan'ın resmini koymayı düşünür.

Ama o günlerde Şadan'dan "fevkalade ve ani bir sebeple Viyana'ya gideceğini, ne zaman döneceğinin de belli olmadığını bildiren bir telgraf alırlar. Aslında Şadan piyasayı da dolandırarak, Ketty isimli uygunsuz bir kadınla Viyana'ya kaçmıştır. Leyla üzüntüsünden yataklara düşer.

Diğer yandan Münir de büyük bir üzüntü içindedir. Bir gece arkadaşı Nihat'la birlikte Boğaz'da gezerek şarkı söyler. Bu şarkı Leyla'nın kulağına kadar ulaşır. Yeğeninin Münir'i unutamadığını anlayan Nüzhet, konservatuara gidip yeniden ders vermesi için onu yalıya çağırır; üstü kapalı bir biçimde Leyla'nın durumundan da söz eder. Fakat Münir gururunu her şeyden üstün tuttuğu için bu çağrıya uymaz.

Ama. Şevket Bey ve Nüzhet bu durumu Leyla'ya bildirmezler. Ancak onların yapamadığını talih yapar: Bir gün Arnavutköy açıklarında babasının, oyalansın diye kendisine aldığı motora bağlı kızakta kayarken, Leyla denize devri-lir; akıntıya kapılır ve güçlükle kurtarılarak bir Sağlık Yurdu'na yatırılır.

Münir haberi alınca ismini vermeyerek kızın sağlığıyla ilgilenir. Sonra da Nihat'ın ısrarlarına dayanamayarak Sağlık Yurduna gider. Leyla ağır bir zatüre geçirmektedir. Yüksek ateş içinde seyreden hastalığı sırasında devamlı olarak Münir'i sayıklar. Münir hastanın başında söylediği bir şarkıyla onu süküna kavuştunir  Sonraları yavaş yavaş Leyla iyileşir. Filmin sonunda Leyla ile Münir'in, Yasemin'le Veli'nin çifte düğünleri yapılır. Böylece Şevket Bey de artık tablosunu tamam layabilecektir. 



AYNAROZ KADISI (1938)



Yönetmen Muhsin Ertuğrul
Senaryo Necdet Mahfi Ayral
Görüntü Yönetmeni Cezmi Ar
Yapım İpek Film / İpekçi Kardeşler 

Yönetmen Yardımcısı: Necdet Mahfi Ayral, Kurgu: Muhsin Ertuğ-rul, Ses Mühendisi: Osman İpekçi, Ses Sistemi: Tobis-Klang Film

Oyuncular: Hazım Körmükçü (Kadı Yakup Efendi), Halide Pişkin (Eda), Şevkiye May (Afrodit), İsmail Galip Arcan (Rahip Gregoryus), Vasvi Rıza Zobu (Şemsi Molla), Müfit Kiper (Pavlos), Mahmut Moralı (Rükneddin), Behzat Butak (Adem Ağa), Kadri Ögelman (Muharrem), Emin Beliğ Belli (Kehkeşanizade), Necla Sertel (Zahide), Perihan Yanal (Safter), Nevin Akkaya (Nurbanu), Sami Ayanoğlu (Anadolu Ka-zaskeri), Neşet Berküren (Rumeli kazaskeri), Yaşar Özsoy (Dehri), Muammer Karaca (Hristo), Refik Kemal Arduman, Selahattin Yazgan, Muvaffak İhsan Garan (Hezergradi Dehri), Zihni Rona (Haykandi İshak), Talat Artemel (Hristos)

KONU: Şeyhülislam Kehkeşanizade Lem’i Molla’nın bacanağı Divriki Yakup medreseyi bitirip, yardımlarla çeşitli görevlerde bulunduktan sonra rüşvet ve kadın düşkünlüğünden dolayı sonunda bir kadılığa getirilir. Mahkeme katibi Rüknetlin'in yardımı ile, hakların yitirilmesi için hile-i şer'iye yollarına başvururlar. Kalyoncu Adem Ağa'nın mahkemede işini görürken onu soyup soğana çevirirler. Afroditi isimli Rum dilberinin ailesinden kalma 15 bin duka altını olduğunu öğrenen Aynaroz'lu papazlar bu parayı elde etmek isterler. Yakup, Afroditi'nin paralarını ele geçirilmesinler diye önce kızı evine kapatır, buradan kaçırılması üzerine peşlerine düşer, altınları geri aldığı gibi kızı da sevdiği Rum genci ile evlendirir. Aynoroz baş papazının Şeyhülislam nezrinde açtığı davada ise Yakup çeşitli oyunlarla (arada rüşvetle vererek) şikayetçi rahibi haksız duruma düşürür, rahip davasından vazgeçerek canını kurtarır. Aynaroz Kadısı Nevres halasının kızı Nesime ile nişanlıdır, eniştesi Hayret Efendi padişahın saksoncu başısıdır (köpek çobanı). Eşref, Nevres'in iyi dostudur. Neşati zevk alemlerinde gezen bir dalkavuktur. Çengi Şehnaz, Nevres'e vurgundur, Eşref ise Çengi Şehnaz'a... Bir gün Neşati, Eşref'i Şehnaz'ın bulunduğu bir eğlenceye götürür, burası yeni sadrazam olmuş Hayret Efendi'nin yalısıdır. Eşref ile Şehnaz burada buluşurlar.

Yeni sadrazam Eşref ve Neşati'ye görevler verir. Sadrazama danışmanlık yapan Neşati, önemli meselelerde karar vermek için aşık atmasını önerir. Aşık, cuk oturunca mesele olumlu halledilecektir. Sadrazam, Fransız setirinin işini bu yolla olumlu çözerken, yeniçeriler için olumsuzkarar verir. Yeniçeriler ayaklanırlar. Araya adamlar konularak, padişaha sunulmak üzere bir tezhipçide (Nevres'in babası Revnaki) bulunan bir kitabı vererek Hayret Efendi'nin hayatını kurtarırlar. Sonunda Nevres ile Nesime evlenirler. [1]

Eleştiri:  Filmde mükemmel bir kompozisyon çizen Hazım Körmükçü, henüz rüştü kabul edilmemiş yetim bir Rus kızının mirasını, hile yaparak ve kitabına uydurarak, Manastır ele geçirmeden ve şeyhülislam'ın başkanlık ettiği divanda açılan davada, yine bir hile kullanarak haklı çıkarılan dalavereci bir kadıyı canlandırmaktadır .

Oyunda yer alan erotik sahneler nedeniyle filmin yurtdışına çıkması engellenmiş konu 1939'da meclise Aynoroz Kadısı, Türk Tiyatrosunun en kuvvetli komedilerinden biridir. Tiyatrosunu bile dört beş defa severek ve kahkahadan adeta kırılarak seyredenlerin bulunduğunu düşünürsek, mizansen imkanlarının daha genişlediği ve daha zenginleştiği filmdeki komedinin ne parlak bir şey olacağını kolayca tahmin edebiliriz.

İpek film stüdyoları, bu film için altı aya yakın bir zaman uğraştı. Sahnelerin mühim bir kısmı Yunanistan'da olayın geçtiği yerlerde çevrildi. Aynaroz Kadısı bizzat stüdyo sahiplerinin de söyledikleri gibi, işe başlanırken tahmin edildiğinden bir hayli daha pahalıya mal olmuş bulunuyor. Fakat zengin ve güzel bir film olması için elden gelen hiçbir şey esirgenmiş değildir.

“Mevzu ve rejisindeki iptidailikten başka, filmin bazı münasebetsiz derecede açık sahneleri, birçok karilerimizin de mektuplarında yazdıkları gibi, bu eser hakkında iyi fikirler beslenmesini icap ettirecek mahiyette değildi. Nitekim hükümette “Aynoroz Kadısı”nı Türkiye hudutları dışında oynatmamak suretiyle yerinde bir kara vermiştir. [2]

Eleştiri:  Muhsin Ertuğrul 1938 yılında Müsahipzade Celal tarafından yazılmış olan Anaroz Kadısı adlı bir oyunu sinemaya aktardı. Daha önce sahnede de oynanan metinden yola çıkılarak oluşturulan film için "Yıldız Dergisi"ndeki 'Rejisör' imzalı eleştiride milliyetçi bir yaklaşım göze çarpmaktadır.

"Türkiye'de filmcilik belki henüz istenilen derecede ileriye gitmemiştir. Belki daha biraz geridir. Ne olursa olsun, Türk kafasından çıkmış bir eserin, tatlı Türk diliyle, sevilen Türk artistler tarafından oynanışı başka bir türlü oluyor. (Yıldız Dergisi15 Kasım 1938) [3]


[1] Orhan Ünser, “Kelimelerden Görüntüye” syf, 47
[2]  Rejisör, Yıldız Dergisi, 13 Şubat 1939
[3] Okan Ormanlı, “Türk Sinemasında Eleştiri




GÜNEŞE DOĞRU (1937)



Senaryo ve Yönetmen Nazım Hikmet Ran
Görüntü Yönetmeni LazarYazıcıoğlu
Dekor Abidin Dino
Yapı İpek Film / İpekçi Kardeşler

Oyuncular : Arif Dino, Ferdi Tayfur, Mediha Baran, Raşit Baran, Neyzen Tevfik Kolaylı

KONU: "Mütareke yıllarında belleğini yitiren bir delikanlının, 17 yıl boyunca kendisini hep o dönemlerde yaşıyormuş gibi sandıktan sonra, geçirdiği ameliyatla iyileşmesini ve kendisini birdenbire Cumhuriyet Türkiye'sinde buluvermesini anlatıyordu"

► Yapılan yorumlardan edindiğimiz fikirlere göre Nazım Hikmet bu filmi Türk sinemasını geliştirmek, ileriye götürmek amacıyla çekmiş. Anladığımız kadarıyla fantastik bir film (Politik yanı da varmış). O yıllara göre konusu itibarıyla bir adım önde.