Powered By Blogger

2 Mayıs 2015 Cumartesi

YILDIZLAR REVÜSÜ (1952)


Senaryo ve Yönetmen Zeki Alpan
Operatör Lazar Yazıcıoğlu Cezmi Ar
Yapım Halk Film / Fuat Rutkay


Oyuncular: Zeki Alpan, Suzan Yakar, Safiye Ayla, Sabite Tur, Perihan Altındağ Sözeri, Hamiyet Yüceses, İsmail Dümbüllü, Cihan Işık, Osman Alyanak, Salih Tozan, Muhterem Nur, Dursune Şirin


Konu: Amerika’dan İstanbul’a artist götürmek için gelen bir komedyenin, Gazino yıldızlarıyla geçirdiği serüvenlerin öyküsü

YILDIRIM BEYAZIT VE TİMURLENK “*” (1952)


Senaryo ve Yönetmen Münir Hayri Egeli
Operatör Pauker, Kenan Ar
Yapım Reks Film / Vasil Anastas


Oyuncular: Orhan Boran, Cahit Irgat, Lale Oraloğlu, Pola Morelli, Daizy, Atıf Kaptan, Şadıman Ayşın, Feridun Çölgeçen, Mücap Ofluoğlu, Vahi Öz


Konu: Yıldırım Beyazıt ve Timurlen konusunu işleyen tarihi bir film


Yıldırım Beyazit osmanlı develtının sultanı Timur ise Cengiz hanın torunu kendi adıyla anılan devletın hükümdarıdır. Biri doğuda biri batıda İslam Dunyasının iderliğini alma-ya calışıyor. Bu rakiplerden Yıldırım Beyazit'ın sol gözü az gördüğü için ona hasımları ''kör'' Timur'un da tek bacağı kısa olduğu için de ona hasımları''lenk'' yani aksak ,yada ''Timurlenk'' diyor. Bu iki hakan birbirleriyle sert mektuplaşıyorlar “74” ve birbirlerine ağır küfürler ediyorlar Timur bunun üzerine Orta asyadan harekete geçiyor ve Ankara’da Çubuk ovasındaki iki ordu karşılaşıyorlar. Timur'' Gökyüzünde nasıl bir tek tanrı varsa yer yüzünde de bir tek hükümdar olmalı'' diyordu. Çatışma giderek büyümüştü. Timur galip çıktı. Anadoluyu bir harabeye cevirdi. Ordusu dağılan Yıldırım, esir edilince Timur huzuruna getirildi. Yaralı bir arslan gibi başına geleceği beklıyordu. Timur onu görünce gülmeye baslamıs, bu gulüş Yıldırım'ı çileden cıkarmısti. Bre zalim dedi. Allah'ın bedbaht ettigi ile istihza ne fenadir. Sana değil ,Tanrının bu dunyayı senın gibi bir kör ile benım gibi bir topala bıraktığına gülüyorum Daha sonra yıldırım yüzüğündeki saklı olan zehri içerek intihar eder.


_______________________________________

“*” Yıldırım Beyazıt ile Timur’un mektuplaşmaları: Ankara savaşı öncesi, dönemin islam dünyasının en önemli iki hükümdarı arasında geçen ateşli yazışmalardır. karşılıklı olarak dört mektup gönderilmiş, 
orjinal metinlerde arapça ve farsça kullanılmıştır.

mektup 1
Timur, Beyazıt'tan Kara Yusuf ve Bağdat Sultan'ı Ahmed Celayir'in sınırdışı edilmesini, öldürülmesini ya da kendisine iadesini ister. Beyazıt’ın cevabı: ey ihtiyar köpek, tekfurdan daha şiddetli kâfirsin. mektubunda bizi korkutmak ve hile ile kandırmak istemişsin. osmanlı sultanlarını, acem padişahlarına benzetme  osmanlı askerleri de, ne kıpçak ülkesi tatarı gibi sıradan insanlar, ne de hint toplulukları gibi başı boş, sere serpe avare kalabalıklar değildirler. osmanlı askerleri, ırak ve horasan askerleri gibi hamiyetsiz ve perişan olmayacak kadar onurlu askerlerdir. yine sen, osmanlı askerlerini şam ve haleb (memlûk) askerlerine de benzetmeyesin. bu mektup eline geçtikten sonra savaş meydanına her kim ki gelmeyip kaçarsa, onun eşi üç talakla kendisinden boş olsun.


mektup 2
Timur: sen kendini allah yolunda cihad eden, bizi ise haksız yere kan döken bir kâfir ve beni yeni yetme bir savaşçı saymışsın. bil ki, ben kırk yıla yakın bir süredir nefsimi cihada adamışım. bu cihatlar sonunda kaleler ve ülkeler feth ederek, beldeleri kurtarmakla meşgulüm. kaldı ki bu halim, dünden daha açık ve kesindir. bu mücadeleler esnasında, çok sayıda kişi bize itaat etmiş ve yolumuzda canlarını feda etmiştir. siz niçin bize hizmet etmek-ten kaçıyor, sevgi göster miyorsunuz? hem yaşça da senden büyük durumdayım. bu güne kadar hangi tarafa gittiysem, kısa sürede orayı ele geçirdim. sivas’ı da kısa zamanda elde ettim. sen malatya’yı muhasara ettin, dört ay elde edemedin ve geri dönmek zorunda kaldın. sinop kale’sini ne zamandan beridir elde edemedin. mektubundaki gibi tehdit ve gurura kapılma, akıl yolundan uzak sözlere cesaret etme. kaldı ki sivas’ta ele geçirdiğim adamları-nızdan durumunu anlamış haldeyim. dolayısıyla pek çok müslümanı rencide etmek, han ve mallarını harab etmek uygun görülmemiştir. bu sebeptendir ki, güzel cevap vermeyi yüksek bir iş olarak bil, ülkeni harap etmekten kurtarmış olursun. bizimle anlaşma yoluna döner, özür dileyen bir ifade ile cevap verirsen, aramızda dostluk ve sevgi olur. böylece frenk kâfirine fırsat vermemiş olur, biz de, sivas’tan çekilerek geri döneriz. bizim niyetimiz ve meylimiz sizi zayıf düşürerek meşgul etmek, böylece kefere dinine yardım etmek değildir. bizi ve askerimizi kâfir, dinsiz, sapık itikatlı mezhep sahibi ve çirkin âdetleri bulunmakla itham etme. bizim askerimiz babadan ataya müslüman ve müslüman çocuklarıdır. niçin hidayete layık olmasınlar?


Kaldı ki, osmanlı’nın askerleri çoğunlukla kâfirlerden devşirme olduğu açıktır. davamız cihangirlik olup, saltanatımız adına hutbeler okunmaktadır, sikkeler basılıdır. müslümanların ûlü’l-emri olduğumuzda şüphe yoktur. bizim soyumuz, ilhân-ı alişân’a ulaş-maktadır. eğer samimi selâmınızla beraber iyi ifadeler içeren mektubunuz gelirse, her iki taraf arasında yumuşama ve sevgi peyda olur. aksi halde kılıç ortaya çıkınca, kaleme yer kalmaz ve’s-selâm.Beyazıt'ın cevabı: zamanın cihan sultanı olan timur-i köregen, sivas’ gelip yerleşmeyi, bizim tebrîz’e yöneldiğimize benzeterek tuhaf kıyasla-mada bulunmuşsun. kaldı ki biz, kefe’den şirvan’a varıp, o ülkeye asker çıkarsak, kim mani olabilir? kıpçak halkı sizden bıkıp usandığı için bizimle beraber olmayı tercih etmektedir. malatya ve sinop hususundaki iddianız da doğru değildir. bazı sebeplerden dolayı muhasaradan vazgeçilmiştir. yoksa bizim askerimizin azlığı veya sizin askerinizin çokluğundan dolayı olmamıştır. kastamonu ve karaman hakimlerinin inat-ları ve o sırada fırsat bulup, bazı vilâyetlerimize saldırmaları, bizim Malatya ve sinop’taki muhasarayı kaldırmamızı zaruri kılmıştır.iyi bil ki, atam ertuğrul han üç yüz kadar gazisiyle beraber, hülâgû tatar’ından onbin tatar’a vurup, alâeddin keykubât’a galip gelenleri mağlup etmiş-tir. bundan sonra devlet idâre etme şerefine nâil olmuş, hil‘at kendisine verilerek, allâh’ın lutfu ile al-i selçûk’un yerine idareyi elde tutması isyân ve baş kaldırma ile olmamıştır. osman bey’in ilk culûsundan itibaren, dört tarafında bulunan kâfirlerle gece-gündüz iki yüzbinden fazla askeriyle cihat etmiştir. bu saltanat yıldızımız bugün dördüncü tabakaya erişmiş ve şimdiye kadar fethettiğimiz kale ve kasabaların sayısı geçmiş sultanların hayalinden geçmesi dahi mümkün olmamıştır. bizim nazarımızda; dünya ve içindekilerin kıymeti, allah yolunda cihat etme-nin yanında saman çöpü kadar değeri yoktur. osmanlı askerine abdullâh oğlu demekten fazlasıyla zevk duyarız. çünkü bütün sahâbe-i kirâmın ataları kâfir iken, kendileri müslüman oldular. böyle müslüman olanlar, insafı olmayan müslüman-zâdelerden çok çok üstündürler. siz sivas’ı harap idüp, ehl-i islâm’ın ırzını pâyimâl etdükten sonra ne denilebilir ki! siz, ilk suçlamayı kendinizden gidermeye
arapça ve farsça gelen mektuplarınızda sertlik, kabalık, kibir ve gururdan başka bir nesne yoktu. al-i osman, hile ile ülkeleri kendisine mülk edinmemiştir. mektuplarımız akıllı devlet erkânımızla yapılan istişâreler sonrası yazılmıştır.


mektup 3
Timur: senin, şimdi mısır vâlisi olan kimseye oğlumuzdur demeni uygun görmedik. onu sultânu’l-harameyn elkâbıyla anmanız doğru olmaz. belki mücâvirü’l-harameyn demeye lâyık değillerdir. bize dost olmayanı, kendinize yakın ve sevdiklerinize dahil etmeyiniz. saltanat işleri nezâkete bağlıdır. dikkat edilecek yönleri çoktur. ahmed celâyir şimdi bağdat yakınlarına gelmiş, biz de oraya asker göndermişiz. tekrar size taraf kaçar gelirse sahip çıkmayıp, bilâkis yakalayıp bize teslim etmeniz sizden isteğimizdir. erzincan’a varıp, yerleri tahrip için şimdilik serhadda durularak elçilerinizin gelmesini beklemekteyiz. Beyazıt'ıncevabı: mısır hakimi ile aranızda geçen olaylardan dolayı bizim niyyetimizi doğru anlamamışsınız. biz arzu etsek mısır’ı feth etmeye her zaman kadiriz. ahmet celâyir tekrar geri osmanlı topraklarına gelirse, kara yusuf ile birlikte ikisini size teslim etmemi istemişsiniz. biliyorsunuz ki hûlâgu dârü’s-selâm’ı alıp iran’ın çoğunu eline geçirdiği sırada, halifenin amcası çocuklarından bir iki kişi mısır’a kâhire vâlisi baybars’a sığındılar ve onun himayesine girdiler. hülâgu’nun bağdat vâlisi olan karaboğa noyan, baybars’la cenk ettiler. halifenin amcasını mısır askeri sanıp, orada şehit ettiler. kaçanlar şimdiye kadar kâhire’de kaldı ve hülâgû han onları geri istemedi ve takip de etmedi. imdi bu dostunuz feleğin tokadını yemiş bir iki kişiyi himaye etmekle hatırınızı kıracak bir durum olamaz. zira hülâgû böylesine cüz’i şeylerden vaz geçmiştir. muradımız sivas ve çevresinden elinizi çekmenizdir. bunu yerine getirmeniz güzel bir işaretinizin gereği olduğu anlaşılacaktır. ancak her hâlde allah’ın takdirinden kaçılmaz ve bizim kimseden korkumuz yoktur.


Mektup4
Timur: şimdiye kadar sulh için çalıştım ve nihayet sivas’a gelmem söz konusu oldu. kâfire fırsat vermemek, islam diyarlarını harap etmekten endişe edip, şam tarafına giderek mısır azizinden intikamımızı aldık. sizin hasta olduğunuz hususu ağızlarda dolaşırken, biz bunu fırsat bilip dikkate almadık. ancak siz fırsat bulunca bize bağlı olan Erzincan’a gelip valimizi rencide ettiniz. adamımız olan taharten (muttaharten) sulhu sağlamak için sizin pişman olduğunuzu bize yazmıştır. biz de güvendik ve sulh için antlaşmaya varılacağı umuduyla birkaç kez mektuplar gönderdik. ama siz gittikçe artan bir katı tutum içerisinde oldunuz. tâ ki biz ve askerimiz için kâfir ve kâfirden daha eşed kâfirlerdir demeniz sözü her yerde söylenir olmaya başladı. elçileriniz olan sungur ve ahmed adamlarınız uzun süredir yanımızdadırlar. islamlığımızı ve inancımızı biliyorlar. hedefimiz kefe ve kırım yönüne iken, şirvan’dan geri dönüp tekrar erzincan’dan o tarafa varmak icap etti. semerkand’da bulunan oğlum muîneddin muhammed sultan bahadırda askeri ile birlikte bana katılacaktır. isteğimiz erzincan’a varmadan ve askerimiz şehirlerinize girmeden önce sivas, malatya, elbistan, erzincan ve kemâh’ın bize bırakıldığını sağlam bir ahitnâme ile bildirmenizdir. sulha muhalif değilim ve bağlıyım. bu sulhun bir sûretini mekke-i mükerreme’de bâbü’l-harâm’da kapalı muhafaza olunsun ki, kimin bu sulha uyup uymadığı ortaya çıksın. bu mektup sungur, ahmed ve hacı bayezid ile gönderildi.



Beyazıt'ın cevabı: timûr-i köregen hazretleri, ilgi uyandıran antlaşmaya dair mektubunuz, ben sivas’a geldikten sonra ulaştı. ben bu sırada antlaşma hazırlığı içerisinde bulunuyordum ki; nâgâh (vakitsiz saatte) sulha muhalif bir başka mektup karaman fesatları elinden orduyu humâyûnumuza erişti ve antlaşmanın gecikmesine sebep oldu. devlet erkânımızdan akıllı kişiler bu durumu şöyle değerlendirdiler. ikinci mektup ilk karışık dönem sürecinde yazılarak elçi ile gönderildi. karaman topluluğu ki eskiden beri ocağımızın düşmanı olmuşlardır, bunlar elçimizi öldürüp, fitne iyice ayyuka çıkıncaya kadar mektubu sakladılar. musâlaha olacağı ihtimâlini görünce, bu kez bazı rezilleri üzerimize gönderip bizi şüpheye düşürmüşlerdir. rezillerin eline düşen mektubun gecikmesinin sebebi dahi biz olmadığımız hususu malumunuzdur. bu durumu yaltaklanma olarak görürseniz hayır, asla düşmandan yüz çevirmek âdetimizden değildir. sulh ve cengin cezası ve mükâfatı buna sebep olan tarafa aittir. eğer bir kimse fitneye sebep olursa, allah’u teâlâ onun cezasını versin. (kaynak: Abdurrahman Daş)



YAVUZ SULTAN SELİM AĞLIYOR (1952)


Senaryo ve Yönetmen Sami Ayanoğlu
Eser Feridun Fazıl Tülbentçi “*”
Resim Operatörü Kriton İlyadis
Yapım Lale Film / Sabahat Filmer


Montaj: İsak Dilman, Ses Operatörü: Lâmi Kamil, Laboratuar: Mihal İskarpetis, Işık: Necati İltaç, Müzik: Sadettin Kaynak, Mehter: Hasan Tahsin Patrsadan, Okuyan: Mustafa Çağlar,Ar Direktörler: S. Nahit Bilge, Müfdit Kiper, Suavi Tedü, Asistan: Mustafa Savaşkan, Dekor: Nikola Perof, Kostümler: Naciye Bölükbaşı, Karakuş Deligavur, Danslar: Nimet Alp, Nermin Ersin, (Necip Erses İstnanbul Film ve Lale Stüdyolarında çekilmiş, Atlas Stüdyosunda Seslendirilmiştir.)


Oyuncular: Sami Ayanoğlu, Heyecan Başaran, Suavi Tedü, Lale Oraloğlu, Sadri Alışık, Cahit Irgat, Reşit Gürzap, Altan Karındaş, Berrin Aydan, Behzat Butak, Neşe Yulaç, Atıf Kaptan, Refik Kemal Arduman, Kemal Tözem, Şakir Arseven, Atıf Avcı, Talat Artamel, Hüseyin Kemal Gürmen, Kani Kıpçak, Şaziye Moral, Mehmet Karaca, İbrahim Delideniz, Hadi Hün, Turan Göker, Müfit Kiper, Neşet Berküren, Asuman Korad,Sadi Yaşmaklı, Şakir Arseven, Vahi Öz, Renan Fosforoğlu, Boğadır Ayanoğlu, Cem Salur, Kemal Emin Bara, Hasan Ceylan, Turhan GÖker, Hakkı Ruşen,


► 700 yıl, üç kıtada hüküm süren Osmanlı İmparatorluğu’nun dokuzuncu padişahı olan Yavuz Sultan Selim’in tahta çıkışından ölünceye kadar geçen olayları anlatmaktadır.


…1505 yılında Şehzade Selim Trabzonda sancak beyi idi. Mayıs ayında İstanbul’dan eski arkadaşı Yakup ve iki kişi İstanbul’dan Ferhat Bey’in gönderdiği bir nameyi getirdiler. Namenin içeriği şöyle idi: yeniçeriler artık padişaha itiat etmiyor Vezirazam Hadım Ali Paşa Şehzade Ahmeti tahta çıkarmak için binbir türlü oyunlar yaptığı yazıyordu. Yeniçeri ocağı Selim’i sevdiği için özellikle selime karşı cephe almıştı. Bu arada Trabzon’dan Leonidas adında bir Rum İstanbul’a Selim aleyhine haberler iletiyordu. Bunu anlayan Selim Leonidas ve vezirazamın adamı Şahin Bey’i yakalatıp idama mahkum etti. Fakat Yakup’un önerisi Serbest bırakmasında Leonidas kızı Aspasiya’nında payı vardı. Aspasiya saraya gitmiş şehzadenin ayaklarına kapanıp babasını serbest bırakması için yalvarmıştı. Selim,bu güzel kızı kıramamış üstelik yıldırım aşkı ile kıza vurulmuştu. Bu arada sultan sohbet toplantıları yapıyor, hiç sefere çıkmıyordu. Bu durum yeniçeri ocağında huzursuzluk yaratıyodu.


Selimin oğlu Süleyman’da büyümüş, sancak beyliği yapacak yaşa gelmişti. Fakat Ali Paşa bunu istemediği için, padişahı olumsuz yönde etkiliyordu.
Padişah da Selim’i sinirlendirmek istemediği için Süleymanı Kefe’ye sancak beyliğine atadı. Süleyman Kefe’ye gidince oğlunu ziyaret maksadıyla Selim Kefe’ye gitti. Bu durum Osmanlıda başkaldırmaktı. Bunu öğrenen padişah, Selim’e Trabzon’a dönmesi için haber gönderdi. Fakat bunu Selim kabul etmedi. Durumu anlayan padişah olayı tatlıya bağlamak, kan akmasını istemediği için Selim’e Rumeli’de sancak beyliği önerdi. Rumeli başkente yakın olduğu için ve Selim’in her an ayaklanarak tahtı oturabileceğini düşünen Ali Paşa ve diğer şehzadeler, duruma hoş bakmıyorlardı. Selim adamlarından birkaçını Rumeli Beylerbeyi’ne göndererek yakında Rumeli’ye geleceğini ve kan akmasını istemediğini bildirdi.Rumeli Beylerbeyi Hasan Paşa duruma razı oldu.Selim Edirne’ye doğru yola çıkmıştı.Fakat Hasan Paşa, durumu Ali Paşa’ya bildirdi. Ali Paşa bir ordu hazırlattı. Padişah,kan akmasını istemediği için Selim’i,Rumeli’de Semendire’ye atadı. Fakat Selim Edirne’ye girme arzusuna kapılmıştı. Günlerce yürüyüşten sonra bunu başarmıştı. Buradan İstanbul’a dönmeye karar verdi. Her ne kadar lalası Selim’i bu düşüncesinden vazgeçirmeye çalışsa da bunu başaramadı. Selim, İstanbul yakınlarında, Çorlu’da padişahın ordusuyla karşılaştı. Padişahın ordusu daha güçlüydü. Sonuç da Selim’in aleyhineydi. Selim Kırım’a, kayınbabası Megli Giray’ın yanına gitmek zorunda kaldı.


Bu sırada Anadolu’da Şah İsmail’in desteklediği Şii çeteleri halkın huzurunu kaçırıyordu. Bu durumu çözüme kavuşturmak isteyen Anadolu Beylerbeyi, çeteler tarafından mağlup edildi. . Fakat Korkut kısa sürede yakalandı ve Tüm bu olaylar olurken Selim’in İstanbul’a geleceğini duyan Aspasiya, Selim’i görebilmek için saatlerce sokakta beklemiş ve sonunda büyük bir aşkla sevdiği şehzadeyi görebilmişti.

Vezirazam Ali Paşa’nın İstanbul’a döner dönmez ilk işi Anadolu’daki ayaklanmayı bastırmak oldu. Selim Kırım’da bulunduğu zaman, İstanbul’a adamlar göndermişti. Bunlar ,Yakup ve Osman başkası değildi. Görevleri ise, İstanbul’da şehzade taraftarlarını toplamaktı. Bu görevi başarıyla icra ediyorlardı. Saraydan, Sinan Paşa gibi yüksek rütbeli kişileri Selim taraftarı yapmışlardı. Görevlerini tamamlayan Yakup ve arkadaşları Selim’in yanına gittiler. Bu sırada Kefe’de bulunan Selim, haberleri sevinçle alıyordu. En çok sevindiği haber ise Aspasiya’nın hayatta olmasıydı. Selim’in artık sarayda da adamları vardı. Zaten yeniçeriler de Selim’in tahta çıkmasını istiyordu. Tüm bu olumlu gelişmeler üzerine Selim, İstnbul’a doğru yola çıktı. Selim’in İstanbul’a girişi, çok büyük bir ihtişamla karşılandı. Toplanan kalabalığa karşı hiç bir şey yapamayacağını anlayan Beyazıt, tahtı Selim’e devretti ve istirahata çekildi. Selim, hemen yönetici kadrosunu değiştirdi. Daha sonra büyük bir aşkla sevdiği Aspasiya’yı ziyaret ederek, aşkını alevlendirdi. Selim tahta çıkar çıkmaz, Şehzade Ahmet tahta oturma planları yapamaya başlamıştı bile. Bunu öğrenen Şehzade Korkut da tahta geçmek için faaliyete geçti. Tahta oturan Selim’in, devletin geleceği için tahtı tehdit eden şehzadeleri ortadan kaldırması gerekiyordu padişah tarafından saraya davet edildi. Burada Korkut’un hayatına son verildi. Bu durum padişahı çok etkilemişti ve ağlamasına sebep olmuştu. Selim Korkut’lan uğraşırken Ahmet büyük bir ordu toplamıştı. İki ordunun karşılaşması sonucu Selim galip gelmişti. Ahmet de esir düşmüştü. Padişah Bunun üzerine Selim, Şehzade Ahmet’in üzerine, bilgi toplatmak için, adamlarını yolladı. Selim av bahanesiyle Manisa’ya gitti. Bunu öğrenen Korkut Manisa’dan kaçarak bir mağaraya sığınmıştı çok kan akmasına sebep olan Ahmet’i idam ettirdi. Bütün bunlar yetmezmiş gibi yeniçeriler arasında ayaklanmalar çıkaranlar tespit edildi. Bunlar da gereken cezalarını alıyorlardı. Ülke içerisinde düzeni sağlayan Selim, doğuda Şah İsmail’i, devleti için büyük bir tehlike olarak görüyordu. Bu yüzden adamlarını, Tebriz’e, bilgi toplaması için gönderdi. Aynı zamanda da İstanbul’da sefer hazırlıkları başlatılmıştı. Padişah tarafından saraya davet edildi. Burada Korkut’un hayatına son verildi. Bu durum padişahı çok etkilemişti ve ağlamasına sebep olmuştu. Selim Korkut’lan uğraşırken Ahmet büyük bir ordu toplamıştı. Bütün bunları yaparken bir .yandan da büyük aşkı Aspasiya’yı ihmal etmemeye çalışıyordu İki ordu Mercidabık Ovası’nda karşılaştı. 25 Ağustos 1516’da iki ordunun çarpışmaları başladı. Selim bu savaştan da parlak bir zaferle çıktı. Selim sefere devam etmek istiyordu fakat ,sarayın ileri gelenleri buna karşı çıkıyorlardı. Çünkü geçilmesi gereken bir çöl vardı. Üstüne üstlük ordunun yorgun olduğunu iddia ediyorlardı. Fakat Selim kararlıydı. Vazgeçmeyi hiç düşünmüyordu. Mısırlılar da Selim’in Tih Çölü’nü geçebileceğini zannetmiyordu. Selim kesin kararını vermişti ve 16 Ocak 1517’de Nil sahillerine ulaşıldı. Bir kaç gün istirahat ettikten sonra Ridaniye’ye geldi. İki ordu burda karşılaştı ve Selim yine muvaffak olmuştu. Kahire’de artık Osmanlı topraklarına katılmıştı. Fakat bu savaşta Selim çok sevdiği büyük yardımcısı Veziriazam Sinan Paşayı kaybetti.  Bir müddet fethettiği yerlerde düzeni sağlamak için ikamet eden Selim İstanbul’a döndü. Tüm olaylar sırasında çok sevdiği Aspasiya hasta yataklarına düşmüş, her geçen gün durumu ağırlaşmaktaydı. Selim’i sayıklayarak ahirete intikal etmişti. Bunu öğrenen Selim, saf bir aşkla sevdiği Aspasiya’nın ölümü karşısında gözyaşlarına engel olamamıştı.


.Doğuda sükuneti sağlayan Selim Avrupa’ya yönelmeye karar vermişti. İlk seferi Macaristan’a düzenleyecekti fakat iki omuz küreği arasında çıkan ham bir çıbanı sıkıştırması sonucu çok ağır hastalanmış ve artık ayağa kalkacak hali kalmamıştı. Her geçen gün durumu ağırlaşıyordu. Eylül 1520’de bir cihangir yıkıldı. (kyn: frmtr.com/kitap-ozetleri/4851700-yavuz-sultan-selim-agliyor-kitap-ozeti.html


________________________________

“*” Feridun Fazıl Tülbentçi, 1912 yılında İstanbulda doğdu. Vefa Lisesini, Yüksek Ticaret Okulunu bitirdi. Ardından basın hayatına atıldı. Ulus. Vatan, Cumhuriyet, Hürriyet gazetelerinde yazarlık yaptı. Daha sonra İstanbul Radyosunda görev aldı. Edebiyata şiirle başladı. Tülbentçi, radyoda "Geçmişte Bugün" adlı programı hazırladı. Tarihi romanlar yazdı. 1982 yılında vefat etti. (kyn: ansiklopedi.bibilgi.com)




YANIK ÖMER (1952)


Senaryo ve Yönetmen Muharrem Gürses
Operatör Cezmi Ar
Yapım Day Film / Rasim Day


Oyuncular: Saltuk Kaplangı, Deniz Tanyeli, Ahmet Tarık Tekçe, Halide Pişkin


Konu: Aşkı uğruna çile çeken bir gencin dramı.

TOPRAK (1952)


Yönetmen V. Nedim Otyam
Senaryo Fikret Otyam
Foto Direktörü Hayrettin Işık 

Müzik V. Nedim Otyam
Yapım Barboros Film / Nedim Otkam


Oyuncular: Nevin Aypar, Sedat Ergin, Rana Şıvga, Faik Coşkun, Nusret Otyam, Mürüvvet Tekmen, Ahmet Mutlu, Mehmet Hamzakadı


Konu: Sevdiği kız uğruna mücadele eden ve evlendikten sonra eşini yitiren bir gencin öyküsü


Film, geçimlerini topraktan sağlayan yoksul bir Anadolu ailesinin dramatik öyküsünü anlatır. İlk gerçekçi köy filmlerimizden olan “Toprak” “Kara öküzün çektiği sabanla sürülen kıraç toprakları, tezekten yapılmış barınakları, çarıklı köylüleri gösterdiğiiçin sansüre takılmış ve başarısızlığa uğramıştır”

TARZAN İSTANBUL'DA (1952)


Senaryo ve Yönetmen Orhan Atadeniz
Eser Kunt Tulgar (Edgar R. Burroughs'un "Tarzan" romanından)
Filmi Çeken Sabahattin Tulgar
Yapım Milli Film / Sabahatdin Tulgar


Kamera Asistanı: Vasıf Güröney, Montaj: Yılmaz Atadeniz, Teknik Kısmı: Yıldırım Karaaslan, Ali Küçük, Kurgu: Orhan Atadeniz


Oyuncular: Tamer (Tomo) Balcı, Hayri Esen, Necla Aygül, Aziz Basmacı, Cemil Demirel, İsmail Kara, Ziya Aygen, Hayri Kuloğlu, H. Karaaslan, Nejat Özer, Çetin Savaş, Celalettin Yönalp, Selahaddin Topdağ, Sadullah Enuysal Bomba: Yaşar İzgi


KONU: Bir Afrika yolculuğuna çıkan gazeteci Tekin (Hayri Esen) ve rehberi Kunto (Cemil Demirel) ormanda bir iskeletin yanında mektup bulurlar. Mektup, Afrika'da eşi ve küçük oğluyla birlikte yaşarken vahşiler tarafından öldürülen birine aittir ve İstanbu'da yaşayan tüccar Kamil Karazincir'e teslim edilmesi istenilmektedir. Sonunda temas kurulur ve hep beraber hazineyi bulmak üzere yola konulur. Binbir güçlükle hazine bulunur. Fakat Kunto ve küçük kafileyi izleyen iki arkadaşı hazineye göz dikmiştir. Hazineyi almak üzere iken vahşi Gabonilerin saldırılarına uğrarlar. Vahşiler Kunto ve arkadaşlarını timsahlara yedirirler. Tekin kaçarken bir mızrakla öldürülür.

ŞABAN ÇİNGENELER ARASINDA (1952)



Senaryo ve Yönetmen: Semih Evin,
Operatör: Vedat Akdikmen
Yapım: Senaka Film/Semih Evin



Oyuncular: Renan Fosforoğlu, Turgut Özatay, Meral Körmükçü, Vahi Öz, Mürüvvet Sim, Nimet Alp, Orhan Erçin



Konu: Şaban’ın Çingene kızıyla olan aşkının konu edildiği güldürü.

TAHİR İLE ZÜHRE “*” (1952)


Senaryo ve Yönetmen Lütfi Ömer Akad - Mediha Akad (Aynı ismi taşıyan halk hikayesinden
Görüntü Yönetmeni Lazar Yazıcıoğlu
Yapım Erman Film (Hürrem Erman ve Bağdat 


Stüdyo Film ve Sinema Ltd. Ortak yapımı
Şarkılar: Müzeyyen Senar, Dr. Alaettin Yavaşca


Oyuncular: Sezer Sezin, Kenan Artun, Settar Körmükçü, Temel Karamahmut, Muazzez Arçay, Sohban Koloğlu, Hamid Mecid, Nedime İbrahim.


KONU: Bir hükümdarın ve sevdiği vezirinin çocukları olmamaktadır. Bir gün hükümdarın karşısına çıkan hızır ona bir elma verir. Hü-kümdar büyük bir dikkatle bu elmayı ikiye bölecek, sonra bu iki parçayı yeniden ikiye ayıracak ve dört parçayı kendisi, veziri ve eşleri yiyecektir. Birinin bir kızı, öbürünün de bir oğlu olacaktır. Fakat önemli olan elmayı dikkatli bölmektir. Çünkü birinin hakkı öbürüne geçtiği takdirde çocuklar büyük felaketlerle karşılaşacaktır. Ve öyle olur. Sonunda iki genç büyür ve birbirlerine aşık olurlar.


Hükümdar büyük bir dikkatle bu elmayı ikiye bölecek, sonra bu iki parçayı yeniden ikiye ayıracak ve dört parçayı kendisi, veziri ve eşleri yiyecektir. Birinin bir kızı, öbürünün de bir oğlu olacaktır. Fakat önemli olan elmayı dikkatli bölmektir. Çünkü birinin hakkı öbürüne geçtiği takdirde çocuklar büyük felaketlerle karşılaşacaktır. Ve öyle olur. Sonunda iki genç büyür ve birbirlerine aşık olurlar. Hükümdar onları evlendirmeye kalkıştığında felaketler birbirini izler.


_____________________________________


“*” TAHİR İLE ZÜHRE: Geçmiş zamanda ve eski günlerde Zengin ve şöhretli bir Padişah varmış, mali, mülkü, askeri, kısaca her şeyi varmış.. Ancak çocuğu olmuyormuş. Doktorlara gitmiş, derdine çare bulamamış. Bunlardan fayda göremeyince, kendisini eğlenceye verip, yaptırdığı Bahçeye gidip gelmeye baslar. Bir gün veziri ile çarşıda dolaşmaya çıkar, "her kim bana altın verirse, tanrı onun muradını versin" diyen bir dilenciye para verir. Oradan ayrılıp bahçeye doğru giderler, ve bir ağacın altına otururlar.
İleride bir Derviş görürler, onun yanına giderler, Derviş, "marifetlerim vardır" deyince, Padişah gönlünden geceni bilmesini ister. Dervişte Padişah ve Vezirin çocuğunun olma-dığını, evlat istediklerini bilir. Bunun üzerine dervişten yardım isterler, Derviş de cebinden bir elma çıkarır ve ikiye böler. Bu elmaları yerlerse çocukları olacağını, padişahin kızı ve vezirin oğlu olacağını, ama onları ayırmamalarını, evlendirmelerini söyler. Padişahta, vezirde çok sevinir. Akşam elmayı yerler, ve dokuz ay on gün sonra padişahın kızı vezirin de oğlu gelir dünyaya. Kızın adını Zühre, oğlanın adini Tahir koyarlar. Tahir ile Zühre birlikte büyürler. En tanınmış hocalardan ders alırlar, On yaşında Zühre´nin gönlü Tahir´e düşer ve uyurken Tahir’i öper. Tahir cok kızar, Çünki kardeş olduklarını sanır. Bir gün Zühre Tahir’i yine öper ve Tahir´de Zühre’yi döver. Zühre o kadar üzülür ki, Allah´a "Allahım, benim sevgimin yarısını Tahir’e ver" diye dua eder. Tahir de Zühre’ye aşık olur. Bu sefer Zühre kendini naz´a çeker. Ancak kardeş olmadıklarını öğrenen Tahir ile Zühre günden güne birbirine daha cok bağlanırlar. Sazlarını alıp bir birlerine Türkü söylerler. Bunları gören Arap Köle, padişahın karısına söyler, Padişah kızını Tahir´le evlendirmenin zamanı geldiğini söyler. Ancak karısı kızının padişah oğluyla evlenmesini istemektedir. Padişah kendi gözleri ile aşıkları görmek ister, ve görünce evlendirmeye karar verir. Bu arada Tahir rüyasında iki kara köpeğin kendisine saldırdığınıi görür ve rüyası çıkar Padişahın karısı, padişaha sihirbaz cadının yaptığı şerbeti içirince, padişah Tahir’den soğur ve onu saraydan kovar. Aşkı ile yanıp.tutuşan Tahir, Zühre’nin köşkünün önüne gelerek sitem dolu türküler söyler. Zühre’de olayları dadısından öğrenir ve her şeyi Tahir’e açıklar .

Arap köle bunları görünce yine padişaha haber verir. Bu sefer Padişah onu Mardin´e sürer. Mardin’de yedi yıl kalan Tahir Allaha dua eder, ve onu zindandan kurtarmasını ister. Duası kabul olur, Zindanın acılan kapı-sından siyah atıyla Hızır gelir, ve onu atına alıp, onu uyurken Zühre’nin köşkünün önüne bırakır. Zühre Tahir’i dadısına gönderir. O günden sonra, her gece gizli gizli buluşup zevk ve sefa eylerler.

Fakat bir gün rüyasında Tahir, kara köpeklerin yine etrafını sardığını görür, rüyası yine çıkar, çünki Arap köle onları yine görmüştür. Bunu Padişaha haber verir ve Tahir, üstü açık bir Sanikla Sat suyuna bırakılır. Sat suyunun kenarında da Göl padişahının Sarayı vardır Zühre bunu bildiği icin Göl padişahının kızına mektup yazar ve göl padişahının kızları Tahir’i bulurlar. Göl padişahının 3 kızı da Tahir’i sevmektedir ve bir gün onu paylaşamadıklarıiçin kavga ederken, Tahir bunları duyar ve kaçar. Bir çeşme başında dua eder ve uyur. At sesiyle uyanınca yanında bir Derviş görür. Yine ata biner ve gözlerini kapatır. Derviş "ac" dediği zaman Tahir kendisini Zühre’nin köşkü önünde bulur. Dadısına gider, dertleşirler Bir gün Davul Zurna sesleri duyar ve dadısından Zühre’nin evleneceğini öğrenir. Kadın esvabı giyer ve düğüne gider. Kendini Zühre’ye tanıtır. Ertesi gün Zühre ile anlaşırlar, Hamama gitmek için çıkıp kaçmaya karar verirler. Ancak Arap kölede kadın kılığına girmiş ve onları görmüştür. Arap köle durumu padişaha haber verir, Padişah Tahir’i yakalatır, Mecliste onu ve kızını anmadan üç hane türü söylerse affedeceğini söyler. Tahir iki haneyi söyler, fakat üçüncü hanede Zühre’nin içeri girdiğini görür ve onun ismini kullanır, padişahta onun boynunu vurdurmaya karar verir. Cellat Tahir’in boyunun vurmadan önce, Tahir namaz kılıp, Allah´a ruhunu alması için dua eder ve hemen ölür. Bunu gören Zühre aklını kaçırır. Hekimler çare bulamaz, hatta Tahir’in etini yedirmeye kalkarlar, ama dadısından bunu öğrenen Zühre cok kızar, Tahir’in mezarına gider. Allah´a ruhunu alması icin dua eder ve ölür. Mezara gelen Arap köle de Zühre’ye aşık olduğu için kendini hançerle öldürür, Padişah kızını Tahir’e vermediği için pişman olur, ama iş işten geçmiştir çoktan. Bir süre sonra aşıklara mezar yapılır,

Arap kölede baş uçlarına gömülür, oradan gecenler Zühre'nin mezarında beyaz bir gül fidanı, Tahir´in üzerinde ise bir kırmızı gül fidanı görürler, Arabın mezarında da kara bir çali bitmiştir Her sene aşıklar baltalarla o çalıyı keserler, ancak çalının yine bittiğini görürler. Ziyaretgah olan mezarı aşıklar ve bağrı yanıklar sürekli ziyaret ederler.. (kyn: ww.webhatti.com/hikayeler)


SÜT KUZULARI (1952)


Senaryo ve Yönetmen Vahi Öz
Operatör Mike Rafaelyan
Müzik Fehmi Ege
Yapım İnci Film /Kemal İşmen


Oyuncular: Renan Fosforoğlu, Süha Doğan, Mualla Fırat, Vahi Öz, Meral Körmükçü, Mualla Fosforoğlu, Osman Alyanak


Konu: Bir çiftlikte başlayıp İstanbul plajlarında son bulan bir maceranın güldürüsü

SÖZ MÜDAFANINDIR (1962)


Senaryo ve Yönetmen Münir Hayri Egeli
Operatör Pauker
Yapım Reks Film / Vasil Anastas


Oyuncular: Orhan Boran, Pola Morelli, Atıf Avcı, Şadıman Ayşın, Sadri Karan, Nebile Teker, Necla Sertel, Cihan Işık, Muhterem Nur, Toygar Belevi, Nana Aslanoğlu (Dansöz)


Konu: Fahişe olan annesi tarafından yıllar önce terkedilmiş bir gençle, kötü yola düşü-rülmek istenen genç bir kızın öyküsü

SON BUSE (1952)


Senaryo ve Yönetmen: “*” Suavi Tedü
Eser Cemal Sahir
Kamera Cezmi Ar
Yapım Halk Film Fuat Rutkay


Oyuncular: Suavi Tedü, Perihan Tedü, Halide Pişkin, Turhan Göber (Göker), İbrahim Delideniz, Muazzez Arçay


Konu: Terzisinin içkisine ilaç koyup sengin bir hacıağaya sattığı evli bir kadınla, mimar kocasının dramatik öyküsü.


____________________________________

“*” Edoardo Anton (1910-1986) ve Gian Paola Callegari’nin (1912-?) senaryosundan İtalyan yönetmen Gianni Franciolini’nin (1910-1960) yönetiminde çekilen ve aynı yıl 24 Ekim 1951’de İtalya‘da gösterime giren “Ultimo İncontro, L” isimli filmden uyarlama. Bu filmde, dönemin önemli oyuncularından Alida Valli (1921-2006), Amedeo Nazzari (1907-1979) ve Jean-Pierre Aumont (1911-2001) oynamışlardır. (kyn. www.imdb.com)


SON GECE (1952)


Senaryo ve Yönetmen Sami Ayanoğlu
Görüntü Yönetmeni Aram Hugosyan
Müzik Faruk Yener
Eser Esat Mahmut Karakurt
Yapım Işık Film Agop Fındıkyan


Oyuncular Gül Gülgün, Talat Artemel, Atıf Kaptan, Muhip Arcıman, Şaziye Moral, İbrahim Delideniz, Vedat Karaokçu, Alev Sururi, Şevkiye May, Aziz Basmacı, Ayfer Feray,


Konu : Bir Türk yüzbaşısı ile, bir Romen kızının "Birinci Dünya Savaşı" sırasında geçen aşk öyküsü.



SABAHSIZ GECELER (1952)

Senaryo ve Yönetmen Seyfi Havaeri
Görüntü Yönetmeni Lazar Yazıcıoğlu
Yapım Halk Film / Fuat Rutkay


Oyuncular Bülent Ufuk, Muhterem Nur, Suzan Yakar, Cahit Irgat, Gönül Ülkü, Hümaşah Hican


Konu : Genç bir kızla, gizlice barda çalı-şan bir annenin dramatik öyküsü. 



ONU BEN ÖLDÜRDÜM (1952)


Yönetmen Arşavir Alyanak
Senaryo Memduh Ün, Arşavir Alyanak
Kamera Yoakim Filmerides, Menasi Filmeridis
Yapım Yakut Film / Arşavir Alyanak


Oyuncular: Muzaffer Tema,Mine Coşkun, Memduh Ün, Nebile Teker, İhsan aşkın, Arşavir Alyanak

Konu: Karısına ihanet eden bir adamın öyküsü. Bestekar Orhan’ın hamile olan sevgilisine rağmen, ağabeyi tarafından sevgilisinin fakirliği, bestekarın ise geleceğinin olması nedeniyle tanıştırdığı bir şarkıcı kadınla evlenmesi ve bu evlilikte ihanetle karşılaşması şeklinde gelişir.


MEMİŞ İLE İBİŞ ANOFORCULAR KRALI (1952)


Senaryo ve Yönetmen Çetin Karamanbey
Kamera Turgut Ören
Yapım Aslan Film / ÇetinKaramanbey


Şarkılar: Sabite Tur Gülerman

Oyuncular: Neriman Köksal, Muzaffer Tema, Şükran Özer, Zeki Alpan, Rasih Ertuğ, Vedat Karaokçu, Muazzez Arçay, Osman Alyanak, Kadir Savun


Konu: On milyonluk bir mirasın çevresinde dönen öykü.